Esim benim asik oldugum adam degil, ben onu nasil tanidiysam ona asigim. Benim tanidigimla onun alakasi yok, tek alaka beynimdeki zaafa, kalbimdeki bosluga gore can bulan arizali lanet bir illuzyon.
En beteri de o can bulan yanilgiya inanmisligim pes ederse, gercek anlamdaki canimin da cikacagindan korkmam.
''karşılıksız aşk, çatalla çorba içmeye benzer. ne kadar çatal sallasanda hep boş çeker, hüzünlenirsin. karnın asla doymaz. hep sinirli ve hüzünlü olursun. kendine böyle bir işkenceyi yaptığın için, ya çok salak olduğunu düşünürsün ya da çok yardıma muhtaç. " aa kaşık var lan. niye kaşıkla içmiyorum ki ? " diye düşündüğün an, kaşığın seni terk ettiğini anlarsın.''
boku çıkarılmadan yaşanınca güzel olan aşk türü. hafif bir sızı olur kalpte, ufak laf çarptırmalar, görünce kalbin veli efendi hipodromu gibi at sürüleriyle dolması...
her zaman unutulmak istenen ama asla unutulamayan aşktır. karşınızda görünce eliniz ayağınıza dolaşır. arkadaşlarının " bi' sus mına koyim" dedikleri adam dut yemiş bülbüle döner. ağzınızdan çıkan seslerle anlamlı bir cümle kuramazsınız. her zaman saçmalamanız kaçınılmazdır. gece yatağa girdiğinizde şöyle yapıcam böyle etkileyecem, öyle bir konuşacam ki ağzı açık kalacak diye hayaller kurarsınız ama gel gör ki hiçbir zaman hayaller hiçbir zaman gerçekleşmez ve genellikle aklını alıcam diye kurduğunuz cümlede rezil olan siz olursunuz.
otobüse bindiğinde gideceğin yeri dahi unutturabilecek karşılıksız bir aşk türü(bir ara yanlış bir yerde inmiştim işin kötü tarafı yanlışlıkla indiğin yeri dahi farketmiyorsun).
adamı mazoşist yapar. sigara gibidir bağımlılık yapar. bir de zevk verir afacan. işin özü hoşlanmayı platonikleştiren hayattaki boşluktur. düşüncek başka bir konusu olmayan insan iyice sarar. meşgul insanlarda pek olmaz.
kesinlikle tavsiye edilendir. öyle uzaktan uzaktan seveceksin. ne o sana dırdır yapacak ne sen ona. bir kere yaşanmış ve gidip anlatmakla son bulmuştur. sakın ola anlatmayın, uzaktan sev mutlu ol.
uzaklığın büyüsü hep cennetleri gösterir. Uzanıp dokunmayı hele avucuna alıp hapsetmeyi düşünmeyen bir aşktır da... Bir merhabayı yıllarca beklemek; belki görürüm umuduyla onun yaşadığı mekanlarda dolaşmak defalarca. ayrılık acısı kadar da acı verir.
çift olmaya çalışanlar tanımaya başladıkça birbirlerini kök salarlar karşılıklı, rahatsızlıklar oluşur. solmaya yıpranmaya başlarlar. ilk andaki saflık ve tazelik yitmektedir giderek.
gün gelir bardak dolar ve el uzanır koparıp alır çiçeği toprağından. zaten önceden de almıştır saksısına onu. ama kopardıktan sonra artık suya da koysan nafiledir.
oysa çiçeği koparmaya kalkışmadığında ruhunda ve özünde hep aynı kalacaktır güzelliği, renkleri ve hoş kokusu. ne yıllar, ne aşırı yağmurlar, soğuk rüzgarlar bozamaz onu.
ızdıraplı tarafı da vardır tabiki bu sevginin. güzelliği de acımsı ve ekşi tadındadır zaten.
keşkelerdir yan etkileri. içini kemirir tıpkı mide yanması gibi. ''nasıl olabilirdi öbür türlüsü?'' dersin, herkes gibi, diğer insanlar gibi..
ama her baharda yani o paha biçilmez gülümsemede yeşermeye amadedir içindeki sancılar ve umutlar. hayalinde yaşanmıştır ve yaşanacaktır ne varsa.
özlenendir.
stres yok, hesap verme yok, sorumluluk yok, kıskançlık yok. sadece uzaktan bakıp mutlu olmak var. en güzeli.
(bkz: uzaktan sevmek aşkların en güzeli)