ilk okuduğum Hakan Günday kitabı ki hepsi böyleyse eli eteği çekmek lazım. Bir Hakan Günday daha okuyabilir miyim emin değilim. Okurken sıkılmıyorsunuz, aksine merak ediyorsunuz piçlerin akıbetini. Anlamakta zorlanmıyorsunuz, bal gibi de anlıyorsunuz olanı biteni ama sindiremiyorsunuz. Bu sindirememe can sıkıyor bir yerde. Piçlerin yaptıkları da yapmadıkları da canınızı sıkıyor. Sonunda ders alsınlar istiyorsunuz. Sonunda ders alıyorlar mı? En azından sindirimimi kolaylaştırmış bir sonları var piçlerin ama tabi bu ders aldıkları anlamına gelmiyor pek. Piçler iyi müzik dinliyor ama ders almıyorlar. Belki Hakan gerçekten dersini almıştır 'hiç'liğini kavrayarak.
" Piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz. Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır. Dolayısıyla çıplak gözle bakıldıklarında hayat değmemiş gibi görünürler. "
insanlık, kendini öldüren ilk insan tarafından ihanete uğramıştır. Arıcak sadece zamanın lehine işleyen zamanla zekasının katili ve kurbanı olan insan, intihar etmeyi utanç verici bulmuştur.
Ölümsüzlüğün, hayatta kalmaktan geçtiğini öğrendiği için varlığında yamanamaz delikler açarak kendine tecavüz etmeyi öğrenmiştir. Böylece insanlığın unutamayacağı ve tanık olabileceği en korkunç gösteri başlamıştır. Kendisini hamile bırakan insan kendisini doğurmuş ve bir tecavüz bebeği olarak atasının bıraktığı yerden ihaneti devralmıştır.
sözleriyle başla.
Asansörünn aynasında, omzundaki kelimeyle göz göze geldi. Daktilo haıfleriyle yazılmış ve derisine işlenmesinin üzerinden yirmi
dört saat bile geçmediği için hala simsiyah olan kelimeyi, kurumuş dudaklarını çatlatan bir gülümsemeyle okudu. Üç harflik bir
kelimeydi: "HiÇ."