geçmişe duyulan saygıdır, 70'lerde yaşama isteğidir pink floyd.
ilk defa tatdığımız duyguları ifade ederken zorlanırız ya... her dinleyişinizde ilk defadaki tadı alırsınız, her şarkıları ruhunuzun farklı bir yerini okşar.
Anneannemle beraber KKTC'den istanbul'a geldiğimiz sırada uçak firmasının dergisinde haklarında okuduğum bir makale üzerine aramızdaki şu diyaloğa vesile olmuş gruptur kendileri.
Indy sayfayı değiştirir ve anneannemden beklenmeyen şu cevap gelir:
-Açsana şu floyd sayfasını yahu.
-Tamam, anneanne.
- Ver bir bakayım şunların resmine.
Tabi ki ben su sırada bu isteğe dumur olurum ama biraz katılmakla beraber şaşıracağım şu yorum anneannemden gelir.
-Sağdaki ikisi çirkinde, soldaki ikisi fena değil.*
işte ebeveynler böyledir sevgili dostlar...
müziğin derinlerine inmekten, yeni şeyler denemekten korkmayan grup. deneysellik içeren art rock'ın öncülerindendir. konserlerinde saatler süren animasyonlar göstermişlerdir. en önemli performanslarından biriyse, konser boyunca kendileri ile seyirci arasına koskocaman bir duvar ördükleri the wall turnesidir. seyirci bundan pek memnun kalmasa da, ben orada olsam duvarın üzerinde duran ve comfortably numbın solosunu atan gilmour'a hayranlıkla bakacağımdan eminim. şarkılarını dinlerken tek saniyesinin bile kaçırılmaması gereken bir gruptur pink floyd, zira art rock'ın her önde gelen grubu gibi, onlar da müzikte mükemmeli aramaktaydılar ve hiç bir şarkıda kendilerini tekrar etmemeye çalışıyorlardı. şarkılarındaki her nota ayrı bir hikayeye sahiptir, time'ın başındaki saat sesleri, money'nin girişinde duyulan yazar kasa sesleri ve başlı başına bir hikaye olan echoes..
pink floyd, müziği ayın karanlık yüzüne taşıyan, efsanevi bir gruptur..
mükemmel bir grup demeye dilim varmıyor, çünkü mükemmelin ötesinde bir grup. Pulse'deki canlı performansları kesinlikle izlenmeli. (aslında bütün canlı performansları izlenmeli!)
10 yaşımda babamın almanya'dan getirmiş olduğu the wall plağını görüp dinlememe istinaden, piyano hocamın artık bana ders vermekten vazgeçmesini sağlayan grup.
roger waters, david gilmour, richard wright ve nick mason'dan 1967'de ingiltere'de kurulmuş, üyelerinin dünyalılara kaliteli müziği öğretmek için özel olarak gönderildiklerini ve görevleri bitince de başka bir galaksideki başka bir müzik ilkeli toplumu ihya etmeye gideceklerini düşündürecek mükemmellikte müzik yapan grup.
dünyanın en iyi gruplarından biri olmasının sebebini şarkılarını dinleyerek rahatça anlayabilirsiniz. ayrıca şarkılarının sözlerine ve çevirilerine iyice incelemek gerekir. comfortably numb, hey you gibi şarkıların aşk şarkıları olduğu yanılgısına düşünülmemesi şiddetle tavsiye edilir ve mutlaka ama mutlaka pulse konser kaydı izlenip ders alınması gerekir.
1965 yılında Syd Barrett(gitar), Roger Waters(bas gitar), Nick Mason(Davul) ve Richard Wright(Keyboard) tarafından kurulmuştur. Syd Barrett grubun kurulduğunda Sigma 6 olan ismini iki blues ustası Pink Anderson ve Floyd Council’in isimlerini birleştirerek «The Pink Floyd Sound» olarak belirlemiştir. ilk zamanlar yerel bir kitleye sahip olsalar da kullandıkları görsel efektler ve sahne performansları ile kısa denilebilecek sürede ulusal kitleye sahip olmuşlardır. Kurulduğu zamanlar grupta Bob Klose adlı bir gitarist daha bulunmaktaydı
çok bilinmeyen parçalardaki bilgisiyle parmak ısırtmış yazardır. meğerse balkan ve ege müziği ile ilgilenen ne kadar sanatçı varmış kendisinden öğrendim.
hele bir kanadalı kadından bahsetmiştir ki, ne kanadalısı ya, benim çocukluğumda köy düğünlerinde şarkı söyleyen abladır o. darbukası elinde, yanık ve içten, sevgilisine gönderme yapıyor gibidir, bu kanadalı sanatçı. adını bilmemekteyim sözlük e yazsın da unutmayalım. bu da göndermemdir. zaten besbelli *
grup adını iki önemli blues sanatçısı olan floyd council ve pink anderson'dan esinlenerek almıştır. yaptıkları müziğin esin kaynağına bakıldığında önemli bir ayrıntı bence.
dream tv'nin bu haftasonunu ayırdığı grup. yıllardır görmek istediğim bir yazıydı dream tv logosuun hemen altında geçen "pink floyd hafta sonu" yazısı. istisnasız her haftasonu sırf bu yazıyı görebilmek için açar oldum dream tv'yi. bu sabah da yine aynı sebepten ötürü açtığımda o sonunda yazıyı gördüm. anlatılmaz yaşanır.
1966'da ilk defa bir müzik şirketiyle anlaşıp 1967 yılında arnold layne single parçaları ile müzik dünyasına girmişlerdir.daha sonra see emily play parçasını piyasaya sürüp bu parçanın başarısı ile "top of the pops" adlı ünlü programa çıktılar. ilk albümleri the piper at the gates of dawn ile büyük başarı yakaladıktan sonra çıktıkları turnelerde kendilerini iyice tanıtmışlardır.
tarzı zaman içinde çok değişen ama yine de her şarkısından aynı tad alınabilecek ender enfes gruplardan. bike ile careful with that axe, set the controls for the heart of the sun ile vera gibi farklı albümlerdeki şarkılar birbirinden çok farklı. her albümüyle yeni bir tarza bürünüp her albümüyle, her tarzıyla kendini sevdirmeyi başaran nezih bir gruptur pink floyd. saykadelik şarkılarla zihnimizin dehlizlerinde dolaştırıp eugene'den kaçmamıza sebep olurken wish you were here ile gidenlere duyulan özlemimizi canlandırır. when the tigers broke free ile hepimiz pink oluvermişiz baba baba diye ağlarız.
syd barrett alır çocukluğumuza götürür, david gilmour sololarıyla aazımıza zıçar, roger waters her ne kadar egoist aşağılık bencil narsist herifin teki olsa da ağlatan şarkı sözleri yazar, nick mason bateriyi ağlatır, rick wright etkili klavye dokunuşlarıyla içimize işler. farklı tatların harika bir harmanlaması olur çıkar karşımıza.
Adı daha sonra kısalıp "Pink" şeklini alacak olan Pinkney Anderson, 12 Şubat 1900'de, Amerika Birleşik Devletleri'nin Güney Carolina eyaletinin Laurens kentinde, ismi daha sonra hiç bir değişikliğe uğramayacak Floyd Councilise, 2 Mayıs 1911'de Kuzey Carolina'nın Chapel Hill kentinde doğdular. Her ikisi de, adını Amerika Birleşik Devletleri'nin güney-doğusuna özgü bir gitar çalış tekniğinden alan ve aralarında Mississippi John Hurt gibi büyük ustaların da bulunduğu "Piedmont blues" tarzında gitar çalıp, "blues" söyleyen kendi hallerinde müzisyenlerdi. Bu iki müzisyenin adı, gene kendileri gibi "Piedmont blues" çalıp, söyleyen Blind Boy Fuller'ın, Hollanda'lı PHILIPS (Philips BBL-7512) tarafından 1962'de çıkartılan 33 devirlik bir albümünün açıklama notları arasında geçiyordu.
1960'lı yılların ingiltere'sinde, "Sigma 6" adında bir grup oluşturan George Roger Waters bas ve vokalde, William Wright tuşlu çalgılarda, Nicholas Mason davulda ve Syd Barrett gitarda o günlerin müzik anlayışının sınırlarını yer yer zorlayan, ilginç müzikler yapıyorlardı. 1965 yılında, daha donraki yıllarda bir türlü paçasını kurtaramadığı uyuşturucu bağımlılığı nedeniyle gruptan ayrılmak zorunda kalacak olan Syd Barrett, Blind Boy Fuller'ın albümünün açıklama notlarını okurken gözüne çarpan Pink Anderson ve Floyd Council adlarını birleştirerek "Pink Floyd" diye bir isim türetti. "Sigma 6"nın adı "Pink Floyd" olarak değişti ve "Psychedelic rock" ile yola çıkıp, zaman içinde "progressive rock"a evrilen efsanevi "Pink Floyd" grubu, yeni adıyla ortaya çıktı. *
grupların aşmışı... asla eskimeyen...
yaptıkları müzikle dünyanın kalbine, aklına dokunabilmiş insanlar topluluğu. müzikten öte yaşam felsefesi gibi birşey...