bugün

şimdiye kadar okuduğum en uzun şiirin sahibi. o ne arkadaş:

Çok aşağıdan, çok uzaktan gelip öteye gidiyoruz.
Uzun bir aşk mahkumları zinciri.

Çıkıyorlar alışılmış zindanından.
Aşkları üstüne ant içmişti hepside,
El ele tutuşup gitmeye hep birlikte.
Kararlıydılar hiç bırakmamaya,
Tek bir halkasını bile kardeşliklerinin.

Dostluk duvarlara tırmanıyordu daha,
Ölüm görülmeyi göze alıyordu.

Kusursuz hiçbir yasa yoktu daha,
Şaşılası hiçbir dağ.
Sevişmek zındıklıktı.
Kuşku vericiydi birleşmek.

Oysa kendi kendilerinden sarhoş, olmak isterdi onlar.

Gözleri ballarını yapmak isterdi.
Yürekleri kuluçkaya yatırmak isterdi göğü.
Severlerdi suyu sıcak havalarda.
Tatmak için yaratılmışlardı, kışı, ateşi.

Çelişkili yaşamışlardı uzun süre,
Kalabalığın kargaşasında.
Kemirip kötülükle, yorgunlukla ağır gemilerini.
Birbirine çarpıyordu, boğarak güçsüzleri aralarında.
Yardım çağırdıklarında,ya deli sanıyorlardı onlar ya suçlu.

Ustaların mutluluğunun,
Dudaklarda kelepçe ne umutsuz öpüşler,
Ne boşuna dönüşler bereketli güneş altında,
Saflıklarından arta kalmış ne yenilikler.

Bir hançeri kavrayanlar, denemek üzere erdemlerini.

Sakat sinirleriyle taçlanmışlardı onlar.

Ulumaları duyuluyordu sağ olsun diye,
Sağ olsun özgürlük,
Sağ olsun haksızlık,
Neyi beklerseniz, ona karşılık veriyordu yankı,
Tek düzeliğin tadını çıkaracağız.

Biz ki yırtıcıları, biz ki kemirgenleri karanlıkların.

Çamurda yükseliyor kör iştahımız.

Mezarımızın üstünde görünecektir gök ancak.

Bir pislik ve kan karası vardı,
Olabilir ürünler, sezilmiş kavgalar için.

Ama aşkın her zaman pek duyarlı kenarları vardır.

Umudun güçlerinin sığındığı kenarlar, kurtulmak için yükten.
Seviyorum seni, tapıyorum sana,
Çatıların çizgileri üstünde,
Verimli insanların üstünde.

Kimsenin yanmadığı, boğulmadığı,
Adaların, gülüşlerin eşiğinde.

Kimsenin zevkini söndüremediği,
Gelecek kalabalıkta.

Gece korur gönlün istediğini,
Yüksek gençliğin oyunları için.

Ne varsa yükselir, yoktur geri çekilen.

Yaman çiçeklerin evreni,
Korurken körpe otu,
Kuşatabilirim ellerimle seni.

Kurtulmak için geçmişimden, canlı, durgun olabilirim,
Hiç bozmadan senin düşünü.

Beni mutlu istersin elbet.

Ve açık yürekli olacağız biz.

Çiğ tanelerine büyük güneşle,
Ve sürüklüyorum seni içimin yangınına, günlerin en cömertine dek.

Yoktur dikilen aynalar,
Yangının yıldırımın önünde,
Tutuşmuş başakları önünde,
Seni seviyorum diyen gerçek bir öpüşün önünde.

Tarlada, karı emen tohumun önünde,
Olmayacak en küçük sorun.

Birlikte görürsek, ağartan tanı ufukta.

Aşmak için bir atlama tahtası gibi,
Bulunduğumuz her durumu, yayılırken alacakaranlık.

Sen en mutsuzu, mutluluğu en çok arayanların.

Sen ki sürekli gelirdin,
Issız bir yoldan.

Ben ki çok uzak bir yoldan gelirdim.

insanın kendi varını bilmediği,
Çapraz binlerce yoldan,suçsuz içirdim sana,
Saf suyunu aynanın.

Her dakika az daha, içinde yittiğim aynanın.
Onaydı bu, ötekine kuruntusunu vereneydi.
Yaşamış olmanın biraz
Ve süre durmak istemenin sonunda,
Kaldık işte böylece,uzakta görünüm.
Ağırlaşıyordu bilinmezlikte,
Ve sonumuz kurtuluşumuzdu.

Bulutlarla örtülüyordu,
Tufan günündeymiş gibi.
Uyuyorduk kendimizden ayrı,
Yaşlanıyorduk yapayalnız bir acılar uçurumunda.

Aşk yükseğe çıkarıyordu beni.

Taşı yiyordu yosun,
Tortu suyu silip yok ediyordu,
Yalnızlık eritiyordu beni.

Gece saklıyordu güneşi benden.

Yalnız yorgunluklarına güvenilirdi.

Yalnız uykularına.

Bütün kurbanların çevresinde,
Açık karınların çevresinde,
Doğurmak ve ölmek için.

Ve derlerdi ki yaşam başlı başına vermektir,
Ölüm vermektir bol bol.

Ve derlerdi ki sözler, bulandırmak içindir aklı,
Çekilir kılmak içindir zindanı.

iki olduk, milyarlar olduk.

Okşamak için çok eski bir düşü.

Ta dizlerimize gelen topraktan,
Daha derinde sürüyordu o düş bitkisini.
Kurtulmuş olacaktık.

Bizlerse; tasarlayabilecektik yaşamımızı,
Korkutmadan bizi hiçbir şey.

Gözümüzde at gözlüğü olmadan.

Yumuşatabilirdik en kabaları.

Ve ışıyıp hafifletebilirdik,
Kendimizi boğuşmanın yükünden bile.

Bizi seyrediyor körler.

Ve bizi dinliyor en beter sağırlar.
Bir gülümsemeye kavuşuyor yüzleri,
Ama gülmenin çoğu gerekmiyor bize, bağlanmak için birbirimize korkusuz.

Görüyoruz birbirimizi, anlaşıyoruz.

Verirmişiz gibi var olma gücünü baskısız.

Buysa eğer bizim aşkımız, aştı kendi sınırlarını.

isterdi çitin altından geçmek,
Bir yılan gibi ve kavuşmak havaya.

Bir kuş gibi kavuşmak denize,
Bir balık gibi kavuşmak zamana.

Kavuşmak yaşama, ölüme karşı.

Ve sürdürmek evreni.

Bana kusursuzluğunu mırıldandın sen,
Ben sana uyumu fısıldadım.

Büyük bir sessizlik doğdu,
Ve anlattı bize her şeyi.

Düş kuracağımız ne olursa olsun,
Yazıyorsun alnına bir yol gibi.

Nice tuzağın, nice dostun bulunduğu,
Yeryüzünde.
Yükseliyor yılmazlık yelkeni,
Yukarı kaldırırdım onu duraksamadan.

Nedenini anlarız yarın, rengi kazanınca.

Uzun bir aşk mahkumları zinciri,
Çıkıyor alışılmış zindanlarından
Utanç payı, haksızlık payı.

Acı, çok acı doğrusu.
Her şey gerekmez ki bir dünya yaratmaya.

Mutluluk gerekir başka şey değil.

Açık seçik görmek gerekir,
Mutlu olmak yolunda,
kusursuz savaşçılar kesilmek gerekir.

Kaçak, sakar, zayıf düşmanlarımız ,
Bundan yararlanmamız gerekir.

Bir an bile beklemeyelim kaldıralım başımızı,
Birden saldırıp, ele geçirelim yeryüzünü.

Biliyoruz bizim o, görünür kılalım onu,biz göremeyenler.

Uzun bir aşk mahkumları zinciri,
Çıkıyor alışılmış zindanlarından.

Güçlendiler ilk yazda,
Yaz onlara bir giysi, bir besin oldu.

inandılar kışın mavi tepelerine.

Gözlerini yıkadı ışık,
Sert içkisiyle, sürekli gençliğiyle.

Samansız duvara saldıran bir alev gibi.

Sabrımız eksik bizim,

Sen yaşamı istiyorsun sonsuz olarak,bense doğuşu.
Sen ırmağı istiyorsun, ben kaynağı.

Örtmedi bizi hiçbir sis, örtemedi.

Ve sadece aydınlıkta konuşuyorum ben sana.

Yeryüzünün yıkıntılarını bir gör şimdiden,
Yoktu belli bir yapı tarzı,
Yoktu çatı orada.

Yoktu zırh.

Can çekişmeler, bozgunlar ışıldıyordu orada.

Doğuş karanlıktı orada.

Saydam gölgesini gör.

Beşiğimiz, zavallılığımız olan yeryüzünün.

Gülüyoruz onun içerisinde.

Gülüyoruz bizi dünyaya getiren, kesin güzel havadan sebeplere.

Bereketli günün yükselişinden,
daha ince bir iklim dolu yeryüzünde.

Aşklarımızın iklimi bu.

Tat alıyoruz ondan, anlıyoruz onu çünkü.

Gerçekliktir o, sarıyor bizi aydınlığıyla.

Seviyoruz çiçeğini yaşamın renklerini.

Daha iyisi bizden, ötesinden bütün gecenin.

Yüreğimiz yol gösteriyor bize.

Saatleri birleştiriyor sevecenliğimiz.

Bir kuş ötüyor bu sabah,
Umut besliyor bir kadın bu akşam.

Kuş yarın için ötüyor,
Ve kadın çoğaltıyor bizi.

Eski yalan yol oldu gitti.

En güçlü kayalarla bağlıyız artık.

Otla dalgayla bağlıyız.

Tuzaklar pas tuttu bize kurulan.

Yol gösteren sağ çizginin üstünde,
Düşme noktasında çağlayanın.

Ve ırmağın akışını bozan uzun eğimin üstünde.

Bin düşey nokta yerleşiyor.

Coşuyor yeniden yaşam ve bakış,
Kamaşıp dinlenerek.

Yaşanan zamanın ırmağı ve çağlayanı,
Tek bir yürek çarpışı gibi.

Kanın gerdiği tek bir ağ için,
Görünür umuda karışıyor su.

Bir konak görüyorum,
iç düzenin büyük bekçileri ile dolu.

Coşkunluk birleşiyor barışla.

Ayağa kalkan eğilmiş insan,
yorgunluğu çıkmış insan, yalnızlığını haykırıyor.

Yakınına doğru, sonsuza doğru.

Gevşeyen yumuşak gün,
Yeryüzünü bir eldiven gibi biçimleyen gün.

Kıvılcım elmasa dönüşüyor,
Tutulmuş bir dalga ise havuza.

Bir yol buluyor her şey ve eğitilen beyin.

Tohum oluyor büzüşmüş buğday,
Tomurcuğu buluyor çiçek.

Arzu ve çocukluk susuzluk gideriyor,
Aynı tenden, aynı sütten.

Ve aynı geceyi koruyor gece.

Gözkapakları altına suyun, insanın.

Zamanın akışında yaşam.

Yazım hece hece söylüyor,
Simge sunuyor onu ilk önüne gelene.

Birbirine benziyor hepsi orada.

Mutluluktur gerçek,
Umuttur düşsel olan.

Beni sana doğru götüren kargaşa,
Nice bir güzel yansıma arasından.

Nice bir soğuk taşkınlık,
Nice bir çocuksu serüven.

Düş kırıklıkları ve insanlar arasından.

Bir düşün sürüklediğimiz o paçavraları,
Bayraklarla donattığımızı sanıyorduk nasılda.

Yansıtıyorduk aptal bir dünyayı.

Gülüyorduk ağlamamız gerektiğinde,
Pembe görüyorduk kızıl yaşamı.

Bağışlıyorduk, yıkım getireni bize.

Biliyorsun ki ben kendimden çok,
Senin için konuşuyorum seviyorum seni çünkü.

Benim için anımsadığını söylüyorsun,
Geçişimi silintilerle loş ortam birikintileriyle,
Nasıl kızabilirsin bana,
Düne güvenmeyelim hiç.

Kuruntudur geçmiş dediğin bütün.

Nasıl ben seni seversem,
Benimde sevilmem gerekir.

Bir erkek gibi, bir aşık gibi.

Senin yeni doğmuş evreninde,
Boştu ikimizin de elleri.

Birbirimize yanaştığımız zaman,
Özgür düşündüğümüz zaman birbirimizi,
Yalanlamamak gerekirdi hiçbir şeyi.
Yalnızlık acısından başka.

Vazgeçmemek gerekirdi hiçbir şeyden.

Yaşamış olmanın boş övüncünden başka.

Ah derdim ki yüreğim var.

Yüreğim çarpıyor, her şeyi hiçe satarak.

Yalan söylemem ben kuşkulanmam hiç.

Dünyaya gelir gibi seviyorum seni.

Göz parıldaması ve süre gelmek gibi.

Senin her zaman aradığın,
Sözcüklerin baş harfiyim ben.

Sana beni sevmeyi buyuran,
En güzel büyük harfim.

Yeryüzün de sana sunabildiğim,
Yüreğim demek oldu, yüreğim dermiş gibi.

Acının ve köklerin gölgesi hiç vurmayan
Ortaya çıkan zincir o eski cehennemden.
Solunuyor ve apaydın görüyor umutlarını.
Sevincimizi gerçek yaşatıyor duy beni.
Senden saklı neyim var görmen gerekir artık beni.
Bir kadeh gibi tutuyorum sokağı,
Aydınlığın büyüsüyle dolu bir kadeh.
Hafif sözlerle dolu ve nedensiz gülüşlerle.
En güzel meyvesisin yeryüzünün.
Etrafta gezinenler samandan, yada görünmez oluyor gözlerime.
Her zaman kaygılısın hem de
Görünmekten geri kalmıyorsun.
Doğruluyor düşüncelerimi
Baş eğiyor isteklerime
Seviyor sevilmeyi,
Ama unutmuş sanki sevmeyi.
'' neylersin ? '' adlı şiiri en bilinen şiirlerinden biri olan fransız şair.

--spoiler--
'' kapılar tutulmuş, neylersin ?
neylersin içeride kalmışız ?
şehir yenilmiş, açlıktır başlamış,
neylersin ?
neylersin karanlık da bastırmış ?
sevişmezsin de neylersin ? ''
--spoiler--

ikinci dünya savaşı sırasında fransız halkının mücadelesini taçlandıran, moral verici şiirler yazmıştır. çok sevdiği eşi gala' nın ölümünden sonraysa vefat etmiştir.
--spoiler--

Gökyüzümüzün dorukları birbirine kavuştuğunda
Evimin bir çatısı olacak

--spoiler--
portresini yapmak için evine gelen adama hayatının aşkını kaptıran şair. yine de mektuplarında dostum dali diye bahseder kendisinden.
--spoiler--

tek parmakla dokunmak için
biraz büyük bir hayvandır kedi.
kuyruğu başına değer,
bu çemberde döner
ve yanıtlar okşamayı.

ama geceler, gözlerini görür insan
solgunluk, doğuştan tek yetileri.
çok büyüktür bu gözler, saklanmaz
ve çok ağır, düşlerin yitik rüzgarı için.

dans ettiğinde kedi
hapishanesini yalıtmak içindir bu
ve düşündüğünde
gözlerinin duvarında dek gider.

--spoiler--
''...içinde yan yana uyuduğumuz
gözlerin
benim insan parıltılarıma
dünyanın gecelerinden daha iyi bir gelecek hazırladı

içinde uçtuğum gözlerin
yolların gidişine
dünyanın dışında bir anlam verdi... ''

“Günleri ve mevsimleri hayallerimize göre yeniden yaratacağız.”

''eğer yeniden başlamak gerekseydi,
seni aramadan rastlardım sana. ''
ana dilinde okumaya heves edeceğiniz kadar güzel şiirlere sahip şair.
seni seviyorum şiirini bir rastlantıya benzettiğim şair. Belki rastlantının kendisi bizzat şiirdir.

Tanımadığım bütün kadınlar adına seviyorum seni
Yaşamadığım bütün çağlar adına seviyorum seni
Enginlerin kokusu sıcak ekmeğin kokusu adına
ilk çiçekler adına eriyen kar adına
insanın ürkmediği temiz kalpli hayvanlar adına
Sevmek adına seviyorum seni
Sevmediğim bütün kadınlar adına seviyorum seni

Kim yansıyor bana sen değilsen ben kendimi pek az görüyorum
Sensiz uzayıp giden bir çöl görürüm yalnız
Geçmiş ile bugün arasında
Bütün bu ölüler vardı atlayıp geçtiğim samanın üzerinde
Delemedim aynamın duvarını
Yaşamı sözcük sözcük öğrenmem gerekti bana
Unutur gibi

Benimki olmayan bilgeliğin adına seviyorum seni
Sağlık adına
Yalnız kuruntu olan her şeye karşı seviyorum seni
Zorla tutmadığım bu ölümsüz yürek adına
Sen kuşku sanıyorsun kendini oysa akılsın
Sen başımda yükselen güneşsin
Güvendiğim zaman kendime.
"Hiçbir vakit tam karanlık değil gece
Kendimde denemişim ben
Kulak ver dinle…
Her acının sonunda
Açık bir pencere vardır.
Aydınlık bir pencere
Hayal edilecek bir şey vardır
Yerine getirilecek istek
Doyurulacak açlık
Cömert bir yürek
Uzanmış açık bir el
Canlı canli bakan gözler vardır
Bir yaşam vardır yaşam
Bölüşülmeye hazır"
şiirlerinden çoğu ikinci dünya savaşının kan, barut, acı ile dolu fransa topraklarından kaynağını almış, kralların tacına özgürlüğü yazan büyük şair.
"aşk tamamlanmamış insandır"
"aşk kadar berrrak değildir hiçbir şey"
"sanki yapraklarındaymışız gibi aynı ağacın"
"erkek kadınla ayakta kalır"
"açlığa, susuzluğa benzer aşk, hiç doymaz"

paul elard ve üç kadın ; gala, nush, dominique...
dadacı ve gerçeküstücü Fransız şairdir. Fransız Komünist Partisi'ne katılması sonucu gerçeküstücü hareketten kopan şair, şiirlerinde Stalin'i yüceltmiştir. Milan Kundera, anılarında, arkadaşı, Prag'lı yazar Zavis Kalandra'nın idamını Élouard'ın ayan beyan savunduğunu duyduğunda hayrete düştüğünü anlatır.
"paris üşüyor, paris aç;
paris sokaklarda kestane yemiyor"

ii. dünya savaşı'nın fransa'ya getirdiği yıkımı böyle anlatır.
SEVGiLi

Diz çökmüş göz kapaklarım üstüne
Saçlarım içindedir saçları
Hali var ellerimin halinden
Rengi var gözlerimin renginden
Düşmüş kuyusuna gölgemin
Fırlatılmış bir taş gibi göğe

Gözleri var açıktır her daim
Uykuyu haram ettirir bana
Ya güneşleri önüne katan
Ya o ışık delisi rüyaları
Bir güldürür bir ağlatır beni
Söyletir bilmeden ne söylediğimi

Paul ELUARD
"seni öptüğüm zaman gözlerinden
yalnız sen göresin diye
bu sevda kelimeleri"

çeviri : cemal süreya
deliler gibi aşık olduğu eşi gala' nın ölümünden kısa bir süre sonra vefat etmiş fransız şair. ' tanımadığı tüm kadınlar adına sevmişti. '.
gerçeküstücü fransız şair. 2. Dünya Savaşı sırasındaki direniş hareketinin büyük şairlerindendir.

ASIL ADALET

insanlarda tek sıcak kanun,
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır.

insanlarda tek zorlu kanun,
savaşlara, yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları,
ölüme karşı yaşamalarıdır.

insanlarda tek güzel kanun,
suyu ışık yapmaları,
düşü gerçek yapmaları,
düşmanı kardeş yapmalarıdır.

Hep var olan kanunlardır bunlar,
bir çocukcağzın tâ yüreğinden başlar,
yayılır, genişler, uzar gider
t"a akla kadar.
işgalin ardından sokağa çıkma yasağının eklenivermesiyle gökyüzü paris' de o kadar güzel görünmüyordu artık, eiffel eski yüksekliklerinde mağrur değildi. insanlık ayıbının temsilcileri gamalı haç rozetleriyle sokaklarda dolaşıyor, geceleri canavar düdükleriyle karartma uygulanıyordu. 14 temmuz 1789' u yaşamış bir ulus dört duvar arasına terk edilmeye çalışılıyordu. böyle bir dönemde bu boğucu sıkıntıya iki satır karaladı eluard:

kapılar tutulmuş neylersin?
neylersin içerde kalmışız?

işgale karşı direniş az sayıdaydı, erzak gittikçe azalıyordu. yokluk içinde isyan dolu bir satır daha ekledi kalem:

şehir yenilmiş, açlıktır başlamış, neylersin?

ve gece gündüz paris' i saran koyu karanlık, acının, üzüntünün karanlığı:

neylersin karanlık da bastırmış?

inanıyordu yine de, iki insanın sımsıcak sevgisi dağıtabilirdi bu karanlığı:

sevişmezsin de neylersin?

hürriyet mücadelesinde, hürriyet şiiri elden ele dolaştı. bir elde tüfek, diğer elde hürriyet şiiri, kalpte gabriel perilerin acısı... gönlünden taşanın şekillendirdiği adamdı eluard.
(bkz: 20 nci yüzyıl fransız edebiyatı)
-yoksul-

temiz havanın gizi, buğdayin gizi. fırtınanın gizidir, yoksulun gizi.
sessizliği severler yoksul yuvalarda. biz de severiz sessizliği.
bağırır ama çocuklar, kadınlar ağlar, bağırır erkekler, iğrenç bir
musiki bu. hasat etmek isterken utanç veriyoruz yıldızlara. ne kara karışıklık, ne çürümüşlük, ne yıkım! çaya atalım bu kundak bezlerini, sokağa bu kadınları, ekmeğimizi çöplüğe atalım, ateşe kendimizi, kendimizi ateşe!
tanımadığım bütün kadınlar adına seviyorum seni
yaşamadığım bütün çağlar adına seviyorum seni
enginlerin kokusu sıcak ekmeğin kokusu adına
ilk çiçekler adına eriyen kar adına
insanın ürkmediği temiz kalpli hayvanlar adına
sevmek adına seviyorum seni
sevmediğim bütün kadınlar adına seviyorum seni

kim yansıyor bana sen değilsen ben kendimi pek az görüyorum
sensiz uzayıp giden bir çöl görürüm yalnız
geçmiş ile bugün arasında
bütün bu ölüler vardı atlayıp geçtiğim samanın üzerinde
delemedim aynamın duvarını
yaşamı sözcük sözcük öğrenmem gerekti bana
unutur gibi

benimki olmayan bilgeliğin adına seviyorum seni
sağlık adına
yalnız kuruntu olan her şeye karşı seviyorum seni
zorla tutmadığım bu ölümsüz yürek adına
sen kuşku sanıyorsun kendini oysa akılsın
sen başıma yükselen güneşsin
güvendiğim zaman kendim
feyz aldığım büyük üstad. nick'imin isim babası.
kimseler bilemez

Kimseler bilemez beni
Senin bildiğin kadar

içinde yan yana uyuduğumuz
Gözlerin
Benim insan parıltılarıma
Dünyanın gecelerinden daha iyi bir gelecek hazırladı

içinde uçtuğum gözlerin
Yolların gidişine
Dünyanın dışında bir anlam verdi

Bize belirtilenler
Gözlerindeki sonsuz yalnızlığımızı
Artık kendilerini sandıkları gibi değiller

Kimseler bilemez seni
Benim seni bildiğim kadar
der ki: mazi kırılmış bir yumurtadır ve ati kuluçkadaki yumurtadır. söylediği gibi geçmiş ve gelecek aynı şeyin kılık değiştirmiş hallerinden ibarettir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar