karşı karşıya değildi evler, sevmezlerdi birbirlerini,
yine de yan yanaydılar.
duvar duvara, fakat
pencereleri
bakmazdı sokağa, konuşmazdı,
öyle sessizdiler.
bir kâğıt uçuruyor havalanır gibi ağaçtan
kışın kirli bir yaprak.
akşam ortalığı tutuşturuyor, kaygı içinde
yok oluveren bir ateş boşaltıyor gök.
kara sis balkonları örtüyor.
açıyorum kitabımı. yazıyorum
bir maden ocağının
çukurunda sanıp kendimi,
bir ıslak,
bırakılmış dehlizde.
biliyorum kimse yok şimdi
evde, sokakta, acı kentte.
bir mahkûmum açık kapısının önünde,
açık dünyanın önünde,
akşam alacasında şaşkın, gamlı bir öğrenciyim,
çıkıyorum işte o zaman şehriye çorbasına,
iniyorum ardından yatağa ve yarına.
UNUTMAK YOK
Nerelerdeydin diye sorarsan
"Hep eskisi gibi", diyeceğim.
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim,
sürdükçe kendini harcayan ırmaktan;
ben yalnız kuşların yitirdiklerini bilirim,
gerilerde kalan denizi bilirim, bir de ağlayan
ablamı.
Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler, neden
günler
yeni günleri izliyor? Neden koyu bir gece
birikiyor ağızda? Neden ölüler?
Nereden geliyorsun diye sorarsan bölük pörçük
kelimelerle konuşmak zorundayım,
ağzı zehir gibi yakan araçlarla,
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle.
Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil,
yaşlarla kaplı yüzler,
boğazımıza yapışan eller
ve yapraklardan sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı
acıyı kanımızda tatmış bir günün.
işte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa,
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü süslü kartpostallarda.
Ama bu sınırın ötesine geçmeliyim,
dişlemeliyim sessizliğin çevresindeki kabuğu,
ne karşılık vereceğimi bilemem:
öyle çok ki ölüler,
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler,
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler,
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller, ve öyle çok ki unutmak istediklerim.Pablo NERUDA
Kuyu
Bazen batarsın dibe, düşersin
sessizliğinin çukuruna,
bilinçli öfkeden uçurumunda,
ve neredeyse
geri dönemezsin,
hayatının derinliklerinde karşılaştığın
şeylerin kalıntısı var üstünde hâlâ.
Sevgilim, bulduğun nedir
kapalı kuyunda?
Yosunlar, bataklıklar, kayalıklar mı?
Acılanmış ve yaralanmış olarak
neler görürsün kör gözlerle?
Benimsin, kalmak istemezsin
düştüğün kuyuda, bulmak istersin
tepelerde senin için sakladığımı:
şebnem damlalarıyla bir demet yasemin,
uçurumundan daha da derin bir öpüş.
Korkma benden, yeniden düşme
kendi kızgınlığına.
Silkele seni yaralamaya gelen sözcüklerimi,
ve bırak uçsun gitsin açık pencereden.
Sen bir şey yapmaksızın
geri gelecek beni yaralamak için,
değil mi ki katı saniyeyle doldurulmuş,
ve o saniye patlayacak göğsümde.
Gülümse bana, ey ışıltılı,
yaralarsa ağzım seni.
Ben peri masallarındaki
o kör çoban değilim, fakat seninle
toprağı, rüzgârı ve dağ dikenlerini
paylaşan iyi bir oduncuyum.
bu adamın halk isimli şiiri beynimde öyle bir yankılanıyor ki şu aralar..
--spoiler--
halkım ben.
hani şu sayılamayan,
hani şu çok halk.
soluğumun öyle bir gücü var ki..
sessizliği deler geçerim, dinlemem,
filiz verir, boy atarım,
zifiri karanlık demem.
zulüm, acı, ölüm, şu bu.
bir anda gizlerse de tohumu,
ölmüş gibi görünürse de halk,
döner gelir elbet bir gün nisan ayı.
kavuşur baharına toprak,
kızgın eller dağıtır atar ağır havayı.
ölümün içinden yeşerir yaşamak.
--spoiler--
zor günler, yokluklar, 'zulümler, acılar, ölümler, şunlar, bunlar' vs..
yıllardan beri uyutulan, sömürülen, hor görülen, ayrıştırılmaya çalışılan, birbirine düşürülmeye uğraşılan, yaşam kavgasında yorgun düşürülen, nefretle yoğrulup bilenen, eğreti kurnazlıklara mecbur bırakılan halkımız..
hepsini aşacak; 'sessiliği delip geçecek, filiz verip boy atacak' bir gün insanımız. inanıyorum..
bu yüzden fazla hayalperest, fazla ütopik, fazla romantik bulunsam da zaman zaman, inanıyorum işte.
hem ne demiş pablo neruda? 'ölümün içinden yeşerir yaşamak.'
öümlerin içinden yeşerecek tüm yaşamaklar.. inanıyorum..
Hayalbaz bir çocuk pablo yaşadığımı itiraf ediyorum kitabı 1971 nobel ödülü aldı ve okurken anlıyorsunuz ki insanlar çocuklarını her şeyden daha iyi hatırlıyor uzun buğday tarlalarını, büyülü gibi görünen sandıkları unutmuyorlar. Unutamıyorlar.
ilk şiirini daha ilk yazı yazmayı öğrendiğinde yazmış pablo;
--spoiler--
Anneme yazılmıştı o kelimeler. Benim tanıdığım yumuşak gölgesi ile bütün çocukluğumu koruyan üvey anneme bu yaptığımın beğenilip beğenilmemesi düşünmeden anne ve babama gösterdim. Babam dalgın dalgın kagıdı aldı okudu ve yine geri uzattı
Nerden kopya ettin bunu? Diye sordu .
Sonra benim cevabımı beklemedi.
--spoiler--
--spoiler--
yavaş yavaş ölürler
seyahat etmeyenler,
yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
yavaş yavaş ölürler,
izzeti nefislerini yıkanlar
hiçbir zaman yardım
istemeyenler.
yavaş yavaş ölürler
alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
yavaş yavaş ölürler
ihtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar
yavaş yavaş ölürler.
yavaş yavaş ölürler
aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
dışına çıkmamış olanlar.
yavaş yavaş ölürler
--spoiler--