taksim-cebeci i.e.t.t otobüsünde seyir halindeyiz ve pek yolcu yok, hemen hemen.
sadece önde oturan bir kaç liseli ve arka kısımlarda çocuklu bir bayan.
çocuğunun çişi geldiğini farketmesi üzerine, bayan son koltuklara doğru ilerleyip, son kapının ilk eşiğine
çocuğunu yerleştirip çocuğunun çişini yaptırttı ve bir sonraki durakta indiler.
ağzına kadar dolu otobüste en ön camdayız. daha aşağıda otobüse binmek isteyen 15 kişi kedi gibi bakıyor. yanımdaki sapık mizaçlı arkadaşım şoföre "abi 3 kişi kaldı arkada daha 15 kişilik yer var kimse ilerlemiyo" diye diye 15 kişiyi ağzına kadar dolu otobüse sığdırmıştı. adam bir nevi şoförün normalde görmesi gereken boşluğu görmüştü.
otobüste kapşonumu takmış çantama sarılmış bir şekilde uyuyakalmışım. cam kenarında oturan kadın inecekmiş. her neyse kadın omzuma dokundu, pardon diye dönüp hııı dedim istem dışı az daha uyuyayım demedim iyi ki.
Bugün yaşadığım bir olaydır.35'li yaşlarda bir bayanla 20'li yaşlarda bir bayanla yaşamış olduğum bir diyalogtur;
-Sen ordan kalksan da biz oraya otursak?
B-Arkada 2 kişilik yer var, veya isterseniz ayrı ayrı biriniz yanıma biriniz de arkaya oturun.
-Biz buraya oturmak istiyoruz ama.
B-Üzgünüm hanımefendi, burası dolu, lütfen başka bir yere oturun. Dedim ve cingan çıkacağını anlayıp kulaklıklarımı taktım. Kadın söylenmeye başladı başımda. Baktım ki feryatlar koparıyor ve ;
B-istediğiniz kadar bağırın çağırın sizi duymuyorum ve buradan kalkmayacağım. Bir şikayetiniz varsa dolmuş şöförüne söyleyebilirsiniz. Dedim ve kulaklığımı tekrar geri taktım. Kadın resmen dumur oldu, benim de bağırıp çağıracağımı sandı. Ve geçip arkaya oturdular. Şöförün dikiz aynasından baktığımda sürekli bana bakıyorlardı ters ters. Oraya otursan ne olur, oturmasan ne olur. Böyle tiplere medeniyeti öğretmek lazım artık.
yıl 1990. mecburi hizmet kurasında adı ilk kez duyulan bir doğu ilçesi çıkmış. adı üstünde, mecbur gidilecek. anne üzgün, baba gururlu. eşyalar toplanır, soğuk havaya göre kıyafetler hazırlanır, otobüs bileti alınır.
garaj: beklenir, otobüs gelir. otobüsün klimasının üzerinde denkler, yorganlar, koridorda kocaman tepsiler, halılar, başka bir dilden konuşan, başka bir coğrafyanın insanları, 24 saatlik yolculuk.
hiç görmemişsinizdir böyle birşey, şaşırırsınız. oysa sonraki 18 ay boyunca yaşayacaklarınız yanında bunlar hiçtir.
18 ayın sonunda 3 gün içinde tayininizin çıkmasıyla başka bir dumur yaşarsınız.
2 dumur arası hayatınız boyunca unutmayacağınız şeylerdir, olaylardır, deneyimdir. iyi de olmuştur, iyi ki de oralara gitmişimdir.
yurttan haftasonu eve dönmekteyimdir hafta sonunu ailemle geçirme planıyla havanında yağmurlu olmasıyla yanıma ne var ne yok alırım sırt çantamı sırtıma takar elimdeki yaşlı dedelerin kullandığı uzun şemsiyemle yola çıkarım ve otobüs maceram böylece başlar neyse sorun yaşamadan evime kadar geldim diye düşünürken otobüsten inme anımda bir dakika bir dakika der eşyalarımı toparlamaya çalışırken sırt çantamı tekrardan sırtıma takma çabasıyla şemsiyeyi hızlı bir şekilde arkaya doğru manevralarla bir gencin hassas bölgesine indiriveririm tabi arkam dönük olduğundan ahhhhhhhh ıhhhhhhhhhhhmmmm gibi sesler duyar sonra arkama döndüğümde ezilmiş büzülmüş birini görmemle beraber o an ne yapacağımı bilemem ve kapı kapanmadan çocuk sinirli bir şekilde in in diye söylenirlen eve kadar kahkaha atarak bir yolculuk maceramı daha sonlandırırım.
-her seferinde bindiğime bineceğime lanet edip yine dönüp dolaşıp mecbur kalıp biniyorum ve inatla bi koltuğa oturmuyorum çünkü sonunda ya kalkıyorum birine yer vermek amacıyla ya da sıkışıp kalıyorum rezillik yani kısacası.. bi araba almanın vakti gelmiş trafiği bir de ben felç etmeyim diyorum ama insanı zorluyorlar hani..
Elindeki bozuk parayı birbirine sürtmek suretiyle yolculuk boyunca şıngırdatan tipler. Her dolmuşa binişimde o günün nöbetçisi benim yanıma oturur. Bu adamların biri tarafından görevlendirildiğini maaşlı falan çalıştıklarını düşünüyorum artık o dereceye geldim. Bu kadar çok olur mu bu işi yapan insanlar, büyük bir ciddiyet ve dikkatle yapıyorlar üstelik. Bir de bunların okul ve dershane versiyonları vardır; sınıfta sessizlik oluştuğu anda hemen eline bir tükenmez kalem alıp çıtlatmaya başlarlar. Dalacağım az kaldı bir daha ki sefere merak etme.
umarım gene benim yanıma oturursun da bende o bozuk paraları elinden alıp vücudunun en zor girecek yerine tıkarım!
edit: derste durmadan tükenmez kalem çıtlatan da senin oğlun biliyorum, ona da aynı işlemi uygulayacağım merak etme.
otobüs değil de taksim - bakırköy dolmuşları.
anons gelir bizim şöföre nerdesin diye bizim ki telefonu * eline alır ve
yenikapı dan çıktım fişşek gibi geliyorum, 5 dakikaya ordayım cümlesini kurar ve bütün dolmuş kahkaha atarak bakırköy e fişşek gibi ulaşmışızdır.
yazın otobüste sıcak havada gitmek ve klimanın çalışmıyor olması. Otobüsün içi 30 derece ve söfere sikayetler yükseliyor. Söförün tmm klimayı acıyorum deyip fanları açması ve insanların oh serinledik deyip susmaları. ulen arabanın içi hala 30 derece baksanıza termometreye dingiller*
arkadasla yazlığa giderken otobüste biz sabahın korunde kalkmıs 3 er tane poğaça yiyip bındık otobuse aradan 1 saat falan gectı arkadas sessızce sokulup kanka motoru bozdum fena gazım var dedı ben hafıf ara gazlarıyla tıs tıs dıye sal bısı olmaz dedı bu da tamam dedı gotu korıdor tarafına cevırdı 3 sanıye sonra zoortttt diye bı ses geldi ben tabi hemen yarıldım orda bastım kahkayı bunun surat oldu kıpkırımızı herkes bı anda yuzunu bıze cevırdı sonra bu orospucpcuğu arkadasım ayağa kalkıp bana bakarak kankı ne osuruyosun ayıp ya milletin içindeyiz deyince butun gozler bana cevrildi bı anda ne diyeceğimi sasırdım ağlıcak gıbıydım sonra bende ayağa kalkıp bağıra bağıra yalancının anasını sikiyim mi dediğim zaman butun otobus allah belanızı versın seslerıyle suratlarını cevırdıler ve butun yolu en arkada tek basımıza gıtmek zorunda kaldık.
şoförün beni durakta indirmemesinin ardından yanımdaki genç erkeğin "sizi son durağa kadar götürececek, allah yardımcınız olsun." diyip manalı manalı sırıtması.
amcanın telefonu çalıyor açıyor ve konuşması: 'sesin kesik geliyo ahmet telefon çekmiyo, bekle...' deyip hareket halindeki otobüste telefonun çekmesi için yürümüştü. *
sabahın körü. otobüs tıka basa dolu. muavinin hemen arkasındaki koltuğun cam tarafında orta yaşlı bir kadın, onun yanında da ihtiyar bir kadın oturuyordu. orta yaşlı olan ayaklandı. kalabalığı yararak inmek için kapıya doğru ilerledi. ayaktaki bir ihtiyar adam da boşalan yere oturmak umuduyla hamle yaptı. fakat o sırada az önceki orta yaşlı kadına yer vermek için kalkan ihtiyar kadın tekrar aynı yerine oturdu.
ihtiyar adam: hanım yol ver de oturayım.
ihtiyar kadın: koskoca adamsın nasıl geçeceksin oraya?
ihtiyar adam: kay o zaman senin bulunduğun yere oturayım.
ihtiyar kadın: olmaz! sığmayız buraya.
otobüslerdeki muavin koltuğunun arkası en arka koltuklar gibi sıkışıktır. ama iki ihtiyarın oturamayacağı kadar sıkışık değildir tabi. ihtiyar adam sinirlendi ve "la havle!" dedi. bu sırada olayı yakından takip etmekte olan yanımdaki kısa boylu adam bana dönerek, "vela kuvvete" dedi. ben de, "illa billahil aliyyül azim" dedim. otobüstekiler çıt çıkarmadan ikilinin tartışmasına odaklandıklarından söylediklerimiz en arkalardan dahi duyuldu ve otobüsü bir gülme hali aldı.
epey ilerledik. ihtiyar kadının yanına oturmaya kimse cesaret edemiyordu. bir sonraki durakta otobüse dahil olan yolculardan genç bir kız yaşlı kadından cam tarafına geçmek için müsaade istedi ve aldığı yanıt "geç yavrum." oldu. genç kız kiloluydu.
geçen gün yolun sağ şeridinden yavaşca giderken arkamdaki araçta bulunan adam sürekli korna çalıp sellektör yapmaya başladı. ben de "zaten sağ taraftayım, geçeceksen sol tarafı kullan" der gibi hareketler yaptım ama nafile. adam hala devam ediyor. sinirlendim ve bağırıp çağırmaya başladım. adam hala beni takip ediyordu. sonunda yavaşladım ve camı açıp hışımla : "ne var" diye bağırdım. adam da bana : "kapınız açık kalmış, onu söylemek için basmıştım kornaya" dedi. ne kadar rezil olduğumu bir düşünün.
bir yere oturunca yaşlı kocaman popolu bi teyzenin gelip seni eze eze o koltuğa oturması.
acayip pis kokan insanların yanında burnunun dibinde durması.
bazen aramasınızda sizi bulan manyaklar sayesinde yaşadığınız olaylardır.
istinye parka gitmek üzere bulunduğum otobüste kadının biri yanıma geldi ve istinye park'a gitmek için hangi durakta ineceğini sordu. ben de bu durakta inmesi gerektiğini söyledim ve beraber indik. söz konusu durak istinye park'ın giriş kapısına yaklaşık 100 metre uzak. iner inmez kadın bana bir sonraki durakta inmemiz gerekmiyor muydu ? diye sordu. "hanımefendi istinye park burası bakın. ilerideki durak uzakta. geçiyor baya" dedim. nasıl bir kafayı yaşıyorsa hala tatmin olmadı ve sanki iyi günler diyormuşcasına "allah kız arkadaşınıza sabır versin" diyip uzaklaştı. bana da, "manyak mıdır nedir sabah sabah" demek kaldı arkasından.
yerine akbil bastığınız tanımadığınız bir hatunun bozuk para bulamayıp, karşılığında size 1 euro uzatması ve sizin de o anda basiretiniz bağlandığından bu parayı kek gibi kabul edip almanız. akabinde de ulan ne yapsam ki ben şimdi bu 1 euro'yu, kıçıma mı soksam acaba diye düşünmeniz.
142 ye binmiştim bilen bilir adanada tüm adanayı dolaşır bazen şoför bile güzergahı karıştırır o derece yine bir adana turundaydık durakta dayının biri bindi ortada boşlk olan yere yaklaştı elinde açılır kapanır iskemle vardı oraya açtı oturdu şaştım kaldım la
özel otobüstede muavinin biri durakta kalmıştı şoföre yetişemedi adam yazık lan.
içerisinin neredeyse tamamına yakınının yaşlı olduğu bir otobüse binen 2 erkek 1 kız liseli tayfa orta sıraya doğru ilerleyip kenara yerleşirler. çift oldukları belli olan kız ve erkek birbirlerinin yanağını sıkmakta,yanağı sıkılan öbürünün yanağına öpücük kondurmaktadır. millet ufak ufak homurdanmaya başlar ;
yaşlı 1 : ay bu ne samimiyet çocuklar aaaaaaa
yaşlı 2 : yok yok gitgide bozuluyor bu gençler aaaaa
yaşlı 3 : ayrı durun az bakıyım terbiyesizlik yapmayın aaaaaa
yaşlı 4 : edepsiz bunlar ayol aaaaaaa
atarlı erkek genç liseli : ne yaptık teyze ? yanağından öptük , domaltıp s*ktik mi?