osmanlı bir imparatorluk değil devlettir. çünkü imparatorluğun kelime manası zorbalıkla hükmeden demektir. osmanlı devleti hiçbirzaman zorbalıkla hükmetmemiş, tam tersine olabildiğince adaletli davranmış, bünyesindeki milletlerin istediği gibi hür yaşamalarına, istediğkleri dine inanmalarına müsade etmiştir. hatta diğer devletlerin zorbalıklarından kaçan milletler osmanlı devleti 'ne sığınmışlardır. birçok kaynakta mevcuttur.
öz be öz türk evlatlarını değil, vatana ihanet edenleri dışlamış devlettir. genellikle üstüne alevi iftirası yapıştırılır. Bir kısım alevinin öldürüldüğü doğrudur ama kimse sormaz yavuz neden bu alevileri öldürdü diye?
Kimse anlatmaz öldürülen bu alevilerin kendi aralarında kurdukları ordu ile, safevi sınırına doğru osmanlı birliklerine saldırarak gitmesini yada safevi tarafına geçmek için anadolu'daki alevileri teşvik etmesini. Kimse anlatmaz, anlatmak istemez bu isyana bulaşmamış olan alevilere dokunulmadığını, hatta safevi tarafına geçen alevileri öldürenlerinde bektaşi yeniçeriler olduğundan bahsedilmezs nedense?
O övülen, göklere çıkarılan meşhur safevi hanının (şah ismail), özbek hakanının canlı canlı derisini yüzmesinden, katlettiği özbeklerden de nedense hiç basedilmez. Kendisi Türk dostu ulu hakan ilan edilir bazı kesimlerce.
Osmanlı'ya türk düşmanı diyenlere selam eder başta kanuni olmak üzere nerdeyse padişahların tamamının fermanında kullandığı "türkiye sultanı" teriminin nerden geldiğini sorarım kendilerine?
tüm diğer imparatorluklardan farkı savaşçı olmasıdır. roma imparatorluğu misal, ömrü süresince bir tek savaşa bile katılmamış, kazandığı tüm toprakları poker ve tavla oynarayak topraklarına katmıştır.
sömürgeci bir imparatorluktu diyenler için osmanlı zaten sanayisi olmadığı için çöktü. afrika'nın sömürülecek neyi vardı? arapların hurmalarını mı sömürmüş? petrolü kullanamıyordu ki daha o zaman ne sömürmesinden bahsediyorsunuz? ayrıca katliamcı ve hoşgörüsüz diyenlere de şunu söyleyim osmanlı altın çağını yaşarken dünya nüfusunun dörtte biri kendi egemenliğindeydi ve o topraklarda en az kaldığı yerde 200 yıl kaldı. asimile yapan bir imparatorluk olsaydı şu an dünyanın yarısı müslüman üçte biri de türkçe konuşuyor olurdu. başka devletlerin 30-40 yıl kaldığı yerlerde şimdi oranın dini benimsenmiş ve oranın dili konuşuluyor. iftiranın da bir sınırı var. ha bana göre öyle davranarak çok büyük yanlış yapmıştır ama gerçek olan hoş görülü olduğudur. ayrıca osmanlı türkiye'ye bir yığın borç bıraktı diyenlere de şunu söyleyim. osmanlı yıkılırken hazinesinde 170 milyon altın vardı ve 180 milyon altın borcu vardı. o 170 milyon altının tamamına türkiye cumhuriyeti el koydu ancak 180 milyon altın borcunu osmanlı'nın diğer hüküm sürdüğü ülkelerle paylaştı. gerçi bunun büyük bir kısmı yani %65 i bize ait oldu ama bu da 117 milyon altın yapar. yani osmanlı devleti yeni kurulan türkiye cumhuriyetine milyonlarca (53 milyon) altın bırakmıştır. biraz mantıklı düşünürsek savaştan yeni çıkmış, çökmüş bir devlet var elinde. tek bir sanayi kuruluşun veya gelir kaynağın yok. üstüne üstelik 1929 büyük buhranı yaşanmış. türkiye cumhuriyeti bu borcu nerden para bulup da kapattı sanıyorsunuz? o borcu tek seferde kapatabilecek durumu varken bilerek taksitlere bölünmüş ve 1954'e kadar ödemiştir. yani zannedilenin aksine osmanlı devleti yeni kurulan türkiye cumhuriyetine cereme yükleyen bir devlet değil bilakis türkiye cumhuriyeti osmanlı'nın kendine bıraktığı hazır mirası tüketen bir ülkedir. atatürk'ün açtığı birkaç fabrika haricinde üzerine hiçbir şey koymamış ve elde avuçta var olanı tüketmiştir.
klavye başından ahkam keserek anlatılması mümkün olmayan ecdadımızı, namusumuzu, kökümüzü, bizi temsil eden dünyanın en büyük 3 imparatorluğundan birisidir. etnik milliyetçiliği hiçe sayan, bugün benimde sahip olduğum faşizan olmayan ülke milliyetçiliğini ön plana çıkaran bir milletin dünya tarihine altın harflerle yazılmasıdır. kimsenin kalbini kırmak istemem, kimsenin fikirlerine de saldırmak istemem lakin osmanlı imparatorluğu asla ve asla diktatörlükle yönetilen bir oluşum değildir. o zamanki adalet anlayışı padişahları bile mahkum edebilecek düzeyde donatılmıştır. her imparatorluk veya devlet bir insan gibi doğar, büyür ve ölür. osmanlı ölenler arasında geriye dönüp bakıldığında bıraktıkları ile sonsuza kadar yaşayacak olandır.
''fatih sultan mehmet istanbul da bir cami yaptırmaya karar verir ve araştırmalar sonucu, camiyi yaptırmayı düşündüğü arazinin, sahibinden bedeli ne ise verilerek satın alınmasını buyurur. arazinin sahibinin rum olduğu öğrenilir ve kendisine arazinin, o çevredeki rayiç bedelinin iki katı para teklif edilir.
ama rum vermemekte ısrar eder. bir hıristiyan olarak, kim bilir belki de kendi arazisinin üzerinde bir cami yapılmasına gönlü razı olmamıştır.
fakat, fatih sultan mehmet adama kızar. " o kadar fazla para verdiğim halde, bu adam vermiyor ; demek ki bunu inadından yapıyor. nefsani bir davranış bu. ben cami yapacağım. benimki nefsani değil ruhani " der ve alır adamın arsasını, camiyi yaptırır... rum ise perişandır. adamı tanıyan ve üzgün görüp ne olduğunu soran bir türke, derdini anlatır ve " yapabileceğim bir şey yok ki! bunu yapan padişah ; daha ötesi yok, onun üstünde kimse yok. o bana bunu yaptığına göre her şey bitti " der. bizim osmanlı ise ; "her şey bitmedi, bu memlekette kadılar vardır. gidersin kadıya, adaletsizliği anlatırsın. padişah da olsa o hesabı görür " der.
adam inanamaz bu söylenenlere. ama, padişahın mahkemeye çağırılmayacağına, çağırılsa da sonucun lehine olmayacağına inanarak, " gideyim mahkemeye, ben müracaat edeyim " der ve kadıya müracaat eder.
gerçekten de fatih sultan mehmet mahkemeye gelince, adamın gözleri hayretten açılır. fatih sultan mehmet ayakta, kadı efendi oturur vaziyette ve mahkeme başlar. fatih sultan mehmet'in, adamın arsasını zorla iktisab etmekten elinin kesilmesi konusunda bir karara varılır. fatih sultan mehmet'in eli kesilecektir.
ama osmanlı adaletinde, bir müessese daha vardır. eğer bir şeyin bedeli ödenirse ve hak sahibi taraf buna razı olursa, o ceza düşmektedir. bu kanun gereğince teklifte bulunulur. denir ki : " bunun bedeli şu kadar altındır. bu kadar altına karşılık, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan,, padişah ödemese bile, onu sana beyt'ül mal öder. razı mısın? "
rum, şaşkın şaşkın padişah'a bakar, inanamaz. sonra, " tabi razıyım. razı olmaz mıyım? o padişah " der. adam razı olduktan sonra, fatih sultan mehmet ; " benden beyt'ül mal'ın talebi 200 altın. ama ben 2000 altın vereceğim ve her gün de bir altın daha ödenmesini istiyorum. senenin 365 günü, her gün bir altın ödenecek bu zata " der ve mahkeme biter bitmez kadı yerinden kalkar, fatih sultan mehmet'in ayaklarının yanına gelip diz çöker.
" padişahım şu ana kadar ben, allah'ı temsil ediyordum, ben oturuyordum siz ayaktaydınız. çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. allah'ı temsil eden siz değildiniz. adaleti veya adaletsizliği temsil ettiğiniz mahkemenin sonunda belli olacaktı. ben allah'ı temsil ediyordum. adaletin sahibi bendim o sırada. şimdi benim görevim bitti. şimdi bana, sana tabi olan, senin imparatorluğunun bir kadısı olarak el etek öpmek düşer " der. padişahın eteğini öper ve ondan sonra padişah oturur.
kesinlikle büyük selçuklu imparatorluğunun devamıdır ve selçuklu sultanları gibi osmanlı padişahlarıda oğuzhan soyundan gelmektedirler. (bkz: turkish empire)
doğu avrupa'da özlemi hissedilen devlettir. arnavutluk'ta müslüman nüfusun yoğun yerleşim alanı olan el basan'ı bir kenara bırakıyoruz ve katoliklerin yerleşim alanı olan kukes tarafına bakıyoruz adamlar "osmanlı" denildiğinde başlıyorlar anlatmaya... anton anlatıyor kırık türkçesiyle "osmanlı şum miyır" diyor ve ekliyor "osmanlı var çok euro albanya" diyor. sonra yunan asıllı qosto dalıyor lafa "işkodra kala var osmanlı şum personel turist" diyor. kosova'ya baktığımızda prizren'de türkler yoğun olduğundan belki kimbilir osmanlı'ya duyulan özlemden bahsediliyor yüksek sesle. sonra başkent priştine'de, ipek'de gene subjektif özlemler başgösteriyor.
büyük bir devletmiş osmanlı... çok büyük bir devlet ben bu kadar büyük olduğunu tahmin edemezdim misal. resmi tarih zırvaları olduğuna bile inanırdım zaman zaman bu büyüklüğün. ama şimdi baktığımda çok net görebiliyorum elimdeki subjektif örneklerin gölgesinde. dünya üzerinde hüküm sürmüş, yaşamış en büyük devlettir osmanlı. şu saatten sonra böyle bir devletin tekrarı mümkün olmayacaktır şahsi fikrimdir ki. zira değişen dünya düzeninde osmanlı'ya yer yok. zira artık sömürgecilik icâd edildi ve mertlik bozuldu...
şu ana kadar kurduğumuz en uzun ömürlü, büyük ve güçlü devlet. gerek Adalet anlayışı ile gerek yönetim şekli ile hala kendini mum ışığı ile aratmaktadır. Ayrıca Osmanlı Türk'lğü kabul etmiyodu diyen şahsiyetlere sormak lazım o yüzden mi mehter marşlarında türk ibaresi inmemiştir ve padişahlar hep Han ünvanını kulanmışlardır?
cariyeler köle değildi ama azad edilme hakları vardı gibi bir cümleyi sarfeden kişinin bayan olamayacağından hareketle, kadın erkek eşitsizliğinin tüm acımasızlığıyla kendini gösterdiği o imparatorluk dönemine, atatürk türkiyesini yaşamış ve özgürlüğü içine sindirmiş hiçbir kadın dönmek istemez. erkek egemenliği, baskı, savaş, saltanat, harem gibi kelimelerin tüm kadınlarda uyandırdığı tiksintinin kadın olmayanlar tarafından anlaşılamayacağı açıktır.
Tarihi bilgi ve belgelere göre. irlanda'da 2 milyon üzerinde kişinin göç etmesine ve ölümüne yol açan açlık ve kıllık felaketi sırasında. Sultan Abdülmecit, irlanda halkına 10 bin sterlin yardımda bulunmak istediğini bildirir. Ne var ki, kendi topraklarına dahil bu bölgeye sadece 2 bin sterlin vermeyi kararlaştıran ingiltere Kraliçesi Victoria. istanbul'daki Büyükelçisi vasıtasıyla Sultan'ın teklifine karşı çıkar ve Osmanlı bağışı, neticede bin sterline iner Abdülmecit bu defa tahıl yüklü beş gemi gönderir irlanda'ya. ingilizler'in Dublin limanına sokmadığı gemiler yüklerini Drogheda limanına boşaltırlar (1847)
Baytok, irlanda asil zadelerinin padişaha gönderdiği ve halen Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde muhafaza edilen teşekkür mektubunun da Osmanlı yardımını doğruladığını belirtti. Mektupta şöyle deniyordu,
"Aşağıda imzası bulunan biz irlanda asilzadeleri, beyefendileri ve sakinleri, Majesteleri tarafından acı çeken kederli irlanda halkına gösterilen cömert hayırseverliğe ve ilgiye en derin minnetlerimizi saygıyla takdim eder ve onlar adına Majesteleri tarafından irlanda halkının ihtiyaçlarını karşılamak ve acısını dindirmek üzere cömertçe yapılan 1000 paundluk bağış için teşekkürlerimizi sunarız."
ingiltere Kraliçesi'nin kendi topraklarına dahil bir bölgeye yapılmak istenen nakdî yardımı engellemesi ve onda birine düşürmesi, ibret verici bir olaydı.Buna karşılık, Osmanlı Sultanı’nın siyasi sürtüşmeleri ve ulaşım güçlükleri de göze alarak. 4 bin kilometre uzağa tahıl yüklü gemiler göndermesi, tarih sayfalarında benzerine rastlanmayacak bir alicenaplık örneğiydi. Baytok, Avrupa'da demokratikleşme ve insan hakları konusunda haksız tenkitlere maruz kaldığımız bir sırada gerçeklesen bu şükran plaketi törenini. "Türkler'in insan sevgisinin, muhtaçlara ve acı çekenlere nasıl yardıma koştuğunun delili" olarak değerlendiriyordu.irlanda halkının kadirşinas jesti ise Türk kamuoyunda bir moral etki sağlayacaktı,
Geçen yıl 800. kuruluş yıldönümünü kutlayan Drosheda'nın Belediye Başkanı Alderman Frank Godfrey de törende yaptığı konuşmada, hu tarihî olayın iki ülke arasında bir dostluk köprüsü oluşturmasını, yeni işbirliklerine kapı aralamasını temenni etti. Şehir ambleminin Osmanlı hilal ve yıldızı olduğunu hatırlatan Godfrey, "Şükran plaketimiz iki ülke insanlarının dostluk sembolü olacaktır ümidindeyim.Dostumuz Türkiye'yi en kısa sürede Avrupa Birliği içinde görmek istiyorum" dedi.
Bu arada. Kıtlık ve Açlık Müzesi Müdürü de, Türk halkına ve Osmanlı Devleti'ne minnettar olduklarını bir daha vurguladı.
Evet, Avrupa'nın en batısında, tarih boyunca hiç karsı karşıya gelmediğimiz insanların memleketinde, bizimle ilgili, kitabe diyebileceğimiz bir belge çakılı.Oradaki üç-beş satır, insanlık tarihini anlatan ciltler doluşu kitaba sığmayacak bir mana zenginliği içinde, daha nice asırlar ötesine mesaj verip, ışık tutacak.
doğu roma impaparatorluğunun müslümanlaşmış ve türkleşmiş halidir.
sadece islam geleneğine veya sadece cengiz yasasına dayanmaz bütün bunların nevi şahsına münhasır bir birleşimidir.
ahmet güner sayar türk kültürünü tanımlarken şöyle derdi; "asyagil türk töresi*, islam tasavvufu*, bizans'tan tevarüs ettiğimiz feodal ağalık bilinci.*
Yeryüzünde tam 6 asır hüküm sürmüş olan Osmanlı Devletinin en bâriz özelliği, onun devlet ve millet çapında islâma gösterdiği saygıdır.
Bunun en açık örneklerinden biri olarak şu hâdiseyi zikredebiliriz: 2. Abdülhamid zamanında Fransızlar, Volterin, Efendimiz (sav) aleyhindeki bir piyesini oynatmaya kalkışırlar.
işte elli bin gâilenin olduğu dönemde, Osmanlının başında, Batılıların Le Sultan Rouge, yani kızıl sultan dedikleri Abdülhamid vardır.
Fransızlara kükrer: Eğer bu piyesi oynatırsanız, halife ünvanıyla bütün alem-i islâmı, bu hareketi teline çağırırım der. Bunun ifade ettiği manâyı çok iyi bilen Fransa, piyesi oynatamaz.
ingilizler aynı piyesi oynatmak istediklerinde yaralı aslan bir defa daha kükrer ve onlar da vazgeçmek zorunda kalırlar. işte hasta adam denilen Osmanlı, hastalığı zamanında bile, Onun (sav) sakalına konacak bir toz mesabesindeki küçük birşey karşısında bile böyle kükreyebiliyordu.
bir din-tarım imparatorluğudur. orta çağa uygun bir yapısı vardır ancak başarılı idarecileri nedeniyle çökmesi çok gecikmiştir. bu da türk modernleşmesini geciktirmiştir aslında. kutsallaştırmanın ya da kötülemenin bir manası yok. sonuçta bizim atamız dedemizin devleti. anakronizme de gerek yok sanki 20. yüzyıl ortalarına kadar insan hakları mı vardı ki osmanlı'yı yayılmacı diye suçlayacağız?
Türklere karşı bakış açısı çok irdelenir. Basitçe devşirmelerin sarayda üst kademelere getirilmesiyle Türklüğe karşıt bir bakış açısı kazanmıştır bu imparatorluk.
Yalnız şu iyi bilinmelidir,Sarayda hakim bir türk nufusu muhtemelen birkaç yılda bir Darbe olmasına neden olacaktır, çünkü Türk boyları, beylikleri Tutup da osmanoğullarına kayıtsız şartsız itaat edecek hali yoktur. Bu Türk tarihi için kimi zaman iyi kimi zaman kötü bir özellik olmakla beraber çoğunlukla iyi bir özelliktir velhasıl osmanlı bunu engellemek amacıyla kurduğu Devşirme sisteminin altında kalmış ve ülkeyi yok oluşa sürüklemiştir.
E durum böyle biz neden osmanlı'yı sahipleniyoruz denilirse eğer.
Osmanlı tarihi boyunca ne kadar başarı, ne kadar kültürel, iyi, güzel olay varsa tamamen Türklüğün eseridir.
Savaşlarda başarıyı sağlayan da Türk'ün kanıdır. (yemen'in allah'ın belası topraklarında da Estergon kalesinin burçlarında da)
dünya'yı ekonomik, siyasi ve kültürel yönden dize getiren de türk'ün zekasıdır.
imparatorluklar çağında bu açıdan osmanlı'yı neden bir ulus devlet olmadı diye suçlamak yersizdir.
yeni bir şeyler keşfetmiş gibi de 100 yıldır anlatılan Saray- Türk Milleti arası çekişmeyi tarihimizden bizi koparmak için kullanmak da art niyetlilik olarak kabul görebilir bu açıdan dikkat edilmesi gerekir.
Biz osmanlı'nın halkı üzerine hatalarını görmüş, öğrenmiş Cumhuriyet ve atatürk nesli çocuklarıyız Neyin ne olduğunu biliriz velhasıl geçmişin güzelliklerini de görmesini bilip
Osmanlı'nın günümüze uymayacak sistemiyle değil Milli bir devlet olmanın getirdiği siyasal, kültürel ve askeri bakış açısıyla her şeyi değerlendirir yanlışımızı doğrumuzu ona göre belirleriz.
türklüğü aşağılayıcı bir niteleme olarak kullanan bir sarayı vardır.
"Sakın Türkü insan sanma.
Bir an bile olsa Türkle birlikte olma.
Türk eline şeker olsa o şeker zehir olur.
Türkün başını keserken sakın gam yeme.
Baban da olsa Türkü öldür."