özdür halkın yararına ne varsa söyler . bu onun yazarlığını yüceltir. orhan pamuk gibi her çıktığı programda " benim kitabım şöyledir böyledir demez " .
müthiş derecede enaniyet sahibi, tüm kitaplarını okuduğum ve anadolu'nun her tarafında takipçisi olduğunu iddia ettiği o yüzbinlerce çocuğu bir türlü göremediğim adam. merak ediyorum, beş sene öncesine kadarki nihat genç'e ne oldu? ne oldu da böylesine büyük bir değişim yaşadığını sormak istiyorum. kilometrelerce şey yazabilirim hakkında ama bu yaptıklarının sadece milletvekili olma çırpınışı olarak görüyorum.
"Bizler ortaçağın kürek mahkûmlarına benziyoruz. Kitleler halinde hepimize üniformalı papyonlu önlükler giydirip, bir küçük ev dahi kazanmak için elli yıl aralıksız çalıştırıyorlar" diyen saygı duyulası kalemı guçlü kişi.
evet diyenlere dinci şerefsiz hayır diyenlere darbeci şerefziz oy vermeyenlere bölücü şerefsiz sıfatlarını dakikasında yapıştıran bir ulus için çok sevilmesi ve aynı zamanda çok nefret edilmesi muhtemel bir yazar.
çok şey bildiği sanılan ama çokta bi boktan anlamayan ankarada "mekanında" sıklıkla karşılaşılan yazar.
3 tane orijinal kitabını almıştım zamanında bu adamın. nedendir bilinmez hoşlanıyordum. cahillik işte. kitapları çelişkilerle doludur, üslubu eleştirilmeye değmeyecek kadar kötüdür.
lafın kısası, solcu! gözüktüğü için şişirilen bir çok insandan biridir.
--spoiler--
Bu kitap, Türkiye’ye bir bela gibi çöken yalanlar, iftiralar ve haksız tutuklamaların yaşandığı günlerde koca ve büyük medya sessiz kalırken bağımsız bir yazarın isyanıdır:
Evet, ben ülkemi, bağımsızlığımı, insan sevgisini, insanlık duygularını ticari mal yapamam! Bu yüzden muhalif olduğumuz insanlarla aramızda çok temel bir hayat çatışması var. Biz, bağımsızlığımızı çok değerli bir yere koyuyoruz. Bunun fiyatı yok, bunun karşılığı ölüm! Şimdi adam diyor ki ‘Sizi alacağız, tutuklayacağız.' Ya bin kere tutukla. Bunun karşılığı belli, ölüm! Biz, canımızı çoktan verdik. Fazladan yaşıyoruz. Çanakkale'de şehit olmuş insanlar, ‘Ben, şehit olursam aileme de şu parayı verin, şunu da yapın’ dememiş, değil mi? Bunu, bir şeyin kar¬şılığı olarak yapmadılar, böyle bir şey de düşünmediler. Bugün de böyle düşünmeyen milyonlarca insan var.
Bu kadar imparatorluk kurmuş bir toplum, bin yıldır esir edilemiyor. Edilemiyor kardeşim. Bunun arkasında bir şey olmalı. Bir aşk, karşılıksız bir şey.. Bu topraklar iki bin yıldır esir olmuyorsa bunda başka bir şey var, kılıç gücünden öte. Kılıç dediğin, bugün paran vardır yarın biter. Silahın yarın biter...
Ben, ölene kadar bağımsız bir ülkede yaşayacağım ve bunun mücadelesini vereceğim. Başka türlü bir ülkede de ne pahasına olursa olsun yaşamak istemiyorum. Kavgam, gücüm ve kalemim yettiği kadar sürecek.
--spoiler--
"Anadolu Yazarını Dinliyor" kitabının kapağından.
bir hamile öğrencinin karnındaki bebeğinin polis tekmeleriyle öldürülmesi üzerine yaptıgı açıklamada;
"tekme tokat yerlerde süründürülen o genç kızlara buradan sesleniyorum, bu derde bu toprak, bu halk mutlaka bir çare bulacak, o gencecik çocuklardan akıtılan her kan damlası kurban kanı gibi alnımıza parmakla basılıyor, ömrümüz oldukça yüzümüze bakanlar alnımızda hep o kanı görecekler diyerek gönüllerimizi bir defa daha fethetmiştir.
sn. nihat genç'in söylediğini, bizler düşünemiyoruz bile.
karkudan,
yada izm'lere saplanarak güdük beynimizle sorgulayamayıp, nokta kadar menfaat için virgül gibi eğildiğimizdendir.
o'nun kadar,
yaşadığımız toplumu tanımıyoruz.
eleştirdiğimiz değerleri bilmiyoruz.
sahip olduğumuz toprakların-coğrafyanın kıymetinin farkında değiliz.
başkasının ağzı ile konuşuyoruz. özgün bir düşünce-analiz yetisi geliştiremediğimiz için idoolojiler sığındığımız liman olmuş. Bu idoolojiler değişen dünyada değişmemiş çünkü izm'lere din gibi sarıldığımızdan fikirler kutsal buyruk gibi bir statü kazanmış.
eleştirdiğimiz fundamentalizm aslında savunduğumuz idoolojiler olmuş. doğmatizmin kaynağı biz olmuşuz.
ülkeme-insanlarıma ne verebilirim demek için önce ülkeni ve insanlarını tanımalısın.
biz sn. nihat genç'i anlamaya bile çalışmayacak kadar bağnaz ve yobaz insanlarız.
*ankara'nın soğuk kış akşamlarında biri, uzun saçlı kirli sakallı bir adam kalabalığı delerek kızılayda, barlar sokağında kafasını öne eğmiş dalgın dalgın koşar gibi yürüyor, belli ki düşünceli. arkasından duyduğu;
- nihat genç mi lan o?
+ anaa nihat genç!
& burda ne işi var olm?
seslerine hiç kulak asmadan, zaten duyduğunu da sanmıyorum o düşünceli haliyle. evet efendim, kendisi türkiye'nin sözleri en fazla akla takılan, en sivri dilli yazarı. kendisiyle 4,5 defa aynı masada konuşup çay içmişliğimiz var. yeri geldiğinde konuştuğu adamı kıpkırmızı edecek laf söyler, lakin ona darılmak insanın aklının ucundan geçmez. küfürü edebiyle eder, küfürün edebi olurmuymuş demeyin, o edince olur işte. kimsenin bilmediği fıkralar anlatırdı, ardı ardına durmadan, bu adam bunları nerden öğrenmiş yahu derdiniz. öyle atasözleri söylerdi ki, çocukluğumdan hayal meyal hatırladığım sadece dedemden duyduğum, şaşırırdım. kendisini ne eleştireceğim, ne de göklere çıkarıp facebooktan videolarını izleyip vatan kurtarmak için gaza gelen insanlar gibi yapacağım. nihada hakkında artık o kadar çok şey söyleniyor ki, malum biz onu okuduğumuz zamanlar facebook yoktu, şimdi gördüğümde tuhafıma gidiyor. perşembe günleri sabahtan gidip, büfenin açılmasını beklerdik, leman alıp ortasından yarmak nihat genç'li minik minik puntolarla yazılmış, bir dolu şey sığdırılmış o iki sayfayı okuyup saklamak için. biz karanlığa okunan ezanları dinlemeye devam ededururken kendisini sürekli eleştirenler de çoğalıyor tabi. o nu dinleyenler, okuyanlar bilir ki; o, trabzon'un maçkasından memuriyete ankara'nın soğuğuna gelen, şimdilerde 55 yaşında ama hala bir genç gibi kanı deli akan, bir çocuk gibi küfreden, bir yaşlı dede gibi fıkralar anlatan.
kendisinin anlattığı; kısa ama, insanı gülümseten bir yaşanmışlığı;
nihat genç, balıkçıların önünde durup, tezgahlara bakarken;
balıkçı: palamut, hamsi, lüfer taze taze, canlı balık!
nihat genç ile balıkçı şöyle bir gözgöze gelir, ardından balıkçı;
-anadolunun bağrından çıkıp gelen, bu toprakların balıkları bunlar!!
neyse; nihat abi malumunuzdur, sözlüklerden haberdar; kendisi hakkında yazılanlarıda okuyordur ara ara, bunada bir bakar heralde;
+abi hani üniversiteyi yeni kazanmış bir çocuk vardı ya, hatırlamadın biliyorum neyse, pek onaylamayacaksın ama bak bende yazar oldum, hemde uludağ sözlükte. saygılar.
gerçekleri dobra dobra söylemekten kaçınmayan ve yeniden ekranlara dönecek yazardır. ocak ayının son hafta sonunda avrasya tv'de başlayacağını kendisi şu adreste belirtmiştir:
tüm tek parti diktatörlüğü sevdalısı elitist statükocular gibi halkı her fırsat bulduğunda aşağılayan birisi. geçenlerde yazmayacağını söylemişti bir daha. çok üzüldük. böhüöhüüüböhüüü..
şevki yılmaz'ın 1930 model versiyonu olan zevat. kafatasındaki kabloların çok yoğun ve sıkışık olması hasebiyle ara ara kısa devre yapar, bazen şalteri atar çoğunlukla bilinçsizce sayıklar. lakin bu sayıklamalar genellikle çok coşkun ve çoğunlukla bilinçaltından taşar. fazla kaale alınmaması tavsiye edilir.