"meydana gelmek, vücuda gelmek. büyüyüp kat ve kamet sahibi olmak. yetişmek, ileri gelmek." demekmiş neşet.
ben merak ederim insanların adlarının anlamlarını. kırşehir'in sarı topraklarında meydana gelmiş, sazı ile vücut bulmuş, tezenesinin dokunduğu teller ile büyümüş, yetişmiş, her name ile yürümüş, her söz ile büyümüş, bir ozandır.
çok okumak, çok yaşamak, çok biriktirmek bir sanatçı için gerekli midir bilmem. ama çok anlamanın ve çok anlatabilmenin bir lütuf olduğunu düşünürüm hep.
mesela aşık veysel gözleriyle göremeden, gören gözlere neler anlatmıştır. merakım şurada başlıyor; bu kadar yüreğe dokunabilmek için kaç kitap okumalı, kaç hayat yaşamalı, kaç yola çıkılmalı, kaç acıdan geçilmeli, kaç sevdaya düşülmeli, evveli ahiri mi bilmeli?
tenine hayatın kara kederi çökmüş, sazının tellerine hayat düşmüş abdal hoşluk bıraktın ya ardında ... hoşçakal.
Bugün nedense gönül dağı türküsü dilime dolandı durdu. Sonra dedim böyle olmayacak netten açıp üst üste dinledim. Bağlamayı bu kadar basit çalıp da bu kadar etkili olabilen nadir sanatçılarımızdan biri olduğunu tekrar anladım. Ayrıca sesindeki o gizli hüzün hareketli diyebileceğimiz Türkülerine bile sinmiş. Güzel bir insanmış vesselâm.
gereksiz büyütülen bir şarkıcı. bazı şarkılarını dinledim ama içim bayıldı resmen. fazıl say'ın çok sevdiğim bir sözü var "türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum" diye. altına imzamı atarım.