seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
istanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
seviyorum seni
yaşıyoruz çok şükür der gibi
fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime,
toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
dünyayı dolaşmak,
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim.
halbuki ben
yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım avrupa yolculuğumu.
mavi pulu asya'da damgalanmış
bir tek mektup bile almadım.
ben ve bizim mahalle bakkalı
ikimiz de kuvvetle meçhulüz amerika'da.
fakat ne zarar,
çin'den i̇spanya'ya, ümit burnu'ndan alaska'ya kadar
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.
dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
ve düşmanlar ki kanıma susamışlar
kanlarına susamışım.
benim kuvvetim :
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır.
dünya ve insanları yüreğimde sır
ilmimde muamma değildirler.
ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endişesiz
girdim safıma.
ve dışında bu safın
toprak ve sen
bana kâfi gelmiyorsunuz.
halbuki sen harikulâde güzelsin
toprak sıcak ve güzeldir.
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin, yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var, susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim, acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam,
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim, hoş geldin,
ayağını basdın odama,
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi,
güldün, güller açıldı penceremin demirlerinde,
ağladın, avuçlarıma döküldü inciler,
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Kısa ve net..."Yaşamak yani,ağır bastığından..." Uzun olarak anlatmak ise bu alana sığmayacak kadar...
Nazım deniz harp okulu öğrencisiymiş gençken...Yahya Kemal Beyatlı onun şiir hocasıymış...Hatta Yahya Kemal'in çoğu şiirine ilham veren isim Nazım'ın annesi Celile Hanım'mış.."Dahiler ve aşkları" kitabından.. Enteresan bir rastlantı...Şaşırmıştım okuduğumda doğrusu..
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet. *
Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin
Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan.
Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
başım köpük köpük bulut. içim dışım deniz. ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında. budak budak şehram şehram ihtiyar bir ceviz. ne sen bunun farkındasın ne polis farkında.
"En güzel günlerimin
Üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayayım diye
En güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
Yer yer tırnaklarımla kazıdım
Hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
Üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
Biri ötekisi.
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun.
Okuyorum.
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..."
az çok edebiyatla ilginenen biri olarak söylemeliyim ki ciddi ciddi abartılan şair. adam zorluklar yaşamış, vatandaşlıktan men edilmiş tamam eyvallah da canlarım lütfen şu adama büyük şair demeyin. ulan önder deyin, lider deyin de büyük şair demeyin. trum tiki tak tak makineleşmek istiyorum yoksa.