nazım hikmet ran vs necip fazıl kısakürek

entry301 galeri0
    26.
  1. birisi ötelerin ötesini kurcalarken(nfk) diğeri ötekileşmekten(nhr) medet ummuştur.
    0 ...
  2. 27.
  3. birbirlerini çok iyi tanıyan iki büyük şair.

    Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:
    Ben: Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
    Sen: Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?
    Ben: Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
    Sen: Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.

    Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene acısını ben duyuyormuşum gibi razı olmadım. Şimdi bana tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü. Senin nene mukabele edeyim?

    11 Nisan 1936
    2 ...
  4. 28.
  5. nazım hapistedir. necip ziyaretine gider.

    necip: benim devrimim olsaydı seni asarlardı nazım. ama fikriyattan bu kadar yoksun aptalların sana yaptıkları baskılara pek üzülüyorum.

    nazım: benim devrimim olsaydı seni asarlardı ama darağacının önünde üç gün ağlardım.

    tarzı bir diyalogları mevcuttur bu ikilinin. ben ikisi arasında çok büyük benzerlikler görüyorum. göremeyenler birbirlerini öldürmeye devam etsinler efendim.
    7 ...
  6. 29.
  7. sağcı ve solcu gençlere şiiri sevdiren 2 büyük şair.
    3 ...
  8. 30.
  9. 31.
  10. Nâzım Hikmet!
    Nafile çabalıyorsun.
    Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.
    Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklıyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.

    Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.

    Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. insan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.

    Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.
    O kadar yalnızsın ki, etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kimbilir nelere baş vuruyorsun? Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda edindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.

    Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:
    Ben - Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
    Sen - Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?
    Ben - Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
    Sen - Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.
    Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.
    Şimdi bana -tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü... Senin nene mukabele edeyim?

    Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarma dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer?

    işte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir?
    Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktile vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum, ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!

    Yalnız bil ki, sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim.
    Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.

    Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman...

    Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.
    işte görüp göreceğin rahmet!

    satırlarıyla çoktan sonuçlanmış ve necip fazıl'ın kazanmış olduğu karşılaşma.
    4 ...
  11. 32.
  12. biri sağın biri solun şairi olarak gösterilen şairlerdir.
    katılmıyorum. ben her ikisini de çok çok okuyor ve çok beğeniyorum.
    necip fazıl okudum diye sağcı, nazım hikmet okudum diye solcu olamam. okuduklarım beni şucu bucu yapmaz. sadece ufkumu genişletir. ikisinin de önünde şapka çıkarıyorum. inançları, düşünüşleri sadece kendilerini ilgilendirir. iki büyük üstad, ikisini de çok çok okumak gerek.
    4 ...
  13. 33.
  14. 34.
  15. necip fazıl da iyi bir şairdir belki ama nazım'ın şiirlerindeki ruh hala kelimelerine sinmiş vaziyettedir, onun heyecanını hala hissedebilirsiniz.
    2 ...
  16. 35.
  17. şiilerini okumayan insanlar tarafından büyük şair ilan edilen nazım hikmet ve sultanuşşuara (şairlerin sultanı) nitelemesine layık görülmüş necip fazıl kısakürek'in karşılaşmasıdır.
    3 ...
  18. 36.
  19. cevabı paul mccartney olan soru.

    edit: gün geçmiyor ki başımıza yeni bir başlık kalmasın. hayır bitli midir, pireli midir belli değil. ya saçkıran varsa. eyvah ki ne eyvah!
    7 ...
  20. 37.
  21. ise alimlarda sorulan sasirtmali bir sorudur.
    1 ...
  22. 38.
  23. ikiside büyük üstadlardandır ama ne yazık ki birbirlerini düşman olarak görmüşlerdir gerçek düşmanın amerika olduğunu hiç bir zaman anlamamışlardır.
    2 ...
  24. 39.
  25. ikisi de türk edebiyatına değerli eserler katmıştır.
    ama bana sorarsan necip fazıl kısakürektir.
    not: iki iyi dostun necip fazılın hak yolunu tercih etmesi sonucu araları açılmıştır.
    1 ...
  26. 40.
  27. necip fazıl usta sadece milli çerçevelerde kalırken nazım usta daha evrensel dir.Nazım hikmetin eserleri bütün dillere çevrimi yapılmıştır.Dünyada Türküm diyince Atatürk ve nazım bilinir.
    5 ...
  28. 41.
  29. nazım hikmet şairdir ,
    necip fazıl şairler sultanı..

    (bkz: sultan uş şuara)

    edit: eksilemeyi bırakın varsa itirazı olan aksini ispat etsin. yiyosa.
    12 ...
  30. 42.
  31. ikiside şiire ideolojisini karıştırmıştır.
    nazım hikmet tabuları yıkarken necip fazıl geleneği devam ettirmiştir.
    bunun yanında nazım hikmet için şiir yığınlara hitap etmelidir necip fazıl içinse şiiri allah için olmalıdır.
    3 ...
  32. 43.
  33. yeni neslin pek bilmediği aynı dönemde yaşamış iki şairimizdir. yeni nesil tarafından bilinse bile sadece bayraklaşmış şiirlerinden bir kaç mısra ile bilinirler. kitapları artık pek okunmamaktadır. bu hale gelmelerinde devletimizin bizi şefkatle arındırmasının etkisi çoktur. en dandik adamlar bile ders kitaplarına evvelden girebilmişken onlar hala sakıncalı muamelesi görmektedir.
    1 ...
  34. 44.
  35. iki önemli şair ama birini dünya tanıyor.
    5 ...
  36. 45.
  37. necip fazılın büyüklüğü tartışılmaz ama söz konusu nazım hikmetse tartışmanın luzumu yoktur
    (bkz: ben yanmasam sen yanmasan)
    3 ...
  38. 46.
  39. (bkz: #5789979)

    yersiz, zamansız ve gereksizdir.
    1 ...
  40. 47.
  41. ferrari ile murat131i kıyaslamak gibidir. necip fazıl kısakürek üstadın yanında diğerinin adı bile anılamaz.
    8 ...
  42. 48.
  43. yapılmaması gereken bir karşılaştırma. öyle ki, "sanattaki güzellik özneldir" ya da "güzellik özneldir" diyerek bile bu tartışma kapatılabilir. yapmayın, ikisi de tarihimizin en büyük şairlerinden. sırf birbirlerinden farklı düşünüyorlar diye birini yermemiz öbürünü alkışlamamız mı gerek? yapmayın, yaptırmayın.
    6 ...
  44. 49.
  45. Her ikisi de Türk edebiyatına değerli eserler katmıştır. Necip Fazıl Kısakürek daha 17 yaşındayken ilk şiir kitabı yayınlanmıştır. Otuzlu yaşlarında Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.Bu tanışma onun hayatında dönüm noktası olmuştur. islami kimliği ile öne çıkmaya başladıktan sonra ders kitaplarından şiirleri ve fikirleri çıkarılmış. Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar.
    Nazım Hikmet ise, Aydınlık Gazetesinde yayınlanan yazı ve şiirleri yüzünden on beş yıl hapsi istenince Moskova'ya kaçmış, Af Kanunu'ndan yararlanıp tekrar yurda dönmüştür. Daha sonra yeniden dört yıl hapse mahkûm olduysa da, bu kez Onuncu Yıl Affından yararlandı. Gazetecilik yaptı, film stüdyolarında çalıştı. Harp Okulu'ndaki aramalarda ele geçen şiir ve kitaplarıyla orduyu kışkırttığı ileri sürüldü ve 28 yıl 4 aya hüküm giydi. Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yattı.
    2 ...
  46. 50.
  47. zihinsel engelli kişilerin yaptığı eylemdir. edebiyatımızın iki ustası, görüşleri farklı diye karşılaştırılıyor. birileri birisini diğerleri diğerini yüceleştiriyor, işin hakkını veren böyle aptalca işlere girmiyor. futbolcuları karşılaştırıyorsunuz yetmedi de artık şairlere mi geldi bre?
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük