konu çok bilindik olsada, özellikle görüntü yönetmenliği ve oyuncularıyla adeta devleşen bir film. demekki tipik hastalığımız olan senaryo sorununu bir nebze olsun aşabildiğimizi göstermesi açısından bence önemli bir yapım. özgü namal`ın çizdiği profilin senaryo da tasvir edilen meryem karakterinden daha çok ön planda olması oyuncu gücünü gösteriyor.
kötü geçen saatlerin, günlerin ardından çalan telefonda karşıdan gelen sestir mutluluk. binlerce km. ötede olup her anı sizinle yaşayan, o en karanlık yalnızlığınıza aydınlık olan ses. o sesin sahibiyle geleceği düşünmek, onun üzerine planlar kurmaktır mutluluk. sadece onun yörüngesinde dönüp kire pasa bulanmamaktır.
duygularımız gözle görülemediğinden kontrol altında değildir.mutlulukta kontrol altında değildir.gel dediğimizde gelmez.git dediğimizde ise gitmez.zor bulunur.
ömür boyu ardından koşacağımız ama belki de tam yakalarken bir aksilik olacak ve hiç bir zaman sahip olamayacağımız olgu. belki de yakalayacağımız ancak yakaladığımız "şeyin" o olduğunu anlayamadan yitireceğimiz "şey". belki de kovalamaya gerek olmayan "ateş böceği". belki de ışığın açısını ayarlayamadığımız için bir gölge gibi bizi ardımızdan takip eden hain. kimbilir belki de hiç zaman var olmamış yalan. ama sadece adı bile hayal kurmaya yeten duygu.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?
özgü namal iyi bir oyuncu olabilir ama 13 yaşındaki bir kız tanımına uyuyor mu? kaşları gayet iyi alınmış saçları berrak ve bakım yapıldığı ve hatta dalgalı fön çekildiği belli olan özgü namal ın filmin bir sahnesinde yaşı konusu geçince 13 yaşında denildiğinde hönk diye kalmamı sağlamıştır. şu da var yapı gereği 13 yaşındaki bir kızın yüz hatları tam olarak oturmaz ama en derin çizgisine kadar oluşmuş yani her yönden çok absürd durmuş. iyi bir oyuncu olsa da filme gerçeklik katması açısından o olmamalıydı.
filmin konusu ve hayata geçirilişi gerçekten güzel bir şekilde olmuş fakat ne yazık ki yine mutlu sonla bitmesi türk seyircisini sinemada memnun etmeyi amaçlayan bir tavır sergilemiştir. çünkü gerçek hayat ne yazık ki böyle değil.
abdullah oğuz un filmin kamera arkasında filmi çekmeden önce okuduğu bir gazete küpüründe söylediği söz bunun öyle olmadığını göstermiştir ama yine de gerçeklikten kaçılmıştır. filmin birçok sonu olmuş içlerinden bu seçilmiş. e iyi de olmuş.
(bkz: halk böyle istiyor)
gazete küpürü ise 13 ile 18 yaşında yüzlerce kız çocuğunun her yıl intihar girişimi adı altında öldüğü * yazmaktaymış.
devasa kütüphanede yerini enteresan harflendirme ve numralandırma sistemiyle öğrendiğiniz, gidip baktığınızda ise yerinde bulamadığınız kitabi kör olasıncaya kadar aradıktan sonra bulmaktır. *
kitaba göre fazlasıyla yavan kalan film. görüntü kalitesi ve müzik güzeldi ama kitap bu filmden cok daha derin, cok daha sasırtıcıydı. bir kere daldan dala atlanmıs, olaylar arasındaki baglantılar izleyiciye aktarılamamıs. kurguda degisiklikler var*, bu da kitabın degil de yönetmenin gözüyle mutluluk nasıl olurdu sorusunun cevabı niteliginde. yine de oyuncular basarılı* görsellik ön planda tutulmus, özetle film kitabın gölgesinde kalmıs.
para mutluluktur.cocugun gulumsemesi mutluluktur.sevdicegin kondurdugu opucuk mutluluktur.bazen ufacık bir davranıstan kendini mutlu hissderken bazende kucucuk seyler mutsuz olmana neden olabılır.