son zamanlarda yapılmış, hatta bütün zamanlarda yapılmış en iyi türk yapımı filmlerden biri. konusu, verdiği mesaj, müzikleri ve oyunculuğuyla tamamen bütünleşmiş, adeta ışıldayan bir filmdir.
kahvaltı sofrasındaki envai çeşit peynire bağlı olarak çoğalmayan kavram.
tulum peyniri, çeçil peyniri, lor peyniri, dil peyniri, beyaz peynir, kaşar peyniri.. hepsi aynı sofrada başrol oynuyor, sosis, sucuk, jambon bu sefer figüran; ama sanki bir şeyler eksik, yok hatta.
belki de sadece bazılarının hayatında her şey böyle ters orantılı. hep kontrollü, tam yaşamaya çalısanlara hayatın yaptıgı eşşek şakası gibi. bir yerden alınıp başka bir yere verilmesi de denilebilir. özel hissetme hemen kendini.
fakat ruhtan alıp, sofraya koymak haksızlık değil mi ki? ya ruh doymazsa? gurulduyormuş o da düşünsene, kazınıyormuş.
sevgi peyniri olsa keşke., şefkat peyniri, huzur peyniri, sabır peyniri.. sonra köyden dedemler mutluluk peyniri yollasa o da sadece ruhu doyursa..
olmak ya da olmamaktır. "luluk" ekini aldığında hayatı değiştiren, "suzluk" ekini aldığında ise insanı derin bir karamsarlığa sürükleyen,çok çetrefilli bir kelimedir.
bazen bir bakışta, bazen yarım ekmek arası dönerde, bazen şık bir kafa golünde, bazen yatağa uzanmakla, bazen sadece onu düşününce, bazen sevilen bir müziği dinlerken, bazen karşıdan karşıya bir çocuğu, bir yaşlıyı geçirmekle, bazen otobüste ihtiyacı olana yer vermekle, bazen sadece yardım etmekle, bazen onun tebessümünü görmekle, bazen onu uyurken izlemekle, bazen sözlüğe yazıp artı oy alınca, bazen sadece karnımızın tok, altımızın kuru olduğunu düşününce içimize, oradan da yüzümüze yayılan sıcaklık.
bir iş adamı için mutluluk daha çok para kazanmaktır. bir liseli kız için mutluluk biriyle çıkmaktır. bir yazar için kitap yazmak. bir çalışkan öğrenci için iyi notlar almaktır. yani tamamen subjektiftir. lakin mutluluğun hissi aynıdır. ve o his hiç bir zaman başka bir bireye anlatılamaz.
17 yaşında tecavüze uğrayan ve töreler gereği ölüme mahkum edilen meryem'in hikayesinin anlatıldığı bir zülfü livaneli kitabı. kitap filme de uyarlanmıştır. senaryo kitapla paralel gitmese de, ikisinden de alınan tatlar farklı. film bittikten sonraysa meryem karakteri için özgü namal'dan başkası düşünülemezdi herhalde diyor insan, asıl kirlilik nedir diye düşünmeye sevk edilmiş halde buluyor sonra kendini. amcasının tecavüzüne uğramış meryem mi kirli? mutluluk... cemal'lerin, irfan'ların ve meryem'lerin hakkı olan, özlem duydukları tek şey belki de, hem de tüm kirliliklerine rağmen.
filmin başında da ortasında da sonunda da ne olacağı rahatlıkla tahmin ediliyor. insanı hiç şaşırtmıyor ama buna rağmen oldukça güçlü ve etkileyici bir film.
kimi zaman bir tren garında, kimi zaman iskele, bazen bir pamuk şeker yeter ona, bazen bir demet çiçek ile, bi küçük oyuncak kamyon veya sarı saçlı bebeğin elbisesi, bir sigara dalında bile, bulunabilesi...
mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde.bazen yağmur çok yağar veya sis vardır göremeyiz o çocuğu endişeleniriz.ama çocuk bazı zamanlarda(ki o zamanlar kötü anlarımızdır)hep vardır.bizimdir.
imkansız bir düştür..düşte düş görmek gibidir..ama yine de Tanrı elleriyle okşamak isterken bizi güldürüyor yüzümüzü kısa aralıklarla...mutluluk diye bir şey yoktur.