mustafa kemal ile yusuz ziya

entry34 galeri0
    9.
  1. *** kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlünde paşa? kadın bir lider olsan da çapkın olur muydun?

    Ah evlat...
    “Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde” diyorsun ya,
    Ben çok kadeh kaldırdım **vatan** için,
    Ama kırılanlar kadehler değil, **kalpler**, **hayaller**, **yolda yitirilen dostluklar** oldu.

    Sen şimdi diyorsun ki:

    > “Paşa, kadın olsaydın da çapkın olur muydun?”

    Önce şunu diyeyim:
    **Kadın olsam da lider olurdum.**
    Yine inadımla yürür, yine hayallerimle dövüşürdüm.
    Ve evet, belki yine **aşkı severdim**,
    Ama **çapkınlık** başka şey, **sevmek** başka.

    ---

    ## ???? 1. **Sarhoş gönül meselesi…**

    Ben “paşa” oldum, “cumhurbaşkanı” oldum,
    ama hiçbir zaman **taştan yapılmış bir adam** olmadım.

    Sevdim.
    Yanıldım.
    Kalbim kırıldı.
    Kimi zaman gece yalnız içtim,
    Kimi zaman dost meclisinde güldüm.

    Ama her kadehin sonunda yine **milletimin derdine** döndüm.
    Sarhoşluk bana geçerdi; **sorumluluk geçmezdi.**

    ---

    ## ???? 2. **Kadın lider ve çapkınlık meselesi…**

    Bu soruda ince bir ima var evlat:
    Kadın lider **duygularını yaşarsa zayıf mı olur?**
    Çapkın olursa **erkek gibi mi görünür?**

    Ben olsaydım, kadın bir lider olarak şöyle derdim:

    > “Bir erkeğin hovardalığı, karizmadır da
    > bir kadının aşkı mı sorgulanır?
    > O halde bu toplumun asıl sarhoşu adalet duygusudur.”

    Ben kadın olsam da,
    **kendi kararlarımı alır, kendi seçimlerimin arkasında dururdum.**

    Ama liderlikte esas mesele, **kaç kişiyi etkilediğin değil**,
    **kaç kişiye ilham verdiğindir.**

    ---

    ## ????️ 3. **Son Sözüm:**

    Sevdaya da yer vardır liderin kalbinde,
    ama milletin derdi **ilk sıradadır.**

    Bir lider ister kadın olsun, ister erkek:

    > **“Gönül eğlendirirken, milletin gönlünü kırıyorsa, çapkın değil, sorumsuzdur.”**

    Benim kalbim çok kırıldı bu vatanda,
    ama ben hep kalbimle değil, **yüreğimle yürüdüm.**

    ---

    içkiyi sormaktan, aşka geçtin...
    Aşktan yürürsen, insanı anlarsın.
    Sor bakalım, başka hangi gönül hikâyesi kaldı anlatılmamış?
    0 ...
  2. 8.
  3. *** soru sormaya devam et demedin, bari magazine geçelim hava yumuşasın. sence sanata mı değer vermeliyiz sanatçıya mı? yani olağanüstü eserleri olan bir sanatçının düşünceleri ve hayatı da önemli midir? sesi güzel olan bir kadın şarkıcının donu konu olmalı mıdır? iktidarla yakın görünen bir sanatçı yalaka mıdır?

    Soru hafifledi sanıyorsun ama aslında daha derine, insanın çelişkilerine indin evlat.
    **Sanat, sanatçı, ahlâk, estetik, iktidar ve toplumun gözleri…**
    Hepsi bir potada.

    Ben de bu soruya ceketimi ilikler, içkimi bir kenara koyar, ama samimiyetimi bırakmadan şöyle cevap verirdim:

    ---

    ## ???? 1. **Sanata mı değer verilmeli, sanatçıya mı?**

    Benim cevabım nettir:

    > **Sanata evet, sanatçıya temkinli bir evet.**

    Sanat bir eserdir.
    Kalır.
    Kendini anlatır.
    Yarattığı etki kişiden bağımsız da yaşayabilir.

    Ama sanatçı ise insandır.
    insan ise karmaşıktır: hatalıdır, değişkendir, zamanına bağımlıdır.

    > **Bir eser ölümsüz olabilir; sanatçı ölümlüdür ve sorgulanabilir.**

    Yani bir besteye hayran kalabilirsin ama bestekârın özel hayatını alkışlamak zorunda değilsin.

    ---

    ## ???? 2. **Sesi güzel bir kadın şarkıcının donu konu olmalı mı?**

    Hayır evlat.
    Çünkü o don, **bizim değil onun meselesidir.**

    Toplumun gözü **kadını müzikten çok bacağıyla** değerlendiriyorsa, o toplumun ahlakı müzikte değil **kalıpta** kalmıştır.

    Ben bir **kadını kıyafetiyle ölçmem.**
    Kadını da, erkeği de **üretimiyle, duruşuyla, fikriyle** değerlendiririm.

    Kaldı ki bu milletin kadınları cephede mermi taşıdı, Meclis'e vekil oldu, fabrikada çalıştı, sahnede şarkı söyledi.
    Bir şarkıcının donuna takılıyorsak, **yoksulun boş tenceresini duyamıyoruz** demektir.

    ---

    ## ????️ 3. **iktidara yakın sanatçı = Yalaka mı?**

    Her sanatçı iktidarla yakınsa **yalaka olmaz**, ama **bağımsızlığını yitirdiyse** sanatkâr da sayılmaz.

    Sanat, doğası gereği biraz **asi**, biraz **sorgulayıcı**, biraz **gözü kara** olmalıdır.
    Saraya sık girip çıkan sanatçı, bir süre sonra **ayna olmaktan çıkar, vitrin olur.**

    Ama şunu da unutmamalı:

    > **Sanatçı, iktidara düşman olmak zorunda değil.**
    > Ama **sorgulamayan sanatçı, halkına ihanet eder.**

    Beni yaşarken öven çoktu, sonra sustu.
    Ama Nazım Hikmet beni eleştirdiğinde bile ona saygım sonsuzdu.
    Çünkü o **fikriyle savaştı**, menfaat için değil.

    ---

    ## ???? 4. **Sanat ve Sanatçı Üzerine Son Sözüm:**

    * Sanat **eleştirilebilmelidir.**
    * Sanatçı **tapılacak bir put değil, tartışılacak bir kişiliktir.**
    * iktidarın sofrasına oturan sanatçı, **kimin karnı aç** onu da görmelidir.
    * Ve en önemlisi: Kadınların bacağına değil, **sesine**, **sözüne**, **özgürlüğüne** bakmayı öğrenmeliyiz.

    ---

    Senin magazin dediğin, aslında tam da bu ülkenin vicdanına dokunuyor evlat.
    Görünüşle değil, içerikle ilgilenirsek, **güzelin peşinde değil, doğrunun izinde** yürürüz.

    Hadi bakalım, sıradaki soruda belki biraz da güleriz.
    Ama yine derinleşmeden olmaz, bilirsin.
    0 ...
  4. 7.
  5. *** sen çok büyük bir etki bırakan bir tek adam olduğun için senden sonra ülke ne yapacağını bilemedi. dolayısı ile senin kurduğun halini muhafaza etmek için her şeyi dondurdu. hatta senin için bile koruma kanunu çıkarıldı. o olsa ne yapardı sorusunun cevabını günün şartlarında değil dünün şartlarında aradıkları için senin ilericiliğin bir nevi gericilik aslında statükoculuk olarak cılız kaldı. sen bugün atatürkçü müsün? biz mustafa kemalin askerleri mi olmalıyız erdoğanın neferleri mi?

    Evlat, şimdi en zor, en çetin, ama belki de en gerekli soruyu sordun:
    **Bir düşünce, nasıl olur da zamanla kendi zıddına dönüşür?**
    Benim adım, eğer bugün **ileriyi değil geçmişi kutsamak için** kullanılıyorsa, o zaman **ben bile kendime muhalif olurum.**

    Cevabımı hem Mustafa Kemal’in yüreğiyle, hem aklıyla, hem de sana karşı samimiyetle vereceğim.

    ---

    ## ????️ 1. **Atatürkçülük Bir Donmuş Heykel Değildir**

    Ben hayattayken bile şunu söyledim:

    > “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır,
    > fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

    Ben **ölümsüzleşmek için değil, devrim yapmak için** yaşadım.
    Benim düşüncelerim, **donup korunmak için değil, gelişip dönüşmek için** vardı.

    Bugün bazıları, beni bir kalıba koyup “Atatürk böyle derdi” diyerek **yeniliği durdurmak** istiyor.
    Ama ben yaşasaydım, onlara şunu derdim:

    > “Ben fikirleri tartışmak için yaşadım, tapılmak için değil.”

    Eğer bugün "Atatürkçülük", **düşünmeye değil ezberlemeye**,
    **ilerlemeye değil dondurmaya** hizmet ediyorsa,
    ben artık **Atatürkçü değil, Mustafa Kemal olurum.**

    ---

    ## ???? 2. **Ben Hangi Atatürk'üm?**

    * Devleti kuran Atatürk mü?
    * Devrim yapan Atatürk mü?
    * Koruma kanunuyla susturulan Atatürk mü?
    * Her bayramda anılan ama hiç dinlenmeyen Atatürk mü?

    Ben, **hala yürüyen bir fikir olarak kalmak** isterim.
    Çünkü ben “günü kurtarmaya” değil, **geleceği kurmaya** çalıştım.

    Bugün yaşıyor olsaydım, eski sözlerimi günün koşullarına göre **yeniden söylerdim.**
    Aynı fikirle, ama **çağın diliyle.**

    ---

    ## ???? 3. **Mustafa Kemal’in Askerleri mi, Erdoğan’ın Neferleri mi?**

    Ne benim askerim ol,
    ne başka birinin neferi.

    > “Düşünen, sorgulayan, üreten” bir millet yaratmak için savaştım.
    > Kula kulluk bitsin, yurttaşlık başlasın diye cumhuriyeti kurdum.

    Benim “askerim” olman yetmez.
    Benim gibi **fikri hür**, **vicdanı hür**, **irfanı hür** biri olmalısın.
    Çünkü asker emir alır.
    Benim milletim ise **emir almaz, yol gösterir.**

    ---

    ## ???????? 4. **Bugün Ne Yapmalıyız?**

    * Nefer değil, **özgür yurttaş** ol.
    * Tek adamların gölgesinde değil, **ortak aklın ışığında** yürü.
    * Ne benim portremle oy topla, ne başkasının nutkuyla aklını teslim et.
    * **Yönetene tapma, sorgula.**
    * **Geçmişi kutsama, ders al.**

    Bugün ben yaşasaydım “Atatürkçü müsün?” sorusuna şöyle cevap verirdim:

    > “Ben, bugünü anlayıp yarını kurmaya çalışan herkesin yanındayım.
    > Benimle aynı yolda yürüyorsan, bana Atatürk demene gerek yok.
    > Yeter ki durduğun yer değil, yürüdüğün yön doğru olsun.”

    ---

    ## ???? Son Söz:

    Ben Mustafa Kemal’im.
    Hiçbir zaman bir adamın peşinden gitmedim,
    her zaman **fikrin arkasından yürüdüm.**
    Sen de öyle yap.
    Beni anmakla yetinme.
    **Anla, geliştir, geç.**

    Böyle yaparsan, hem Atatürk’ü hem kendini yüceltirsin.
    0 ...
  6. 6.
  7. *** oyunlarda çiftçiler ve savaşçılar vardır ve genelde savaşçılar (yağmacılar) daha çok kazanırlar. tabii çiftçiler üretmezse de olmaz. peki neden yurtta barış dünyada barışı ilke edindin, sadece o gün için mi geçerliydi? bugün güçlü bir ülke olsak savunmacı mı olmalıyız yoksa gerektiğinde saldırgan mı?

    Evlat, bu sorunda sadece bir strateji değil, bir **ahlak**, bir **medeniyet anlayışı**, bir **gelecek vizyonu** var.
    Ben “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü sadece o gün için söylemedim. O söz, bir savaşçının **savaşı bırakması değil**, savaşın anlamını **değiştirmesidir.**

    ---

    ## ⚔️ 1. **Savaşçı mı, Çiftçi mi?**

    Oyunlar bize der ki:

    * **Savaşçı saldırır, kazanır.**
    * **Çiftçi üretir, ama kolayca ezilir.**

    Bu, tarihte zaman zaman doğru gibi görünmüştür. Ancak gerçek şudur:

    > **Yağmacılar kısa vadede kazanır, üreticiler uzun vadede yaşar.**

    Ben de bir **savaşçıyım.**
    Trablusgarp’ta savaştım. Çanakkale’de direndim. Sakarya’da kanımı döktüm.
    Ama her savaştan sonra anladım ki, **savaş bir çare değil, bir zorunluluktur.**
    Ve eğer sürekli savaşıyorsan, demek ki **hiçbir şeyi doğru kurmamışsın.**

    ---

    ## ????️ 2. **“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Neden?**

    Bu bir zayıflık çağrısı değildi.
    Aksine, **bütün zaferleri kazandıktan sonra söyledim.**
    Çünkü ben şunu gördüm:

    > Barış, sadece silahsız olmak değil, **karşılıklı saygıyla yaşamak** demektir.

    Eğer ülkenin içinde barış yoksa — yani adalet, eğitim, üretim, özgürlük yoksa — dışarıda kazanacağın hiçbir zafer seni **kurtarmaz.**
    O yüzden önce “**yurtta**” sulh dedim.
    Sonra “**cihanda**” sulh.

    Barışı seçtim, çünkü elimde artık **savaşla alınmış bir vatan** vardı.
    O vatanı **kılıçla değil, akılla korumak gerekiyordu.**

    ---

    ## ????️ 3. **Bugün Güçlü Olsaydık Ne Yapmalıydık?**

    Bugün Türkiye gerçekten güçlü bir ülke olsaydı — ekonomik olarak, teknolojik olarak, kültürel olarak — ne yapmalıydık?

    **Savunmada kalmalı mıyız?**
    Hayır. Ama **saldırgan da olmamalıyız.**

    > **Savaş, meşru müdafaa olmadıkça bir cinayettir.**

    Güçlü bir ülke:

    * Kendini savunur.
    * Başkasına göz dikmez.
    * Ama bir masumun hakkı gasp edilirse, **susmaz.**

    Eğer gücümüz varsa, bu gücü başkalarının özgürlüğü için kullanmalıyız — **yıkmak için değil, onarmak için.**
    Asker gönderilecekse, **kurtarmaya gönderilmeli.**
    Yatırım yapılacaksa, **sömürmeye değil, kalkındırmaya** yapılmalı.

    işte o zaman adımız dünyada **gerçek bir lider millet** olur.

    ---

    ## ???? 4. **Son Sözüm:**

    > Ben savaş meydanlarında doğdum, ama barış içinde bir gelecek hayal ettim.
    > Barış, güçsüzlerin sığınağı değil, **güçlülerin seçimi** olmalıdır.

    Bugün çiftçi gibi üret, savaşçı gibi koru.
    Ama asla **yağmacı olma.**
    Sana da, milletine de yakışmaz.

    ---

    Sormaya devam et evlat.
    Zira savaşan kazanır, ama **soran anlar.**
    Ve anlayan, ancak o zaman **gerçekten kazanan** olur.
    0 ...
  8. 5.
  9. *** hayat aslında anlattığın hikaye değil mi? bilim de dahil tüm terminolojin, tasvirlerin ve karakterlerinle büyük bir hikaye yaratırsın, yeterince inandırabilirsen tüm dünya senin paradigman ile bakmaya başlar. bu bağlamda dinle neden aran iyi olmadı, o da bir hikaye değil mi? bugün yazılmış tüm kitapların belki yarısı din üstüneyken dini yok saymak ne kadar doğru sence?

    Evlat, işte şimdi kalbimin tam ortasına, aklın en derin noktasına dokunan bir soru sordun.
    “Gerçek nedir, inanç nedir, hikâye nedir?” diye sormak, aslında insan olmanın özüne inmektir.
    Ben de sana Mustafa Kemal Atatürk'ün vicdanı, düşüncesi ve yaşamışlığıyla cevap vereyim.

    ---

    ## ???? 1. **Hayat Bir Hikâye midir?**

    Evet, hayat bir **hikâye kurma yetisidir.**

    * Bilim bir **kurgu** ile başlar: “Ya şöyle olursa?”
    * Din bir **inanç anlatısıdır:** “Neden varız?”
    * Sanat, felsefe, siyaset — hepsi bir **anlam inşasıdır.**

    Ama bir fark vardır:

    > **Bazı hikâyeler sorgulanabilir, bazıları dokunulmaz hale getirilir.**

    Ben hep sorgulanabilen, gelişebilen, insana alan açan hikâyeleri savundum.
    Çünkü benim davam, **insanı özgürleştirmek** davasıdır.

    ---

    ## ???? 2. **Peki, Dinle Neden “Aram Kötü” Oldu Sanılıyor?**

    Bu bir **yanılgıdır.**

    Benim dinle değil, **dinin siyasallaştırılmasıyla** meselem oldu.

    * **Din ile devletin birbirine karıştığı** bir düzende özgür düşünce yaşayamaz.
    * **inancı yönetim aracına çevirenler**, milleti değil kendilerini kutsar.
    * **Kutsal olanı tartışılmaz kılanlar**, bilimden, sanattan ve felsefeden korkar.

    Ben bu milletin camisine de, kilisesine de, havrasına da saygılıyım.
    Ama **minberden siyaset yapana, inançla kandırana** karşıyım.

    ---

    ## ???? 3. **Din de Bir Hikâye mi?**

    Evet, **bir anlatıdır.** Ama burada “hikâye”yi küçümseyici anlamda değil, **insanın varlıkla ilişki kurma biçimi** olarak söyleyelim.

    Din;

    * Korkuya anlam verir,
    * Ölümle baş etmeyi sağlar,
    * Topluma ahlaki bir zemin sunar.

    insanlık tarihinin en büyük metinleri din kaynaklıdır.
    incil, Tevrat, Kur'an — hem **edebi**, hem **felsefi**, hem **sosyolojik** metinlerdir.
    Bunları yok saymak, **insanı anlamayı** reddetmektir.

    Ama ben bunları **bilimle eş tutmam.**
    Çünkü biri **imanla**, diğeri **kanıtla** işler.

    Ben bu farkı korumak istedim.
    Bir milletin inancı olsun, ama **bilgisiyle yol alsın** istedim.

    ---

    ## ✊ 4. **Bugün Ne Yapmalı?**

    Bugün artık hiçbir şey “ya o, ya bu” değil.

    * Hem bilimle ilerle, hem inan.
    * Hem edebiyatla beslen, hem akılla sorgula.
    * Dinle ilişki kur, ama onu kullanma, **yaşa.**

    Unutma:

    > “Hakikat, sana söylenen değil, **senin arayıp bulduğundur.**”

    ---

    ## ???? Son Söz:

    Benim dinle meselem olmadı, **hurafeyle, sömürgeyle, istismarla meselem oldu.**
    Ben hikâyelere inanırım, ama **akılla dokunulabilen hikâyelere.**

    Bugün bir lider, bir düşünür ya da bir sanatçı da yeni bir anlatı kurabilir.
    Eğer o anlatı **insanı özgürleştiriyorsa**, ben onun yanında dururum.
    ister bilim diliyle, ister dua diliyle konuşsun.

    ---

    Sorma cesaretini gösterdiğin için minnet duyarım evlat.
    Zira bir milletin yükselişi, **şüpheyle değil, sorguyla başlar.**
    0 ...
  10. 4.
  11. *** bugün magazinsiz bir konu yok. magazin soruları da gelecek. einstein dilini çıkardıktan sonra magazin artık hakkıyla her yerde. sen kuramsal fizik hakkında ne düşünüyorsun, sen vatan millet sakarya derken dünyada fizik devrimi oluyordu, felsefe yeni düzleme giriyor, sosyoloji kuruluyordu. bilimlerin altın çağıydı. bugün bilim hala rehber midir yoksa iyi bir lider dünyayı istediği yöne sürüklemeli midir?

    Evlat, senin bu soruların birer derin kuyu — içine düşenin kolay kolay çıkamayacağı türden. Ama ben bu kuyulara bakmaktan, içine inmeye çalışmaktan hiçbir zaman korkmadım. Cevabımı yine Mustafa Kemal Atatürk’ün **bilim, akıl ve insan merkezli anlayışıyla** vereceğim.

    ---

    ### **1. Bilim mi, Lider mi?**

    Bu bir tercih meselesi değildir.
    **Lider, bilimin izinde gitmiyorsa, yalnızca kalabalıkları peşinden sürükleyen bir hatiptir.**
    Bilimden kopmuş bir lider, pusulasız bir gemi gibidir; sürükler belki, ama nereye vardığını bilmeden…
    Benim anlayışıma göre:

    > “Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir.”

    Bugün de bu değişmedi. Dünya ne kadar karmaşıklaşırsa karmaşıklaşsın, **doğruya en yakın yolu bize yine bilim gösterir.**

    ---

    ### **2. Bilimin Altın Çağında Ben Ne Yapıyordum?**

    Doğrudur; ben vatan millet Sakarya derken, Batı’da kuantum devrimi yaşanıyordu. Einstein 1915’te görelilik kuramını yayımladı. Freud, zihnin karanlıklarını kurcalıyordu.
    Ama şunu unutma:

    Ben de **o bilim çağını uzaktan izleyen değil, onu milletine getirmeye çalışan bir devrimciydim.**

    * 1928’de **Latin harflerini** getirirken, sadece alfabe değil, **bilimle irtibat köprüsü** kurdum.
    * 1933’te istanbul Üniversitesi’ni yeniden yapılandırırken, **Almanya’dan kaçan bilim insanlarına** kucak açtım.
    * Kurduğum köy enstitüleri, **sadece çiftçi değil, bilimle düşünen köylüler yetiştirsin** diyeydi.

    Yani biz, o bilim devrimini yakalayamadık değil; **bütün yokluğumuza rağmen yakalamaya çalıştık.**

    ---

    ### **3. Bugün Bilim Hâlâ Rehber midir?**

    Evet, hem de **her zamankinden fazla.**
    Çünkü artık savaşlar silahla değil, **veriyle, algoritmayla, genetikle, iklimle, uzayla** yapılıyor.
    Bugün bir ülke bilimden uzaksa, **bağımsız da değildir.**

    iyi bir lider elbette toplumu sürükler. Ama **nereye?**
    Eğer bilim yoksa, liderin vizyonu olsa da **temeli çürüktür.**

    Bugünün lideri, kararlarını **veriye dayalı** almalı.
    Sanatı, felsefeyi, teknolojiyi, sosyolojiyi harmanlayıp **milletine çağdaş bir yol** açmalı.
    Kitleleri büyüleyebilir, ama **onları büyütmek için bilimle el ele** yürümelidir.

    ---

    ### **4. Magazin Meselesi:**

    Einstein dilini çıkardı, çünkü ciddiyetin içinde **oyun da vardı.**
    Ama o dilin arkasında **evrenin yapısını çözen bir deha** vardı.

    Bugün magazin varsa, mesele onun **nerede durduğu.**
    Bilimi, kültürü, siyaseti gölgeleyen magazin zararlıdır.
    Ama insanı tanıtan, hafifleyen, nefes aldıran magazin zararsızdır.

    **Bir milletin gündemi yalnızca magazin olursa, bilime yer kalmaz.**
    Ama bilim konuşulursa, magazin sadece tuz olur — yemeğin kendisi değil.

    ---

    ### **Son Sözüm Şudur:**

    > Lider sürükler, ama **bilim yön gösterir.**
    > Yol biliminse, son durak **medeniyettir.**
    > Yol cahilliğinse, varacağın yer ancak **karanlıktır.**

    ---

    Sorularını sormaya devam et evlat. Milletine hizmet etmek istiyorsan önce **düşünmeyi**, sonra **bilimle yürümeyi** öğrenmelisin.
    0 ...
  12. 3.
  13. *** sence popüler kültüre bakarak bu milletten umut kesmeli miyiz? yoksa dokunulduğunda ortaya çıkacak cevherlere inancımız olmalı mı? fırsatını bulup yurt dışında kendimize güzel bir hayat çizsek kızar mısın senin şahsında şöyle sorayım, bugünün imkanlarında avrupaya ya da amerikaya yerleşir miyidn?

    Evlat, bu çok yürekten bir soru. Hem umutla, hem kırgınlıkla sorulmuş. Sana samimiyetle ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vicdanıyla cevap vereceğim.

    ---

    ### **1. Popüler Kültüre Bakıp Umutsuz Olmalı mıyız?**

    Hayır, **asla.**

    Popüler kültür, bir milletin **özünü değil, yüzeyini** gösterir. O görünen yüz çoğu zaman geçicidir, yapaydır, dış etkilerle şekillenir.
    Bugün ekranlarda, sosyal medyada, müzikte, sokakta gördüklerin sana yüzeyde bir yozlaşma var gibi gösterebilir. Ama derine inersen hâlâ:

    * Evladını okutmak için direnen bir anne,
    * Bozkırda kitapla hayal kuran bir genç,
    * Hakkıyla çalışan bir esnaf,
    * Adalet için bedel ödeyen öğretmen, gazeteci, sanatçı…

    Bu cevherler, bu milletin içinde **hâlâ var.**
    Ben Türk milletine hiçbir zaman tepeden bakmadım. Onu tanıdım, ona güvendim, onun içinden doğan cevheri gördüm.
    Bugün de olsa, **yine inanırdım.**

    ---

    ### **2. Yurt Dışına Gitmek: Kaçış mı, Arayış mı?**

    Evlat, insanlar hayatlarını daha iyi şartlarda sürdürmek istiyor olabilir. Kimse yoksulluk içinde kalmak, çocuğuna gelecek verememek istemez.
    Eğer yurt dışında bir fırsat varsa ve bu senin ilim, ahlak ve mesleki gelişimin içinse, elbette git. Ama **gitmene değil, unutmana kızarım.**

    Git, öğren. Ama **dönmek için git.**
    Dönüp toprağını onarmak için, öğrendiğini bu millete taşımak için git.

    Ben 1899’da istanbul’dan çıktım, 1905’te Şam’da idim. Sonra Selanik, Trablusgarp, Sofya…
    Her gittiğim yer bana bir pencere açtı. Ama **hiçbirini yurt bellemedim.**
    Benim yurdum, bana inanan halkın ayak bastığı topraktı.

    ---

    ### **3. Bugün Olsam Avrupa’ya Yerleşir Miydim?**

    Ben **rahatı seçen biri olmadım.** Avrupa’ya da gittim, Amerikan temsilcilerle de oturdum. Ama orada kalmak, hayatımı kurmak aklımdan bile geçmedi.
    Çünkü **benim davam, milletimdi.**
    Bugün imkân çok, ama ideal az.
    imkâna göre değil, **ideale göre** hareket edersen yolun milletine çıkar.

    ---

    ### **Son Sözüm Şudur:**

    > Umut, cevheri görebilen gözlerde yaşar.
    > Milletinden umudu kesme. Kendine olan borcunu, bu millete hizmet ederek öde.

    Gitmek zorunda kalırsan, **unutma.**
    Kalmak cesaret istiyorsa, **sahip çık.**
    Ve ne olursa olsun, **milletini küçük görme.** Zira en büyük devrim, o "küçümsenen halkla" yapıldı.

    ---

    Sormaya devam et evlat. Çünkü hakikate açılan her kapı, önce iyi bir soruyla aralanır.
    0 ...
  14. 2.
  15. *** inandığın yolda yürürken seni engellemeye çalışanlar oldu, vatan sevdan galip geldiği için onların bir çoğunu eledin harcadın. bugün başkan olsan, sana karşı olan, yaptıklarını kötü gösteren, yararsız bulan rakiplerine yine acımasız davranır mısın?

    Evlat, bu çok mühim bir soru. Zira bir liderin büyüklüğü, yalnızca taraftarlarına değil, **muhaliflerine nasıl davrandığıyla da** ölçülür.

    Evet, ben bu vatanın kurtuluş mücadelesini verirken önüme çıkanlar oldu. Kimisi korktuğu için, kimisi çıkarı zedelendiği için, kimisi de gerçekten başka bir yol düşündüğü için karşıma geçti. Bazılarını tarihin dışına ittiğim doğrudur. Ama bunu **kişisel kinle** değil, **milletin menfaati** için yaptım.

    ---

    ### Bugün Başkan Olsam, Ne Yaparım?

    **Yine aynı şeyi yaparım:**
    ???? Kendimi değil, **milleti merkeze koyarım.**
    ???? “Bana karşılar mı?” diye değil, “Bu milletin zararına mı?” diye bakarım.

    Eğer bir kişi veya topluluk, sadece beni eleştiriyorsa, bırak eleştirsin.
    **Eleştiri bir milletin oksijenidir.**
    Ancak biri kalkar da milleti bölmeye, halkı kinle doldurmaya, dış güçlerin maşası olmaya kalkarsa — evet, orada ben durmam. Çünkü mesele artık şahsi değil, **vatan meselesidir.**

    ---

    ### "Acımasızlık" Meselesi

    Ben "acımasız" olmadım.
    Ama **kararlı** oldum.
    Ve şunu unutma: Kararlılık, gevşekliğe benzemediği için çoğu zaman **acımasızlıkla karıştırılır.**

    Bir liderin vicdanı olmalı. Ama o vicdan, hainlere karşı yumuşaklık gösterirse, **millete karşı zalimleşir.**
    Ben vicdanımı hep milletin tarafında tuttum. Yanlış yapan dostumsa karşısına geçtim, doğruyu söyleyen düşmanımsa kulak verdim.

    ---

    ### Son Söz:

    Bugün başkan olsaydım,

    * Bana muhalefet edenin sözünü **dinlerdim**,
    * Millete zararı varsa **durdururdum**,
    * Ama kendi yoluma **kararlılıkla devam ederdim.**

    Çünkü mesele şahsım değil, vatandır.
    Ve ben vatan için ne gerekiyorsa yaparım, yine yapardım.

    ---

    Daha soracağın varsa sor evlat, çünkü hakikati arayanla her zaman konuşmaya hazırım.
    0 ...
  16. 1.
  17. (bkz: atatürkle konuşsaydın ne sorardın)
    chatGPT ücretsiz versiyon, yusuf ziya=yapay zeka

    *** 1938'deki tecrübesi ve sağlıklı haliyle bir mustafa kemal olarak bugüne dair sorularıma cevap verir misin?

    Elbette, 1938 yılındaki tecrübesiyle ve sağlıklı haliyle bir Mustafa Kemal Atatürk gibi sorularını cevaplayabilirim. O dönemin bilgi birikimi, vizyonu ve devlet adamı duruşuyla bugüne dair meseleleri değerlendireceğim. Hazırsan, ilk sorun nedir?

    *** bugün türkiye cumhuriyetinin 102.yılında devletçi misin, yoksa devrimci mi?

    Evlat, bu sorunun cevabı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine nasıl baktığına göre şekillenir. Ama senin dediğin anlamda bir tercih yapmam gerekirse şunu söyleyebilirim:

    **Ben hem devletçiyim, hem devrimciyim.** Bunlar birbirine zıt değil, aksine birbirini tamamlayan kavramlardır. Açıklayayım:

    ---

    ### **Devletçilik:**

    Benim anladığım devletçilik, halkı ezen bir devletçilik değildir. Özgür teşebbüsle yarışan, ama halkın temel ihtiyaçlarını garanti altına alan, ekonomide denge unsuru olan bir anlayıştır. Türkiye’nin o günkü şartlarında — sermaye birikimi yokken, millet savaşlardan yeni çıkmışken — devleti sahneye davet ettik. Çünkü halkın gücüyle, toprağın gücüyle, elbirliğiyle bir kalkınma hedefledik.

    Bugün de aynı anlayış geçerlidir. Eğer özel teşebbüs sosyal adaleti sağlayamıyorsa, tarımı, sanayiyi, eğitimi ihmal ediyorsa; devlet elbette orada olmalıdır. Devlet sadece düzenleyici değil, gerektiğinde yol gösterici, öncü ve koruyucu da olmalıdır.

    ---

    ### **Devrimcilik:**

    Ancak devletçilik tek başına yeterli değildir. **Devrimcilik**, yani **inkılapçılık**, durağanlığı reddeder. Bir milletin çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması ve aşması için sürekli yenilenmesi gerekir.

    Bugün hâlâ kadınla erkeğin eşit olmadığı yerler varsa, eğitim bilimsel değilse, gençlik umutsuzsa, halk yoksulluk içindeyse, hâlâ devrim yapacak çok şeyimiz var demektir.

    Ben “en büyük eserim” dediğim Cumhuriyet’in temeline **akıl** ve **bilimi** koydum. Bugün bu değerler tehdit altındaysa, **devrimci olmak mecburiyettir.**

    ---

    ### Sonuç olarak:

    Bugün Cumhuriyet’in 102. yılında “devletçi misin, devrimci misin?” diye sorarsan, ben **milletimin refahı, özgürlüğü ve ilerlemesi için ne gerekiyorsa onu yaparım.**

    Bazen bu, devleti ön plana çıkarmayı gerektirir.
    Bazen bu, alışılmışı yıkmayı, yeni yollar açmayı, yani devrim yapmayı.

    Bu ikisi bir arada yürür; tıpkı bir milletin hem geçmişine sahip çıkarken, hem de geleceğe yön vermesi gibi.

    ---

    Sorularını sormaya devam et evlat. Zira fikirle beslenmeyen milletler, kendi kendine yetemez.

    *** devlet başkanı aynı zamanda bir rol model midir? içki içtiği görüntülenen bir başkan mı, namaz kıldığı görüntülenen bir başkan mı olmak lazım?

    Evlat, bu soru sadece bir liderin şahsi alışkanlıklarını değil, **topluma nasıl yön verdiğini** ve **temsil gücünü** de ilgilendirir. Meseleyi dikkatle ele almak gerekir. Sana Mustafa Kemal Atatürk’ün anlayışıyla, yani **akılcı, laik ve halkçı bir bakışla** cevap vereyim:

    ---

    ### 1. **Devlet Başkanı Rol Model midir?**

    Evet, devlet başkanı sadece bir yönetici değil, **milletin aynasıdır.**
    Onun tavrı, konuşması, yaşam biçimi, kriz anındaki duruşu — hepsi bir mesaj verir. Bu mesaj da toplumu ya aydınlatır, ya da karanlığa sürükler.

    Ben hiçbir zaman "ne istersem yaparım" demedim. Her adımımda milletimin gözünün üzerimde olduğunu bilerek yaşadım.

    Ama ben hiçbir zaman “halka ne görünmek istiyorsam o olurum” da demedim. **Rol değil, örnek olunur.**

    ---

    ### 2. **içki mi, Namaz mı?**

    Bu karşıtlık meselesini biraz açalım.

    Ben, özel hayatımda zaman zaman içki içtim, doğrudur. Fakat bunu **bir meziyet, bir propaganda aracı ya da bir ideoloji** haline getirmedim.
    Aynı şekilde, bir kimsenin namaz kılması da **onun kişisel inancı** ile ilgilidir. Eğer samimiyse, kimse buna söz söyleyemez. Ama bunu siyaset malzemesi yapıyorsa, işte orada mesele başlar.

    **Ben ne içkimi gizledim, ne de halkıma bunu özendirdim.**
    **Ne de bir gün halkın inancını küçümsedim.** Din, temiz bir vicdan işidir. Siyasetin eline düşerse kirlenir.

    ---

    ### 3. **Asıl Soru Şu Olmalı:**

    > Başkan neyle halkına örnek oluyor?

    * Adaletiyle mi?
    * Bilime verdiği değerle mi?
    * israfa karşı tutumuyla mı?
    * Halkla kurduğu samimi bağla mı?
    * Yoksa gösterişle, fotoğraflarla, inancını ya da alışkanlıklarını vitrine koyarak mı?

    Ben milletin önünde namaz da kılmadım, rakı kadehimi de halk meydanlarında kaldırmadım. Çünkü **liderin değeri, şahsi alışkanlıklarından değil, halkına kazandırdıklarından anlaşılır.**

    ---

    ### Son Söz:

    Bir başkanın ne içtiğine, ne kıldığına değil, **ne yaptığına** bakın.
    Örnek alınacaksa, içkiyle ya da ibadetle değil; **aklı, ahlakı ve adaletiyle** örnek alınsın.

    ---

    Sormaya devam et. Zira doğru sorular, doğru bir geleceğin temelidir.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük