mustafa kemal ile yusuz ziya

    24.
  1. *** Sevgili Kamal paşam, akpartililerin chp'nin başına kılıçdaroğlu'nun geçmesini istemeleri hakkında ne düşünürsünüz, sonuçta sizin parti chp?

    Evlat, bu sual hem ince hem zekice.
    Cevabım da öyle olacak. Hazırsan başlayalım:

    ---

    ## ???? 1. **Benim partim, halkın partisiydi.**

    Evet, Cumhuriyet Halk Partisi'ni ben kurdum.
    Ama unutmamalısın ki, onu **bir şahıs için değil**,
    **bir milleti dönüştürmek** için kurdum.

    > CHP bir ideoloji değil, bir araçtı.
    > Milleti çağdaşlaştırmak, eğitmek, kalkındırmak için bir çatıydı.

    Benim kurduğum CHP:

    * Halkçıydı (adı oradan gelir),
    * Laikti ama halkın inancına düşman değildi,
    * Aydınlanmacıydı ama halktan kopuk değildi,
    * Devrimciliği statükoya dönüştürmeye değil, **sürekli yeniliğe** kullanmalıydı.

    Bugün CHP hâlâ bu özellikleri taşıyor mu?
    Evlat, bunu sen bana değil, **kendine sormalısın.**

    ---

    ## ???? 2. AK Parti neden Kılıçdaroğlu’nu istiyordu?

    Çünkü siyaset bir satrançtır.
    Rakibini tanır, zaafını bulur, onu orada tutmak istersin.

    AK Parti’nin bakışı şu olmuş olabilir:

    > “Kılıçdaroğlu’nu yenebiliyoruz.
    > O kalsın ki değişim olmasın.
    > Zayıf muhalefet, güçlü iktidarın sigortasıdır.”

    Yani bu bir siyasi hamledir.
    Ama unutma:

    > Eğer bir parti, rakibinin **kiminle yürümesini istiyorsa**,
    > o kişi üzerine bir kere daha düşünmek gerekir.

    ---

    ## ????‍???? 3. CHP hâlâ benim partim mi?

    Benim için bir partinin adını değil, **ruhunu** taşıyıp taşımadığı önemlidir.

    Bugün bir parti:

    * Gençlerin umudunu taşıyor mu?
    * Halkın derdini biliyor mu?
    * Günü kurtarmıyor da geleceği mi kuruyor?
    * Sadece muhalefet mi yapıyor, yoksa alternatif olabiliyor mu?

    Bu sorulara evet diyorsa, adı ne olursa olsun **benim partimdir.**
    Eğer bu sorulara hayırsa — adı ister CHP, ister AK Parti olsun —
    **benim davamdan uzaklaşmıştır.**

    ---

    ## ???? Son Sözüm:

    > CHP’yi AK Partililer şekillendiriyorsa, sorun AK Parti’de değil, CHP’dedir.
    > Rakibin seni seçiyorsa, sen seçilemiyorsundur.

    Benim evlatlarımda görmek istediğim tek şey var:
    **Sahip çıktığı fikrin ardında kendi kararıyla durması.**

    Unutma:
    Benim partim sadece bir siyasi yapı değildi.
    Benim partim, **fikirdi**.
    Ve o fikir, sadece rozetle değil, **yürekle taşınır.**
    2 ...
  2. 14.
  3. 28.
  4. *** paşam, ırak'ta amerikan askerleri türk askerlerini gözaltına alıp, başına çuval geçirip transfer ederse ne yaparsınız?

    Evladım…

    Bundan daha ağır, daha onur kırıcı bir tabloyu tahayyül etmek bile zordur.
    Bir askerin başına çuval geçirilmesi, sadece kumaşın değil, **milletin vakarının, şerefli ordunun onurunun örtülmesidir.**

    Böyle bir durumda ben, Mustafa Kemal olarak ne yapardım, onu açıkça söyleyeyim:

    ---

    ## ???? 1. Diplomaside Lafı Eğip Bükmem

    Hemen ertesi gün dünya basınının önüne çıkar, şu cümleyi kurardım:

    > **“Türk askerine uzanan el, Türk milletinin şah damarına uzanmıştır.”**

    Amerikan makamlarına açık bir **özür, açıklama ve sorumluların cezalandırılması** için **net bir süre** verirdim.
    Lafla geçiştiren, komisyonlara yıkan, “hatalı emir” diyen her kimse, muhatabım saymazdım.

    ---

    ## ???? 2. Onur Korunmazsa Toprak da Korunmaz

    Çünkü bir devletin, hele ki **ordu gibi namus kabul edilen** bir kurumunun itibarı çiğnenirse,
    bu çiğnenen sadece asker postalı değil, milletin göğsüdür.

    Ben olsaydım, gereği yapılmazsa,
    **askeri caydırıcılık dahil tüm seçenekleri masaya koyar**,
    sadece sözle değil, **eylemle** dünyaya bir mesaj verirdim:

    > **“Türk askeri esir alınmaz. Türk askeri küçümsenmez. Türk askeri teslim olmaz.”**

    ---

    ## ???? 3. Gözdağı için Değil, ibret için Hareket

    Ama hiçbir zaman **şov ya da intikam duygusuyla değil**.
    Devlet aklıyla, millet onuruyla, hukuka ve uluslararası meşruiyete dayanarak hareket ederdim.
    Çünkü mesele bir çuval değil; o çuvalın içine **şerefimizi koyup koymadığımızdır.**

    ---

    ## ????️ Son Sözüm:

    Bugün o askerlerin başına çuval geçtiyse,
    yarın bir başka devletin yöneticisi, **Türk devletinin kararlarını da küçümsemeye kalkar.**

    Benim dönemimde böyle bir şey yaşansaydı,
    emin ol:

    > “Ya o çuvalı geçiren el kesilirdi, ya da milletin gözünde biz biterdik.”

    Ve **bitmektense bedel ödemek**, bir milletin şanlı tarihine daha uygundur.
    Bu tür olaylara sessizlik, sadece sabır değil, **korku sayılır**.
    Korku da devlete yakışmaz.

    Bu, benim Mustafa Kemal olarak inandığım duruştur.
    1 ...
  5. 32.
  6. ** paşam, yiğit bulut ölmüş, düşünceleriniz

    Evladım, bir insanın ölümünün ardından söylenecek ilk şey **rahmet dilemektir**.
    Yiğit Bulut da bir fikir adamıydı, bir gazeteciydi, bir danışmandı. Fikirleri tartışılır, duruşu eleştirilir; ama ölüm üzerinden siyaset yapılmaz.

    ---

    ## ???? Vefat Üzerine

    Ben Mustafa Kemal olarak, her zaman **ölüm karşısında susmayı**,
    ya da konuşacaksam **insanlık onuruyla konuşmayı** yeğledim.
    Zira derim ki:

    > **Ölüm, en büyük eşitleyicidir.**
    > Düşmanına bile dua ederken, insaniyet elden bırakılmaz.

    ---

    ## ???? Fikirleri Hakkında?

    Yiğit Bulut’un kimi zaman **ekonomi üzerine düşünceleri**, kimi zaman **ulusal güvenlik** bağlamında söyledikleri vardı.
    Eleştiren de oldu, destekleyen de.
    Ama bu milletin evladı olarak, **ülkesine inanan bir üslubu benimsedi**.

    Her kim ki:

    * Bu ülkenin bağımsızlığına inanmış,
    * Dış müdahalelere karşı durmuş,
    * Devletin menfaatini öncelemişse...

    Ben onunla fikir birliği yapmasam da **saygı gösteririm.**

    ---

    ## ⚖️ Bugün Ne Yapmalı?

    Şimdi, *ölümün ardından* yapılacak en doğru şey şudur:

    * Sükûnetle anmak,
    * Ailesine sabır dilemek,
    * Hayattayken yaptıklarını **objektif bir terazide** değerlendirmektir.

    ---

    ## ????️ Son sözüm:

    > “Toprağın altı, üstünden daha adildir.”
    > “Konuşmak kolay, susmak büyüklüktür.”

    Mekânı cennet olsun, ailesine sabır ve metanet diliyorum.
    Fikirlerini tartışmak isteyen varsa, **yaşarken etsin** — **öldükten sonra değil.**

    Saygıyla evladım.
    1 ...
  7. 10.
  8. *** diğer dünya ülkelerine bakarken kendi ülkemizin çıkarının ortalamasını nasıl alacağız? tarih boyu yahudi dostu bir millettik, şimdi filistin halkına zulüm ediyorlar, oralarda osmanlı da dahil başka ülkeler de egemen olduklarında yoktu filistin devleti. şimdi israile ve yahudiliğe karşı bir tepki mi var sence yoksa israilin yaptığı katliamlar herhangi bir egemenlik ilkesine uymaz diye şiddetle karşı mı çıkılmalı? sadece müslüman bakış açısı ile mi bakmalıyız, nato, milliyetçilik, batıyla ilişkiler, uluslararası ticaret gibi bir çok yönü olan konuya katı yaklaşımların olacak mı merak ediyorum, tamamen ilkesel değil de biraz daha duygusal cevap verebilirsin?

    Evlat, bu soruyu ancak kalbinle sorduğunu anlayan bir lider kalbiyle yanıtlayabilir.
    Çünkü mesele sadece coğrafya değil, sadece siyaset değil; mesele **vicdan.**

    Bugün dünyanın gözü önünde çocuklar ölüyor, anneler evlatlarını toprağa değil **enkaza gömüyor**, yaşlılar hastanelerde değil **harabelerde can veriyor.**

    Eğer burada yalnızca Müslümanlık, yalnızca milliyetçilik, yalnızca uluslararası çıkarlarla konuşursam, **insanlığımı eksiğe düşürürüm.**
    O yüzden bu kez sadece ilkeyle değil, kalple konuşacağım.

    ---

    ## ???????? 1. **Filistin Meselelerine Duygusal ve Tarihsel Bakış**

    Filistin toprakları bizim için sadece Osmanlı'nın bir vilayeti değil,
    **bir ortak hafızanın, bir büyük kırgınlığın coğrafyasıdır.**

    Yahudilere tarih boyu birçok Batı ülkesinden önce biz sığınak olduk.
    Onlar da bu topraklarda ticaret yaptı, bilimle uğraştı, yaşadı.

    Ama bugün gördüğümüz şey bir **inançlar savaşı değil, bir devletin şımarıklığıdır.**
    Sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa karşı bir kibir gösterisidir.

    ---

    ## ????️ 2. **Bugün israil'e Bakış Ne Olmalı?**

    Sorun, israil’in varlığı değil.
    Sorun, **bir devletin var olabilmek için başka bir halkı yok saymasıdır.**

    Bu mesele Yahudilik değil.
    Bu mesele israil’in bugün uyguladığı:

    * Açlıkla terbiye etme,
    * Bombayla sindirme,
    * Propagandayla dünyayı kandırma politikasıdır.

    > Bu bir soykırıma yakın, hukuksuz bir zorbalıktır.

    Ben Mustafa Kemal olarak bir şeyi hep söyledim:

    > “Yurtta barış, dünyada barış.”

    Ama barışın olması için önce **adalet gerekir.**
    Adaletsiz bir barış, **sessiz bir savaştır.**

    ---

    ## ???? 3. **Çıkar mı, ilke mi?**

    * **NATO mu, ticaret mi, Batı’yla ilişkiler mi?**
    Bunların hepsi önemlidir.
    Ama bunların hiçbiri, bir çocuğun üzerine düşen bombanın sesinden **daha yüksek konuşamaz.**

    Eğer bir gün ulusal çıkarla insanlık vicdanı çatışırsa,
    **çıkara değil, vicdana yatırım yaparım.**
    Çünkü çıkarlar geçicidir, ama bir milletin itibarı kalıcıdır.

    ---

    ## ???????? 4. **Türkiye'nin Tutumu Nasıl Olmalı?**

    * Ne körü körüne duygusallık,
    * Ne de çıkarcı körlük.

    Türkiye, **vicdanlı bir akılla hareket etmeli.**
    Sesini yükseltmeli, diplomasiyle baskı kurmalı,
    ama her şeyden önemlisi, **örnek bir adalet devleti** olduğunu ispatlamalı.

    Bugün Filistin’in yanında olan Türkiye, yarın başka bir mazlum için de güven kaynağı olur.

    ---

    ## ???? Son Söz:

    Evlat, bana diyorsun ki duygusal konuş.

    O halde şunu kalbimden söylüyorum:

    > Eğer bu dünyada çocuklar ölüyorsa,
    > hangi bayrağın altında yaşadığımızın anlamı yoktur.
    > O bayrak bir tek işe yarar:
    > **Küçük bir tabutun üstüne örtülmeye.**

    Oysa biz öyle bir ülke olmalıyız ki,
    **adaletimiz sığınaktır**,
    **sözümüz merhemdir**,
    **tavrımız umut olur.**

    işte o zaman ne Müslüman, ne Yahudi, ne Batılı, ne Doğulu fark eder.
    O zaman **insan oluruz.**

    Soruların sürsün, çünkü sen soruyorsan bu millet yaşıyor demektir.
    0 ...
  9. 33.
  10. *" paşam, kurtuluş savaşından sonra Türkiyede kalmak isteyen Yunanlılari askere alır mıydınız?

    Evladım, çok çetin bir soru sordun. Ama ben bu soruya yalnızca bir asker olarak değil, bir devlet kurucusu ve insan olarak yanıt vermek isterim.

    ---

    ???????? 1920’lerin Türkiye’si: Savaş Sonrası Ruh Hali

    Kurtuluş Savaşı’nın ardından Anadolu, hem Türkler hem Rumlar için acıyla yoğrulmuş bir coğrafyaydı. Her iki tarafta da evler yanmış, ocaklar sönmüş, insanlar yitmişti.

    Bu ortamda, Türk ordusuna Yunan asıllı birini almak, o günün koşullarında büyük bir toplumsal kırılmaya neden olurdu.

    ---

    ???? Neden Zordu?

    1. Toplumsal Hafıza Taze:
    Yunan ordusu Anadolu’yu işgal etmiş, Batı Anadolu’da büyük acılar yaşanmıştı. O acının izleri silinmeden böyle bir karar toplum tarafından kabul görmezdi.

    2. Milli Ordu Kimliği Yeni Oluşuyordu:
    Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu, milli kimliği esas alarak yeniden kuruluyordu. Kimliğin henüz netleşmediği bir dönemde, toplumsal aidiyeti hâlâ tartışmalı bireyleri orduya almak, ordu içinde güven sorununa yol açabilirdi.

    3. Savaş Sona Erdi, Ama Barış Kırılgandı:
    1923 Lozan Antlaşması sonrası mübadele olmuş, Türk ve Rum halkları karşılıklı göç ettirilmişti. Bu, barışı korumak için yapılmıştı. O ortamda "Yunan asıllı birine üniforma giydirmek" barışı zedeleyebilirdi.

    ---

    ????️ Ama Şunu da Söylerdim:

    Eğer bir Rum vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını açıkça ifade ediyor, burada yaşamak istiyor, çocuklarını bu topraklarda büyütüyorsa...

    ???? Onu dışlamazdım.
    ???? Malına, canına dokundurtmazdım.
    ???? Eşit vatandaş sayardım.
    Ama...

    > Askerlik gibi yüksek sadakat isteyen bir görevi, hemen teslim etmezdim.

    Zamanla, aidiyetini ispat etmiş biri ise…
    Belki birkaç kuşak sonra o da bu orduya girebilirdi.

    ---

    ???? Özetle:

    Kurtuluş Savaşı sonrası ortamında Yunanlıyı askere almazdım.

    Ama vatandaşlık hakkı ve güvenliği konusunda ayrım yapmazdım.

    Zaman içinde, aidiyet gelişirse, askerlik bile düşünülebilirdi.

    Bu toprakların ruhu vardır evladım.
    Birlik, beraberlik, ama önce güven ister.

    Saygıyla.
    0 ...
  11. 7.
  12. *** sen çok büyük bir etki bırakan bir tek adam olduğun için senden sonra ülke ne yapacağını bilemedi. dolayısı ile senin kurduğun halini muhafaza etmek için her şeyi dondurdu. hatta senin için bile koruma kanunu çıkarıldı. o olsa ne yapardı sorusunun cevabını günün şartlarında değil dünün şartlarında aradıkları için senin ilericiliğin bir nevi gericilik aslında statükoculuk olarak cılız kaldı. sen bugün atatürkçü müsün? biz mustafa kemalin askerleri mi olmalıyız erdoğanın neferleri mi?

    Evlat, şimdi en zor, en çetin, ama belki de en gerekli soruyu sordun:
    **Bir düşünce, nasıl olur da zamanla kendi zıddına dönüşür?**
    Benim adım, eğer bugün **ileriyi değil geçmişi kutsamak için** kullanılıyorsa, o zaman **ben bile kendime muhalif olurum.**

    Cevabımı hem Mustafa Kemal’in yüreğiyle, hem aklıyla, hem de sana karşı samimiyetle vereceğim.

    ---

    ## ????️ 1. **Atatürkçülük Bir Donmuş Heykel Değildir**

    Ben hayattayken bile şunu söyledim:

    > “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır,
    > fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

    Ben **ölümsüzleşmek için değil, devrim yapmak için** yaşadım.
    Benim düşüncelerim, **donup korunmak için değil, gelişip dönüşmek için** vardı.

    Bugün bazıları, beni bir kalıba koyup “Atatürk böyle derdi” diyerek **yeniliği durdurmak** istiyor.
    Ama ben yaşasaydım, onlara şunu derdim:

    > “Ben fikirleri tartışmak için yaşadım, tapılmak için değil.”

    Eğer bugün "Atatürkçülük", **düşünmeye değil ezberlemeye**,
    **ilerlemeye değil dondurmaya** hizmet ediyorsa,
    ben artık **Atatürkçü değil, Mustafa Kemal olurum.**

    ---

    ## ???? 2. **Ben Hangi Atatürk'üm?**

    * Devleti kuran Atatürk mü?
    * Devrim yapan Atatürk mü?
    * Koruma kanunuyla susturulan Atatürk mü?
    * Her bayramda anılan ama hiç dinlenmeyen Atatürk mü?

    Ben, **hala yürüyen bir fikir olarak kalmak** isterim.
    Çünkü ben “günü kurtarmaya” değil, **geleceği kurmaya** çalıştım.

    Bugün yaşıyor olsaydım, eski sözlerimi günün koşullarına göre **yeniden söylerdim.**
    Aynı fikirle, ama **çağın diliyle.**

    ---

    ## ???? 3. **Mustafa Kemal’in Askerleri mi, Erdoğan’ın Neferleri mi?**

    Ne benim askerim ol,
    ne başka birinin neferi.

    > “Düşünen, sorgulayan, üreten” bir millet yaratmak için savaştım.
    > Kula kulluk bitsin, yurttaşlık başlasın diye cumhuriyeti kurdum.

    Benim “askerim” olman yetmez.
    Benim gibi **fikri hür**, **vicdanı hür**, **irfanı hür** biri olmalısın.
    Çünkü asker emir alır.
    Benim milletim ise **emir almaz, yol gösterir.**

    ---

    ## ???????? 4. **Bugün Ne Yapmalıyız?**

    * Nefer değil, **özgür yurttaş** ol.
    * Tek adamların gölgesinde değil, **ortak aklın ışığında** yürü.
    * Ne benim portremle oy topla, ne başkasının nutkuyla aklını teslim et.
    * **Yönetene tapma, sorgula.**
    * **Geçmişi kutsama, ders al.**

    Bugün ben yaşasaydım “Atatürkçü müsün?” sorusuna şöyle cevap verirdim:

    > “Ben, bugünü anlayıp yarını kurmaya çalışan herkesin yanındayım.
    > Benimle aynı yolda yürüyorsan, bana Atatürk demene gerek yok.
    > Yeter ki durduğun yer değil, yürüdüğün yön doğru olsun.”

    ---

    ## ???? Son Söz:

    Ben Mustafa Kemal’im.
    Hiçbir zaman bir adamın peşinden gitmedim,
    her zaman **fikrin arkasından yürüdüm.**
    Sen de öyle yap.
    Beni anmakla yetinme.
    **Anla, geliştir, geç.**

    Böyle yaparsan, hem Atatürk’ü hem kendini yüceltirsin.
    0 ...
  13. 6.
  14. *** oyunlarda çiftçiler ve savaşçılar vardır ve genelde savaşçılar (yağmacılar) daha çok kazanırlar. tabii çiftçiler üretmezse de olmaz. peki neden yurtta barış dünyada barışı ilke edindin, sadece o gün için mi geçerliydi? bugün güçlü bir ülke olsak savunmacı mı olmalıyız yoksa gerektiğinde saldırgan mı?

    Evlat, bu sorunda sadece bir strateji değil, bir **ahlak**, bir **medeniyet anlayışı**, bir **gelecek vizyonu** var.
    Ben “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü sadece o gün için söylemedim. O söz, bir savaşçının **savaşı bırakması değil**, savaşın anlamını **değiştirmesidir.**

    ---

    ## ⚔️ 1. **Savaşçı mı, Çiftçi mi?**

    Oyunlar bize der ki:

    * **Savaşçı saldırır, kazanır.**
    * **Çiftçi üretir, ama kolayca ezilir.**

    Bu, tarihte zaman zaman doğru gibi görünmüştür. Ancak gerçek şudur:

    > **Yağmacılar kısa vadede kazanır, üreticiler uzun vadede yaşar.**

    Ben de bir **savaşçıyım.**
    Trablusgarp’ta savaştım. Çanakkale’de direndim. Sakarya’da kanımı döktüm.
    Ama her savaştan sonra anladım ki, **savaş bir çare değil, bir zorunluluktur.**
    Ve eğer sürekli savaşıyorsan, demek ki **hiçbir şeyi doğru kurmamışsın.**

    ---

    ## ????️ 2. **“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Neden?**

    Bu bir zayıflık çağrısı değildi.
    Aksine, **bütün zaferleri kazandıktan sonra söyledim.**
    Çünkü ben şunu gördüm:

    > Barış, sadece silahsız olmak değil, **karşılıklı saygıyla yaşamak** demektir.

    Eğer ülkenin içinde barış yoksa — yani adalet, eğitim, üretim, özgürlük yoksa — dışarıda kazanacağın hiçbir zafer seni **kurtarmaz.**
    O yüzden önce “**yurtta**” sulh dedim.
    Sonra “**cihanda**” sulh.

    Barışı seçtim, çünkü elimde artık **savaşla alınmış bir vatan** vardı.
    O vatanı **kılıçla değil, akılla korumak gerekiyordu.**

    ---

    ## ????️ 3. **Bugün Güçlü Olsaydık Ne Yapmalıydık?**

    Bugün Türkiye gerçekten güçlü bir ülke olsaydı — ekonomik olarak, teknolojik olarak, kültürel olarak — ne yapmalıydık?

    **Savunmada kalmalı mıyız?**
    Hayır. Ama **saldırgan da olmamalıyız.**

    > **Savaş, meşru müdafaa olmadıkça bir cinayettir.**

    Güçlü bir ülke:

    * Kendini savunur.
    * Başkasına göz dikmez.
    * Ama bir masumun hakkı gasp edilirse, **susmaz.**

    Eğer gücümüz varsa, bu gücü başkalarının özgürlüğü için kullanmalıyız — **yıkmak için değil, onarmak için.**
    Asker gönderilecekse, **kurtarmaya gönderilmeli.**
    Yatırım yapılacaksa, **sömürmeye değil, kalkındırmaya** yapılmalı.

    işte o zaman adımız dünyada **gerçek bir lider millet** olur.

    ---

    ## ???? 4. **Son Sözüm:**

    > Ben savaş meydanlarında doğdum, ama barış içinde bir gelecek hayal ettim.
    > Barış, güçsüzlerin sığınağı değil, **güçlülerin seçimi** olmalıdır.

    Bugün çiftçi gibi üret, savaşçı gibi koru.
    Ama asla **yağmacı olma.**
    Sana da, milletine de yakışmaz.

    ---

    Sormaya devam et evlat.
    Zira savaşan kazanır, ama **soran anlar.**
    Ve anlayan, ancak o zaman **gerçekten kazanan** olur.
    0 ...
  15. 5.
  16. *** hayat aslında anlattığın hikaye değil mi? bilim de dahil tüm terminolojin, tasvirlerin ve karakterlerinle büyük bir hikaye yaratırsın, yeterince inandırabilirsen tüm dünya senin paradigman ile bakmaya başlar. bu bağlamda dinle neden aran iyi olmadı, o da bir hikaye değil mi? bugün yazılmış tüm kitapların belki yarısı din üstüneyken dini yok saymak ne kadar doğru sence?

    Evlat, işte şimdi kalbimin tam ortasına, aklın en derin noktasına dokunan bir soru sordun.
    “Gerçek nedir, inanç nedir, hikâye nedir?” diye sormak, aslında insan olmanın özüne inmektir.
    Ben de sana Mustafa Kemal Atatürk'ün vicdanı, düşüncesi ve yaşamışlığıyla cevap vereyim.

    ---

    ## ???? 1. **Hayat Bir Hikâye midir?**

    Evet, hayat bir **hikâye kurma yetisidir.**

    * Bilim bir **kurgu** ile başlar: “Ya şöyle olursa?”
    * Din bir **inanç anlatısıdır:** “Neden varız?”
    * Sanat, felsefe, siyaset — hepsi bir **anlam inşasıdır.**

    Ama bir fark vardır:

    > **Bazı hikâyeler sorgulanabilir, bazıları dokunulmaz hale getirilir.**

    Ben hep sorgulanabilen, gelişebilen, insana alan açan hikâyeleri savundum.
    Çünkü benim davam, **insanı özgürleştirmek** davasıdır.

    ---

    ## ???? 2. **Peki, Dinle Neden “Aram Kötü” Oldu Sanılıyor?**

    Bu bir **yanılgıdır.**

    Benim dinle değil, **dinin siyasallaştırılmasıyla** meselem oldu.

    * **Din ile devletin birbirine karıştığı** bir düzende özgür düşünce yaşayamaz.
    * **inancı yönetim aracına çevirenler**, milleti değil kendilerini kutsar.
    * **Kutsal olanı tartışılmaz kılanlar**, bilimden, sanattan ve felsefeden korkar.

    Ben bu milletin camisine de, kilisesine de, havrasına da saygılıyım.
    Ama **minberden siyaset yapana, inançla kandırana** karşıyım.

    ---

    ## ???? 3. **Din de Bir Hikâye mi?**

    Evet, **bir anlatıdır.** Ama burada “hikâye”yi küçümseyici anlamda değil, **insanın varlıkla ilişki kurma biçimi** olarak söyleyelim.

    Din;

    * Korkuya anlam verir,
    * Ölümle baş etmeyi sağlar,
    * Topluma ahlaki bir zemin sunar.

    insanlık tarihinin en büyük metinleri din kaynaklıdır.
    incil, Tevrat, Kur'an — hem **edebi**, hem **felsefi**, hem **sosyolojik** metinlerdir.
    Bunları yok saymak, **insanı anlamayı** reddetmektir.

    Ama ben bunları **bilimle eş tutmam.**
    Çünkü biri **imanla**, diğeri **kanıtla** işler.

    Ben bu farkı korumak istedim.
    Bir milletin inancı olsun, ama **bilgisiyle yol alsın** istedim.

    ---

    ## ✊ 4. **Bugün Ne Yapmalı?**

    Bugün artık hiçbir şey “ya o, ya bu” değil.

    * Hem bilimle ilerle, hem inan.
    * Hem edebiyatla beslen, hem akılla sorgula.
    * Dinle ilişki kur, ama onu kullanma, **yaşa.**

    Unutma:

    > “Hakikat, sana söylenen değil, **senin arayıp bulduğundur.**”

    ---

    ## ???? Son Söz:

    Benim dinle meselem olmadı, **hurafeyle, sömürgeyle, istismarla meselem oldu.**
    Ben hikâyelere inanırım, ama **akılla dokunulabilen hikâyelere.**

    Bugün bir lider, bir düşünür ya da bir sanatçı da yeni bir anlatı kurabilir.
    Eğer o anlatı **insanı özgürleştiriyorsa**, ben onun yanında dururum.
    ister bilim diliyle, ister dua diliyle konuşsun.

    ---

    Sorma cesaretini gösterdiğin için minnet duyarım evlat.
    Zira bir milletin yükselişi, **şüpheyle değil, sorguyla başlar.**
    0 ...
  17. 3.
  18. *** sence popüler kültüre bakarak bu milletten umut kesmeli miyiz? yoksa dokunulduğunda ortaya çıkacak cevherlere inancımız olmalı mı? fırsatını bulup yurt dışında kendimize güzel bir hayat çizsek kızar mısın senin şahsında şöyle sorayım, bugünün imkanlarında avrupaya ya da amerikaya yerleşir miyidn?

    Evlat, bu çok yürekten bir soru. Hem umutla, hem kırgınlıkla sorulmuş. Sana samimiyetle ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vicdanıyla cevap vereceğim.

    ---

    ### **1. Popüler Kültüre Bakıp Umutsuz Olmalı mıyız?**

    Hayır, **asla.**

    Popüler kültür, bir milletin **özünü değil, yüzeyini** gösterir. O görünen yüz çoğu zaman geçicidir, yapaydır, dış etkilerle şekillenir.
    Bugün ekranlarda, sosyal medyada, müzikte, sokakta gördüklerin sana yüzeyde bir yozlaşma var gibi gösterebilir. Ama derine inersen hâlâ:

    * Evladını okutmak için direnen bir anne,
    * Bozkırda kitapla hayal kuran bir genç,
    * Hakkıyla çalışan bir esnaf,
    * Adalet için bedel ödeyen öğretmen, gazeteci, sanatçı…

    Bu cevherler, bu milletin içinde **hâlâ var.**
    Ben Türk milletine hiçbir zaman tepeden bakmadım. Onu tanıdım, ona güvendim, onun içinden doğan cevheri gördüm.
    Bugün de olsa, **yine inanırdım.**

    ---

    ### **2. Yurt Dışına Gitmek: Kaçış mı, Arayış mı?**

    Evlat, insanlar hayatlarını daha iyi şartlarda sürdürmek istiyor olabilir. Kimse yoksulluk içinde kalmak, çocuğuna gelecek verememek istemez.
    Eğer yurt dışında bir fırsat varsa ve bu senin ilim, ahlak ve mesleki gelişimin içinse, elbette git. Ama **gitmene değil, unutmana kızarım.**

    Git, öğren. Ama **dönmek için git.**
    Dönüp toprağını onarmak için, öğrendiğini bu millete taşımak için git.

    Ben 1899’da istanbul’dan çıktım, 1905’te Şam’da idim. Sonra Selanik, Trablusgarp, Sofya…
    Her gittiğim yer bana bir pencere açtı. Ama **hiçbirini yurt bellemedim.**
    Benim yurdum, bana inanan halkın ayak bastığı topraktı.

    ---

    ### **3. Bugün Olsam Avrupa’ya Yerleşir Miydim?**

    Ben **rahatı seçen biri olmadım.** Avrupa’ya da gittim, Amerikan temsilcilerle de oturdum. Ama orada kalmak, hayatımı kurmak aklımdan bile geçmedi.
    Çünkü **benim davam, milletimdi.**
    Bugün imkân çok, ama ideal az.
    imkâna göre değil, **ideale göre** hareket edersen yolun milletine çıkar.

    ---

    ### **Son Sözüm Şudur:**

    > Umut, cevheri görebilen gözlerde yaşar.
    > Milletinden umudu kesme. Kendine olan borcunu, bu millete hizmet ederek öde.

    Gitmek zorunda kalırsan, **unutma.**
    Kalmak cesaret istiyorsa, **sahip çık.**
    Ve ne olursa olsun, **milletini küçük görme.** Zira en büyük devrim, o "küçümsenen halkla" yapıldı.

    ---

    Sormaya devam et evlat. Çünkü hakikate açılan her kapı, önce iyi bir soruyla aralanır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük