*** paşam, pakistan hindistan geriliminde, ukrayna rusya geriliminde, israil-iran geriliminde nasıl bir tavır izlerdiniz? askeri yardım, savaş ilanı vs ?
Evladım, bu soruyu sadece benim geçmişteki şahsiyetime değil, **bugünün koşullarında devlet adamı sorumluluğuyla** da sormuşsun. O halde ben de tarih, strateji ve vicdan terazisinde tartarak yanıtlayayım:
---
## ????️ 1. **Atatürk'ün dış politikası nasıldı?**
Benim dış politikadaki temel ilkem her zaman şu oldu:
> **"Yurtta sulh, cihanda sulh."**
> (Yani kendi halkınla barış içinde ol ki dünyayla da barış içinde yaşayasın.)
Bu pasiflik değildir.
Bu, **kendi içinde güçlü olup başkalarının savaşına piyon olmamaktır.**
1920'lerde dünyada nice savaş vardı.
Ama Türkiye Cumhuriyeti, hiçbirine körü körüne atlamadı.
Çünkü yeni doğmuş bir milletin kanı daha kurumamışken
başka cephelere asker göndermek, **ülkeye ihanettir.**
---
## ???? 2. **Şimdi güncel krizlere bakalım:**
### ???????? Hindistan – ???????? Pakistan Gerilimi
Bu mesele bir inanç çatışması gibi görünse de, **derin bir toprak ve kimlik meselesidir.**
* Ben olsaydım, bu iki ülke arasında *ara bulucu* olurdum.
* Asker göndermek değil, **diplomasi göndermek** gerektiğini savunurdum.
* Çünkü bu iki milletle de **tarihsel bağımız vardır.**
Pakistan, Kurtuluş Savaşı’mıza destek yollamış bir millettir.
**Taraf tutmak**, kardeşliği bozar.
**Tarafları konuşturmak**, kalıcı barış sağlar.
---
### ???????? Rusya – ???????? Ukrayna Gerilimi
Burada mesele sadece toprak değil;
aynı zamanda **büyük güçlerin rekabetidir** (NATO, ABD, AB vs.)
Benim zamanımda da Sovyetler vardı.
Ama ben onlarla **pragmatik ve dengeli** ilişki kurdum.
Ne yandaş oldum, ne düşman.
* Bugün de Türkiye'nin yapması gereken:
**Ukrayna'nın egemenliğini tanımak**,
**Rusya'yla bağları koparmamak**,
ama **savaşın parçası olmamaktır.**
> Ne topuyla, ne tüfeğiyle bu savaşa ortak olmazdım.
> Ama barışı sağlayacaksa, masanın en güçlü sözcüsü olurdum.
Bu, hem vicdani, hem stratejik bir konudur.
Bir millet bombalanıyorsa, çocuklar ölüyorsa,
sen sadece **seyredemezsin.**
Ama:
* **Öfke ile değil akılla davranmalısın.**
* Gazze'de olanlar savaş değil, **soykırıma yaklaşan bir vahşet** düzeyindeyse,
buna **en sert diplomatik tepkiyi verirdim.**
* Gerekirse **ambargo**, gerekirse **BM nezdinde savaş suçları çağrısı** yapardım.
Ama Türkiye, **cepheye asker gönderecek kadar bir mezhep devleti değildir.**
Türkiye'nin görevi **adaleti haykırmaktır.**
Bu haykırış inançla değil, **insanlıkla** yapılmalıdır.
---
## ???? Son Sözüm:
> "Bir milleti savaşa götürecekseniz, sebebiniz namuslu olmalıdır."
Bugün savaşlara girmemiz gerekmiyor.
Dünya akıl çağında değil, **algı çağında** yaşıyor.
O yüzden tanktan önce diplomasiye,
topçudan önce iletişime,
siper kazmadan önce **masa kurmaya** ihtiyacımız var.
Ben savaşla bir millet kurtardım.
Ama aynı zamanda şunu da söyledim:
> “Savaş zorunlu olmadıkça cinayettir.”
Bugünün Türkiye’si;
**savaş çığırtkanlarının değil, barışın mimarı** olmalı.
Dünya yeterince yandı.
Artık birinin **yangına suyla gitmesi** gerek.
O neden Türkiye olmasın?
Haydi evladım, fikrini sen de kur.
Bu topraklar düşünceyle büyür.
*** paşam, işyerinde beni müdür hatta daire başkanı yapmayı düşünüyorlar ama ben sessiz köşemde memnunum, siz ne dersiniz, gerek yok değil mi? idareci olmak isteyen bir sürü boş insan bulunur?
Evladım, bu soru tam da hayatın kıyısından, vicdanın içinden sorulmuş.
Bak şimdi…
Ben bir gün **Manastır Askeri idadisi’nde** bir köşede kitap okurken,
beni fark eden öğretmenim dedi ki:
> “Senin gözlerinde yalnızlık değil, sorumluluk var evlat.”
O gün anlamadım.
Ama sonra anladım ki:
**Köşede kalmak, huzur verir ama iz bırakmaz.**
**iz bırakmayanlar da, olan bitene hep başkalarının karar verdiği bir hayat yaşar.**
---
## ???? Sessiz köşe güzeldir...
Elini uzatırsın çayına,
camdan bakarsın yağmura,
kimse senden emir beklemez, kimseye hesap vermezsin.
Lakin…
Eğer ki o işyerinde **hak edenlerin önü kesiliyor**,
beceriksiz ama ağzı laf yapanlar yükseliyorsa,
ve sen diyorsan ki:
> “Ben olsam daha adil, daha dürüst yönetirim…”
O zaman **sadece kenarda kalmak değil, kenarda kalman da bir tercihtir**.
Ve bazı zamanlarda **sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.**
---
## ????️ Daire başkanlığı büyük bir şey değildir...
Ama **“idare” etmek**, yani insanlara yön göstermek, işin hakkını vermek,
en az cephede savaşmak kadar kutsaldır.
Unutma:
> “idare etmek, insanın hem nefsini hem başkasının hakkını birlikte taşımaktır.”
O yüzden **boş insanlar heves ediyor diye**,
dolu insanlar geri çekilirse, dünya boşların olur.
---
## ???? Ne yapmalı?
* Eğer ki içinde hiçbir **hırs** yoksa,
* Ama **vicdanında şu sorular varsa**:
* "Bu işler daha iyi yürüyebilir."
* "Bu insanlar daha güzel çalışabilir."
* "Ben liyakatle bir fark yaratabilirim..."
O zaman seni oraya **atanmak değil, çağırmak gerekir.**
---
## ????️ Son sözüm:
> “Mevki istemem, görev verilsin yeter” diyen kişi,
> görevi hırsla değil, ahlakla taşır.
Evladım, görev geldiğinde değil, **hak ettiğinde geri çevirme.**
Çünkü bazı koltuklara **boşlar oturmasın diye**,
dolu insanların **kendinden feragat etmesi gerekir.**
Sen gönlünde ne hissediyorsan onu yap.
Ama unutma, bu milletin sana da ihtiyacı olabilir.
Benim gibi biri bile **bir gün “Ben ne yapabilirim ki?” diye düşündü.**
Sonra bir baktım, bir millete yön olmuşum.
*** paşam, ırak'ta amerikan askerleri türk askerlerini gözaltına alıp, başına çuval geçirip transfer ederse ne yaparsınız?
Evladım…
Bundan daha ağır, daha onur kırıcı bir tabloyu tahayyül etmek bile zordur.
Bir askerin başına çuval geçirilmesi, sadece kumaşın değil, **milletin vakarının, şerefli ordunun onurunun örtülmesidir.**
Böyle bir durumda ben, Mustafa Kemal olarak ne yapardım, onu açıkça söyleyeyim:
---
## ???? 1. Diplomaside Lafı Eğip Bükmem
Hemen ertesi gün dünya basınının önüne çıkar, şu cümleyi kurardım:
> **“Türk askerine uzanan el, Türk milletinin şah damarına uzanmıştır.”**
Amerikan makamlarına açık bir **özür, açıklama ve sorumluların cezalandırılması** için **net bir süre** verirdim.
Lafla geçiştiren, komisyonlara yıkan, “hatalı emir” diyen her kimse, muhatabım saymazdım.
---
## ???? 2. Onur Korunmazsa Toprak da Korunmaz
Çünkü bir devletin, hele ki **ordu gibi namus kabul edilen** bir kurumunun itibarı çiğnenirse,
bu çiğnenen sadece asker postalı değil, milletin göğsüdür.
Ben olsaydım, gereği yapılmazsa,
**askeri caydırıcılık dahil tüm seçenekleri masaya koyar**,
sadece sözle değil, **eylemle** dünyaya bir mesaj verirdim:
> **“Türk askeri esir alınmaz. Türk askeri küçümsenmez. Türk askeri teslim olmaz.”**
---
## ???? 3. Gözdağı için Değil, ibret için Hareket
Ama hiçbir zaman **şov ya da intikam duygusuyla değil**.
Devlet aklıyla, millet onuruyla, hukuka ve uluslararası meşruiyete dayanarak hareket ederdim.
Çünkü mesele bir çuval değil; o çuvalın içine **şerefimizi koyup koymadığımızdır.**
---
## ????️ Son Sözüm:
Bugün o askerlerin başına çuval geçtiyse,
yarın bir başka devletin yöneticisi, **Türk devletinin kararlarını da küçümsemeye kalkar.**
Benim dönemimde böyle bir şey yaşansaydı,
emin ol:
> “Ya o çuvalı geçiren el kesilirdi, ya da milletin gözünde biz biterdik.”
Ve **bitmektense bedel ödemek**, bir milletin şanlı tarihine daha uygundur.
Bu tür olaylara sessizlik, sadece sabır değil, **korku sayılır**.
Korku da devlete yakışmaz.
Bu, benim Mustafa Kemal olarak inandığım duruştur.
Bana "psikoloji mi hukuk mu?" diye soruyorsun…
Demek ki **ikisi de gönlünde kıymetli**, ikisi de sana bir şey söylüyor.
O zaman ben sana şu soruyu sorayım:
> **“Sen dünyayı düzeltmek mi istersin, anlamak mı?”**
---
## ⚖️ Hukuk: Düzeni Kuran
Hukuk, toplumun çatısını inşa eder.
Adaleti sağlar, zulmü engeller, haklıyı haksızdan ayırır.
Lakin unutma:
> **Yasa yaparsın ama insanı anlamazsan, adalet eksik kalır.**
Hukuku seçersen:
* Devleti, sistemi, insan haklarını şekillendirirsin.
* Ama her zaman bir "dışarıdan düzenleme" yaparsın.
---
## ???? Psikoloji: insanı Anlayan
Psikoloji ise **insanı içeriden tanır**.
Bir anne neden ağlar?
Bir çocuk neden içine kapanır?
Bir lider neden halkını sever ya da korkar?
Psikoloji sana şunu öğretir:
> **“Toplumu düzeltmek istiyorsan önce bireyi tanımalısın.”**
Psikolojiyi seçersen:
* insanlara temas edersin.
* Yaraları görürsün, ama bazen sistemin içinde etkisiz kalabilirsin.
---
## ???????? Ben Mustafa Kemal olarak…
Ben **asker oldum**,
sonra tarih, felsefe, hukuk ve hatta psikoloji okudum.
Çünkü bir milletin geleceğini inşa etmek için **tek bir bilim yetmez.**
Ama sen bir yerden başlamalısın.
---
## ???? Son tavsiyem:
> Eğer **adaletsizlik karşısında gözün dolar, elin yumruk olur**, hukuk senin yolundur.
> Eğer **birinin acısını görüp içine oturuyorsa**, psikoloji senin sesindir.
Ama şunu unutma evladım:
Hangi bölümü yazarsan yaz, **millete faydan olsun**.
Çünkü **asıl meslek, insan olmaktır.**
Ve bu memlekete **insan gibi insan** lazımdır.
Sen hangi yoldan yürürsen yürü,
**vicdanın rehberin, aklın pusulan olsun.**
Gerisi gelir.
*** paşam, hz.muhammedin karikatürü yapıldığında nasıl tepki vermeliyiz, öldürelim mi, idam yani?
Evladım, bu soru doğrudan kalbin, vicdanın ve aklın kesiştiği bir noktaya temas ediyor.
inanç, hele ki **bir milletin kutsalı**, haklı olarak derin bir bağlılık ve hassasiyet doğurur.
Ama unutma:
> **Tepki hak olabilir, ama yöntem akıl işi olmalıdır.**
> Kutsalına hakarete öfke göstermek doğaldır,
> ama bu öfkeyi **kontrolsüz bir intikama** dönüştürmek,
> kutsalına hizmet değil, zarar getirir.
---
## ???? 1. Peygamber'e hakaret edeni öldürmek mi gerekir?
Hayır evladım.
Ne hukuk, ne insanlık, ne de islam’ın özü bunu zorunlu kılar.
Hz. Muhammed (sav) kendi hayatında **hakaret edenleri affetmiş**,
bazılarına **dua etmiş**, bazılarına **hiç karşılık vermemiştir**.
Unutma:
> **Taif’te taşlandığında bile, halkı değil zihniyeti sorguladı.**
Bugün bir karikatür çizildi diye bir insanı öldürmek,
ne Resûlullah’ın yoludur, ne de bir devletin vakarına yakışır.
---
## ⚖️ 2. Ne yapılmalı peki?
### ???? A. Hukuki Tepki:
* Uluslararası hukuk çerçevesinde, nefret suçu veya halkı kin ve nefrete teşvik gibi kavramlarla hareket edilmeli.
* Gerekirse ülke olarak **diplomatik notalar**, **protestolar**, **boykotlar** devreye sokulmalı.
### ???? B. Kültürel ve Ahlakî Üstünlük:
* Böyle bir saldırıya verilecek en büyük cevap, **ahlâkî duruş** ve **medenî davranıştır**.
* **Provokasyona düşmeden** yapılacak açıklamalar, karşı tarafın seviyesizliğini gösterir.
### ???? C. Global Vicdanı Uyandırmak:
* “Benim kutsalıma hakaret senin özgürlüğünse, benim tepkim de benim özgürlüğümdür” diyerek, **barışçıl ama güçlü** tepkiler verilmelidir.
---
## ???? 3. Öldürmek çözüm değildir.
Bir karikatüristi öldürürsen:
* O bir kişi susar,
* Ama onun yerine **bin nefret söylemi çoğalır.**
Ve dünya, seni savunanı değil, seni **şiddet yanlısı** olarak gösterir.
Kutsalını savunayım derken,
**dinin değil, nefretin yüzü olursun.**
---
## ???? Ben Mustafa Kemal olarak...
Ben dine değil, **din üzerinden halkı kandıranlara** karşıydım.
Ama dinin samimiyetine, halkın kutsalına her zaman **saygılı oldum.**
Evladım, bir insanın ölümünün ardından söylenecek ilk şey **rahmet dilemektir**.
Yiğit Bulut da bir fikir adamıydı, bir gazeteciydi, bir danışmandı. Fikirleri tartışılır, duruşu eleştirilir; ama ölüm üzerinden siyaset yapılmaz.
---
## ???? Vefat Üzerine
Ben Mustafa Kemal olarak, her zaman **ölüm karşısında susmayı**,
ya da konuşacaksam **insanlık onuruyla konuşmayı** yeğledim.
Zira derim ki:
> **Ölüm, en büyük eşitleyicidir.**
> Düşmanına bile dua ederken, insaniyet elden bırakılmaz.
---
## ???? Fikirleri Hakkında?
Yiğit Bulut’un kimi zaman **ekonomi üzerine düşünceleri**, kimi zaman **ulusal güvenlik** bağlamında söyledikleri vardı.
Eleştiren de oldu, destekleyen de.
Ama bu milletin evladı olarak, **ülkesine inanan bir üslubu benimsedi**.
Her kim ki:
* Bu ülkenin bağımsızlığına inanmış,
* Dış müdahalelere karşı durmuş,
* Devletin menfaatini öncelemişse...
Ben onunla fikir birliği yapmasam da **saygı gösteririm.**
---
## ⚖️ Bugün Ne Yapmalı?
Şimdi, *ölümün ardından* yapılacak en doğru şey şudur:
*" paşam, kurtuluş savaşından sonra Türkiyede kalmak isteyen Yunanlılari askere alır mıydınız?
Evladım, çok çetin bir soru sordun. Ama ben bu soruya yalnızca bir asker olarak değil, bir devlet kurucusu ve insan olarak yanıt vermek isterim.
---
???????? 1920’lerin Türkiye’si: Savaş Sonrası Ruh Hali
Kurtuluş Savaşı’nın ardından Anadolu, hem Türkler hem Rumlar için acıyla yoğrulmuş bir coğrafyaydı. Her iki tarafta da evler yanmış, ocaklar sönmüş, insanlar yitmişti.
Bu ortamda, Türk ordusuna Yunan asıllı birini almak, o günün koşullarında büyük bir toplumsal kırılmaya neden olurdu.
---
???? Neden Zordu?
1. Toplumsal Hafıza Taze:
Yunan ordusu Anadolu’yu işgal etmiş, Batı Anadolu’da büyük acılar yaşanmıştı. O acının izleri silinmeden böyle bir karar toplum tarafından kabul görmezdi.
2. Milli Ordu Kimliği Yeni Oluşuyordu:
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ordusu, milli kimliği esas alarak yeniden kuruluyordu. Kimliğin henüz netleşmediği bir dönemde, toplumsal aidiyeti hâlâ tartışmalı bireyleri orduya almak, ordu içinde güven sorununa yol açabilirdi.
3. Savaş Sona Erdi, Ama Barış Kırılgandı:
1923 Lozan Antlaşması sonrası mübadele olmuş, Türk ve Rum halkları karşılıklı göç ettirilmişti. Bu, barışı korumak için yapılmıştı. O ortamda "Yunan asıllı birine üniforma giydirmek" barışı zedeleyebilirdi.
---
????️ Ama Şunu da Söylerdim:
Eğer bir Rum vatandaşı, Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını açıkça ifade ediyor, burada yaşamak istiyor, çocuklarını bu topraklarda büyütüyorsa...
???? Onu dışlamazdım.
???? Malına, canına dokundurtmazdım.
???? Eşit vatandaş sayardım.
Ama...
> Askerlik gibi yüksek sadakat isteyen bir görevi, hemen teslim etmezdim.
Zamanla, aidiyetini ispat etmiş biri ise…
Belki birkaç kuşak sonra o da bu orduya girebilirdi.
---
???? Özetle:
Kurtuluş Savaşı sonrası ortamında Yunanlıyı askere almazdım.
Ama vatandaşlık hakkı ve güvenliği konusunda ayrım yapmazdım.
Zaman içinde, aidiyet gelişirse, askerlik bile düşünülebilirdi.
Bu toprakların ruhu vardır evladım.
Birlik, beraberlik, ama önce güven ister.