murat bardakçı

entry1003 galeri25
    388.
  1. iğrenç bir ses tonuna sahiptir, kendisini en fazla 5 dakika izliyebiliyorum ya da katlanabiliyorum.
    0 ...
  2. 389.
  3. binali yıldırım'a "programdan sonra sana bir site adı verecem sanada bana sövüyorlar" diyerek sözlükleri aklı sıra bakana ispiyonlayarak kapattırma çabasında.
    bir insan nasıl bu kadar sansürcü, tahammülsüz olabiliyor şaşırıyorum.
    boşuna dememişler cahillik geçici, gerisi bakidir.
    1 ...
  4. 390.
  5. yandaş.
    artı sesi iğrençtir kusra bakmasın. boğazına bir baktırmasını tavsiye ediyorum.
    0 ...
  6. 391.
  7. Tarihin arka odası programını Pelin Batu ya rağmen severek izliyordum.* Ama dün CHP adayı ekonomiste sanki ATV , Samanyolu Veya Kanal 7 de çalışıyormuş gibi yandaşvari tavırları ile gözümden düşmüş tarihci. Sorun AKP li CHP li değil. Arkadaş adam oturmuş derdini anlatıyor dinlemeden hemen herşeye karışıyor.Ondan önceki Nihat Ergün le baya samimiydin ama.
    1 ...
  8. 392.
  9. ses tonu itibariyle bahçeli'yle yarışabilecek potansiyele sahip kişiliktir. programlarında sürekli herşeyi biliyorum edasını takınıp hiçbir zaman da net bilgiler edindiğimizi hatırlamıyorum. sürekli ekranbaşındakileri de kendısı gibi bilgili zannederek konuşuyor halbuki bildiğine emin olduğumuz biri olarak seyirciyle atışmak yerine net ve direk bilgiler verse daha bi izlenilesi olur diye düşünüyorum.
    0 ...
  10. 393.
  11. ses tonu nedeniyle eşimle sık sık tartışmama neden olan tarihe meraklı gazetecidir. tarihe olan merakım nedeniyle kendisini televizyonda her gördüğümde izlemek istemem eşim tarafından veto edilmektedir. sonuç kaçınılmaz olarak kavgadır.
    0 ...
  12. 394.
  13. ahmaklığının sığınağı entelektüalite olan zevat.
    2 ...
  14. 395.
  15. bilgi ve enformasyon seviyesi arttıkça, tevazu derecesi de artacağına küstahlığı artan şahıs. eskiden izlemeye katlanıyordum, sırf birşeyler öğreneyim diye ama stüdyo konuklarına bile laf sokuyor. bir tek fatih altaylı'ya bulaşamıyor. Muhtemelen, patronu olduğu içindir. çok kibirli çooook.
    1 ...
  16. 396.
  17. şöyle bir iddianın sahibidir:

    ''Özelleştirmeler bütün hızıyla devam ederken, Türkiye'de çok sıkı bir devletçiliğin hüküm sürdüğü 1920'li senelerin sonlarında giriştiğimiz ve şimdi ;Neyse ki satamamışız!' dedirten ilk özelleştirme çabamızı hatırladım.

    Biz, 1927 ilkbaharında Topkapı Sarayı'nda asırlar boyunca muhafaza edilen en meşhur mücevherleri satışa çıkartmış, Fransa'dan satışa yardımcı olmasını istemiş ama neyse ki müşteri bulamamıştık! Satmak istediğimiz eserler arasında meşhur ‘Kaşıkçı elması' bile vardı.

    ÖZELLEŞTiRMELER bütün hızıyla devam ediyor. Petrol rafinerileri, çimento şirketleri ve vakti zamanında devletin elinde bulunan diğer sanayi kuruluşları şimdi teker teker yeni sahiplerinin oluyorlar.

    Biz bu özelleştirme işine aslında çok daha önceleri, Türkiye'de sıkı bir devletçiliğin hüküm sürdüğü 1920'li senelerin sonlarında başlamış, hattá Topkapı Sarayı'nda asırlar boyunca muhafaza edilen en meşhur mücevherleri bile satışa çıkartmış ama müşteri bulamamıştık! Satmak istediğimiz eserler arasında meşhur ;Kaşıkçı elması' bile vardı.

    Bu satış meselesinden senelerce önce kısaca bahsetmiştim ama özelleştirmelerin yeniden gündeme gelmesi üzerine, hadisenin bütün ayrıntılarını tekrar yazmak istedim.

    işte, 1924'te başlayan ve 1950'lere kadar devam eden ;Topkapı Sarayı'ndaki mücevherlerin satışı' hadisesinin belgelere dayalı ayrıntısı:

    Türkiye'de cumhuriyetin ilán edilmesinin üzerinden henüz dört sene geçmiştir. Avrupa ülkelerinin çoğu, genç cumhuriyetin yeni başkenti olan Ankara'yı tanımamakta ve büyükelçiliklerini hálá istanbul'da tutmaktadırlar. Ekonomik ve mali sıkıntılar içerisinde bulunan genç devlet ise, rahatlama çareleri aramaktadır.

    fransa'dan uzman istedik

    O dönem Paris'inin önde gelen mücevher şirketlerinden olan Rozanes, 1927 ilkbaharında, Türkiye'nin Paris'teki büyükelçisi Fethi Bey'den, yani sonraki ismiyle Fethi Okyar'dan pek alışılmadık bir teklif alır: Büyükelçi, ;istanbul saraylarında bulunan ve padişahlardan kalmış olan mücevherleri satmak istiyoruz. Satıştan gelecek parayı memleketimizin kalkınmasına sarfedeceğiz. Sizden, bu mücevherlerin değerlerinin tesbitini yapabilecek bir uzman talep ediyoruz. Lütfen, en iyi uzmanlarınızdan birini Türkiye'ye gönderiniz' demektedir.

    Şirketin sahibi Mösyö Rozanes, teklif üzerine Robert Linzeler adındaki bir uzmanını hemen Türkiye'ye yollar ve Fransız Dışişleri Bakanlığı'nı da hadiseden haberdar etmeyi unutmaz. Bakanlığa ;Türkler'in teklifini kabul ettim ve bir adamımı bu işle görevlendirdim. Ama işin siyasi tarafının da bulunduğunu zannediyorum' diye yazar.

    Fransız hariciyesi, Rozanes'in mektubunu alır almaz hemen istanbul'daki büyükelçiliğini uyarır ve bakanlık ile istanbul'daki maslahatgüzar Brugere arasında aylarca devam edecek olan bir mücevher yazışması başlar.

    Paris'ten istanbul'a gönderilen mücevher uzmanı Robert Linzeler, Topkapı Sarayı'ndaki mücevherlerin değer takdirlerini birkaç ay içerisinde tamamlar. Ankara'ya bir rapor yazar ve ;taşların Avrupa'da mezata konulmaları halinde, en az 300 milyon Frank edeceklerini' söyler. Bu, o gün için düşünülmesi bile zor bir mebláğdır.

    Fransız hariciyesi, gelinen noktadan gayet memnundur. Diplomatlar satış sayesinde hem memleketlerine para kazandırmak, hem de yine mücevher konusunda ingilizler karşısında daha önce uğranan bir yenilginin rövanşını almak istemektedir.

    O tarihten birkaç sene önce, Rusya'da iktidara gelmiş olan komünist yönetim, Çar ailesinin mücevherlerini Avrupa'da satışa çıkartmış ama devreye ingiltere girmiş ve Fransızlar çok istemelerine rağmen bir varlık gösterememişlerdir. Osmanlı mücevherleri, işte bu yüzden bir tür rövanş vasıtası olacaktır. Ellerini ovuşturan Fransızlar'ın yazışmalarında artık açıkça;Rus Çarı'nın hazinelerini ingilizler'e kaptırmıştık ama Türk hazineleri bize kalacak. Bu işten iyi para kazanacağız' gibi ifadeler vardır.

    Herşey tamamlanır ve sıra satışın yapılmasına gelir. Satılmasına karar verilen mücevherler Topkapı Sarayı'ndan çıkartılıp Ankara'ya götürülmüş ve sıkı bir koruma altına alınmışlardır. Satılmasına karar verilen ceváhir arasında meşhur ;Kaşıkçı elması' ile ;Kevkeb-i dürri' adındaki bir diğer elmas da vardır.

    Fransa, tam bu sırada Türkiye'den mücevherlerin kime ait olduğunu sorar ama Paris'teki Türk Büyükelçisi Fethi Bey Bunlar padişahlara, çoğu da ikinci Abdülhamid'e aittir' cevabını verince işler karışır. Fransızlar arasında yeniden bir yazışma trafiği başlar. Bu defa Abdülhamid'in várisleri bizi dava etmeye kalkarlar, davayı kazanırlar ve bütün para elimizden gider. Bir yol bulmalıyız' denmektedir.

    Düşünülüp taşınılır ama aranan yol bir türlü bulunamaz. Paris, satış konusunda atılacak her adımın Abdülhamid'in Türkiye'den sürgüne gönderilmiş olan várislerinin işine yarayacağını farketmiştir. Fransız hariciyesinin Türkiye'deki maslahatgüzara 1928 yazında gönderdiği son mesajda, Biz bu işten vazgeçiyoruz, siz de vazgeçin. Zira padişahların várisleri herşeye el koydururlar' yazılıdır.

    satış belgeleri paris'te

    Türkiye, Dolmabahçe ve Topkapı Sarayları'ndaki mücevherlerin bugün hálá yerlerinde duruyor olmasını, Fransa'nın bu cevabına borçludur. Ama mücevherler meselesi bu kadarla kalmayacak ve hadiseden 23 sene sonra Türkiye'nin gündemine yeniden gelecektir. 1951 Mayıs'ında yaşadığımız ama bugün hepimizin unuttuğu bir diğer mücevher tartışmasının ayrıntısını da bu sayfada okuyacaksınız.

    Tarihçiliğimizin büyük ismi Prof. Halil inalcık, sohbetlerinden oluşan ve geçtiğimiz günlerde çıkan tarihçilerin Kutbu' isimli kitapta bu satış meselesinden birkaç satırla da olsa bahsediyor ama objelerin sarayın o zamanki müdürü Tahsin Öz'ün Hepsini Konya'ya tamire gönderdim' demesi üzerine kurtulduğunu söyleyerek ufak bir hata yapıyor.

    Topkapı Sarayı'nın bugün hayranlıkla seyrettiğimiz mücevherleri, işte böyle, karşı tarafın satın almaktan vazgeçmesi üzerinde elimizde kalmışlardı. Ben, satışın bütün ayrıntılarını ve konuyla ilgili yazışmaları Fransız arşivlerinden Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa'nın torunu olan dostum Bülent Osman vasıtasıyla elde ettim. Tarihimiz bakımından hiç de hoş olmayan bu teşebbüsün ayrıntılarını siz de merak ediyorsanız Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi'ne müracaat edin, ;Serie E, Levant, Turquie, 166/167, 171, 176/177, 181 ve 349-9' numaralı belgeleri inceleyin ve çok daha derin hayretlere düşün!

    Satamadığımız mücevherleri kasaya kilitleyip unutmuştuk

    HÜKÜMET, 1951 ilkbaharında, Merkez Bankası'nın Ankara'daki binasında üzerinde dört ayrı kilit bulunan ve senelerdir kapalı duran bazı kasaların bulunduğunu farkeder.

    Kayıtlara bakılır ve kasaların Topkapı Sarayı'ndan getirilmiş mücevherlerle dolu olduğu anlaşılır. Mücevherler 1927'de Fransa'ya yapılan satış teklifi sırasında Ankara'ya nakledilmiş, hattá zamanın Müzeler Umum Müdürü olan Halil Edhem Bey nakillere karşı çıkıp istifa etmiştir. Fransızlar'ın satıştan vazgeçmeleri üzerine mücevherler Ankara'da kalmış, listeleri çıkartılmış, listeyi Meclis Başkanı Abdülhalik Bey imzalamış, sandıklara yerleştirilen ceváhir dört anahtarla açılan kasalara konmuş, anahtarlar devlet ricaline dağıtılmış ama birkaç sene sonra kasaların varlığı unutulmuştur.

    Aradan seneler geçer ve 1951'e gelinir. Kasaları farkeden hükümet hemen açılmalarına karar verir ve ilk kasa 5 Mayıs'ta Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu, Adalet Bakanı, Danıştay ve Sayıştay Başkanları, meclis idare amirleri, başkanlık divanı üyeleri ile gazetecilerin de hazır bulunduğu bir heyetin önünde açılır. Kasadan dünya kadar mücevher çıkar.

    anahtar kaybolmuş

    Aynı zevat, 8 Mayıs sabahı ikinci kasanın da açılması için yine biraraya gelir ama eldeki anahtarların kilitlere uymaması yüzünden kasa bir türlü açılamaz. Vakti zamanında Danıştay Başkanı'na verilen anahtar kayıptır, kaynakçılar çağırılır fakat kasa son derece sağlam olduğu için açılması bir türlü mümkün olmaz. Bu iş neyin nesidir?' diyen Diyarbakır Milletvekili Nazım Önen de konuyu önergeyle Meclis'e getirir.

    Ankara'da tam iki hafta boyunca bir anahtar koşuşturması yaşanır ve kayıp anahtar Danıştay'dan emekli bir memurun yardımıyla binadaki masalardan birinin kilitli çekmesi kırılarak nihayet bulunur. Devlet ricali ve gazeteciler, 27 Mayıs günü yeniden kasa dairesindedir. Açılamayan kasa o gün açılır, içinden yine torbalar dolusu mücevherle beraber bir başka anahtar çıkar: Üst kattaki bir diğer kasanın anahtarı... O kasada da mücevherler vardır, derken günlerce devam eden bir sayım başlar ve mücevherler Haziran ayında asıl yerlerine yani Topkapı Sarayı'na yollanmak üzere Meclis'in sığınağına yerleştirilirler.

    Sandıklar dolusu mücevher, asıl yerleri olan Topkapı Sarayı'na ancak 1950'lerin sonunda gönderilecek ve yeniden sergilenmelerine 1960'lı yıllarda başlanacaktır .''
    1 ...
  18. 397.
  19. bu gün can yücel'in mezarlığına yapılan saldırı ile ilgili leş bir yazı yazmıştır kendisi, habertürk gazetesinde.
    0 ...
  20. 398.
  21. son olarak alkole olan nefretini dile getirmek için can yücel'in mezarına yapılan saldırıyı bahane etmiş kişi.

    hayatı boyunca yokluk sefillik görmemiş olması, maddi imkanlarıyla sağladıkları bir takım önemli şahsiyetlerle münasebetleri kendini elit hissetmesine vesile olmuştur.
    güçlüden yana olmayı ve ukalalığı bu yüzden çok sever. fazlaca şişkin egosu onu komik durumlara düşürmektedir. lakin bu son derece itici boğuk sesli adamla uğraşmaya değmeyeceğinden bugüne kadar haddini adam gibi bildiren de çıkmamıştır.

    türk insanı içmesi bilmez, içki yasaklanmalı gibi hiçbir dayanağı olmayan kıçından uydurduğu fikirler atar ortaya. sırf kendini aydın diye tanımlayan ayrıcalıklı bir kesimin içki ile aydın olmayı bağdaştırmasından rahatsız olup bu kişisel kızgınlığını salakça fikirlere dönüştürmesi onun fikir üreten değil, egoları için insanları harcayan bir insan olduğunu gösterir.

    bütün şımarık büyütülen çocuklarda görülen kendini beğenmişlik hali fazlasıyla mevcuttur kendisinde. hoşgörüsüzlüğü de burdan ileri gelir. tevazu sahibi olmayan bir insan olması kişisel gelişimini tamamlayamadığını hala yabani kaldığını gösterir. istediğiniz kadar ansiklobedik bilgilere sahip olun sonsuz bir bilgi küpü olun gerçek bir aydın olabilmeniz için bunların ötesinde özelliklere sahip olamnız gerekir.

    başkasının yazdığı oluşturduğu yaptığı tarihi bilmek onun doğrusunu göstermek sizi büyük bir aydın yapmaz. bence bu adamın tek özelliği tarih'e olan yoğun merakı, çalışkanlığı ve güçlü hafızasıdır. tarih bilmek için çalışkanlık, hafıza sanattan anlamak için zeka gerektiğini söylemiştik.

    son içki yasağı konusunda da özgürlük nedir, tarihte özgürlük için verilen mücadeler, yasakçı zihniyetler, insanın özgürlüğü, bireysel hak ve hürriyetler konusunda felsefi anlamda soyut fikirlere sahip olmadığından derhal ilkel bir anlayışla yasakçı zihniyete destek vermiştir.

    çünkü özgürlüğün ne olduğunu savaş kitaplarından öğrenemezsiniz. tarihi belgelerle, anektodlarla, yapılan savaşların en ince ayrıntılarını bilmekle, bu kavramın içeriğini dolduramazsınız.

    siz hala çıkıp içki yasağına destek veriyorsunuz. gerekçeniz de çok bilimsel.. "türkler içki içmeyi bilmezler. bir diğeri de içki bizde bir sınıf olmaya başladı"
    yahu sen içki içenlere gıcık oldun diye bunu fikir olarak ortaya atıp ciddiye alınmasını bekleme. şu söylediğini kır kahvesindeki adamlar söylüyor zaten.

    bir kerede şu akp iktidarından yana olma. bir kerede güçlünün karşısında eğilmeden bükülmeden dimdik ayakta dur. eminim senin kitaplarını toplatsalar hatta yaksalar seni de gözaltına alsalar "yapacaklar tabi onlar iktidar" diyeceksin bundan şüphem kalmadı artık.
    0 ...
  22. 399.
  23. yalçın küçük'ün kendisi için o tarihçi değil işbortacıdır demişliği vardır.

    tek özelliği tarih'e olan yoğun merakı,çalışkanlığı ve güçlü hafızasıdır.elindeki bilgileri yorumlama yeteneğinden,olayların arasındaki bağı oluşturma neden sonuç ilişkisi kurabilmede son derece başarısızdır.sadece var olan kesin bilgileri göstererek sizi yalanlama yoluna gittiği takdirde söyledikleri anlam kazanır.hayatı boyunca hayata belgeler ve kesin bilgiler üzerinden baktığı için beyni tembelleşmiş düşünme fonksiyonlarını tamamen kaybetmiştir.
    sırf bu yüzden güncel olayları yorumlama da sınıfta kalmıştır.örneğin hüsnü mübarek'in mısırda koltuğunu koruma çabaları üzerine "efendim ben demiştim mübarek gitmez ama bizim ülkedeki aydınlar mısırı bilmezler,mübarek öyle devriilecek adam değildir" sözleriyle ekranlarda tek kişilik sov yapmış mübarek'in arkasına bakmadan kaçması üzerine bir kez konu hakkında yorum yapacak cesareti gösterememiştir.

    her konudan anladığını zanneder.fakat örneğin sanat ve felsefe konusunda tamamen çuvallar.soyutlama yeteneği yoktur.estetik zevki kendi sınırları dahilinde oluşturduğu sığ bir alanda var olur. tarih bilmek için hafıza sanattan anlamak için zeka gerektiğinin açık örneğidir.kendisinde hakikaten zeka namına en ufak bir pırıltı olmadığının en açık göstergesi dördüncü sınıf bir kelime oyunu ile bile allak bullak olan beynidir.soyutlama yeteneğinden yoksun ve bu türden kavramları zerre kadar anlamadığı için hayatı boyunca felsefeye bok atmıştır.felsefeyi boş anlamsız ve işi gücü olmayan adamların uğraştığı bir şey zanneder.programında bizzat kendisi sarte'nin varlık ve hiçlik kitabını bir paragraf okuyup anlamayınca da boş iş olarak değerlendirip geçiştirmiştir.wittgenstein gibi bir dahiyi tanımadan bilmeden anlama zahmetinde bulunmadan aşağılayacak kadar zavallı bir insandır.

    sansür konusunda wikipedia yasaklansın diyecek kadar ileri gitmiştir.kendi anlamadığı bilmediği kullanmadığı herşeyin yasaklanmasını veya önemsiz olduğunu söyler.kendisini dünyanın merkezinde sanmaktadır.sözlük yazarlarının bir rumuzun arkasına saklanarak bu yazıları yazdıklarını ortaya çıkmaya cesaret edemeyecekleri gibi tuhaf aptalca yorumları vardır.hayatta sadece hiç bir baltaya sap olamayanların herkesi eleştirdiğini sanar.

    sadece hiç bir baltaya sap olamayanlar bile eleştiri yapıyor olsa bu eleştirilerin bir hak olduğunu düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünemez.herşey ve herkes hakkında peşin hükümlüdür.kendisi tüm bencilliği kendini beğenmişliği ile önüne gelene istediği lafı söylerken ve kimseye hesap vermezken sözlük yazarlarını egoistlikle suçlamakta olması nasıl bir batakta debelendiğini göstermektedir.

    cesur bir adam olarak söylenmeyeni söyleyen biri olarak bilinir.aslında korkağın tekidir.sırf bu yüzden programlarında bir kez olsun güncel siyasete giremez.gözü yemez.bir kez olsun recep tayyip erdoğanı hiç bir konuda eleştiremez.önüne geleni yargılayan kimseyi beğenmeyen bir adam çıkacak ve recep tayyip erdoğan'ı mükemmel olarak bulacak. yerseniz...

    insana saygısı farklı düşüncelere tahammülü olmadığını bizzat kendisi söyler.faşistliğinden gurur duyacak kadar körelmiş megolomaninin esareti altına girmiştir.koyunun olmadığı yerde keçiye abddurahman çelebi dediğimizin açık resmidir.
    1 ...
  24. 400.
  25. http://www.haberturk.com/...lan-istanbul-bu-sen-misin

    adam resmen, "tarihte böyle olduğu için"'ci.

    yani tarihte kanuniden sonra gelenler sikti bıraktı istanbulu ama bu tarihtir. kutsaldır.

    2011'nin istanbuluda sikilebilir o halde diyor.
    0 ...
  26. 401.
  27. aşırı bilgili tarihçi kişisi. ama felsefeden hazetmediği hatta bilmediği için o bilgi bir boka yaramıyor. o ezberinin de ben ta...
    0 ...
  28. 402.
  29. kendisi hakkında aydın da denilebilir , tarihçi de denilebilir , entelektüel de denilebilir. yani denilebilir denmesinin de bir sakıncası yok . insanlar öyle sansın da istiyorum ayrıca . amma velakin öyle değil işte.

    tarihçi desen bir kere tarihçi bile değil bu adam . en fazla araştırmacı gazeteci derim buna . araştırma yeteneği bir nebze var , kendine göre taraflı yorum da yapıyor . sıradan bir gazetede bir köşe işgal edebilir bu performansı ile ancak bir tarihi konuda murat bardakçı yı referans göstermek ne dir ya ?

    kısaca , benim zerre kadar iplemediğim adam .demek millet beni böyle takır takır konuşurken görse televizyonda ne diyecek merak ediyorum.
    1 ...
  30. 403.
  31. konuşurken, nedense dinleyen insanın gözlerini yaşartan sesiyle, konuklarını bi sikim bildiğiniz yok ama anlatın ben size sık sık ayar veririm havasında ağırlayan tarihçi kızar. aynı zamanda müzisyendir kendisi. şarkı söylemiyor olması tek avuntumuz.
    1 ...
  32. 404.
  33. günümüzde yüksek lisans ve doktora eğitiminin çoğu üniversitede yetersiz olduğunu düşünen kişi.
    http://www.haberturk.com/...aleti-doktoranin-sefaleti
    0 ...
  34. 405.
  35. 406.
  36. kahkalarına kurban murat abi.
    0 ...
  37. 407.
  38. bugünkü habertürk'de kendisiyle yapılan röportajda, her konuda ahkam kesmeye çalışmış kişi. muhtemelen son dönemlerde moda olan "sivri laflar" etme akımına kapılarak gündem yaratmaya çalışmış. elbette böylesine ucuz magazinel şeylere prim verecek adam değilim kibiriyle davranıyor, ama istemem yan cebime koy havasını röportajı okuyunca duyumsuyorsunuz. gerçi biz sıradan halk anlamayız onun gibi yüksek kültürde olan adamların laflarını. alışığız ya her şeyi magazinel bir çıkış olarak yorumlamaya, bu lafları da muhtemelen öyle algılamışızdır. yoksa bu kadar yüksek zevkleri olan kişi reyting için kalkıp da nihat doğan'ı kendine partner olarak seçerdi. değil mi ama?

    (bkz: )http://www.sacitaslan.com...n-murat-bardakci-roportaj ı
    1 ...
  39. 408.




  40. çokça düşmanı olan ve dedesi milli mücadele kahramanlarından cemal bardakçı paşa olan entellektüel gazetici ve aydındır..dedesi cemal paşa,atatürk'ün yaverlerinden biridir..murat bardakçı'daki ''o soylu hava'' biraz da buradan gelir..

    gerçekten fena halde kültürlü biridir..dünya mutfaklarını çok bilen bir aşçıdır..fransız mutfağında ustadır..aynı zamanda müzisyendir ve türk sanat müziği üzerinde çalışmaları vardır..aynı zamanda tarihçidir ve 4 yabancı dil bilir..gazeteciliğini ise zaten biliyorsunuz..

    adam hakikaten boş adam değil..ama işte bazen antipatik özellikleri de olmuyor değil..tabii o kadar kusur kadı kızında da olur..
    4 ...
  41. 409.
  42. 410.
  43. tarih bilgisi zekası ve atarlı tavırlarıyla kendini sevdiren muhteştem insan, yürüyen kütüphane .
    edit : kendine gelen maillerin hakaret içerdiğini bunu ekrandan tam açıklayamadığını belirtmiştir .
    1 ...
  44. 411.
  45. çok şey hakkında bilgisi olan kişidir. fakat insanlara davranışı nedir öyle. mail lere verdiği cevaplarda müthiş aşağılıyor insanları. adam izlemeye değer görmüş programını mail atmış, sonra vay efendim sen misin bunu diyen diyerek mail sahibini aşağılıyor. yakışmıyor!
    1 ...
  46. 412.
  47. bugünkü "kemal bey ve şiir" başlıklı yazısında chp'nin dandik liderine çakmıştır.

    http://www.haberturk.com/.../720320-kemal-bey-ve-siir
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük