iyi bir tarih bilgisine sahip olmasının yanında işine geldiği zaman tarihi olayları ve bilgileri çarpıtabilen, tipik bir demokrat partili aile geçmişine sahip görüntüsünü veren, çok bilmişliğin ve ukalalığın varabileceği sınırları göstermek açısından kusursuz bir örnek.
garip garip müzikleri, ilahileri klasik türk müziği, asıl türk müziği diye tanımlar. diğer müzikler türk müziği kabul edilemez bu zata göre. saray müziği en önemlisidir, padişahın yaptırdığı müziktir.
yine bu zata göre felsefe diye birşey yoktur, filozoflar saçmalayan adamlardır. 21 ağustos 2010 tarihli "tarihin arka odası" programında da nasıl tahammülsüz ve partizan bir muhafazakar olunuru çok iyi bir şekilde göstermiştir. öyle ki; istanbul müftüsü'nün "ezanın sesini biraz kısalım" demesine yanındaki şakirt ekürileri ile birlikte ateş püskürmüştür. neymiş efendim burası türkiye'ymiş ezan sesi duyulacakmış falan da filan da hamaset edebiyatı. yahu sanki ezan sesini tümden keselim, ezanlar okunmasın dedi müftü; altı üstü sesi biraz azaltalım dedi. bu durum "pek müslüman" kesimimizin kendisiyle ilgili beğenmediği, istemediği bir durum olduğunda, kişi ve toplum haklarında kısıtlama bile sayılamayacak ufak bir durumda bile nasıl tahammülsüz bir duruş sergilediğinin en iyi göstergesidir.
murat bardakçı denilen adamla ilgili herhalde yapılmış en iyi eleştiriyi Birgün gazetesinden 20 haziran 2010 tarihli yazısında Onur caymaz yapmıştır:
Murat Bardakçı olmak!
Fatih Altaylı olmaktan daha zordur. O en azından bildiğini sanıyor; bu, bildiğinden emin... Kolay mı; herkese ders verecek, akıl satacaksın. Üstelik hem tarihçi olmadığını belirteceksin, hem de seni büyük tarihçi sananlar olacak. Yürek ister! Misal, Anadolu'nun arkeoloji fakiri olduğunu söyleyeceksin ki Ekrem Akurgal, mezarında ters dönsün. Misal, sana göre Ilısu Barajı'nın pis suları, Hasankeyf'e zarar vermeyecektir. Bir seyyar Google tadında ve bir padişah kibriyle yaşamak herkesin harcı değil.
Bardakçı, yetiştiği çevreden (özellikle Abdülbaki Gölpınarlı'dan) oldukça etkilenmiş, Gölpınarlı'nın terekesinin üstünde, tarih, edebiyat, musikiden oluşan ciddi bir arşive sahip oluvermiş; elhak, konusunda kendini epeyce de geliştirmiş, birçok konuyu da bilen biridir; ama o kadardır. Hele ki internet çağında bilmek, konu özellikle de tarihse, çok da matah bir iş değildir.
Ernst Toller, "tarih galiplerin propagandasıdır" der. Bardakçı tam da burada durur işte. Altaylı, Ayasofya cuma Müslümanlara, pazar Hıristiyanlara ibadete açılsa, geri kalan günlerde de müze olarak kalsa dediğinde (ki iyi fikir); o, Hayır efendim, neden kilise olsun, fetih diye bir şey var, almışız bitmiş diye cevaplar. Tarih ona göre budur işte. Aldık, verdik; iyiler ve kötüler. Bakış ayarı, geçmiş inşası, insan dramı, yeni fikir yoktur. Önerdiği kitaplar kendi tarafının kitaplarıdır. Stefanos Yerasimos'u, Eric Hobsbawm'ı, Ernest Renan'ı söylemez. Osmanlıca'yı bile bir o bilir; o varken Klaus Kreiser de kimdir, hele Erik-Jan Zurcher! Reşat Ekrem Koçu garson, Feridun Fazıl Tülbentçi kokoreççi, Ahmet Refik Altınay çiçekçi, ismail Hami Danışmend son ütücüdür o varken. Bir Yusuf Hallaçoğlu vardır, bir de ilber Ortaylı...
Her daim saçmalayacaksın; inşallah 15. köprüyü de görürüz, çağdaşlık budur diyebilmek zordur. 3. köprü projesi kapsamında istanbul'da 896.780 ağaç kesilmiş, kimin umuru; ekersin yine diye düşüneceksin. Tam da şöyle: Bu aralar Serdar Ortaç'ın bir videosu dolaşıyor internette. Haiti'ye, hayvanlar bilmem ne vakfına ya da kocasından şiddet görenler derneğine yardım için gönderilecek parayı, Toki'ye (hani en son Etiler Turizm Meslek Lisesi'ni kapatan kurum) bağışlamak gerektiğini açıklarken kendi dinimden olan insanlar var, her şeyin başı açlık falan diye söyleniyor. işte bu zihniyetin en parlak temsilcisidir Bardakçı. Ona göre feministler çirkindir mesela; ya da ne bileyim çevreciler de vıdı vıdı diye konuşup zaman israfına yol açar ve bu israf da onun o üstün ahlakına göre günahtır. Eylem, toplantı, sivil toplum falan işsiz güçsüz adam işidir. Bardakçı, Orhan Kemal'in Murtaza'sıdır aslında bir nevi; görmüştür kurs, almıştır amirlerinden terbiye!
Ona göre en iyisi nükleer enerjidir, Amerika'ya gitmiş her yeri ışıl ışıl görmüştür bir kere. Öyle rüzgârla, üfüre üfüre enerji mi olur hem. Ama Hazret bilir mi ki devam eden projeler sayesinde 2020 itibariyle Birleşik Krallık, elektrik ihtiyacının yüzde 40'ını rüzgârdan sağlayacak. Bilir mi; 2010 yılı itibariyle dünyada rüzgâr enerjisi üretimi 200 gigawatt. Onun nükleer enerjiden çıkan atıklara karşı da çözümü vardır; olsun efendim der Bardakçı, çözüm adamıdır: Veririz atıkları Afrika'ya! Değil mi ama, nasılsa onlar bizden değil. Vasat bir sağcının, muhafazakârın bütün ezikliğini yaşar. Bizim sağcının Boğaz'daki yeşil bir tepeye bakıp da sadece burayı muhafaza edeyim, güzel arazi diye düşünen adam olduğunu içten içe de bilir.
Neden bütün peygamberler Arap yarımadasından çıkmış; diye soran Altaylı kardeşine, Dünyada medeniyetin merkezi orasıydı der; inka, Maya, Aztek medeniyet değil miydi diye sorulunca da Karıştırma öyle şimdi her şeyi cevabını verirsin. Herkes her şeyi bilmemelidir. Üstelik uslübun kabadır, vücut dilin iticidir, 60'ına geliyorsundur, ekonomi eğitimi almışsındır, koleksiyoner, arşivci, gazeteci, yazar ve müzisyensindir; hatalı da olsa dünya kadar araştırma yapmışsındır ama tahammülsüz ve kibirlisindir. Tipik bir sağcısındır: Nihal Atsız sana göre faşist değildir, 68'liler boşa ölmüştür, Franco asıp kesmiştir ama ispanya'yı adam etmiştir. Kenan Evren senin Kenan Paşa'ndır. 12 Eylül'ü her fırsatta översin...
Bir de şu enteller; onlardan nefret etmen gerekir. Senin için aydınlar, cahil ve haindir. Felsefe gibi boktan şeylerle de ancak onlar uğraşır. Kendi gazetenden başka hiçbir ciddi yayın seni herhangi bir şeyde referans göstermezken, sen her şeyin referansını Osmanlı'dan verirsin. Kendi kardeşlerini boğdurtacak kerte vicdanlı& padişahlarımız felsefe biliyorlar mıdır; hayır. Demek ki bu saçmalıklara gerek yoktur. Batı'nın şu an bulunduğu konumu oluşturmasına yarayan reform, Rönesans, aydınlanma süreçlerinde felsefenin payı nedir ki! Böyle çocukça şeylerle uğraşacak vaktin yoktur senin! Oysa en iyisini bizim ilber bilir diye övündüğün tarih, felsefeyle kıyaslandığında çocuktur daha çocuk...
Bu yüzden 1915'de yaşananları gündeme getiren insanları, bunların devletle sorunu var diye eleştirirsin. Aslında sen de bilirsin Sayın Bardakçı: Halkın devlete yamanma zorunluluğu yoktur. Vatandaşlık, devlete teba olmak, kurban olmak; insanın devletin yanında çöp kadar değerinin olması değildir. Ama sana göre ittihatçılar, yapılması gerekeni yapmıştır. Yolda öleceklerini bilerek insanları bir yerlere göndermek, tarihsel gerekliliktir. Sen sevgisizsindir çünkü... insanları önemsemezsin. Sınırlar çizilir, savaşlar yapılır... Savaşta dökülen kan cinayet değildir, diye düşünen sensindir... Sen Talat Paşa'nın defterlerini 20 sene elinde tuttuktan sonra, zamanı geldiğini düşündüğünde, üstelik kimbilir nasıl, yayımlamışsındır. Alevilerden açıkça nefret ederek ilkel bulan, laf edemediğin için yardakçıklık etsin diye çağırdığın kimi hocalarla Bektaşiliği de Sünni tarikat ilan eden, Kürtlerden tarihin hiçbir anında söz açmaya tenezzül etmeyen birisindir sonuçta.
Yazık ki bu ülkenin kimi insanı tarihi senden öğrenmektedir. Yazık. Bardakçı'yı bir bilgi kaynağı olarak görmekle, Türkiye'de hakemlere hoca denilmesi arasında hiçbir fark yoktur...
sesiyle karagöz'ü, tipiyle hacivat'ı hatırlatan heredot'un akrabası güya tarihçi kişilik. adam tv'de, belgeleri ben de var diyor; ancak kimse görmüyor. "hani bir bakayım inceleyim" diyemiyorsun. abim de "tarihi arka odasında" üfleyip duruyor.
bu arada tarihin arka odasında yeniçeri ağası gibi, altaylı'nın yanında, süt dökmüş kedi.
fatih altaylı, erhan afyoncu ile beraber "boş adam" troykasını oluşturur. yani bilgi olarak çok şey bilebilir. hoş bildiği çok bir şey de yok ya. vedat özdemiroğlu'nun da dediği gibi "salla anasını satayım. nasıl olsa doğrudur yanlıştır diyecek adam kalmadı memlekette".
iticiliğin en uç noktası.
okumuş cahil nasıl olurun en nadide örneklerinden. saygı denen kavramdan bihaber tip. herşeyi bilirim ben havası, hiç bir şey bilmediğinin kanıtıdır ayrıca.
geçenlerde tarihin arka odasında neler oluyormuş hele diye baktıydım. yine pelin batu'ya o pancar motorusesiyle gürlüyordu. yav ben bu adamı birine benzetiyorum ama kime diye düşünürken hatırlayıverdim. tabii yav gölge oyununun karagözü bu be! onun gibi aksi ve laftan anlamaz bir adam. bir hacivatı da yok ki arada gazını alsın coştukça coşuyor. huysuz bir ihtiyar gibi ne deseniz yaranamazsınız. on dakika boyunca kendisini tekrarlayan bayık cümlelerle birilerine ayar verdi. pelin batu "he abicim he..." mealinde bişeyler geveliyor ama bizimki hırsını alamıyor bir türlü. ben de pelin batu'nun ağzını burnunu seyrettim biraz ama baktım olacak gibi değil vallahi pelin bikini giyip domalsa çekilecek çile değil. sonuçta değiştirdim kanalı. arada başka kanallara zıplayıp dönüyorum bakıyorum bitmemiş hala saydırıyor. gazetedeki köşesini okurken hiç olmazsa o gevrek sesini o bozuk diksiyonunu duymuyorduk. ne günah işledik de bu cezaya düçar olduk anlamadım ki?
(edit: tarihçiler alınmasın söz meclisten dışarı, söylemek istediğim adamın olumuş şeyleri sanki bilinmeyen araştırılan oluğulardan bahsediyormuşcasına etraftakilerle tartışma havaları yaratarak fantastik tavırlar içinde anlatması)
her şey benim dediğim gibidr,sadece benim dediğim doğrudur edalarında bir yazar.programda pelin batu'nun sözlerini ağzına tıktığı için sinir olunası kişilik.
biz izleyicilerin anlam veremediği, kendi kendine triplere giren tarihçi. hep o bilir zaten. hayır şuna adam gibi ayar verecek biri yok mu ? garibim pelin'i koymuşsunuz ama o da ne yapsın tek başına.
ses tonuyla korkutan adam. bunun apartman komşusu olsam kendiside apartman yönetici olsa ölürdüm herhalde. düşünsenize bi adam kapıya dayanıp "aidatı niye vermiyon lan" dese. oracıkta cebimdeki bozuklara kadar öderim. öyle stephen king romanlarındaki ürkütücü ses var adamda.
karizmatik sesli, karizmatik bakışlı, çizgi sakallı tarihçi. tarih bilgisi var, müzik bilgisi var, enstrüman da çalıyor. espiri bile yapabilir. seviyoruz gözlüklerini.