her ne kadar agresif bulsam da, artık izlerken beni çok gerdiği için izleyemesem de yine de bilgisi ve fazıl say kapsamındaki tüm entellerimize karşı yazdığı şu yazı ile gönlüme tahtını kurmuştur. nasıl entelsiniz siz bilin arkadaşım der nitelikte. anlayana!
Hayyam'ın 'kerhane'li tek bir satırı bile yoktur
Mâlûm piyanist yine bir iş yaptı, bu defa Ömer Hayyamı vasıta ederek Twitterden islamiyet ve inananlar hakkında tuhaf mesajlar gönderdi ve ortalığı birbirine kattı.
Piyanistin meyhane-kerhane kafiyeli mesajlarını burada tekrar etmeme lüzum yok... Ama, meselenin aynı şekilde önemli olan bir başka tarafı var: Bir zamanların harika çocuğunun bütün bunlardan sonra Yazdıklarım bana ait değildir, Ömer Hayyama aittir deyip tepki gösterenleri Hayyamı bilmemekle suçlamaya kalkması, yani Hayyamın arkasına sığınma hevesi ve etrafın da bu iddiayı yemesi...
Herşeyden önce şu hususu çok iyi bilelim: Ömer Hayyamın piyanistin twitinde söylediği bir sözü, rübaisi, şiiri, hattâ tek bir satırı yoktur! Hayyam rübailerinin içerisinde Sen meyhaneci misin? yahut Kerhaneci misin? gibisinden bir ifade geçmez, bulamazsınız. Rübailerin ne Farsçalarında, ne batı dillerine ne de Türkçeye yapılmış tercümelerinde böyle bir ifadeye rastlanmaz!
ÖYLE BiR GEYiK Ki...
Piyanistin naklettiği sözlerin nereden geldiğini merak mı ettiniz? Söyleyeyim: internetten! Adamın biri oturmuş, Hayyamın adına böyle birşeyler gevelemiş, gevelediklerini internete koymuş ve sanal âlemde okudukları herşeyi doğru zannedip Allah kelâmı imişcesine sımsıkı sarılan cühelâ da bu edepsizlikleri Hayyama ait zannederek ve işlerine de geldiği için alıp sahiplenmiş ve tekrarlamışlardır! işin aslı, faslı, işte bundan ibarettir. Ortada saçmasapan bir internet geyiği vardır ama eksantrik kafalar ve entelektüel olma sevdasındaki cühelâ, bu internet geyiğine hiç utanmadan ve de sıkılmadan sahip çıkmışlardır!
işin acı olan bir başka tarafı daha var: Piyanistin twitlerine karşı hakaret mesajları gönderen tarafın ve Bu sözler meğerse piyaniste değil, Hayyama aitmiş diye başlıklar atan basınımızın da Hayyamın böyle tek bir satırının dahi bulunmadığından haberdar olmaması ve internette dolaşıp duran aynı geyiğe inanması! Velhâsıl sanatçısından entelektüeline, moderninden muhafazakârına kadar okumaktan ve araştırmaktan uzaklaşmış; ekranda beliren satırların tek bilgi kaynağı olduğunu zanneden tuhaf bir toplum olduk!
BiLiN VE UNUTMAYIN!
Buradan sonra yazacaklarıma Hatırlayın yahut Unutmayın sözleri ile başlamak isterdim ama meseleyi bilmediğimiz için unutmamamız yahut hatırlamamız da imkânsız olduğundan, Bilin diye başlamak zorundayım...
Bilin: Ömer Hayyam sadece şair değildir, doğu kültüründe matematikçi ve analitik geometrici olarak çok daha önemli bir yeri vardır. Üçüncü derecede denklemlerin hallinde, 17. asırda yaşamış olan Descartesa kadar Hayyamın geometrik yaklaşımından istifade edilmiştir. Ömer Hayyamın matematik ve geometri konusunda kaleme aldığı bazı eserler bugün elyazması olarak elimizdedir, bunların bir kısmı zaten basılmıştır ama rübai dediğimiz dörtlüklerin hakikaten ona ait olup olmadığı yahut hangisinin onun, hangisinin de düzmece olduğu meselesi hâlâ karanlıktır.
Hayyama atfedilen şiirlerin doğu dünyasında Hâfızın yahut Sâdinin eserleri kadar revaç bulmamasının ve elyazmalarına az rastlanmasının sebebi de hem bu karışıklık, hem de şaire atfedilen düşüncelerin islam toplumunda benimsenmemesidir. Türkçedeki ilk ciddî Hayyam tercümeleri de bu yüzden 20. asırda yapılmışlardır.
Yine, aynı şekilde bilin: Ömer Hayyamın batıdaki yıldızı, temelleri 19. asırda Avrupada atılan varoluşçuluk felsefesi doğrultusunda ve Edward Fitzgeraldın yaptığı rübailerin meşhur ingilizce tercümesi ile parlamış, varoluşçuluğun ikinci Dünya Savaşı sonrasında daha da bir revaç bulmasıyla Hayyama atfedilen dörtlükler daha da bilinir olmuştur. Hayyama mâledilen dörtlükler, şöhretlerini işte bu varoluşçuluk akımına borçudurlar. Meselenin aslı ne, bizim sanatçılarımız, aydınlarımız ve de muhafazakârlarımız neredeler! Ne kadar güzel değil mi?
Cuma akşamı Flash Tv'nin "iğne batırdığı" yazar. Flash TV gibi tomruk sokulsa yeri bir kanalın entellektüel olarak tüm kanalı katlayacak yazara laf sokma çalışması pek bir komikti. Önce çuvaldızı demişler Flaşör TV.
tarihçiymiş.
daha osmanlıca okumasını bilmiyor ama tarihçiymiş.
bi tarafımdan uydurmuyorum, osmanlıcayı çatır çatır okuyanların umumiyetle açıkladığı ve rezil etmişliği çok var. okuyan bilir.
geçenlerde, üstad kadir mısıroğlu hakkında bir yazı kaleme almış.
yazının başlığı ''tükürün!'' yazıyı okuduk ama yazıda somut hiç bir şey yok.
aklı sıra mehmet akif üzerinden üstad'a tükürtecek.
hazır, m. akif'in torunu üstada dava açmış, kimi muhafazakar kesimden de,
tepkiler varken hava da çok müsait. böylesi bir ortam kaçırılmaz deyip vira bismillah demiş,
atmış ağını bulanık suya balık avlayacak.
yazısına ''bol bol konuşur, tuhaf kitaplar çıkartır...'' tarifiyle giriş yapmış.
bol bol konuştuğu da, kitaplar çıkarttığı da doğru ama ''tuhaf''...o da doğru.
zira, yıllardır resmi tarih yalanlarıyla uyuşmuş beyinler, böyle ezber dışı kitaplar okudukları zaman
oldukça tuhaf geliyor. ama bugünden geçmişe bakıldığında o tuhaflığın gerçek, gerçek diye anlatılan
tuhaflığın yalan olduğu o kadar net anlaşılıyor ki,
hala anlamayan varsa, gaz yoğunluğuna fazla maruz kalmaktan olabilir.
yazısında, üstadın ''lozan zafer mi hezimet mi'' kitabına atfen ''yazdıklarına bakarsanız
lozan bir hezimetten ibarettir...'' diyor.
geçen yıldı galiba, tarihin arka odası isimli programına bir hanım konuk almıştı bardakçı
lozan konuşuluyordu. oradaki hanım konuk, ismet inönünün lozan da görüşülen maddeleri mustafa kemale
bildirmek ve ne yapması gerektiğini sormak için telgraf çekiyor, çektiği telgrafı
m. kemal'den önce lozandaki ingiliz görüşme heyeti okuyor ve türk heyetinin bir gün sonra masaya
ne tür argümanlarla geleceklerini önceden biliyorlardı.
güya inönü ve m. kemal de, gizli görüşme yapmış oluyorlardı. diye anlattı.
bunları kendileri anlatıp katıla katıla güldüler o programda. bu örnek bile lozandaki facianın
boyutlarını anlamaya yeter.
yani bardakçı bu yazısıyla, üstadın püskülüyle oynayan bir çocuk gibi görünüyor.
üstadın püskülüyle oynamayı bıraksa da
ibrikçi başı erhanla, tarihin arka odasında tarihçilik oynasa daha mantıklı bence.
gelmiş geçmiş en iyi en kendine , konuya hakim. en ne dediğini bilen tarihçilerimizden birisidir.
bilmediği konuda boş boş konuşmaz , bildiği konuda ise harbiden bilir. birçok doğru bilinen yanlışı açığa çıkarmış , genel kültürüyle kendine hayran bırakan muhteşem bir şahıstır.
çoğu profosörü doçenti bilmemneyi cebinden çıkartır ve hatta çıkarmıştırda.
tarihin asıl arka sayfalarından bihaber tarihçi.
(bkz: tarihte ilk anal sex)
(bkz: tarihte ilk küfür)
(bkz: tarih boyunca memeler)
gibi insanlik tarihinin çok önemli sayfalarini es geçiyor. kendisine araştırma konusunda daha esnek olmasını tavsiye ediyorum bir araştırıcı gasteci tarih bilimci olarak.
kendi sunduğu ''Tarihin arka odası'' programını kendi katletmeye başlayan araştırmacı gazeteci ve tarihçi şahsiyettir..
''doğaçlama yapacağım'' diye programın akışını katletmenin, konuk yorumculara saygısızlık etmenin, izleyicinin kafasını allak bullak etmenin, e-posta gönderen sanal şahsiyetlerle kavga etmenin, kazık kadar kadınla çocuk gibi didişmenin ve işi sulandırmanın anlamı yok..
arada şakalar ve espiriler de olacak ama programın ana unsurlarına zarar vermeden olacak..programın konusu bölünmeden olacak..konuk oyuncuya saygısızlık yapılmadan olacak..
bu arada o programda saksı gibi bir kadın bulundurmak zorunda değilsiniz..pelin batu gene tarih ile alakalı bir insandı..bu kadın tamamen uzak biri..
yani özetle o programı o saate kadar izleyen bir insanın ana hedefi ''bilgi öğrenmek ve seviyeli tartışmalardan istifade etmek''tir..
pelin batu muhalefet görüntüsü yaratmak adına saçma sapan tıslamalarla programı çekilmez yapıyordu ama gelen gideni aratır hesabı yeni gelen aptal sarışın rolünü üstlenen kadınla birlikte murat bardakçı reyting adına programı şova çevirerek el birliğiyle daha da izlenmez katlanmaz olmayı başarmışlardır.
Osmanlıcası kuvvetlidir ve tarihin her dönemine ilişkin genel bilgisi kuvvetlidir. Bununla beraber kimi konularda fazla yetkin olmamasına karşın katı fikirlere sahip, gelen e-postalarla çok fazla uğraştığı içinse çoğu kişiye haklı olarak itici geliyor.
bir programında gelen bir mesaj vesilesiyle ektoplazma çıkarma seanslarından bahsetmiş ve kendisinin de böyle ortamlara takılmışlığı olduğunu ima etmiştir. ancak neticede "çok ilginç, ama fazla kurcalamayın, kendinizi kaybetmeyin" babında bir nevi "yapma demiyorum hobi olarak yine yap" mesajı vererek konuyu kapatmıştır.