....musa, kardeşi Harun'a itabetmesi (azarlaması) Harun'un buzağıya tapma hakikatini inkarından ve buzağıya tapma keyfiyetini kavrayamamasından ileri gelmişti. çünkü arif; Hakk'ı her şeyde gören, belki hakka her şeyin aynı bilen kimsedir. (fusus ül-hikem, s.269)
Kur'an'a ve Allah'ın söylemine cephe almış bir tasavvuf şeyhidir. her şey bir olduğu için 'buzağıya tapmak' doğru bir iştir ona göre. musa, buzağıya tapmayı desteklemiş fakat harun peygamber olayı anlamadığı için Yahudileri engellemeye çalışmıştır... nasıl da ayetleri tam tersine okumayı başarıyor...
şu soruyu sormak lazım şeyh efendiye o zaman: musa peygamber madem bu işi onayladıysa , niçin buzağıyı ateşte eritip yok ediyor? devam edin buzağıya tapmaya, sizi onaylıyorum... zaten taptığınız her şey bir.. ha allah olmuş, ha altından buzağı diyebilirdi...
ama Allah'ın kur'an'Da anlattığına göre, musa peygamber buzağına tapan Yahudileri görünce sinirden çılgına dönüyor, kardeşine dövecek hale geliyor...
tasavvufdaki söylemlerini anlamak için kendisinin sahip olduğu manevi ilimlere sahip olmak gerekir. bu yüzden söylemleri, ilmi mertebede kendisinden aşağı olan kişilerce küfr olarak anlaşılmaktadır. zaten kendisi de “bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın." diyerek durumun vehametini bildirmiştir. edebi eserler bile anlaşılabilirlik bakımından birbirlerinden ayrılmaktadır. mesela ağır romanları okumak ve anlamak için kelime dağarcığınızın bir hayli kabarık olması gerekir. hele ki yabancı dilden tercüme edildiyse, o dilden tercüme edilemeyen kelimeler olabileceğinden o dile de vakıf olmak gerekmektedir. işte kafir olarak ilan edilen muhyiddin arabi'nin durumu da bundan ibarettir.
dini bozmak ve insanları etkilemek için tasavvuf şeyhlerinin en temel söylemleri 'bizi kimse anlayamaz, dediklerimiz sırdır, bunlar bize verilmiştir, yazdırılmıştır, söylettirilmiştir' ifadeleridir. muhatabının zekasını küçümseyerek ve kendisini 'ulaşılmaz', 'anlaşılmaz', 'bilinemez' bir alana taşıyarak her dediğini kabul ettirme taktiği kısaca.
kendilerini 'veli' olarak nitelendirir ve peygamberden daha üstün olduklarını iddia ederler. çünkü veliler allah ile 'aracısız' iletişime geçmektedirler. peygamberlerin vahiy aldığı kaynağın (melek) kaynağından (allah) doğrudan bilgi alırlar. peki bunun doğruluk ölçüsü nedir, doğruluk ölçüsü yine kendileridir...
Mahmud-i Şebisteri, ibn-i Arabi'nin 'şirk' kokan söylemlerini şöyle desteklemektedir:
kafir, putta tecelli eden hakikati anlayabilseydi kendi dininden dalalete düşer miydi? Maddi ilahlara tapanlar da binnetice yine Hakk'a tapıyorlar. * çünkü Hakk'ın vücudundan ayrı bir vücut yoktur ki * bu ibadetleri o muhayyel * ilah'a ait olsun.
'insan Hakk'ın* zuhurundan * bir parçadır' diyen şeyh efendi böylece insanı cisimleşmiş tanrı yerine koymakta bir nevi hıristiyanlığın iddialarını islam'a sokmaktadır.
evreni ve gerçek alemi bir 'rüya' olarak nitelendirir ve insanların gerçeklik algısını bozar. bu dünya rüyadır, gerçek değildir, gölge alemdir * , tek gerçeklik insanın hayal aleminden aldığı bilgilerdir.
bu fikirleriyle Müslümanların gerçeklik algılarına bozduğu için, bilimden uzaklaşmalarına ve islam medeniyetinin sonunun gelmesine zemin hazırlamıştır. günümüzdeki uzantılarına da değineceğiz elbet.
hallacı mansur, bu zaat ve bilimum tasavvuf ehli çok tehlikeli sularda yüzmüş. Hatta öyleki (bkz: hallacı mansur)
Enel hak yani ben hakkım demiştir.
taassubi düşünceyi bir tarafa bırakıp iyice araştırmak gerekir.
Artık hangisi hakikatin kendisi, hangisi rüya bir önemi yok.
Bu dünyAda her ne varsa hepsi vehim ve hayal, aynalara girmiş suretler veyahut gölgeler.
Son zamanlarda daha Ulyssesi okuyup anlayamacak mallar kalkmış onun kitaplarını anladıklarını iddia edip bide yetmezmiş gibi kafirlikle, müşriklikle suçluyorlar.
Sorsan ne ibn-i Haldunu okumuştur, ne Gazali'yi, ibn-i Rüştü.
Tasavvufa eleştirisi sadece neoselefilik ve kurancılık gibi dar modernizmin esiri olmuş din anlayışlarının çarpıtmalarından ibaret sadece.
Son olarak büyük müfessir aynı zamanda ibn-i teymiye takipçisi Alusi diyor ki;(hem selefi arkadaşlar hem de sadece kuran diyen arkadaşlar alusinin tefsirinide hesaba katarak dinlesin)
`BEN ibn-i Arabiye katılmıyorum. Ama anlamıyorum. Bunu derken neden demiş, niye demiş. Bu yazının arkasında nasıl bir arkaplan, altmetin var...
Anlayamadığım bir şey üzerinden ithamkar bir tavra bürünemem. Ama katılmıyorum.`
Bu adam mı göklere çıkaran insanların kafasında ciddi problem olduğunu düşünüyorum.
--spoiler--
Nasıl ki firavun suda boğulurken Allah’ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun’u pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Hâlbuki islam (yani Hakk’a teslim ve onu tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırdı. Allah bu ilim ve mazhariyeti dilediği kimse için ayet ve alamet kıldı. Ta ki hiç kimse ilahi rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse tanrı rahmetinden umut kesmez. Şu halde firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı.
Fusus-ül- Hikem Muhyiddin-i Arabî. Sayfa 301. Çeviren Nuri Gencosman M.E.B istanbul 1992 Ayrıca bkz. (El-Futûhât El-Mekkiyye, Muhyiddin ibn’ül Arabi, sayfa 99. )
--spoiler--
Bu da bize Kuran'ın öğrettiği. Var sen anla gerisini, kimlerle uğraşıyoruz yıllardır.
--spoiler--
Sonra bu peygamberlerin arkasından Musa'yı ayetlerimiz ile Firavun'a ve yakın adamlarına gönderdik, fakat onlar ayetlerimize karşı zalimce bir tutum takındılar. Gör bakalım, bozguncuların sonu nice oldu? A'RÂF - 103
Mana aleminde gorduklerini oldugu gibi aktaran zat. anlattiklari bu dunya mantiginda insan akliyla anlamlandirilamadigindan tam anlamiyla anlasilamamis hatta yerden yere vurulmustur. Eminim yuzyillarca daha tartisilacak.
Ibn Arabi’yi anlayabilmek kendi eserlerini ve hayatını bilmenin yanında, Kuşayri’nin Risale-i Kuşayri, Serrac’ın Luma’sı, Kaşani’nin Istılahat-ı Sofiye’si, Kelabazi’nin Taarruf’u ve Cürcani’nin Kitabaü’t Tarifat’ı gibi eserleri de bilmeye tabiidir. Keza, derin anlayış ve öğrenimin uzağından Ibn Arabi’nin söylemlerini anlamak, diğer tüm tasavvuf ehinin eser ve rubailerini anlayabilmek kadar imkansızdır. (Hayyam’ın rubailerinin yanlış anlaşılması gibi)
Anlamadan eleştirilen kişi. Özellikle günümüz modern dünyasında anlamak biraz daha zor zaten kendisini anlayanlar çok azdır. (imkansız diyecektim ama anlayanlara haksızlık olur.)
kısacası eleştirmeye lüzum olmayan günümüz Anadolu coğrafyasındaki islamın temellerini atan kişilerden biri (belki Ahmet Yesevi kadar). Fikirleri Osmanlının dinamiklerinden biri olmuştur. örnek olarak osmanlının ilk müderrisi Davud-u Kayseriyi verebiliriz. kendisi ibn-i Arabinin öğrencisi.
Bu adamı el üstünde tutup yere göğe sığdıramayanlar,
sıkı hanefi tassubunun bataklığına göte kadar cehalete bulanmış, isnadsız ve mesnedsiz kişilerden ibaret olup;
bir çoğu da aynı bataklığın diğer bir kubur faresi karanlık ve leş kokan ağızlarıyla sağda solda hocayım diye gezenlerin ağızlarının içine bakıp tasavvuf pisliğinin çok güzel bir şey olduğunu sanan kişiliklerin şeyhül ekber dedikleri,
Aslında kendisinin ehli sünnet uleması tarafından şeriat zahire hükmeder mottosuyla hareketle şeyhül ekfer olan ve şu an cehennemde kalın bir kütük olarak hala yanmaya devam eden kafirlerin babasıdır kendisi.
Birçok alimin reddiye verdiği, siz benim yazdıklarımı okumayın okursanız şirke düşersiniz diyerek insanları etkisi altında tutan şahıs. Dinin anlaşılmasını engellemeye çalışmıştır.
" Biz her kese yolunu süslü gostermişizdir" Yani kim din çizgilerinın içinde, kim dışında hakem ortada.
Kimse şeriat çizgisinden çıkarak Rab ile seviştiğini idda edemez. Bir insan ın Allah a yaklaşması onun kanun ve kurallarına sarılmasından başka bir metod içermez.
Her kim olursa olsun, Allah ile arasına kur anın dışında bir yol kuramaz, bu yolda kendine ayrıcalık tanındığını iddia edemez.
kendisi nasipsiz ağızlarla uğraşmamış 'sizin taptıklarınız benim ayağımın altındadır' gibi üstü kapalı laflarla geçiştirmiştir. anlamak istemeyene laf anlatmak söze ihanettir, bu yüzden sevenler sevsin sevmeyenler de düşüncelerini geçiştirsin risk almasın bence. gün gelir onun bastığı yerden altın fışkırır geçmişte kanıtlandığı üzere..
Bir tasavvufçu yumu risk almaktan korkuyoruz, yoksa Allah ve rasulunun yolunumu? Asla Allah ve rasulunun yolunu riske edemeyiz.
insanlara din en kolay anlayacakları şekilde izah edilir. Ayrıca ayaklarının altına altın para gömerek sırf dikkat çekmek için " sizin taptığınız şey benim ayaklarımın altındadır" ifadesi şahsa değil genele hitap etmektedir. Şimdi beni Arabi ye dil uzatıp ımanımın tehlikeye düştüğü nü ima edenler, Arabi nin çoğunluğa bu sözü söylemesini neyle izah edecekler?
Neticede tapma sadece Ilah ile ilgilidir. Yani insanlar parayı çok sevip günahkar olabilirler. Cıhattan, gazadan kaçabilir ler. Lakin onları takva eksikliği yada gunahkarlıkla uyarmak dururken onlara; Allah tan başkasını da göstererek " sizin taptığınız benim ayaklarım altıdadır " nasıl izah edilebilir.
Şeriat tir cümle işlerin başı
Serıatsız tarikat şeytan işi
Tarik ehlinde yok ise şeriat
Şeytan dır onun şeyhi ol dem mutlak.
Biz kur anı anlayacağız, onu farklı farklı tefsirler le ortaya dökerken hata yaparızda dinden çıkarız demeyeceğiz, ama bazı ne söylediği belli siz tasavvufçuların abuk subuk laflarını tefsir etmekten bile küfre düşeriz diye korkacağız. Vah vah vaaah.