bugün

şair ve yazar ehmede xani tarafından yazılan büyük bir aşkın anlatıldığı kürd destanıdır.
beni bekodan soğutan film.**
1990 lı yıllarda gece yarısı şhow tv de verilen filmdir. çok kez bizi uykusuz bırakmıştır. uykusuzluğumuzun sebebi hem gecenin geç saatlerinde verilmesiydi filmin, hemde film bittikten sonra hala etkisinde kalmamızdı. filmdeki beko karakterinden nefret etmemizi sağlamıştır. en acıklı kürt destanıdır mem u zin.. ciwan haco hayalinde hep o filmde oynamak olduğunu söylemiştir. ve sanırım bir gün yapacaktır.
kürt halkının adıyla anılan en önemli destan; yazarı ahmet faik, van gölü'nün kuzeyindeki (xan) han köyündendir, bu nedenle ahmede hani adıyla anılır, ishak paşa sarayında yaşamıştır, mezarı ve adıyla anılan türbesi doğubeyazıt'ta sarayın karşısındaki tepededir.
Ahmed Hâni'nin 17. yüzyıl'da yazdığı ünlü manzum eseridir.
Kürtçe'nin Kurmanci lehçesiyle yazılmıştır.

Birbirine aşık olan ancak kavuşamayan iki gencin trajik öyküsünü anlatır.
Bu hikaye milattan çok önceden bu yana halk arasında söylenen ve
mitolojik nitelik kazanan bir destandır. Ozan bu destandan ilham alarak
o hikayeyi kendi çağının yaşantısına göre somut bir kalıba dökmüş,
çağdaş bir uslupla yazmıstır. Bu suretle hem destanı kaybolmaktan kurtarmış,
hem de insanliğa ölmez bir eser armağan etmiştir.
Bu eserde Mem ve Zin'in aşkı etrafında çağının yaşantısını, o zamanın sosyal,
kültürel ve idari durumunu da güçlü bir maharetle tasvir etmiştir.
iyiliği, doğruluğu, suçsuzluğu, zayıflığı ve çaresizliği Mem ve Zin'in şahsında toplayarak; kötülüğü, dalkavukluğu, fitneciliği ve ikiyüzlülüğü de
Bekir karekterinde somutlaştırarak gözler önüne sermişti.

Ahmed Hâni, Mem û Zîn'nin girişinde der ki:
Ben bu kitabı diğer Kürt aydınları gibi
Farsça ya da Arapça(zamanın gözde dillerinde) yazmıyorum.
Kendi dilimle(Kürtçe) yazıyorum ki daha sonra çıkıp da
sizin diliniz yok, sizin edebiyatınız yok demesinler.**
kürt edebiyatının güzel bir destan örneğidir. bizim leyla ile mecnun, ferhat ile şirinvari bir aşk hikayesidir.
cizre hükümdarlarından mir abdullah'ın oğlu mir zeynuddin zamanında (854 hicri, 1451/1451 miladi) yıllarında olay meydana gelmiştir.
kürt şairi, bilgini olan ehmedê xanî tarafından yazılmış ve 1695 yıllında tamamlanmıştır. bu bu eserin hangi tarıhte yazılmış olduğu hakkında hiçbir belge yoktur. 1690 yılında yazmaya başladığı söylenmektedir.
xanî'nin, hangi tarihte doğup hangi tarihte vefat ettiği hakkında da kesin bilgiler mevcut değil. buna rağmen xanî'nin (1651/52) yılında hakkârî bölgesinde bulunan xân köyünde dünyaya geldiği ve ismini buradan aldığı yargısı güçlüdür. ehmedê xanî, kürt edebiyatına can verenlerin başında gelmektedir. ve kürt halkına birçok eser armağan etmiştir. bu eserlenden biri (şaheseri) olan mem û zîn'dir.

ahmedê xanî, bu olaydan yaklaşık olarak 240 yıl sonra cizre'ye gelmiş ve eserini yazmıştır. bu ölümsüz eser hakkında günümüze kadar onlanca inceleme kitabı ve yüzlerce makale yayınlanmış, konferanslar düzenlenmiş, tartışmalar yapılmıştır. bir eseri üzerine bunca şey yapılmışken, ehmedê xanî'yi anlatmak ve bir kaç sayfaya sığdırmak elbette ki mümkün değildir. onun için ben de xanî'nin 'mem û zîn' adlı ölümsüz eserinde birazcıkta olsa bahsetmeye (tanıtmaya çalışacağım desem
daha doğru olur.) çalışacağım.

cizre beyi, mir zeynuddin'in zîn ve sitî adlarında iki tane bacısı vardı.

zîn, beyaz tenli, beyin can ciğeriydi. bey onu çok severdi. sitî ise esmer, selvi boylu biriydi. tacdin, beyin divan vezirinin oğluydu. hikâyenin ana
kahramanı mem ise tacdin'in manevi kardeşi ve dostuydu. botan bölgesinde baharın müjdecisi olan mart ayında (21 mart newroz), eğlence ve bayram günlerinde çoluk - çocuk bütün cizre halkı kırlara çıkar süslenirlerdi.

işte böyle bir günde mem ile tacdin kendilerine kızlar gibi süs verip ve kıyafet değiştirerek şenliğe katılırlar. şenlik alanına vardıklarında
erkek kıyafetli iki kişiyi görürler. (onlar sitî ile zîn'di) onları görür görmez ikiside yere düşüp bayıldılar. sitî ile zîn bayan kıyafetli iki
erkeği iyice süzerek onlar sezmeden kendi yüzeklerini onların parmaklarına geçirip oradan ayrılırlar. mem ile tacdin ayıldıklarında kendilerinin bezgin
ve sersem onlduklarını görürler. bu esnada tacdin mem'in parmağında, üzerinde zîn yazılı mücevheri fark eder, tacdin mem'ın parmağına doğru elini
uzatınca mem de onun parmağında bulunan pana biçilmez ve üzerinde sitî yazılmış olan yüzüğü görür. ikiside sîti ve zîn'in ne yapmış olduklarını
anlarlar. sitî ile zîn dadıları olan heyzebun'a anlatırlar. dadıları bir hekim kılığına girerek hasta olan mem ve tacdin'in yanına varıp, sitî
ve zîn'inde onlar gibi yandığını söyler ve yüzükleri geri ister. tacdin yüzüğü geri verir. fakat mem 'bununla yaşıyorum' diyerek yüzüğü vermez.
mem ile tacdin kalkıp arkadaşlarına durumu anlatırlar. bunun üzerine tacdin için cizre'nin önde gelenleri cizre bey'inden sitî'yi tacdine isterlerler.
bey, tacdin'e sitî'yi verir. böylece yedi gün yedi gece düğün yapılır. aslen botanlı olmayıp iran'ın bir köyünden (merguverli) olan beko, bey'in kapıcısıdır.
tacdin beko'yu hiç sevmez. bey'e kaç sefer bu adamın kapıcılığa layık olmadığı söyler fakat bey: 'değirmenimiz onunla dönüyor. köpekler de
kapıcıdırlar' der. beko, bey'in zîn'i mem'e vermemesi için 'efendim, tacdin kendi tarafından zîn'i mem'e vermiş.' bunun üzerine kızan bey,
'and içerim ki; zîn'i eş olarak mem'e vermeyeceğim' der. bey'in ava çıktığı bir günde mem zîn'i görmek için bahçeye girer. mem'i gören zîn birden yıkılıverir
yere. bu sırada mem onu görmez gül ve reyhanları seyrederek şöyle der]

'ey gul! eger tu nazenînî, / 'ey gül! gerçi sen de nazeninsin,
kengê tu ji rengê ruyê zîn'î / sen nerde, zin'in yüzünün rengi nerde?
ey sınbıl! eger heyî tu xweş bû, / ey sünbül! gerçi senin güzel kokan var,
reyhan ji te bûyîne sîyehrû, / reyhan senin için kara yüzlü olmuş.
hun ne ji mîsalê zilfe yarin / fakat siz yarimin zülfine benzemezsiniz.
hun her du fızûl û he zekarın / ikiniz de arsız ve herzecisiniz.
ey bılbıl! eger tu ehlê halî / ey bülbül! gerçi sen de aşk adamısın,
perwanyê şem'ê werdê alî, / kırmızı gül mumunun pervanesisin.
zîn'a me ji sorgula te geştir / benim zîn'im senin kırımızı gülünden daha şendir.
bext'ê me ji talıê te reştir' / benim bahtım da senin talihinden daha karadır.'

mem bunu söyledikten sonra zîn'i görür ve oda orada bayılır. ava giden bey, avdan dönünce mem'i bir abaya sarılmış bir şekilde bahçede görür. mem
'beyim, biliyorsunuz ben hastayım canım sıkıldı gezeyim derken sonra kendimi burda buldum'der. bey'in yanında bulunan tacdin abanın altında
zîn'in saçlarını görür, durumu anlayan tacdin bey'i ikna ederek divana doğru götürür. daha sonra eve gidip sitî ve çocuğunu evden çıkararak,
evi ateşe verir. böylece mem ile zîn'in kurtuluşu için tacdin evini feda eder. emsali görünmemiş bir dostluk örneğini sergiler. beko'nun oyunlarıyla
beyle satranç oynamaya ikna edilen mem başlangıçta ilk üç oyunu alır. beko mem'in iyi oynadığını görünce mem'in yönünü zîn'e doğru çevirir. zîn'i görüp
hayallere dalan mem, bey'e yenilir. sevgilisinin zîn olduğunu öğrenen bey mem'in zindana atar. bir seneye yakın zindanda kalan mem, zîn'in hasretine dayanamayıp
ölür. mem'in cenazesinin kaldırıldığı esnada tacdin beko'yu görüp öldürür.

beko'nun öldüğünü gören zîn, bakın hakkında ne düşünüyor:

'ey şah û wezirê izz-û temkin! / 'ey izz ve temkinli şah ve vezir!
ez hêvî dikim ne kin înadê / rica ediyorum inatetmeyiniz,
der heqqê vi menbeê fesadê / bu fesat kaynağı hakkında.
lewra ku xwedanê ins û canan / çünkü insanlar ve cinlerin allahın,
wi xaliqe erd û asimanan, / yer ve göklerin yaratıcısı,
roja ewî hubbe da hebîban / sevgiyi, sevgilileri verdiği gün,
hıngê ewî buxzê da raqiban / o zaman buğzu da rakiblere verdi.
/ ...
em sorgulin, ew jibo me xare / biz kırmızı gülüz, o bizim için dikendir
em gencîn û ew jibo me mare / biz hazineyiz o bizim için yılandır.
gul hıfz-ı di bin bi nûkê xaran / güller dikenlerin gagasıyla korunur,
gencîne xwedan di bin bi maran / hazinelerde yılanlarla beslenir.
...
ger ew ne bûya di nêv me hail / eğer o olmasaydı aramızda engel,
işqa me di bû betal û zail' / aşkımız da buzulur ve zail olurdu.'

nasıl ki bir gülü diken, hazineyi de yılan koruyorsa, bizim de bekçimiz (köpeğimiz) beko olacaktır. diyen zîn, mem'in mezarının
başında devamlı ağlayarak şöyle der:

'ey vücudumun ve canımın mülkümün sahibi,
ben bahçeyim, sen de bahçıvan
senin bahçen sahipsizdir
sen olamazsan onlar neye yarar
kaşlar, gözler, zülüfler neyedir.
zülfümü tel tel çekeyim
sonra yarim sen beni belki değişik görürsün
en iyi hepsi yerinde kalsın
hakk'a emanetim teslim ediyim.'

diyerek yapıştığı mem'in mezar taşında canını verir. bey, zîn'i gömmek için mem'in mezarını açtırarak zîn'i sarktığı esnada şöyle seslenir]

'memo! al sana yar! der.

xanî, bu aşk hikâyesini, kürt halkı arasında oldukça yaygın olan ve sözlü gelenek yoluyla yüzyıllarca dilden, dile dolaşan 'memê alan destanı''ından esinlenerek yazmıştır. mitolojik bir nitelik kazanan
bu destan m.ö.'den bu yana halk arasında, daha çok 'dengbêj' 'ler tarafından ve özellikle uzun kış gecelerinde ard arda uzayıp giden gecelerde manzum ve bazen de anlatıcı durup mensur (hikaye edici bir dille) a
nlatırdı. uzun soluklu bu dengbêjleri, halk âdeta büyülenmiş bir şekilde ve kendinden geçercesine saatlerce dinler ve onu takip eden gecelerde hikâyenin
sonunu büyük bir sabırsızlık ve merakla beklerdi. halkın ilgisini göre anlatıcısı da hikâyenin kısa veya uzunluğunu belirler. xanî, 'mem û zîn' ' i xvii. yüzyılın
sonlarında yazmıştır. o dönemde yazılmış olan bütün eserlerde arapça ve farsça'nın etkisi altında kalıp bu dillerden kelimeler mevcuttur. (bu divan edebiyatı'nın
da bir özelliğidi.) bunda dolayıdır ki bu mem û zîn'de de bu etkiyi görebilmek mümkündür. buna rağmen bu eser, kürt dilinin ve zengin kültürünün ispatıdır. xanî'nin, 'kurmancım, kûh-î kenarî ' (kürdüm, dağlıyım, kenardanım) deyişi,
sanırım birçok sorunun cevabı niteliğindedir. bu eser, ilk olarak ahmed faîk tarafından (1143 hicri-1730 miladî) yılında azeri türkçesine çevrilmiştir.
sırrı dadaşbilge, 1969 yılında nesre çevirip, beyitlerini sadeleştirmiştir. 42 yaprak 83 sayfadan meydana gelmiş bu çevirinin ilk sayfası zayidir. faîk,
ehmedê xanî'den 35 yıl sonra çeviri yapmıştır. iki ayrı yerden kendisinden bahsetmekte olan faîk ayrıca gazellerin son beyitlerinde mahlaz kullanmıştır.
ikinci olarak abdulaziz halis çıkıntaş 1906 yılında türkçeye çevirmiştir. fakat kitap bir türlü basılamaz. arapça, fransızca, almanca, rusça başta olmak üzere birçok
dile çevrisi yapılmıştır. 1968 yılında m.emin bozarslan tarafından türkçeye çevirilmiştir. leyla ile mecnun, romeo ve juliyet gibi mem û zîn'de dünyanın ölümsüz edebi eserleri arasında yerini almıştır. ve yine bu eserlerdeki gibi
mem û zîn'de de beşeri aşktan ilahî bir aşka yükseliş vardır. bu aşk etrafında xanî, çağın sosyal, kültürel, dini ve idari durumunu güçlü bir şekilde tasvir
etmiş, bölge (botan bölgesi)'nın törelerini, bayramlarını (burada newroz bayra**nın yeri oldukça önemli...), bayramlarla birlikte av partilerini,
kır eğlencelerini kısacası halkın bütün yaşantı tarzlarını görebilmek mümkündür. aşk unsurunun yanında, dağlardan (cudi, tura 'tur dağı'), sulardan
(özellikle dicle nehrini), ağaçlardan, hayvanlardan, kuşlardan (bülbülün önemi büyük), bitkilerden (bülbülle bağlantılı olarak gül'den ), renklerden,
kokulardan sık sık bahsetmekte bunları okuyucunun zihninde canlandırıp adete gözler önüne sermektedir.
binlerce *kürt anne ve babanın sinemayla tanışmasını sağlayan filmin adı. musa anterin anlatıcı olarak rol aldığı film vizyona kürtçe olarak girmişti. kürtler bu filme kendi dillerinde çekilen ilk film olduğu için yoğun ilgi göstermişti. kendi dilimde ağlamanın ne demek olduğunu bu film sayesinde öğrendim.
bütün büyük aşklar gibi acının öyküsüdür.
aşkları büyük kılan kavuşamama mıdır?
yoksa beko avan'lar mıdır?
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mem_%C3%BB_Z%C3%AEn
zengin kız- fakir oğlan hikayesi. sanırım edebiyatta hiç değinilmemiştir bu mevzuya. kimsenin aklına gelmemişti bu hikaye yanlızca ahmede xani'nin aklına geldi. çok özgün bir hikaye, tebrik ediyorum kendisini.

ironiyi bir tarafa bırakır isek, 13 yaşını geçmiş hiçbir bünyenin okumaması gereken bir eserdir. zaman kaybıdır çünkü. 13 yaş ve aşağısına mudahil insan cemiyetine hitap ediyor bu eser.

ayrıca bir kürt destanı olup olmadığı da muallaktır. kürt kültür * ve içtimai hayatına dair hiçbir şey yok. sırf yazarı kürt diye kürt destanıdır demek pek iddaalı bir söylem olur.

hulasa okuyun, ne bulursanız okuyun. ama bu ve benzeri eserler istisna. 13 yaşını geçmemiş iseniz okuyun.
zin ateşe seslenir mem suya...

zin muma seslenip dedi:

ey sırdaşım, arkadaşım!
benim gibi yanmadasın sen de
fakat tek kelam yok dilinde
eğer sen benim gibi söyleseydin
söyleseydin sevdanı ben de yanmazdım böyle
ama başkadır dertlerimiz bizim
yanışlarımıza sebebp başka
doğudan batıya kadar başka
sen batısın, ateşin görünüşündedir
ben doğuyum, içim büsbütün ateştir
benim damarlarım senin fitilin
yanıyoruz ikimiz de erin erin
ama senin yanışların vakitlidir
benimse sönmez ciğerim
senin alevin başında bağırır,
benim gönlüm kıvamlı köz gibidir
senin başının üstünde ışık var
ve ondan serseri bir sevda yağar
benim gönlümden başıma vuran alev
dönüp yine beni yakar.

mem dicleye seslenip dedi:

ey benim gözyaşlarım gibi süzülen nehir!
ey aşıklar gibi sabırlı ve suskun su!
bugün taşkın, kararsız ve sukunetsizsin
yoksa sende benim gibi aşk ile deli misin?
senin için hiç durup dinlenmek yok
galiba seninde gönlünde bir yar var
eğer bu şehirse senin sevgilin
ki böyle cizre'nin yanı başında coşuyorsun?
işte elde etmişsin arzunu
kollarını dolamışsın gerdanına
hala allahtan korkmuyorsun da
bunca feryat figan ediyorsun
artık ne murad istiyorsun?
benim gönlümüm içinden bir geç bir gez
görde ağla gönlümün dermansızlığına ,sen hep böyle avare bağdat'a gidiyorsun
ben tek başıma kaldım burada.

ahmed-i hani
mem u zin'den
aslında destan olarak değerlendirilmemesi gereken bir halk hikayesidir . bunu bu yazılanları küçümsemek için değil bazı kavramları , sembolleri ve hikayenin dinamiklerine bakarak yorumlayabiliriz .
bu düşüncemi savunmamın öncelikli donlerinden ilki, destandaki kahramanlar tip özellikleri göstermesidir .

yazılı ürünlerde tip özelliği gösteren kahramanlar sadece bir özelliği ile ön plana çıkarlar . mesela oğuz kağan destan'ındaki oğuz kağan tipi sadece kahramnalık , kurtarıcılık gibi diğer yapıtlarda karşımıza çıkacak özellikleri ile varoluşunu sergiler .
oysaki hikayelerde yer alan kahramanlar duyguları , düşünceleri , hayalleri , umutsuzlukları , kırgınlıkları ... gibi sadece o karaktere özgü özellikleriyle yapıtlarda var olur ve karakter özellikleri gösterir . bu söylediklerimden şöyle bir yargı çıkarabiliriz :

destanlardaki kahramanlar sürekli tip özelliği göstermektedir . ancak bu demek değilki hikayelerde tip özelliği gösteren kahramanlar yoktur . elbetteki hikayelerde de tip özelliği gösteren kahramanlar vardır ; ancak destanlarda karakter özelliği gösteren kahramanlar yoktur .

bu değerlendirmelerin ışığında mum u zin eserindeki kahramanlar tip özelliği değil karakter özelliği göstermektedir . bu anlatıda mem ile zin in bütün duyguları , hissiyatları , arzuları işlenmiştir . bu da bu anlatının bir destan değil halk hikayesi olduğu görüşümü doğrular niteliktedir . ayrıca bilindiği gibi destanlar bir toplumun yaşamını derinden etkileyen olayları konu edinir .

peki bu anlatıya niçin destan deme ihyacı duyulmuştur ? * *

çünkü destanlar sözlü edebi dönemin ilk ve en önemli edebi unsurlarıdır . çünkü sözlü edebiyattan yazılı edebiyata geçiş sürecinde destanlar yerini halk hikayelerine bırakmışlardır .

işte bu iki edebi türün biribirinin devamı olması sebebiyle bi iki tür biribirine çok karıştırılmıştır ve mavzu bahis halk hikayesinde de bu yanlış yorumlar , adlandırmalar aslında büyük bir karışıklığa sebebiyet vermektedir .

buraya kadar bahsettiğim ve açıklamaya çalıştığım şeyler halk hikayesi ile destan türünün biçimsel ve tür özellikleriyle alakalıdır . bunun yanında mem ile zin anlatısının halk hikayesi olduğu görüşünü destekler nitelikte bir başka görüşüm daha bulunmaktadır . o da mem ile zin anlatısının tahir ile zühre halk hikayesine yapıca olan benzerliğidir .

çok iddalı bi laf oldu kabul ediyorum ama en nihayetinde bu benim görüşüm , tespitimdir ve yanlış yapabilme olasılığım elbette yüksektir ama doğruyu da söyleyebilirim dimi .

lafı fazla uzatmadan değerlendirmelerimi sizinle paylaşayım . öncelikle karakter tahlillerinden başlayabiliriz :

erkek karakterler :

tahir : babası dönemin veziri olduğu hikayede anlatılmaktadır . kendisi zühreyi canı pahasına seven bir karakterdir . ve hikayenin sonunda zühre için hayatını vermiştir .

mem : yine dönemin önde gelen birisinin oğludur . zin i ölesiye sevmiştir . *
kürt leylası ile kürt mecnunu dur. kısacası aşk her dilde ve ırkta efsanedir.
destan gelecek yıl türkçe ve kürtçe olarak kültür bakanlığı tarafından basılacakmış. kaynak çok güvenilir, kültür ve turizm bakanı ertuğrul günay.
newroz şerefine yıllardan sonra tekrar izlediğim son derece etkileyici filmdir. herkes başka bir şeye dertlenir izlediği böyle güzel filmlerde. ben de filmi ingilizce atlyazılı izlememe dertlendim. kürt olduğu halde tek kelime kürtçe bilmeyen, ama iş ingilizceye gelince rahatça bir film izleyebilecek kadar bilen bu halime; bu halin barındırdığı çelişkilere dertlendim... yine de ilk kez bu filmle sinemayla tanışan binlerce insanı düşündükçe filmin beni böyle vuran dilinin, ait olduğu coğrafyada nasıl coşkuyla ve özlemle karşılandığını düşünüp mutlu oluyorum.
yıllar sonra tekrar izlediğim 1991 yapımı film.

yalçın dümer,meltem doğanay ve halil ergün oynamıştı.

--spoiler--

Yüzlerce yıl önce Botanda Zeyniddin Bey adında bir hükümdar vardı ve bu güçlü Botan Beyinin iki güzelliği dillere destan kızkardeşi vardı: Zin ve Siti. Hükümdarın kızkardeşleri katıldıkları bir Nevroz şenliğinde, aynı şekilde bu şenliğe katılan iki genç erkeğe aşık oldular. Bu gençler yörede tanınan ve saygı gören iki delikanlıydı: Mem ve Tajdin. Bu gençlerde hükümdarın kızkardeşlerine ilk görüşte aşık olmuşlardı. Önce Tajdin sevgilisi Siti ile evlenebilmek için Bey’den izin ister. Gençleri takdir eden Bey bu evliliği onaylar. Tajdin ve Siti büyük bir törenle evlenirler. Mem ile Zinin evlenmelerine sıra geldiğinde, Botan hükümdarı Zeyniddin Bey’in veziri şeytan Beko hükümdarı Mem ve Tajdine karşı kışkırtır. Vezir, Mem ile Zinin evlenmeleriyle birlikte gençlerin Beyin hükümdarlığını çökerterek elinden alacakları konusunda Zeyniddin Beyi ikna eder. Bu duruma öfkelenen Bey, ölse de Mem ile Zinin evliliğinin gerçekleşmeyeceği üzerine yemin eder. Mem ile Zinin aşkı her yerde duyulur. Vezir Beko, şeytani işlerini sürdürür ve genç aşıkların gizlice buluşmalarını takip ettirerek Zeyniddin Beye bildirir. Bunun üzerine Bey Memi tutuklattırır.

--spoiler--
http://http://www.youtube.com/watch?v=nJa5xCA4BdI&feature=player_embedded#at=133
nasıl güzeldir nasıl içimi kanatır...dinledikçe dinlenilesi aşkların güzelidir...geçenlerde bir kitapçıda rastladım * hem kürtçesi hem türkçesi daha bir duygulandım ve başladım dinlemeye... hikayemizde ki dumanlar gibi soluklanan sigaraya sarıldım ve başladım sağa sola sallanmaya.ellerim boş şekiller üzerinde...ah yarası dedim ve dinledim!
Kürt edebiyatında alternatifi olmayan bir aşk efsanesidir.

Tajdin olam Siti'nin heybesinde taşınan,
Mem olam, Zin uğruna yıllarca hapis yatan,
beko'ya olmaz kinim ve de bedduam,
sevdalılardan sonra bekolardır, aşkı efsaneleştiren.
(bkz: siya mem u zin).
kimi can için ister cananı... kimi canan için verir canı. kimi kavuşmayı seçer Tacdin ile Siti gibi. kimi aşkı seçer Mem ile Zin gibi...