mehmet akif ersoy

entry612 galeri67
    87.
  1. tarih-i kadim şiirini yayınlamasından sonra tevfik fikret'ten tiksinmiştir. tevfik fikret hakkında '' ahlak kürsüsünden haykıran bir adamın -ister inansın ister inanmasın- halkın mesnedi olan varlığa ulu orta sövmesi... işte bu, akıllaın kabul edemeyeceği bir şey... bu adam peygamberime sövdü. babama sövse affederdim fakat peygamberime sövmek... bunu ölürüm de hazmetmem...'' '' hiç utanmaz protestanlara zangoçluk eder.'' sözlerini söylemiş şair.
    2 ...
  2. 86.
  3. mısıra kaçmış, geçmiş kişisi.
    2 ...
  4. 85.
  5. istiklal marşının muciti. mucit diyorum çünkü eşsiz bir eser. her kelimesi ayrı bir anlam her mısra ayrı bir gizem. şimdi bile bu eşsizlikte bir marş yazacak bünyenin olduğuna inanmazken o yıllarda yazmış olması saygı sebebi.
    2 ...
  6. 84.
  7. idonun c sınıfı yani küçük vapurlarından birisine adı verilmiş şairdir. sözkonusu vapurun dış görüntüsü için: http://wowturkey.com/t.ph...kut_a_mehmetakifersoy.jpg
    1 ...
  8. 83.
  9. BiR GECE

    Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,

    Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!

    Lakin, o ne husrandı ki: Hissetmedi gözler,

    Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi!


    Neden görecekler? Göremezlerdi tabiî;

    Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi,


    Bir kerrede, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar,

    Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.

    Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

    Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!


    Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin.

    Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.

    Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz,

    Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!



    Bir nefhada insanlığı kurtardı o Ma'sum,

    Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!


    Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

    Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi geberdi!

    Âlemlere rahmetti evet şer-i mübîni,

    Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.


    Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;

    Medyûn ona cemiyyet-i, medyun O'na ferdi.

    Medyundur o mâsûma bütün bir beşeriyet...

    Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.

    mehmed akif ersoy...

    tanım: adını taşımaktan şerefyâb olduğum.
    6 ...
  10. 82.
  11. bu toprağın göklerini aydınlatan bir kandil.
    8 ...
  12. 81.
  13. mısır'da iken annesinin vefatını bildiren yakın dostuna " sizden ses seda çıkması için bizim evden cenaze mi çıkması lazım" sözlerini söylemiş büyük üstad.
    Kur'an-ı kerim'in mealini yazmıştır. ancak " ben bu vebal altına giremem." demiştir ve arkadaşından onu yakmasını istemiştir. burada uyduruk hadisler yazan ve ayetleri kafalarına göre yorumlayanların ne denli aciz olduklarını görmek çok anlaşılır oluyor milli şairin yaptıklarına bakınca.
    hitabet sanatçısıdır. 1. dünya savaşında Akif'in plağa alınmış Arapça hitabeleri ile fransız ve ingiliz saflarında bulunan kandırılmış müslüman askerleri silah bırakmış ya da silahı kendilerine verenlere doğrultmuşlardır.
    4 ...
  14. 80.
  15. Her duydugumuzda ya da her okuduğumuzda büyük saygı gösterdiğimiz,Türk olmakla gururlandiğimiz istiklal Marşımızın yazarı ve en önemli şairlerimizden biridir.
    1 ...
  16. 79.
  17. yeryüzünde aruzu en iyi kullanan sayili sairlerden biridir. hece ölçüsü onun siirlerinde bir opsiyon bir ayricalik degildir. 14lük hece ölçüsü dahi kullanamayan balon sairler tarafindan küçük düsürülmeye çalisilmasini anlayisla karsilamak gerekir.
    5 ...
  18. 78.
  19. cumhuriyet devrimlerinin yapılış şeklini tasvip etmediği için, yeni devlet tarafından yok sayılmış şairdir. öyle ki istiklal marşı şairi olmasına rağmen, öldüğünde devlet töreni yapılmamıştır. çeşitli rivayetlerden öğrendiğimize göre, beyazıt camiine çıplak bir tabut içinde sahipsiz bir şekilde getirilmiştir. beyazıt meydanı civarında bir kahvede oturan üniversite öğrencileri, tesadüf eseri naaşın mehmet akife ait olduğunu öğrenmişlerdir. bunun üzerine öğrenciler namazın bekletilmesini istemişler ve istanbul üniversitesine milli şairimizin vefat ettiğini duyurmuşlardır. inanılmaz bir şekilde kısa bir süre içerisinde beyazıt meydanında mahşeri bir kalabalık toplanmıştır. çıplak tabutun üzerine türk bayrağı ve onun üzerine de kabenin mübarek örtüsü serilmiştir ve gençlerin omuzları üzerinde edirnekapı şehitliğine kadar götürülmüştür ki, toplanan kalabalık ve tabutların örtüleri düşünüldüğün de mehmet akif şanına yaraşır bir uğurlama ile defnedilmiştir. böylelikle devletin sahipsiz bıraktığı bu mübarek insana, halkı ve özellikle gençleri sahip çıkmış ve toplumumuzu büyük bir ayıptan kurtarmışlardır.

    kaynak: beşir ayvazoğlu, 1924 bir fotoğrafın uzun hikayesi, kapı yayınları, istanbul, 2006.
    4 ...
  20. 77.
  21. doğrudan doğruya kur'an'dan alıp islamı
    asrın idrakine söyletmeliyiz ilhamı"
    düşüncesiyle doğunun faziletiyel batının marifetini sonsuz bir say ile birleştirip ilerlemenin ve müslümanlığın ilk 25 yılı gibi dini yaşayıp çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmanın gerektiğini savunur. batının bilim ve teknolojideki ilerlemelerine hayran kalmış ve onlardan gerekli olnalraın alınmasını ahlaksızlığı sürükleyeceklerin gümrükte kalması gerektiğini söyler. "t"ek dişi kalmış medeniyet" dediği batıyı bilim ve ilerleme yönünden aşşağılamaz iyi bir tenkitçi olmasının getirdiği realizmle batının medeniyet adı altında sömürgeciliğe başladığını ve tek iyi yanlarının bilim olduğunu düşünür. işte bu yönüyle tamamiyle batı hayranlığıyla kaynaşmış servet-i fünunculara katılmamıştır. o ne cenap şehabettin gibi bir "ömr-i muhayyel" arar ne de ahmet haşim gibi "o belde" arayışına girer. dönemin baskısından kaçıp hayale saklanıp başını kuma gömenlerden nefret eder. 5 duyu organıyla desteklemediği herhangi bir olay onun şiirlerinin konusu olamaz bu noktada şu mısraları akla gelir:

    ''Hayır, hayal ile yoktur benim işim.
    inan ki ne dediysem görüpte söylemişim.
    Şudur cihanda en beğendiğim meslek
    Sözüm odun olsun hakikat olsun tek!"
    işte burdan anlıyoruz ki "safahat" kitabında her mısra mehmet akif'tir. her düşünce her olay onun hayatının içinde yaşanmıştır. bu nedenle onu anlamak isteyen herkes safahati okumalıdır.

    (bkz: #2849146)
    2 ...
  22. 76.
  23. yazdığı şu mükemmel mısralarla, çok doğru tespitlerle toplumumuza yönelik olarak bir özeleştiri yapmaktadır.

    birlik bağı

    Müslümanlık nerde bizden geçmiş insanlık bile
    Alem aldatmaksa maksat aldanan yok nafile
    Kaç hakiki müslüman gördümse hep makberdedir
    Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir

    Varsa şayet söyleyin bir parçık insafınız
    Böyle kansızmıydı haşa kahraman eslafınız
    Böyle düşmüşmüydü herkes ayrılık sevdasına
    Benzeyip şirasesiz bir mushafın eczasına
    Hiç görülmüşmüydü olsun kayd ı vahdet tarumar
    Böyle olmuşmuydu millet can evinden rahnedar
    Böyle açlıktan bogazlarmıydı kardeş kardeşi
    Böyle adetmiydi bi perva yemek insan leşi

    Irzımızdır çiğnenen evladımızdır doğranan
    Hey sıkılmaz ağlamassan bari gülmekten utan

    Kurt uzaklardan bakar dalgın görürmüş merkebi
    Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi
    Lakin aşk olsunki aldırmazda otllarmış eşşek
    Sanki tavşanmış gelen yahud kılıksız köstebek
    Kar sayarmış bir tutam fazla olsun yutmayı
    Hasmı derken çullanırmış yutmadsan son lokmayı

    Bir hakikattır bu bildiğin usluba sok
    Halimiz merkeple kurdun aynı asla farkı yok
    Burnumuzdan tuttu düşman biz boğaz kaynındayız
    Bir bakın halamı hala ihriras ardındayız
    Saygısızlık elverir bir parça olsun arlanın
    Vakti çoktan geldi hem geçmektedir arlanmanın
    Davranın haykırmadan nakus-u izmihlaliniz
    Öyle bir buhrana sapmıştırki zira haliniz
    Zevke dalmak şöyle dursun vaktiniz yok mateme
    Davranın zira gülünç olduk aleme
    Bekleşirken gökte yüzbinlerce ervah intikam
    Yerde kalmış naşa benzer kavm için durmak haram
    Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yokmudur
    Yoksa istikbalinizden korkulur pek korkulur

    Mehmet Akif Ersoy
    3 ...
  24. 75.
  25. * * *
    -şiirleri sosyal içeriklidir. yaşadığı devrin toplumsal sorunlarını ele alır.

    -şiirleri manzumelerden, diyaloglardan oluşur.

    -aruzu mükemmel kullanır.

    -şiirlerindeki dil çok sadedir.

    -mesnevi yazım şeklini çok kullanmıştır.

    -bir cerrah gibi içinde bulunduğu cemaati ayrıntılarıyla şiirlerine yansıtır. *

    -şiirlerinde genelde şimdiki zamanı anlatır.

    -tasvirleri çok kuvvetlidir.

    -ilk özelliğini sadi'den almıştır. şiirlerinin sonunDA ders verir. sadi'nin tarzında manzum şiirler yazar.

    -realisttir. toplumu gerçekliğiyle ele alır.

    -şiirlerinde islâm ideali vardır.

    -şiirlerini osmanlı devletinin yıkılışı besler.
    1 ...
  26. 74.
  27. vatan sevgisini şiirlerine büyük bir hassaslıkla dokuyan şairdir. şiiri okursunuz o anda gaza gelirsiniz. şurda birkaç terörist gelse de uçursam psikolojisine sokar insanı yazdığı şiirler. türk olmanın verdiği gururla kanınızın her bir al ve ak yuvarının ay ve yıldız şekline geldiğini hissedersiniz o an, tabiki o beyazın ve kırmızının muhteşem uyumunu da.
    3 ...
  28. 73.
  29. Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne
    Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne.

    ****

    Düşürdün milletin en kahraman evladını ye'se
    Ne mel'unsun ki, rahmetler okuttun rûh-i iblise...

    ****

    Eyvah!..Beş on kafirin imanına kandık,
    Bir uykuya daldık ki, cehennemde uyandık...

    ****

    Bir kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey câni, bürün...
    Hem bütün dünyayı ifsât et, hem de muslih görün...

    ****

    ırzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan,
    Hey sıkılmaz, ağlamazsan bari gülmekten utan...

    ****

    Ötmeyin nâfile, baykuş gibi karşımda, susun!...
    "Mürtecîsin be imam!..""mürtecîyim, hamdolsun..."
    6 ...
  30. 72.
  31. ''-Ne fazilet mi? Çocuklar koşuyor aç cıplak,
    Cepheden cepheye arslan gibi hiç durmıyarak.
    Yine vardır bir ölüm korkusu aslanda bile;
    Yüzgöz olmuş bu çocuklar ölümün şahsıyle!
    Cephenin her biri bir Kıt'ada, etrafı deniz;
    Kara desen daha dehşetli: Ne yol var, ne de iz.
    Harekatın görüyorsun ya, Hocam, en kolayı,
    yalın ayak kafkası tutmak,baş açık Sina'yı.
    Yapılır zannediyorsan, bakalım, sende soyun...
    Kıt'a kapmak köşe kapmak değil artık bu oyun.

    Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
    Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
    Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
    Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
    Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
    Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
    Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkâm.

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
    Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
    'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
    Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
    işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
    'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
    Sen ki, islam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
    Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. ''

    Mehmet Akif Ersoy


    Kaynak: Safahat

    bu yürek parcalayan şiirin, şairidir.
    7 ...
  32. 71.
  33. hayat hikayesinin kanal 7 tarafınca önümüzdeki yıl dizi yapılabileceğini öğrendiğim insan.
    2 ...
  34. 70.
  35. henüz ilkokul dönemindeydim, dersimiz türkçe idi.meşhur don kişot romanından bir parça işleyecektik o gün.. birden ögretmenimiz mehmet akif ersoy'dan bahsetmeye basladı ve ekledi..

    '' mehmet ragif varken, cervantes mi işlenir ?''

    işte bu söz, bu cümle acıklıyor herşeyi..

    seviyor ve saygı duyuyorum....

    allah rahmet eylesin , büyük şair idi..

    yaşam tarzıda dikaktle incelenmelidir..

    istiklal marşı'nı para icin yazmayı reddetmiş, üstelik sırtında ceketi bile yok..
    arkadaşlarından biri parayı al diyecek olmuş, 2 ay konusmamıs..

    böyle bi adam işte.
    4 ...
  36. 69.
  37. --spoiler--
    Bacımın iffeti Batmakta Rezilin Gözüne...
    Acırım Tükrüğe Billahi Tükürsem Yüzüne...
    --spoiler--

    yukardaki beyitleri ile fazla söze yer bırakmayan yüce türk insanı.
    9 ...
  38. 68.
  39. sol cenahın gönlündedır nazım hıkmet, anlarım!
    sağ ve muhafazakar kesımın gönlündedır necıp fazıl, anlarım!
    mehmet akıf'e gelırsek, hızaya gellllllllllllllllll!
    önce bır tıtrerım, sarsılırım ,laf soyleyecek *adamın ağzını yırtarım.
    *
    15 ...
  40. 67.
  41. ölüm döşeğinde bir gün istiklal marşı'ndan söz açılır, akif;

    " o şiir milletin o günkü heyecanının
    bir ifadesidir. bin bir facia karşısında
    bunalan ruhların ızdıraplar içinde kurtuluş
    dakikalarını beklediği bir zamanda yazılan
    o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır.
    bir daha yazılamaz. onu ben de yazamam...
    o şiir benim değil, artık milletin malıdır." der.
    3 ...
  42. 66.
  43. herkez onun hastalığından habersiz olduğunu zannetmektedir ancak bir gün dostlarından birisine karaciğerinin fena olduğundan bahsederek; "ne mutlu bana, peygamberimin yaşında öleceğim." der.
    5 ...
  44. 65.
  45. Meclis'in bir istiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı istiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi.Mısır'a Gidiş Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, daha sonra sürekli olarak Mısır'da yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün hayatı sırasında siroz hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve 27 Aralık 1936'da istanbul'da öldü.
    3 ...
  46. 64.
  47. 71 yıl önce bugün ebediyete intikal eden yüce insan.
    2 ...
  48. 63.
  49. kahraman ordumuza (istiklal marşı) 'nı ülkemize kazandıran her okudunduğunda insana benliğini özünü hatırlatan şair.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük