bugün

yayın,,bildiri anlamındadır.
(bkz: komünist manifesto)
(bkz: ırkçı manifesto)
(bkz: ulu manifesto)
bildirge..
Anlamli ve gayet guzel bir renan bilek sarkisi.

vicdanımız hep seslenir ama bizim anca işimiz varken
kim durup dinleyecek ki onu?
bir kocaman çarkın içinde, dişlilerden
biriyim belki
anladım baglı hepimizin eli kolu

kimler sildi, kim süpürdü, kim eritti erdemleri?
kim kaçırdı, kim götürdü, kim yok etti sevgileri?

bir boşlugun ortasında, gerçekle dogru arasındayım.
artık yarın diyecek gücüm bile kalmadı.
ya sunulanı kabullenmeli, yada kendi bildigini okumalı
yaşam kiminse onu o yaşamalı

kimler sildi, kim süpürdü, kim eritti erdemleri?
kim kaçırdı, kim götürdü, kim yok etti sevgileri?

bir sürü el uzanır amma, herkes çekmek ister kendi yoluna
hangi yoldan gitmeliyim? midem bulandı bu yalanlardan.

sevgisizsem suclamayın, sizden kalan mirastır bu.
leş kokuyor yüreginiz unutmuşsunuz yıkamayı.
salonun ışıklarını yakabilirsiniz çünkü;
perde kapandı ben yokum artık
hiç bir şey kalmadı bize sevmek için dünyayı.

(bkz: leke)
deklerasyon,bildiri,muhtıra,tebligat anlamlarına gelmektedir.bide ab deklerasyonu vardır,o konumuzla ilgili değildir...
en son yazar olmuş 15 eşsiz bünye listesinin 2. sırasında bulunan kişidir.* hoşgelmiştir.
havacılıkta check-in işlemleri sonunda ortaya çıkan yolcu ve bagajların kayıtlı oldugu listedir.
Bildirmek anlamına gelmekle birlikte latince kökenli bir kelimedir.
(bkz: #5033112)
(bkz: albert einstein)
bildirmek,açıklamak ve beyanname vermek adı altında toplanabilecek kelimedir.
silinmiş bir yazar.
açıklama anlamına gelir.
açığa kavuşturmak.
Galibe tersi de, düzü de aynı.

inanmıyorsan amuda kalk da öyle bak şu sahaya
Öfkeni sabah taşıyor,
içindeki sevgiyi 45 dakikada bırakıveriyor otobüsler olmadık bir sokağa
Seninle sinemaya gelmeyen,
Az ileride tanımadığı bir adamın kullandığı taksiye biniyor.
Kuş gibi çırpınman da niye,
Biri okkalı bir tokat atar,
Kavga çıkar, dağılır yazıların etrafa.
Değişir anlık acıların.
15 metre dipte bir vurgun yemişsin say.
Farzet tek bir yaprak kımıldamamışken ağaçlarda,
bir rüzgâr bacaklarını kırmış geçmiş.
Gülmüşsün öylesine
Sonra
Uyuya kalmışsın kızıl saçlı bir kadının omuzlarında,
Olmamış bunlar.
Şehrin sürekli yenilenen kaldırımlarında büyütmüşsün göz bebeklerini.
Vazgeçmenin adı kazanmak oluyor bazen.
Ama sen,
Hep bildiğin yerlerden geçeceksin ısrarla.
Bu kez,
Trenle hiç görmediğin bir şehre git,
Ve kendini ağaçların çok olduğu bir yerde camdan dışarı fırlat
(bkz: tembellik manifestosu)
haykinin ortalığı yakıp yıktığı şarkılardan biri. o nasıl akıcı bi rhyme öyle.
italya da cikan sol icerikli günlük gazete.
Bir ysl parfümü.
Kokusu hoş ama bir şeyler eksik sanki.
Sanki değil baya baya eksik.

Zaten bir şeyleri hep yarım bırakıyor bu insanlar.
hızlı para. (bkz: money fast o)
allame ve hayki'ye ait olan bir rap musikisi ürünüdür.

http://www.youtube.com/watch?v=hyX2YpgzUyI

Hayki:

insan gönül körü, açık gözü, aklı fikri kapalı
Benden uzak dursun kurdu çakalı çünkü; kirli sakalım
Kaldır kafanı topla kusur kimde sor bi bakalım
Egon tuttu yakanı kemirir etini, ayır sapla samanı
Abaza gazına yazar kesilip anlat dur sürekli
Kabarıp al kitap der satar kızına medya orospu romanı
Yaralı halkın edebiyatı ve sanat öksüz kaldı kalalı;
Düş gücünden yoksun nesil çürür okur yazar paralı
Zapla kanalı çünkü şimdi başlar Fatmagül'ün Suçu
Ülkemde yetenek oldu artık jilet yutmak koçum
Sen asgari ücretle geçin git alkışla koşup
9 milyon dolar maaş alırken Show Tv'den Acun
Atlı karıncadan düştü şimdi gözaltında çocuk
Esir bilinç yasak direnç hiphop zan altında
Bahsetme zanaatından çünkü senin gözün bel altında
inandığına varmak istiyorsan vazgeçersin hayatından
Bu böyle cambaz oynasın ki sende seyret
Gülen yargı, gülen polis, gülen medya, gülen devlet
Aklını başına topla siyaset mi, yolsuzun yol bulması?
Sen bayrak açıp şakşakla bu sadece post kavgası
Elinde ekmek varsa tüner başında bok kargası
Tok yatmasın halk, çalıştır bizi silahla barıştır
Şükür kanserle tanıştık bugün, şefkatle karıştı zulüm
Dikkatle araştır oku, hesapta yokuz.

Allâme:

Garbın afakında çelik zırhlı duvar
Fakire çevir sırtı
Kural; gebermen nakit paradır, vergiler kapora
Nefes alman sakıncalı buralar hiç akıl karı değil
Otur göt üstünde kumandayla manken kovala
Beyni kovada bırakır ergen, umutlarına çekti parsel
Yeni bi dünya hayalden uydurulmuş resimdir pastel
Aslı Kerem'e posta koydu, çünkü yok altında mustang
Diziler en yalancı dünyadır ört üstüne yanlı gazete
Boyuna tasma vur sınır çek akla fikre, düşle yarını
Konuşmaman da sebebidir hiç bitmeyen baş ağrının
Bir pencerenden ayrıl ekrandan hayat güzel ve
Çık sokakta çocuklar açlıktan ölüyor ver kararını
Tarihimde namus şeref vardı şimdi vur düşene
Vicdanınla yaptığın bi kavgadır bu geç köşene
iç neşelen, hiçbir şeyden haberin olmasın
Demek aptalca sakın kulaktan dolma, git araştır eşele
Parmaklıklar olmaması hep özgürsün demek değil
Vatandandaşını yetmiş yıl çalıştır et emekli
Ciddiyetten uzak siyasetle yalan yanlış bilgilere
Münasip tv önüne gelene der kim ettiğim?
Azdır kendi vatanında gavur kadar gezdiğin
Söz konusu açlık sanki zenginlerin tipik obezliği
Tüm çaban boşuna çıktı
Ziyan edilen dünyanın sana soluman için verdiği zehir mi yoksa helal nefes mi?
bir tür notadır. elbette anlayana.
bir kaç tanımı olan bir kelimedir:

Bir gemideki malları göstermek için kaptan tarafından boşaltma işlemlerinin yapılacağı gümrük idaresine verilen liste. -bu işlem halen devam etmektedir. uygulaması nizami olarak işlemektedir.-

Bildiri

Toplumsal bir hareketin siyasal inanç ve amaçlarının açık ifadesi. - ne kadar açık ifade etseniz de bir kapalılık var bu işte...bazen burada yazılanlarda manifesto gibi ancak festo su alınmış mani gibi.
bildiriye ek olarak harekete geçirme anlamı da taşır. reklam ajansı çalışanları şöyle buyurmuşlardır: http://ajanscalisanlarimanifestosu.org/

çalıştıkları sektöre göre hayli ilginç kalmış, altından ne çıkacak diye beklenen manifestodur.
"Maddeten temiz, manen sakıncasız"

M A N i F E S T O


ilk insandan bugüne, hayatımızın devamlılığını sağlayan temel unsur: Gıda!

ilk insanın beslenme alışkanlıkları ile binlerce yıl sonra bizlerin beslenme alışkanlıkları arasında -ürün çeşitliliği ve üretime katılan materyal bir kenara bırakılırsa- fazla bir fark olduğu söylenemez.

Önce ihtiyacı olan gıdaları üreten, sonra ürettiği gıdalardan tohumu ve fidanı ile hayatın devamlılığını sağlayan, son olarak da milletlere ayrıldıkça ticari bir araç haline gelen gıda; bugün sayılan işlevlerinden farklı olarak aynı zamanda uluslararası siyasetin ve küresel Kapitalizm’in elinde önemli ve tehlikeli bir silahtır.

Tarih kitapları yeryüzündeki savaşları sınıflandırırken, gânimet ve dinî gerekçelerle yapılan savaşlar, enerji savaşları (petrol) ve su savaşları olarak sınıflandırıyor.

Yaşadığımız yüzyıl, tarih boyunca savaşın her türüne şahitlik etti. Bugün ise, adına ‘gıda savaşları’ diyebileceğimiz bir savaş yaşanıyor. Herkesin gözü önünde yaşanan bu savaştan da anlaşılıyor ki; önümüzdeki yüzyıl ve yine öncelikle gıda savaşlarına sahne olacak.

Küresel Kapitalizm ve Emperyalizm insanlığın ihtiyaç duyduğu temel ihtiyaçları tekelinde tutarak, ulusları egemenliği altına alıyor.

Önce yeraltı kaynakları, sonra yerüstü kaynakları, sonra vazgeçilmez temel ihtiyaçlarımızdan su ve gıda, uluslararası Kapitalizm’in ve Emperyalizm’in elinde mükemmel bir silaha dönüşüyor.

Her şey gözlerimizin önünde olup biterken; yaşananlara bu derece bîgâne kalmamızın kolayca izah etmek güç görünüyor.

Türkiye, ‘gıda güvenliği’ alanında sabıkalı bir ülke… Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere, sınırlarımız kontrol altına alınamıyor.

Ülkenin her köşesinde “merdiven altı üretim” yapılsa da; Türkiye’nin ekonomik kalbi konumundaki istanbul, bu üretim biçimin merkezini oluşturuyor.

Sözde modern yöntemlerle üretilen tarım ürünleri, alıcı ülke gümrüklerinden geri dönerken; iç pazarda arz-ı endam ediyor. Üstelik toplum bunu bir fırsat olarak görüyor.

Bilinçsiz kullanılan zirai ilaçlar, hormonlar, gümrüklerden elini kolunu sallayarak giren genetiği değiştirilmiş (GDO) ürünler, içeriğini ve menşeini bilmediğimiz ürünler Türkiye insanının yeni ve en büyük düşmanı.

Yakın zamana kadar kendi tarım üretiminde kendisine yetmenin dışında büyük tarım ürünleri ihracatçısı olan Türkiye, dağları, tepeleri bitmiş gibi en verimli tarım alanlarını yapılaşmaya açarak; köylerin ve köylünün ihtiyacını karşılamayarak onları şehirlere taşıyor. Bu arada işsizlik bir yana, hemen her türlü tarım ürününü ithal eden bir ülke haline getiriliyor.

insanıyla, inancıyla uğraşmaktan sanayileşmeyi beceremeyen, bilgiye değer vermeyen, hizmet sektörünün kıymetini anlamayan, finans merkezi olmayı başaramamış, enerji kaynaklarını yönetemeyen, yeraltı ve yer üstü değerlerini hebâ eden, insanına iş bulamayan, enerji dolu genç nüfusuna bilgi çağının fırsatlarını sunup katma değer üretemeyen bir ülkenin gıda güvenliğini önemsemesi beklenemez.

Önce nüfusun çokluğunu bahane ettiler. Daha sonra verimli arazilerin yerleşim alanı yapılması için şehirleşme modelleri erozyona uğratıldı. ‘Tarım alanlarının azlığı ve verimsizliği’ gibi bir safsata ile beyinler yıkandı.

Sanayi devrimi yalanıyla topraktan utandırılan, toprağı işlemek yerine kahvehanede oyun oynaması özendirilen halk kitleleri sanayi devriminin üzerlerine çökmesiyle, işsiz ve umutsuz bırakıldılar.

Uluslararası tröstler bugünler için vardı ve çöreklenmekte gecikmediler. Daha kolay üretim, daha fazla verim ve daha fazla kazanma uğruna, insan neslinin geleceğini tehdit altına alan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı (GDO) ürünlerle baş başa bırakıldık.

Bu sayede köyde-kentte yetişen ve doğal yöntemlerle elde edilen tohumlar ve ürünler yerine; laboratuar ortamında şekillendirilen, artık tohum vermeyen, görünümü aynı olsa da, tadı, kokusu, rengi, lezzeti ve dayanıklılığı aynı olmayan; tek kalıptan çıkmış, her mevsimde sofraları süsleyen bu daha dayanıklı ürünlerin insanlığın kâbusu olduğundan kuşku duymuyoruz.

Bu sayede artık ‘doğal’ olan, tarih olmuştur. Önüne gelen herkes ürününün ‘doğal’ olduğu iddiasındadır. Ancak artık doğal olan, yalan olanla eşitlenmiştir.

Materyalizmin kölesi gibi düşünüp hareket eden, inançlara, felsefî görüşlere, beslenme kültürlerine saygısız bir takım üreticilerin yanı sıra, bilgi ve endişeden yoksun yeni tip tüketiciler sayesinde doğal yapı bozulmuş; tarım ürünlerinden elde edilen ürünlerin menşei hakkında bilgi sahibi olamadığımız gibi doğru bilgiye erişmemizi engelleyen karmaşaya eklenen malum bürokrasi ve sorumsuz siyaset sayesinde, insan neslinin immun (savunma) sistemi zayıflatılmıştır.

Binlerce sağlıksız katkı maddesi ile tabiatı bozulan insanlık, bu yapay ve sakıncalı gıda endüstrisi sayesinde her gün hasta ve her günü hastane koridorlarında geçen ilaç maymunlarına dönüştürülmüştür.

insanlık , “kazan kazan” formülünün uygulandığı günümüz gıda ve sağlık endüstrisinden, kayıp üstüne kayıplar vermektedir.

Bozuk yağlar, yağ gibi kaygan insan modeli, konserve tüketen prematüre insan tipi, paketlenmiş ürünler sayesinde ruhunu kaybetmiş "moda mankeni insanlar" elde etmek için ne gerekiyorsa yapılmıştır. Bu çabaya bugün de devam etmektedirler.

Yeni nesil sütü bilmiyor, ayran içmemiş, hoşafı-kompostoyu duymamış ancak içindeki sağlıksız, kalitesiz, güvensiz renklendirici, tatlandırıcıların yanı sıra tiryakilik uyandıran, katkılı, gazlı içecekler sayesinde adeta "hazzın ve lezzetin kölesi" haline getirilmiştir.

Şairin tabiriyle ‘aşı zehirle pişmiş’ bir nesil var karşımızda… On bin yıllık sütü ‘sokak’ kelimesiyle birleştirip küçümseyerek; ne olduğu belirsiz ürünler pazarlıyorlar. Salamında, sucuğunda ve köftesinde et olmayan, baharatı inşaat boyası ve kiremit tozundan yapılan, zeytine ayakkabı boyası katan, atık yağı damıtıp yeniden satan, peyniri ve dondurmayı sütsüz yapan, peynirin mayasını tanımayan, ekmeği bile meçhul ve tehlikeli katıklardan üreten bir toplumda, insan zehirlemenin suç olduğunu söyleyen bir hukuk, sadece komiktir!

Para karşılığı tehlikeli ürünleri savunan, birkaç kuruş dünyalık için dilini yutan, kör, sağır dilsiz sözde aydın ve bilim insanları ve daha acısı bütün bunlara ölüler kadar sessiz, taş kadar tepkisiz bir insan nesli… Böyle bir nesil, katiline para veren maktulden farksızdır. Haz ve lezzete ölümüne âşık bir gençlik… işte yeniçağın modern köleleri üzerine kurulan karmaşık, karışık ama yaptığını bilerek yapan bir endüstri...

Reklâm denilen büyük sihirle, zehrine susamış insanlığa iyiyi, doğruyu, doğalı, gerçeği, geçmişi, geleceği ve en önemlisi o mükemmel insana mükemmel olanı hatırlatmak için, içindeki volkanik ‘endişeleri’ paylaşmak ve insanî sorumluluklarının gereğini ifa etmek için doğdu: Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi.

Bu Hareket’in hiçbir Materyalist, Kapitalist ve Emperyalist güçle, siyasi bir yapılanmayla ve ekonomik bir güçle (duygusal dâhi olsa) en ufak bir bağı yoktur. O’nun tek bağı; doğru ve gerçekledir. O’nu bu idealinden hiçbir güç ve irade vazgeçiremez. O, yani Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi; insan için yola çıkmış insani bir harekettir!

Sizi de bekliyoruz!
Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi