--spoiler--
5 sezon bilmem kaç bölüm sonunda anladım ki;
lost'a lost demem, lost da john olmadıkça..
ayrıca uludağ sözlük aracılıyla, 70 milyonun gözleri önünde richard'a bir kaç sözüm olucak:
ne sawyer demiş ne jack; benim esas yarım sürmeli richard'ım dır..
--spoiler--
5*8 den sonra aaron un babasının sawyer olabileceğini düşündüğüm dizi. sanırım değil ama belli olmaz. bi bakmışsın doc ile kayın çıkmışlar.*
--spoiler--
--spoiler--
hacı benim anlamadığım bir kaç şey var. şimdi sawyer ve yanındakiler dharma elemanlarının yanına gitti ve orada takılmaya başladılar. bu dharma denilen şirket bu kadar gizli deneyler yapıyor sözde gemisi batmış 4 kişi içlerine nasıl kabul ettiler. şirketi yönetenler bunların kim olduğunu 3 senede araştırmadı mı.
bu richard denen adam ne ayak diğerlerinin lideri ama liderliği benjamin e nasıl verecek öyle pasif bir adam da değil. john lider olacak mı yoksa benjamin i öldürüp mapuslara mı düşecek.
--spoiler--
son izlediğim 5*8 son zamanlarda gördüğüm en güzel lost bölümü olmuş. gerçekten etkileyiciydi. ha unutmadan, bir dedikoduya göre, yeni doğan çocuğun adı; ethan!.
508 ile efsane bölümlere bir bölüm daha katılmıştır.
--spoiler--
gerçekten pek çok sorunun cevabını mükemmel biçimde aldık. horace-sawyer arasında 3 yıl önce yaşanan diyalogun aynısının 3 yıl sonra yer değiştirmiş olarak yaşanması, juliet-sawyer arasındaki aşk, jack ve kate'in dönüşü ile nelerin değişeceğini düşünmek, charlotte'yi çocuk haliyle görmek, diziyi izleyenlere devamlı yaşatılan şok ifadelerinin aynısını richard'ın yaşadığını görmek. hepsi süperdi.
--spoiler--
--spoiler--
en son yayınlanan bölümünde(sezon 5 bölüm 8), adamakıllı sıkan ve esnememe sebep olan dizi. biraz kendine gelse iyi olur.
edit: evet, pek çok cevap aldık almasına ama nedense şaşırmam gerektiği; hiç tahmin etmediğim şeyler gerçekleşmiş olduğu hâlde hiç şaşırmadım ve sıkıldım. yani bu cevapların yanında biraz ilerleme kaydedilebilirdi, 40 dk.lık bölümün 30 dk.sı doldurmaydı, 10 dk.sı kaydadeğer. banane juliet'in sonunda başarılı bir doğum yapmasından...
edit2: tamam yav tamam, o günlerde prison break izliyordum; onun heyecan katsayısı daha yüksek olduğundan bu bölüm biraz sıkıcı gelmiş olabilir bana. gelmeyin üstüme. don't judge me lan!
--spoiler--
ben'in ağzını burnunu kıranların artık rahat bırak şu adamları diye düşünen lost izleycileri olması muhtemeldir. elinize sağlık.
ayrıca 8. bölümde danşarlot'un küçüklüğünü görüyor ve sene 1974 olduğunu söylüyorlar bir sonraki sahnede. şimdi dan'in gördüğü kız yani şarlot orda olsa olsa 5 yaşında falandır. şimdi bunlar zaman kaymasından önce yüz gündür adada olan elemanlardı yani uçak 20004'te düştüğüne göre 20004'telerdi hala. gel gelelim şimdi dan'in gördüğü kız misal 5 yaşında olsa sene 1974müş demek ki şarlot 69lu oluyor da şarlot da hiç 69lu gibi durmuyor. valla kafam karıştı yine.
bir de uzun saçlı elemanın karısının doğurduğu eleman dan mi çıkıcak acaba diye de düşünmekteyim ama bilmiyorum. ama öyle olmaz herhalde adam oxford'da proftu. ne zaman doğdu da prof oldu de mi ama.
ha bi de olan çarli'ye oldu. ona yazık oldu pisi pisine öldü gariban.
ayrıca sawyer abimizin juliet yengeyle beraber olmasına, kate'in sik gibi ortada kalabilme ihtimaline de çok sevindik o da ayrı mevzu.
5x08
--spoiler--
Şimdi bizimkiler 70 li yıllarda takılı kaldılar ya, daha henüz dharma da yok edilmedi, hatırlarsanız ben dharma için babasıyla gelip ona hıyanet edip yerlilerle dharma kampını yok ediyordu 3. sezonda. Heh işte sawyer filan da varken ben'in kafasını küçükken ezseler ne şahane olur de mi?
ve geçmişte bir şeye müdahale ederlerse mesela dharmayı filan kurtarırlarsa, adaya ilk düştüklerinde ki others'a ne olacak, belki de the others olmayacak..Belki çarlicik bile ölmeyecek.. yaşanmışlıkları nereye gidecek?
Ayrıca Claire nerde halaa?
--spoiler--
--spoiler--
son bölümüyle* bize jack'in duygusallık yaşadığı her hatunu sawyer'ın çatır çatır götüreceğini anlatan dizidir kendisi. ayrıca julliet kate'e her yönden koyar diyorum. bence yani.
--spoiler--
bu diziyle ilgili beni rahatsız eden tek bir şey var: sun ve sayid'in süper ingilizceleri. bize şu an mantıksız gelen herşey dizinin bitiminde mantıklı bir hal alacak, buna inanıyorum. ama biri koreli biri ıraklı bu iki insanın amerikanın yerlisiymişcesine her sözcüğü, her deyimi anlıyor olmaları mantık hatası olarak kalacak. sayid'in ingilizceyi nasıl öğrendiğini bilmiyoruz ama sun (buradan sonrasında 2. sezonu izlemeyenler için küçük bir spoiler var) ingilizceyi amerikada eğitim görmüş sevgilisinden öğrendi.
şimdi ben kendimle kıyaslıyorum; yaşım 10'du ingilizce öğrenmeye başladığımda, hem de yoğun ingilizce programı olan bir okuldaydım. 10 seneden fazla süre kendi ülkemde ingilizce öğrendim,kendi branşımdaki ingilizce makaleleri okuyabilecek kadar iyi ingilizcem var. ama sawyer'ın neredeyse hiçbir cümlesini anlayamıyorum. diğerlerini de hızlı konuştuklarında veya deyim kullandıklarında anlamıyorum. ama maaşallah kocaman kadın ingilizceyi, kendi milletinden birinden öğreniyor (amerikalıdan filan değil) ve her söyleneni anlıyor. bir kere olsun söylenen laftan sonra boş boş bakıp "sorry?" * demiyor. veya onlardan daha basit cümlelerle anlatmalarını talep etmiyor. adeta bir "native speaker", kate'den ayırt edemezsin. desmond'ın iskoç aksanıyla bile sorun yaşamıyor. aynı şey sayid için de geçerli ama belki o daha küçük yaşta öğrenmiştir diye pek ses etmiyorum şimdilik...
--spoiler--
Son bölümde meşhur heykelimizi de gördük ve bazı şeyler daha mantıklı gelmeye başladı. Ada ada dediğimiz atlantis. eloise hawkingin oxfordda yaptığı çalışmalar o koca sarkaç vs.. zaten atlantisten başka bişey olmazdı. Sürekli hiyeroglifler görüyoruz dizide. iddialara göre Atlantis kaybolmadan önce orada uygarlık kuranlar başka kıtalara çıkmışlar ve geldikleri yeni kıtada başka bir uygarlık kurmuşlar; bu uygarlık Mısır, uygarlığı kayıp kıtada (adada) hayatına devam edebilenler de bizim the others diye tanımladığımız grup. Zaten adanın çıkış noktası olan tunus da mısıra çok yakın. buna göre bizim ada yerlilerinden bazıları ada dışına yani tunusa çıktılar ve ordan da mısır uygarlığını kurdular gibi bir teori çok da mantıksız gelmiyor insana. gelelim heykelimize; baş kısmı tıpkı mısır tanrısı taueret gibi.
taueret, mısır mitolojisinde hamile kadınların koruyucusu olan hayvan tanrıdır. iblisleri korkutmak için hamile su aygırı suretindedir. heykelin adadaki hamile kadınlarla ilgili olduğu kesin. adada o heykel varken sawyer juliet' e amy' e doğum için yardım etmesini söylemişti ve juliet' i " belki doğumu engelleyen şey henüz gerçekleşmemiştir sen bi dene " gibisinden bişeyler söyledi ve juliet doğumu sorunsuz şekilde yaptırabildi amy' e. gelecek bölümlerde heykelin yıkıldığını falan göreceğiz ve hamile kadınlara etkisinden emin olacağız büyük ihtimalle. sanırım dharma zamanında adada hamilelikle ilgili bir sıkıntı yoktu. dharmanın kökü kazındıktan sonra hamile kadınlar ölmeye başladı ve bunun suçlusu olarak kendini gören benjamin de adadaki bu sorunu çözebileceğine inanarak juliet burke' ü adaya getirtti.
--spoiler--
18 mart gecesi iki bölüm birden izleyeceğimiz dizi. bölümlerin oyuncularına baktığımızda iki bölümde de benjaminin gençliğini oynayan Sterling Beaumonı görüyoruz. sanırım benjamin linusun hikayesini biraz daha irdeleyecekler bu iki bölümde.
