bugün

1976 yapımı trelkovsky polanski'nin rol aldığı "paronaya" kavramını konu edinen roman polanski sevenler için kaçırılmaması gereken bir başyapıt...
(bkz: the tenant)
repulsion ve rosemary's baby ile polanski'nin apartman voltron'ını oluşturan film.
roman polanski'nin, repulsion ile başlayıp,rosemary's baby ile doruğa çıkan üçlemesinin son halkası.
üçlemenin ortak teması, apartman, yalnızlık ve yabancı olma hissi.
polanski'nin kahramanını kendisinin oynadığı bu film, öyle koltuğunuza kıvrılıp, battaniyeyi üzerinize çekip, mutlu mesut izleyecebileceğiizn bir film değil.

kendi hayatının oyuncusu degildir trelkovsky. garsondan martini ister başka birşey gelir; kahve ister, sicak çikolata gelir, içtiği sigara yerine marlboro gelir...

yalnızlık ve yabancılığı anlatmış polanski, üstelik öyle güzel renklerle anlatmış ki. kasvet, paranoya, şiddet, yalnızlık, yabancılık benim en iyi bildiğim şeyler ve bu filmde biraz olsun canınızı sıkabildiysem ne mutlu bana der gibi polanski.

paranoya ve şizofreniye adım adım yakalanışını izlediğimiz trelkovsky'nin filmin ilerleyen dakikalarında etrafında oluşturmaya başladığı fantastik öğeler de oldukça doyurucu.

ama bu bir gerilim filmi değil, bu polanski'nin yalnızlığı, yabancılığı anlattığı, gerilim öğeleriyle süslenmiş draması az bir drama.
--spoiler--

arka arkaya iki kez binadan atlayarak intihar etmeye çalışmak. çılgınca.

--spoiler--
Roman Polanski'nin yönetmenliğini ve başrol oyunculuğunu yaptığı gerilim filmi. filmin isminden de anlaşılacağı gibi film ev kiralama sahnesi ile başlar.
Roman Polanski' nin yönettiği ve başrolünde oynadığı psikolojik unsurları sinema tarihinde en başarılı şekilde işleyen filmlerden biridir.
the tenant adıyla da bilinen 1976 yapımı mukkemmel bir roman polanski filmi. polanski'nin apartman üçlemesinin sonuncusudur. * *.

film; fransa'da yaşayan ve polonyalı bir göçmen olan trekolvsy'nin, kendisinden önceki kiracının camdan atlayarak intihar ettiği bir daireye taşındıktan sonra yaşadığı paranoyak psikolojiyi anlatıyor.
Efsane Roman Polanski filmi...

--spoiler--
Bir kişi hangi noktada olduğunu sandığı kişi olmayı bırakır?Bilirsin, karmaşık sorulardan hoşlanmam.Diyelim kolumu kestin.Şöyle derim, "Ben ve kolum."Öteki kolumu da kestin.Şöyle derim, "Ben ve iki kolum."Diyelim midemi...midemi söküp çıkardın, böbreklerimi, diyelim ki mümkün bu...Şöyle derim, "Ben ve iç organlarım."Anlıyor musun?Ve şimdi de, kafamı kestin..."Ben ve kafam" mı derim yoksa "Ben ve vücudum" mu?Kafamın kendine ben demeye ne hakkı var?Ne hakkı var?
--spoiler--
bir psikoloji sitesinde gördüğüm üzere psikolojik rahatsızlıklar üzerine en iyi filmlerden biri olarak gösterilen roman polanski eseridir. (filmin ingilizce ismi the tennant, türkçesi de kiracı olarak geçiyor.)
film karikatürize karakterleriyle Paris'teki bir apartmanda bir Jean-Pierre Jeunet filmi gibi başlıyor ama dakikalar geçtikçe Polanski, filmin kahramanını (yani kendisini) insan bilinç altının kıvrımlarında dolaştırıp, bize modern insanın karşılaştığı yalnızlık, topluma yabancılaşma gibi sorunları çarpıcı bir biçimde gösteriyor. Filmin sonlarına doğru da kiracı trelkovsky, kafka'nın eserindeki gibi dönüşüme uğruyor.
1976 fransa yapımı psikolojik korku filmidir. izlediğim ilk roman polanski filmi olarak da tanımlayabilirim. en iyi psikolojik gerilim filmi desek absürt olmaz. filmin sonuna kadar kafa patlat dur acaba ne olacak diye. filmde dönemin sağlam hatunlarından isabelle adjani başrolde oynamaktadır. olay huzursuz bir apartmanda geçmektedir. gerisi spoiler a girer , susayım.