bugün

‘Herkes bilir ki, hayat yaşamak zahmetine değmeyen bir şeydir, aslında 30 ya da 70 yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değildim, çünkü her iki halde de gayet tabii olarak başka erkekler ve kadınlar yine yaşayacaklar ve bu binlerce yıl devam edecektir (…) insan madem ki ölecektir, bunun nasıl ve ne zaman olacağının önemi yoktur’

modern bireyin bir türlü benimseyemediği müthiş bir alıntı.
"yoksa mersault'a mı benziyorum?" diye diye kitabı bitirdim. çok iz bırakacak bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kitap anlık sorgulamalara dayalı bir şekilde işlenmiş. okuma esnasında etkiliyor. zaman zaman bir sayfada okuduğunuz bir cümle sizi 3-5 dakika düşündürebiliyor, evet. ama daha ötesi değil.
sarsıcı '' bugün annem ölmüş, belki de dün, bilmiyorum '' cümlesiyle açılan camus başyapıtı. jean paul sartre' nin bulantı adlı romanında bulunan ve kendi ellerine yabancıymış gibi bakan adamı hatırlatırcasına, baş karakter meursault roman boyunca gelişigüzel ve histen yoksun bir saçma anlayışı ile tercihler yapar.
mersault'nun arabı öldürmesi bence bize şu soruyu sordurmalı: hareket iradeye, irade de isteğe bağlı mıdır?
bilimsel olarak o an o tetiği çekmesini sağlayan bir sürü etmen olabilirdi: gen, ruhsal bunalım, ya da sadece istek.
ama camus karakteri o kadar hissiz ve yabancılaştırdı ki, gerçekten güneş dışındaki bütün etmenler saf dışı kaldı.

peki böylesine yabancılaşmış birinin adam öldürmesine ne sebep olabilirdi? sadece güneş mi? peki ya yargılama süreci?
iki yıl önce okuğum roman. 1957 nobel edebiyat ödülü sahibidir. toplumsal ve ahlaki kuralları sorgulatır tabi eğer buna hazırsanız.

örn. altını çizdiğim cümle: her sağlıklı insan sevdiğinin ölümünü biraz arzular.
Degisik olaylar orgusune sahip ama farkli bir hayatin icinde sizi yasatan romandir.

Edit: tamam taslamayin mk. fransizca bilmiyorum aydinlanmak icin;
(bkz: l etranger)
şizofren iş arkadaşımın benim olan bu kitabı benden habersiz okuyup, bana yabancı mı demek istiyorsun deyip çılgına döndüğü, bana bıçak çekmesine bile sebep olan kitap. sürekli varlığınızı sorgulayan biriyseniz eğer derin izler bırakır bu kitap.
Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. Aslında otuz ya da yetmiş yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değilim; çünkü her iki durumda da gayet doğal olarak başka erkeklerle başka kadınlar yine yaşayacaklar ve bu , binlerce yıl devam edecektir. Sözün kısası bundan daha açık bir şey yoktu. Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep bendim.
inceliği ile insanı etkileme oranı ters olantılı olan kitap.
(bkz: l etranger)
nobel ödüllü. annesi yeni ölmüş bir ateistin, arkadaşının davası uğruna birini öldürmesiyle yaşanan hapishane ve sorgu olaylarını anlatan kitap.
geçenler de okuduğum ve beğendiğim kitap. kitap sanki iki bölümden oluşuyor. meursault un cinayeti işlemesin den önce ve sonrası diye. ve herkesin dediği gibi'' bence bir''.
albert camus'nün bir solukta okunabilen kısa ancak çok vurucu romanı. kahramanımız yabancıdır. ancak bu yabancılık özünde hayata karşı bir yabancılaşmadır. kitap okunurken niye varım, niye yaşıyorum gibi soruları kendinize sormanız çok olağandır. beni çok etkiledi. ancak 2-3 sene evvel okusaydım daha da etkilenirdim gibi geliyor. *
bir adam "hissetmiyor" diye bu kadar ceza ona reva mıdır sorusunu usulca sordurtmuştur. bundan önce "bir idam mahkumunun son günü"nü okumuştum sondaki can çekişmeleri ve ortak noktaları cezbetti. insanı insan yapan şeyin akıl olduğunu söylemekten geri kalmayız ama duygusuz birisini akılsız ve gereksiz olarak da hor görmekten vaz geçmeyiz. hayvana hatta bir araştırmaya göre bitkiye bile hasıl olan duygu insanın onu içselleştirememesi sonucu sırıtıyorsa ya onu bırakır yahut bir hayat boyu rol yaşar. rol yaşayanlar bunu dışarı kusanlara göre daha çok kabul görür her nedense. sonra bir bakmışsınız biz de kabul verenlerden olmuşuz.
---spoiler---
yaşlı annesi öldüğünde büyük bir üzüntü göstermez meursault.çünkü yaşlı bir insanın ölümü beklenen bir şeydir ve artık annesiyle paylaştığı manevi bir şey, ona karşı beslediği bir duygu kalmadığı için sakin karşılamıştır bu durumu.çoğu insan yaşlı bir yakını öldüğü zaman aslında bir üzüntü hissetmez fakat üzülmenin kendisi için ölen kişi adına son bir görev olduğunu kendine kabul ettirir ve ölen yaşlının ardından sanki gerçekten üzülmüşçesine yapmacık gözyaşları döker.oysa meursault, bu timsah gözyaşlarını dökmemiştir çünkü yapmacık bir insan değildir.

la rochefoucauld'un bir sözü vardır:"eğer aşk diye bir şeyin olduğunu duymasalar, hiç aşık olmayacak insanlar var." der ve bu sözle insanların aslında gerçek bir sevgi hissetmeyerek, yapmacık bir biçimde seviyormuş görünmelerinden yakınmakta, bahsetmektedir.ve ne yazık ki insanların çoğu da böyledir.

marie, meursault'ya onu sevip sevmediğini sorduğunda eğer meursault yerinde başka biri olsaydı, bir üst paragrafta açıkladığım nedenden dolayı marie'ye onu sevdiğini söylerdi. ama marie'ye karşı hissettiklerinin sadece marie'nin güzel bir kız olmasından ve kendisinin genç olmasından doğan cinsel dürtülerden kaynaklı olduğunun, gerçek ve saf bir sevgi olmadığının farkında olan, dolayısıyla ne hissettiğini gayet iyi bilen meursault, marie'ye onu sevmediğini söylemek suretiyle üst paragrafta açıkladığım aldatmacaya düşmekten kaçınarak burada da ne kadar dürüst ve gerçekçi, bilinçli bir insan olduğunu göstermiş; farkını ortaya koymuştur.

gerek sorgulanışı, gerek yargılanışı esnasında hiçbir gerçeği saptırmamış, yalan söylememiş ve cezadan kaçmamıştır meursault.objektif bir yargı olmaktan çıkıp beceriksiz bir avukat ile taraflı ve kana susamış bir savcının düellosuna dönen garip bir işlemden geçtikten sonra idama mahkum edilmiştir, üstelik kendi hayatı sözkonusu olduğu halde kendi fikri alınmadan, hiçbir şey kendisine sorulmadan.

bütün bunların yanı sıra, kendisi öldükten sonra da dünya yaşamının binlerce yıl devam edeceğini ve marie'nin kendisini ya da "başka bir meursault'yu" öpmesi arasında bir farkın olmadığını da belirterek dünya için ne ifade ettiği konusundaki farkındalığını ve kendini bilen bir adam olduğunu göstermiştir.hayatın abartılacak bir şey olmadığını bilen bir bilgedir.

lokanta sahibi arkadaşı celeste'nin söylediği gibi "erkek adamdır" meursault.

adamdır.

hayatımda gördüğüm** en dürüst, yüzde yüz dürüst, tamamiyle ölçülü ve ne hissettiğini, ne istediğini iyi bilen bir adamın; suçluyu iyileştirmek, ıslah etmek, topluma kazandırmak gibi yüce amaçlar yerine salt bir intikam duygusuna dayanmış adalet yoksunu bir yargıya pisi pisine kurban gidişini anlatan, tam da kitabın arka kapağında söylendiği gibi toplumun istediği kalıba girmeyi reddettiği için dışlanan bir adamın öyküsünün anlatıldığı kitaptır yabancı.

unutulmayacaksın varoluşçu yürekli çocuk.

---spoiler---
Albert camus tarafından 1942 yılında yazılmış ve büyük ses getirmiş sayfa olarak kısa , etki olarak uzun bir eser. benim de yazarla tanışmam bu kitapla oldu. Tabii Alper kamu’yu saymazsak. *
Roman, kahramanımız(!) meursault’ın topluma yabancılaşmasını anlatıyor. Ya da her şeyiyle nesnel bir yaşam tarzını betimlemesi diyelim. Bu kitap için söylenecek tek kelime “kayıtsızlık” olsa gerek. “benim için farketmez...” **
Madem ki sonunda hepimiz öleceğiz ve her şey boş ; öyleyse ben seni öldürebilirim. Çünkü senin yaşaman da anlamsız. Ölsen ne değişecek ki? peki Buna kim karar veriyor? Ben! Ama o olmaz öyle...gelgelelim Son ana kadarki kararlılığı ve kendinden emin hali bana bazarov’u hatırlattı niyeyse. Okuyuverin işte.

--spoiler--

[+] Giyindiğimizde , siyah kravat takmış olduğumu görünce pek şaştı , “yas mı tutuyorsun?” diye sordu. Ona annemin öldüğünü söyledim. Ne zaman öldüğünü sordu. “Dün” diye cevap verdim. Hafifçe irkildi ama bir şey söylemedi. Ona , “kabahat benim değil” diyecek oldum ama bu sözü daha önce patrona da söylediğimi düşünerek vazgeçtim. Zaten hiçbir anlamı yoktu bunun. insan ne de olsa daima biraz kabahatlidir.

[+] Ot şilteyle kerevetin arasında kumaşa hemen hemen yapışmış , sararıp şeffaf hale gelmiş bir eski gazete parçası bulmuştum. Gazetede , başı olmayan bir üçüncü sayfa vakası anlatılmaktaydı , olay çekoslovakya’da geçmiş olmalıydı. Bir adam, para kazanmak için bir çek köyünden kalkıp yola çıkmıştı. 25 yıl sonra zengin olmuş , karısı ve bir çocuğuyla beraber memlekete dönmüştü. Doğduğu köyde annesi , kız kardeşiyle beraber bir otel işletmekteydi. Adam onlara sürpriz olsun diye karısıyla çocuğunu başka bir otele bırakıp annesinin işlettiği otele gitmiş , fakat içeriye girdiğinde annesi onu tanımamıştı. Adam şaka olsun diye bir oda tutmuş. Sonra da cebindeki parayı göstermiş. Geceleyin , annesiyle kız kardeşi kafasına çekiçle vura vura adamcağızı öldürüp parasını çalmış , ölüsünü ırmağa atmışlar. Sabah karısı çıkagelmiş , işin içyüzünü bilmeden, yolcunun kim olduğunu onlara anlatmış. Bunun üzerine anne kendini asmış, kız kardeş bir kuyuda intihar etmişti. Bu hikayeyi belki binlerce defa okudum. Bir yanıyla inanılmaz bir şeydi bu. Öbür yanıyla da doğaldı. Yolcunun bunu biraz hakettiğini düşündüm, insan hiçbir zaman böyle şakalar yapmamalı.

[+] Annem hep insanın tam anlamıyla mutsuz olamayacağını söylerdi.

--spoiler--
yamulmuyorsam 2001 yapımı türk filmi olan yazgının senaryosunu uyarladığı kitaptır. başrollerinden birinde serdar orçin oynamıştır.
basit bir aujord'hui maman est morte cümlesi ile başlayan büyük klasik. nobel almıştır.
şu anda okumakta olduğum kitaptır.
şu an çevirisini yapmakta olduğumuz kitaptır. ve 2 aydır 14 sayfasını çevirebildik bu ne biçim bölüm anlamamışem arkadaşlar.
kahramanı meursault olan albert camus romanıdır. the cure grubunun killing an arab şarkısına konu olmuştur. meursault sorguda, neden öldürdün sorusuna hava çok sıcaktı cevabı vererek beynimize şok etkisi yapar.
albert camus kitabıdır. bittiğinde, "ne anlattı şimdi bu?" diye, kalakalmışımdır. Pek sivrilmiş bir konusu yok gibi gözükür; ancak kitabın ruhunu okumuşsunuzdur. bize ilginç bir kişiliği vermiştir kitap. toplum normlarından çıkmış bir kişiliktir bu. hem de en affedilmez ruhsuzlukla...

vesselam...
mutlak gerçek nedir? değişmez olan dogru olan nedir var mıdır , insan yaşadıklarından öğrendikleri değil midir? öyleyse bir i birini nasıl yargılayabilir? toplum yararı mıdır iyi ve faydalı olan, bir i diğerinden ayrılabilir mi yaşamın sorumluluğunu üstlenirken? yaşam vaz geçilmez midir nedir yaşamı anlamlı kılmaya yasamaya iten insanı , neden topluca vazgeçmiyoruz yaşamaktan, bilinçli bir tercih yapıp reddedeblir miyiz yaşam ı? sınırsız düşünebilmek var mıdır,en azından gördüğümüzden daha sınırsız olmak mümkünken ete kemiğe bürünmek bi anlamda mahkum kalmak buna tuhaf değilmidir... diye yine düşünür yine düşünür durur um...
kalıpları yıkan muhteşem romandır. bu kalıplar sadece mersault'un yaşadığı toplumun kalıpları değil, aynı zamanda albert camus'un yıktığı felsefi ağır kitap kalıbıdır. bir felsefik esere göre mesajını çok net ve akıcı bir şekilde veren bin kez de olsa okunabilecek harika romandır. kesinlikle ölmeden önce okunması gereken kitaplardandır. son cümleleri özellikle iz bırakır.
kitaptan alıntı:

çok uzun zaman önce kendimi mutlu hissettiğim bir saatti bu. o zaman beni güzel bir uyku bekliyordu. fakat, değişen şeyler vardı. çünkü yarını beklerken kendimi bir hücrede buldum. sanki, yaz akşamlarına uzanan yollar, insanı güzel uykulara olduğu kadar, hapishanelere götürebilirmiş gibi.

(bkz: albert camus)