geçen bir kır pidesi söyledim beşli, ucuz diye patateslisini gönderirler sandım, 3 kıymalı, 1 patates, 1 peynirli göndermişler, kıymalıları köpeğim bile yemedi, doğasevmez bir hayvansever olduğum için parkta sağa sola attım, kuşlar falan yer diye, bir haftadır oralarda duruyor, kimse yememiş.
peynirli ve patatesli de iğrenç ötesiydi. ultra iğrenç mi desem mega iğrenç mi, diva iğrenç mi, imparator mu. bu bir sanat bence, allahın nimetinden bu kadar tatsız bir yiyecek yaratmak gerçekten kiç bir sanat, bir toplum eleştirisi. hep lezzet peşinde güzellikler peşinde koştuğumuzun yanlışını yüzümüze vurmak istiyor, birden insanların neden mutsuzluğu takip listesine eklediklerini anladım.
bir arkadaşım kemeraltında parasız avukatların takıldığı bir lokantaya götürmüştü beni, yemeği yemedim tamam, yeminle ekmeği bile yiyemedim, bir ekmeği bu kadar kötü yapabilmek, zirve bu, toplumsal sanatta zirveyi yaşıyoruz, bu pideler de o ekmek gibiydi.
kaçak çay da bana elektrik kaçağını hatırlatır, hiç sevmem, ben zaten çayı çok açık severim, erkek adam değil miyim acaba, üç tane de çocuğum var ama minimum.
Mekana girince, Usta iki kıymalı yap bana diyerek selam veren kızlardır.
Hesabı ödemeden önce çayını alıp kapının önünde çay sigara yapar hesabı ödeyip, Haydi ben kaçıyorum Eyvallah der ve giderler.
nerde lan bu kızlar diye sordurtan kızdır. oğlum bize hep elit olanları yolluyorsunuz sonra elimiz ayağımız birbirine dolaşıyor karşılarında. şöyle olduğu gibi sade olanları nerede saklıyorsanız söyleyin kan çıkacak yoksa..