bülent ersoy'un televizyona çıkması üzerine babanın söylediği 'ablam benim' laflarını ciddiye alıp yıllarca bülent ersoy'u halası sanmak, ünlü olunca bizi unuttu, ziyarete gelmiyor diyerek üzülmek, ağlamak.
komşunun kızıyla odunlukta yaptığımız kaçamakları kimsenin görmediğini zannederdim, annesi bütün mahalle karıları içinde 'burada da tamirci odunlukta x ile öpüşürkene. kihkihkih' diyinceye kadar. **
ben nasıl oldum sorusuna babam 'ben annenin üstüne atladım, sen doğdun.' şeklinde cevap verirdi. o zamanki atlama kavramının kafamda canlandırdıklarıyla şimdiki bir değilmiş.
cinsel organların işemek haricinde kullanıldığını da öğrendiğim ilk yaşlarda, abim ve arkadaşları beni japon kadınların vajinasında kapak olduğuna inandırmışlardı. önce kapağı kaldırmak gerek falan diyorlardı. malum dergi ve gazetelerden de bunu destekleyici görseller sunuyorlardı. diğer vajinalardan daha kırmızı daha küçük görünüyordu. e tabi çocuk aklı ne kadar muhakeme edebilir ki.
öpüşünce hamile kalındığına inanmışım bir şekilde. belki de bir çoğumuz.
kuzenimle öpüşmüştük. (hemcinsim bi de) niye öpüştük bilmiyom. hepsi öpüşüyodu, ben de öpüşmüştüm. sonra günlerce her karın ağrımı hamileyim diye yormuştum. psikolojim falan bozulmuştu. sonra kuzenlerime anlattım. çok güldüklerini hatırlıyorum.
Ezanı Allah' ın okuduğunu sanmak.
Aslanın karısının kaplan olduğunu sanmak.
Televizyonun içinde, gerçekten insanlar olduğunu düşünmek, nasıl sığabiliyorlar diye hayret etmek.