iki tane kalbimiz olduğunu sanırdım. Futbolcu kaka'yı türk sanıp ne kadar şanssız adam diye üzüldüğüm de olmustu. bir de çarpım tablosunun dünyanın en zor şeyi olduğunu sanırdım, Ezberleyene kadar göbeğim çatlamıştı.
istanbulun aslında var olmadığını iddia etmek. bir ders hocayla bunu tartıştık. isyan çıkmıştı
iatanbulu ders kitaplarından kaldırın diye. Sonraki hafta istanbuldan bi hoca gelince okula tüm havam söndü tabi.
küçükken, hani vitrin mankenleri var ya, hah işte onların gerçek manken olduğunu her gece buzlukta dondurulup bütün gün vitrinde beklediğini sanardım. bir de aylık ücret alıyolar zanneder ve ''para için kendilerini donduruyolar'' diye gülerdim.
''atam izindeyiz.'' sözünü, iş yerinden izin aldım raporluyum anlamına geliyor zanneder, ''neden atatürk'e izinli olduklarını söylüyolar ki.'' diye düşünürdüm.
dondurmaların bulutlardan yapıldığını zannederdim, mesela dondurma çilekliyse, bulut'u içine çilek koymuşlar öyle çilekli olmuş diye düşünürdüm.
yağmur yağdığında bir yerde çok iyi bir insan öldü o yüzden doğa ağlıyor derdim, yazın yağmur yağmadığında ''kimse ölmedi yaşasın'' diye sevinirdim.
şemsiyeyi paraşüt gibi yaparsak uçabileceğimi düşünürdüm.
uçakların, ben bağırdığımda beni duyduklarını zannederdim, o yüzden ne zaman uçak geçse ''benden xlere selam söyle!!'' diye bağırırdım.
kedilerin yer yüzündeki şeytanlar olduğunu zannederdim.
kurbağalar, siğil atar diye bir şey var ya, işte ben onu hep sihir olarak anlardım bu yüzden bütün gün kurbağalarla oynardım ki bana da sihir atsınlar.
sevdiğim kimse ölmez zannederdim, benim için onlar ölümsüzdü...