zihinde tam bir kavram kargaşasının olduğu dönemde zannedilen şeylerdir.
örneğin; okul önlüğünü annesinin mutfak önlüğü sanmak, kaymakamı yoğurdun kaymağı sanmak, evde yokken eşyaların konuştuğunu sanmak, şirinlerin bir gün görüleceğini sanmak... (bkz: ben)
öğretmenlerin sıçmıyor oluşu.(öğretmenler tuvaletini görünce şok geçirdim)
atatürk büstünün olduğu yerin aslında atatürk ün mezarı olması. (abimin yanına gittiğimde üstüne basıyolar diye ağlamıştım öyle öğrendim)
yağmur yağdığında allahın insanlara çok kızması üzerine tükürüyor oluşu, hava soğuk olunca da tükürüğün donup kara dönüşmesi.
Biz Adanalıyız. Annem ve ailesi Arap Alevidir. Her yıl belirli bir ayda 'mevlüt' denilen ibadetlerini gerçekleştirirler. Bu ibadette, evin her yanı temizlenir, ne kadar tabak çanak varsa hepsi yıkanır. Evin bahçesine konulan koca bir kazanda mevlüt çorbası denilen bir çorba yapılır. Çorbanın yapımı geceden sabaha kadar sürer, çünkü kıvamını bulması için saatlerce karıştırılması gerekir. Sabah çorba yapıldığında, plastik tabaklara doldurulur ve mahalleliye, fakirlere, ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Tabii çocuğum o zamanlar, çorbanın yapım aşamasını izleyemiyorum, uykuya dalıyorum. Ama o aylarda her sabah gözümü açtığımda o çorbadan bir tabak buluyorum mutfakta. Zannediyorum ki, bu çorbayı Allah yapıyor fakirler doysun diye dağıtıyor ve ben çok sevdiğim için bana da veriyor bir tabak. Çorbanın Arapça ismini hala bilmem, benim için o çorbanın adı 'Allah'ın çorbası'dır.
ölü helvası da denilen ve vefat eden kişinin arkasından sadaka olarak pişirilip dağıtılan un helvasının, ölünün soğuk bedeniyle ilişkisi olduğunu zannederek tiksinmek.
ilk okula başlarken sınıfta kalmayı yaz tatilini okul binasında kalarak geçirmek olduğunu sanırdım.
ilerleyen yıllarda aklıma geldiğinde hep gülmüştüm kendime; taa ki üniversitede yaz okuluna kalana kadar.
babama 6-7 yaşlarında "ben nasıl oldum?" diye sordum. o da bana dönüp "şimdi ben mercimeği hazırlıyorum, hazır olunca annenin bir fırını var, ona yerleştiriyoruz. annen de onu fırında bir güzel pişiriyor. işte pişme işlemi hazır olunca da sen oluyorsun." demişti. ben de yaklaşık 3-4 sene bu fırın nerede diye merak edip evde aramıştım. meğersem babam dalga geçiyormuş. uyuz baba.
allah'ın camiide uyuduğunu sanırdım. bir de kafamda hesap ediyorum başını üst kata koysa beli ve ayakları merdivene gelse derken anca sığar gibisinden. tabi çocuktuk.
"eski koltuklarınızı getirin yenisini götürün" dediğinde yerimden zıplamış baba götürelim bunları bak yenisini veriyorlarmış yenisini alalım babaağğ derken bir yandan da ya bunlar salak mı eskisini napıcaklar diye düşünüyordum ama üzerinde durmamıştım, babam "kızım parasız değiştirir mi onlar salak mı müşteri çekmek için öyle diyorlar" demişti de ben babam ne hımbıl adam yea kalkıp eşyaları değiştirmeye üşeniyo diye düşünmüştüm.