bugün

--spoiler--
'' iyi bir köşe yazısı ile aşkı birleştiren şeyi buldum kemal bey''dedi bana.''nedir?'' ''aşk da
köşe yazısı da, tabii ki bizi şimdi mutlu etmelidir. ama ikisinin de güzelliği ve gücü, akıldan hiç çıkmamasıyla ölçülür.''
--spoiler--

masumiyet müzesi
gazete veya dergilerde eğitimli, kültürlü ve birikimli gazeteci/yazarlar tarafından yazılan kaliteli yazılara verilen genel ad. fakat artık pek öyle değil, zira köşe yazılarını açtığınızda bebeğini, kocasını, pjamasını anlatanlardan tutun da kenara üç beş kuruş daha fazla koymak için haddini aşan yazılar yazan, her döneme göre herkese yalakalık yapan yazarlara rastlayabilirsiniz.

halkın okuduğu yazılara, halkla alakası olmadığını vurgulayarak burjuva-aristokrat arası bir hava vermek dışında amacı olmayan pek çok köşe işgalcisini artık okumak değil görmek bile gelmiyor insanın içinden. bir ışık yak, bir aydınlık kat değil mi?
gazete, dergi gibi bilimum yazılı basında yer alan subjektif değerlendirmelere verilen genel bir isim. avrupa'da makale biçiminde olması köşe yazısını basit bir yazının ötesine taşımaktadır.
okunması gereken yazılardır. gazete alıp köşe yazılarına bakmayan insanları anlamak zor. görüşler bilgiler asıl orada.
TAŞ VE GEDiK.

Hazır okullar tatil olmuş, seçim de kapıdayken eğitim ile ilgili bir durum tespiti yapalım…

Türkiye genç nüfusu diğer gelişmiş ülkelere nazaran çok daha fazla olan bir ülke. Öyle ki öğrencilerin okuyacağı okullar sürekli arttırılmasına rağmen yettiği söylenemez. Özel sektör ve vakıfların kurdukları okullar da cabası.

1980 öncesi faal olan okul sayısını düşünmek bile istemeyiz birçoğumuz. Az ve tıka basa dolu sınıflar… O kuşaktan birisi olarak o günlerin zorluğunu uç boyutlarda yaşamadım ama gerçekti. Üniversite sayısı ise oturup bir dakikada tek tek sayılabilecek kadardı. Bugünümüzün öğrencisi de ebeveynini de canından bezdiren, ömründen ömür çalan giriş sınavları da o ve o yılların öncesinden günümüze kalan, hata yapma lüksünü tanımayan yanlış bir uygulama maalesef.

Ülkemizde eğitim bir nevi ticarete dönüştü. Parası olan ya da kaynak oluşturabilenler çocuklarını özel okula, üniversiteye gönderiyorlar. Hatta öyle özel okulların varlığını duyuyoruz ki, eğitim yerine ebeveyn ve eğitim özürlü çocuklarına diploma satıyor. Bunu nereden mi biliyorum? Atanamadığı için mecburen o tür okullarda öğretmenlik yapmak zorunda kalan yeni mezun öğretmenler anlattılar.

Türkiye’de eğitim düzeyinin çok modern ve çok gelişmiş olduğunu söylemek kendimizi kandırmak olur. Verilen eğitim şekli ihtisasa yönelik değil, ezbere ve genel kültür ağırlıklı maalesef. Okul bitirilene kadar akılda kalan ama diplomayı aldıktan sonra unutulan bir eğitim. Mutlaka iyi eğitim verenler de vardır; bunun sayısının devede kulak bile olduğu aşikâr. işin en acı yönü ise ülkemizin yine bu tarz bir eğitimle diplomasını almış öğretmen ya da öğretim görevlisi eğitimci ordusu cenneti olması. Çoğu diplomasını alana kadar staj bile yapmamış olan bu eğitimcilerin bir bölümü de iyi bir eğitim için değil de egosunu tatmin etmek adına isminin başına ünvan almak için mücadele veriyor.

Eğitim ve öğretim sevgi işidir. Öğrenci de okuduğu alandan haz duymalı, eğitimci de eğitmekten.

Ülkemizde çoğu zaman bunun tersi yaşanıyor. Diploma sahibi olmak için sınavlara giriliyor. Staj ise ağırlıklı olarak naylon.

Birçoğunuzun “iyi tamam da senin önerin ne” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, bu kadar yazıyı yazma zahmetine giren ve nutuk çeken birinin âcizane birkaç önerisi de vardır elbet.

Şöyle:

Türkiye’de vakıf ve yatırımcıların kurduğu okulların kat kat üstünde okul ve üniversiteler açılmalı. Özellikle meslek liselerinin sayısı çoğaltılmalı ve bu okullara giriş teşvik edilmeli. Türkiye’de özelleştirilmemesi gereken tek kurum varsa o da eğitim kurumları olmalıdır.
ilk ve orta öğretimde okuyan öğrenciler evlerine en yakın okula gitmeli, gidebilmeli.
Eğitimcilere yönelik yılda en az bir defa güncellenme seminerleri düzenlenmeli ve düzenli olarak bu seminerlere katılma mecburiyeti getirilmeli.
Örneğin lise öğrencileri, yılsonunda üniversiteye geçiş amaçlı her ders için ayrı olmak kaydıyla sınava tabi tutulmalı ancak bu sınavlarda alacağı puan tüm lise hayatı boyunca yapılan sınavlardan aldığı puanlarla birlikte ortalamaya tutularak öğrenciye “bir seviye” notu belirlenmeli.
Öğrenci ve ebeveyne öğrencini kapasitesi ile ilgili gerçekçi bilgiler verilmeli ve öğrencinin ilgi ve başarılı olduğu yönlerine uygun doğru üniversite tercihinin hangileri olması gerektiği sözlü ve rapor halinde sunulmalı.
Devlet, her üniversiteye bir Eğitim Kalitesi Standartı Puanı vermeli.
Üniversiteye giriş imtihanı kaldırılmalı. Öğrenciler lise sonunda kendisi için oklu tarafından belirlenen notu, yaptığı stajlar vs. ile ilgili bilgilerin bulunduğu bir CV dosyası hazırlayarak istediği üniversiteye kayıt başvurusunda bulunmalı. Üniversite de bu dosyayı devletin kendisine verdiği puanın sınırları içinde değerlendirerek üniversiteye kaydı kabul etmeli ya da reddetmeli.
Öğrencilere girdiği üniversitenin karakterine, ilgi alanına uygun olmadığına kanaat getirdiğinde başka bölüm ya da üniversitelere en azından 1 veya 2 kez geçiş hakkı verilmeli.
Zamanında belli sebeplerden dolayı okuyamamış ama kendini mesleki, bilgi ve beceri hususunda geliştirmiş insanlar takip edilmeli, profesyonel kişiler tarafından yapılacak mülakatlar ve incelemeler neticesinde seviyelerine uygun diploma verilmeli. Çünkü mesleki alanda öğrencilerimize eğitim verecek kişiler onlar olacaktır. Ülkemizde bu özellikleri taşıyan insan sayısının çok olduğu aşikârdır ve hakları olan diploma ve değer kendilerine verilmelidir.

Evet, belki ilk seneler veliler egolarının yenilerek çocuklarını onların kapasitelerinin üstündeki üniversitelerde okumak isteyecek, bu da kargaşalara sebep olacaktır. Sistem oturana kadar üniversiteler sıkıntı yaşayacaklardır. Ama akabinde öğrenci için doğru olan bölümü seçmek adına zamanla ve tecrübeyle daha sağlıklı kararlar almayı da öğreneceklerdir.

Bunlar benim şu an için aklıma gelenler.

Eğitimdeki eksikliğin boyutunu görmek için şu birkaç soruya cevap aramak yeterli olacaktır sanırım.

Sadece Türkiye’de aldığı eğitimle yurtdışında ve yurtiçinde dünya ve Türkiye ekonomisini yönlendiren, ayakta tutan firmaların üst düzey yöneticisi olan kaç kişi sayabilirsiniz?
Sadece Türkiye’de aldığı eğitimle yurtdışında ve yurtiçinde dünya tarihine çığır açacak buluşu olan kaç tane bilim adamımız var?
Sadece Türkiye’de aldığı eğitimle yurtdışında ve yurtiçinde kaleme aldığı kitapları yok satan kaç tane yazar ve düşünürümüz var?

Var elbette ama bu tarihinde dünyaya hükmetmiş bir ırkın şanına yakışacak sayıda değildir.

Taş burada, gedik de burada…

Not: http://hijyenizm.com haber sitesinde yayınlanan köşe yazımdır.