kuran ı kerim

entry2220 galeri246
    444.
  1. infitar Suresi türkçe meali;

    1. Gök yarıldığı zaman,
    2. Yıldızlar saçıldığı zaman,
    3. Denizler kaynayıp fışkırtıldığı zaman,
    4. Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman,
    5. Herkes yaptığı ve yapmadığı şeyleri bilecek.
    6, 7, 8. Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?
    9. Hayır, hayır! Siz hesap ve cezayı yalanlıyorsunuz.
    10, 11. Halbuki üzerinizde muhakkak bekçiler, değerli yazıcılar vardır.
    12. Onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.
    13. Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.
    14. Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.
    15. Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.
    16. Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.
    17. Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
    18. Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
    19. O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır.
    3 ...
  2. 443.
  3. Tekvir Suresi türkçe meali;

    1. Güneş, dürüldüğü zaman,
    2. Yıldızlar, bulanıp söndüğü zaman,
    3. Dağlar, yürütüldüğü zaman,
    4. Gebe develer salıverildiği zaman.
    5. Yaban hayatı yaşayan (irili ufaklı) tüm canlılar toplandığı zaman,
    6. Denizler kaynatıldığı zaman,
    7. Ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman.
    8, 9. Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman,
    10. Amel defterleri açıldığı zaman,
    11. Gökyüzü (yerinden) sıyrılıp koparıldığı zaman,
    12. Cehennem alevlendirildiği zaman,
    13. Cennet yaklaştırıldığı zaman,
    14. Herkes önceden hazırlayıp getirdiği şeyleri bilecektir.
    15, 16. Andolsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip kaybolanlara,
    17. Andolsun, yöneldiği zaman geceye,
    18. Andolsun, aydınlandığı zaman sabaha ki,
    19, 20, 21. O (Kur'an), şüphesiz değerli, güçlü ve arşın sahibi katında itibarlı, orada (meleklerce) itaat edilen, güvenilir bir elçinin (Cebrail'in) getirdiği sözdür.
    22. (Ey Kureyşliler!) Sizin arkadaşınız (Muhammed) bir deli değildir.
    23. Andolsun o, Cebrâil'i apaçık ufukta gördü.
    24. O, gayb hakkında cimri değildir.
    25. Kur'an, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
    26. (Hal böyle iken) nereye gidiyorsunuz?
    27, 28. O, âlemler için, içinizden dürüst olmak isteyenler için, ancak bir öğüttür.
    29. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
    3 ...
  4. 442.
  5. abese suresi türkçe meali;

    1, 2. Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.
    3. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,
    4. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
    5. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;
    6. Sen, ona yöneliyorsun.
    7. (istemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!
    8, 9, 10. Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun.
    11. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur'an) bir öğüttür.
    12. Dileyen ondan öğüt alır.
    13, 14, 15, 16. O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir.
    17. Kahrolası (inkarcı) insan! Ne nankördür o!
    18. Allah onu hangi şeyden yarattı?
    19. Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.
    20. Sonra ona yolu kolaylaştırdı.
    21. Sonra onu öldürdü ve kabre koydu.
    22. Sonra, dilediği vakit onu diriltir.
    23. Hayır hayır o, Allah'ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (iman etmedi.)
    24. Herşeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın!
    25. Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık.
    26. Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!
    27, 28, 29, 30, 31, 32. Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık.
    33, 34, 35, 36, 37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.
    38. O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar,
    39. Gülerler, sevinirler.
    40. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler.
    41. Onları bir siyahlık bürür.
    42. işte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır.
    3 ...
  6. 441.
  7. Naziat Suresi türkçe meali;

    1. Andolsun (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara,
    2. Andolsun (mü'minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara,
    3. Andolsun yüzüp yüzüp gidenlere,
    4. Derken, öne geçenlere,
    5. Nihayet işi çekip çevirenlere (ki, mutlaka tekrar diriltileceksiniz).
    6, 7. Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecektir.
    8. O gün birtakım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır.
    9. Onların gözleri (korku ile) inecektir.
    10. Şöyle derler: "Biz gerçekten gerisingeriye eski halimize mi döndürüleceğiz?"
    11. "Bizler çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?"
    12. "Öyle ise bu hüsran dolu bir dönüştür" dediler.
    13. Halbuki o, bir haykırıştan (sûr'un üfürülmesinden) ibarettir.
    14. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler.
    15. (Ey Muhammed!) Mûsâ'nın haberi sana geldi mi?
    16. Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti:
    17. "Haydi Firavun'a git! Çünkü o azmıştır."
    18. "Ona de ki: ister misin (küfür ve isyanından) temizlenesin?
    19. Seni Rabbine ileteyim de ona karşı derinden saygı duyup korkasın!"
    20. Derken Mûsâ O'na en büyük mucizeyi gösterdi.
    21. Fakat o, Mûsâ'yı yalanladı ve isyan etti.
    22. Sonra sırt dönüp koşarak gitti.
    23. Hemen (adamlarını) topladı ve onlara seslendi:
    24. "Ben, sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.
    25. Allah onu, ibret verici şekilde dünya ve âhiret cezasıyla cezalandırdı.
    26. Şüphesiz bunda Allah'tan sakınıp korkan kimseler için büyük bir ibret vardır.
    27. (Ey inkarcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
    28. Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.
    29. O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.
    30. Ardından yeri düzenleyip döşedi.
    31. Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
    32. Dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi.
    33. Bunları sizin için ve hayvanlarınız için bir yarar kaynağı yaptı.
    34, 35. En büyük felaket (kıyamet) geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar.
    36. Cehennem, görenler için apaçık bir şekilde gösterilir.
    37, 38, 39. Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır.
    40, 41. Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
    42. Sana, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar.
    43. Onu bilip söylemek nerede, sen nerede?
    44. Onun nihai bilgisi yalnız Rabbine âittir.
    45. Sen, ancak ondan korkanları uyarıcısın.
    46. Kıyameti gördükleri gün onlar, sanki dünyada ancak bir akşam, yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış gibidirler.
    3 ...
  8. 440.
  9. Nebe Suresi türkçe meali;

    1. Birbirlerine neyi soruyorlar?
    2, 3. Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi (mi)?
    4. Hayır, ileride bilecekler.
    5. Yine hayır; ileride bilecekler.
    6, 7. Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?
    8. Sizleri (erkekli-dişili) eşler halinde yarattık.
    9. Uykunuzu bir dinlenme (sebebi) kıldık.
    10. Geceyi (sizi örten) bir elbise yaptık.
    11. Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık.
    12. Üstünüze yedi sağlam gök bina ettik.
    13. Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.
    14, 15, 16. Taneler, bitkiler, sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl yağmur yağdırdık.
    17. Şüphesiz hüküm ve ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.
    18. Bu, sûra üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.
    19. Gök açılır ve kapı kapı olur.
    20. Dağlar yürütülür, serap haline gelir.
    21, 22, 23. Şüphesiz cehennem, bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş yeridir.
    24. Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!
    25, 26. Ancak, uygun bir ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.
    27. Çünkü onlar hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.
    28. Âyetlerimizi de alabildiğine yalanlamışlardı.
    29. Biz ise, her şeyi bir kitapta (Levh-i Mahfûz'da) tamamiyle sayıp tespit ettik.
    30. Kafirlere şöyle denilir: "Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız."
    31, 32, 33, 34. Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
    35. Orada ne bir boş söz işitirler, ne de bir yalan.
    36, 37, 38. Bunlar kendilerine; Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân'dan bir mükafat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh'un (Cebrail'in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah'a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân'ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
    39. işte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
    40. Şüphesiz biz sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkarcının, "Keşke toprak olaydım!" diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı uyardık.
    2 ...
  10. 439.
  11. Mürselat Suresi türkçe meali;

    1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
    8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
    9. Gök yarıldığı zaman,
    10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,
    11. Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).
    12. (Bu) hangi güne ertelenmiştir?
    13. Hüküm ve ayırım gününe.
    14. Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
    15. O gün vay yalanlayanların haline!
    16. Biz öncekileri helak etmedik mi?
    17. Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.
    18. Biz suçlulara işte böyle yaparız.
    19. O gün vay yalanlayanların haline!
    20. Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
    21, 22. Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
    23. Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
    24. O gün vay yalanlayanların haline!
    25, 26. Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
    27. Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
    28. O gün vay yalanlayanların haline!
    29. Onlara şöyle denecek: "Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin."
    30, 31. "Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur."
    32. Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
    33. Bunlar sanki birer kızıl devedir.
    34. O gün vay yalanlayanların haline!
    35. Bu, konuşamayacakları gündür.
    36. Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.
    37. O gün vay yalanlayanların haline!
    38. Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.
    39. Eğer bir tuzağınız varsa haydi bana tuzak kurun!
    40. O gün vay yalanlayanların haline!
    41. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
    42. Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.
    43. "Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için."
    44. Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükafatlandırırız.
    45. O gün vay yalanlayanların haline!
    46. Ey inkar edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.
    47. O gün vay yalanlayanların haline!
    48. Onlara, "Rükû edin (namaz kılın)" dendiği zaman rükû etmezler.
    49. O gün vay yalanlayanların haline!
    50. Onlar artık ondan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar?
    2 ...
  12. 438.
  13. insan süresi türkçe meali;

    1. insan (henüz) anılır bir şey değilken (yaratılmamışken) üzerinden uzunca bir zaman geçti.
    2. Şüphesiz biz insanı, karışım halindeki az bir sudan (meniden) yarattık ve onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu işitir ve görür kıldık.
    3. Şüphesiz biz onu (ömür boyu yürüyeceği) yola koyduk. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kateder.
    4. Şüphesiz biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık.
    5. iyiler ise, katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler.
    6. Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar.
    7. O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.
    8. Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
    9. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz."
    10. "Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız."
    11. Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.
    12. Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükafatlandırır.
    13. Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.
    14. Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.
    15. Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.
    16. Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.
    17. Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.
    18. Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı verilir.
    19. Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.
    20. Orada, görünce (sonsuz)nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.
    21. Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir.
    22. Onlara şöyle denecektir: "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür."
    23. Şüphe yok ki, Kur'an'ı sana elbette biz indirdik biz.
    24. O halde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme.
    25. Sabah akşam Rabbinin adını an.
    26. Gecenin bir kısmında ona secde et; geceleyin de onu uzun uzadıya tespih et.
    27. Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar.
    28. Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz.
    29. işte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
    30. Allah'ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    31. O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.
    2 ...
  14. 437.
  15. Kıyame Suresi türkçe meali;

    1. Kıyamet gününe yemin ederim.

    2. (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).

    3. insan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?

    4. Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.

    5. Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.

    6. "O kıyamet günü ne zaman?" diye sorar.

    7, 8, 9, 10. Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir.

    11. Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.

    12. O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.

    13. O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.

    14, 15. Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.

    16. (Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.

    17. Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.

    18. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşuna uy.

    19. Sonra onu açıklamak da bize aittir.

    20, 21. Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.

    22. O gün bir takım yüzler aydındır.

    23. Rablerine bakarlar.

    24. O gün bir takım yüzler de asıktır.

    25. Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.

    26, 27, 28, 29, 30. Hayır, can boğaza dayandığı, "Kimdir (bunu) iyi edecek?" dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevkediliş Rabbinedir.

    31. O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.

    32. Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.

    33. Sonra da kasıla kasıla ailesine gitmişti.

    34, 35. "Bu azap sana layıktır, layık! Evet, layıktır sana, layık!" denecektir.

    36. insan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.

    37. O dökülen meniden ibaret az bir su değil miydi?

    38. Sonra bu, bir "alaka"3 oldu. Derken Allah onu yaratıp güzelce şekillendirdi.

    39. Nihayet ondan da erkek ve dişi iki eşi var etti.

    40. Şimdi, bunları yapan Allah'ın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
    2 ...
  16. 436.
  17. Müddessir Suresi türkçe meali;

    1. Ey örtünüp bürünen (Peygamber!)

    2. Kalk da uyar.

    3. Rabbini yücelt.

    4. Nefsini arındır.

    5. Şirkten uzak dur.

    6. iyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma.

    7. Rabbinin rızasına ermek için sabret.

    8, 9. Sûr'a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir gündür.

    10. Kâfirler için hiç kolay değildir.

    11. Beni, yarattığım kişiyle başbaşa bırak.

    12, 13. Ona bol mal ve gözü önünde duran oğullar verdim.

    14. Kendisine alabildiğine imkanlar sağladım.

    15. Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar.

    16. Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır.

    17. Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.

    18. Çünkü o, düşündü taşındı, ölçtü biçti.

    19. Kahrolası nasıl da ölçtü biçti!

    20. Yine kahrolası, nasıl ölçtü biçti!

    21. Sonra (Kur'an hakkında) derin derin düşündü.

    22. Sonra yüzünü ekşitti, kaşlarını çattı.

    23, 24. Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp şöyle dedi: "Bu ancak nakledilegelen bir sihirdir."

    25. "Bu, ancak insan sözüdür."

    26. Ben onu "Sekar"a (cehenneme) sokacağım.

    27. Sekar'ın ne olduğunu sen ne bileceksin?

    28. Geride bir şey koymaz, bırakmaz.

    29. Derileri kavurur.

    30. Üzerinde on dokuz (görevli melek) vardır.

    31. Biz, cehennemin görevlilerini ancak meleklerden kıldık. Onların sayısını inkar edenler için bir imtihan vesilesi yaptık ki kendilerine kitap verilenler kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanı artsın, kendilerine kitap verilenler ve mü'minler şüpheye düşmesin, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ile kâfirler, "Allah örnek olarak bununla neyi anlatmak istedi" desinler. işte böyle. Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir. Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. Bu, insanlar için ancak bir uyarıdır.

    32, 33, 34, 35, 36, 37. Hayır, (öğüt almazlar.) Aya, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki o (cehennem) insan için; içinizden ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için uyarıcı olarak elbette en büyük bir şeydir.

    38. Herkes kazandığına karşılık bir rehindir.

    39. Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka.

    40, 41, 42. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: "Sizi Sekar'a (cehenneme) ne soktu?"

    43. Onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik."

    44. "Yoksula yedirmezdik."

    45. "Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık."

    46. "Ceza gününü de yalanlıyorduk."

    47. "Nihayet ölüm bize gelip çattı."

    48. Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.

    49. Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?

    50, 51. Onlar sanki arslandan kaçan yaban eşekleridirler.

    52. Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor.

    53. Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar.

    54. Hayır, düşündükleri gibi değil! Şüphesiz bu (Kur'an) bir uyarıdır.

    55. Artık kim dilerse ondan öğüt alır.

    56. Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt alamazlar. O takvaya (kendisine karşı gelmekten sakınılmaya) ehil olandır, bağışlamaya ehil olandır.
    2 ...
  18. 435.
  19. Müzzemmil Suresi türkçe meali;

    1. Ey örtünüp bürünen (Peygamber)!

    2, 3. Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir. Yahut bundan biraz eksilt.

    4. Yahut buna biraz ekle. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane oku.

    5. Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz vahy edeceğiz.

    6. Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (Kur'an ve dua okuyuşlar) ise daha düzgün ve açıktır.

    7. Çünkü gündüzün sana uzun bir meşguliyet vardır.

    8. Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O'na yönel.

    9. O, doğunun da batının da Rabbidir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Öyle ise onu vekil edin.

    10. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl.

    11. Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

    12, 13. Çünkü bizim yanımızda (kâfirler için) bukağılar vardır, cehennem vardır, boğazdan zor geçen yiyecekler vardır ve elem dolu bir azap vardır.

    14. Yerin ve dağların sarsılacağı ve dağların akıp giden kum yığını olacağı günü (kıyameti) hatırla.

    15. (Ey Mekkeliler!) Şüphesiz biz size üzerinize şahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nitekim, Firavun'a da bir peygamber göndermiştik.

    16. Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik.

    17. Hal böyle iken inkar ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan bir günden (kıyametten) nasıl korunursunuz?

    18. O günle gök (bile) yarılır, Allah'ın vadi gerçekleşir.

    19. Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Kim dilerse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.

    20. (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O halde, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükafat olarak bulursunuz. Allah'tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
    2 ...
  20. 434.
  21. Cin Suresi türkçe meali;

    1, 2. (Ey Muhammed!) De ki: "Bana cinlerden bir topluluğun (Kur'an'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: "Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur'an dinledik de ona inandık. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız."

    3. "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."

    4. "Demek bizim beyinsiz olanımız Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş."

    5. "Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk."

    6. "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı."

    7. "Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı."

    8. "Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk."

    9. "Halbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur."

    10. "Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?"

    11. "Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz."

    12. "Muhakkak ki biz Allah'ı yeryüzünde aciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu aciz bırakamayacağımızı anladık."

    13. "Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur'an'ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar."

    14. "Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır."

    15. "Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır."

    16, 17. Yine de ki: "Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar."

    18. "Şüphesiz mescitler, Allah'ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.

    19. "Allah'ın kulu (Muhammed), O'na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur'an'ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı."

    20. De ki: "Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam."

    21. De ki: "Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim."

    22. De ki: "Gerçekten beni Allah'a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam."

    23. "Ancak Allah'tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O'nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah'a ve Resülüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır."

    24. Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.

    25. De ki: "Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem."

    26. O gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.

    27, 28. Ancak seçtiği resüller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resülün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resüllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür.
    2 ...
  22. 433.
  23. Nuh Suresi türkçe meali;

    1. Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, "Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye peygamber olarak gönderdik.

    2. Nûh şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."

    3, 4. "Allah'a ibadet edin. Ona karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz."

    5. Nûh şöyle dedi: "Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim."

    6. "Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı."

    7. "Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler."

    8. "Sonra ben onları açık açık davet ettim".

    9. "Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum."

    10. "Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü o çok bağışlayıcıdır.'

    11. ‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.'

    12. ‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.'

    13. ‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?'

    14. ‘Halbuki, o sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.'

    15. ‘Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?'

    16. ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?'

    17. ‘Allah, sizi (babanız Adem'i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)'

    18. ‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.'

    19, 20. ‘Allah yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.' "

    21. Nûh dedi ki: "Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular."

    22. "Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular."

    23. "Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd'i, Süvâ'ı, Yeğus'u, Ye'ûk'u ve Nesr'i hiç bırakmayın."

    24. "Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır."

    25. Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar.

    26. Nûh şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!"

    27. "Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kafir kimseler yetiştirirler."

    28. "Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır."
    2 ...
  24. 432.
  25. Mearic Suresi türkçe meali;

    1, 2, 3. Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

    4. Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

    5. (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

    6. Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

    7. Biz ise onu yakın görüyoruz.

    8, 9. Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

    10. (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

    11, 12, 13, 14. Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

    15, 16. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz, cehennem derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

    17, 18. O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

    19. Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.

    20. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.

    21. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.

    22. Ancak, namaz kılanlar başka.

    23. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

    24, 25. Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

    26. Onlar ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

    27. Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

    28. Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

    29. Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

    30. Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

    31. Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

    32. Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

    33. Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

    34. Onlar namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

    35. işte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

    36, 37. Şimdi, inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar halinde sana doğru koşuyorlar?

    38. Onlardan her biri Naîm Cennetine sokulacağını mı umuyor?

    39. Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

    40, 41. Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

    42. Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.

    43, 44. Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir halde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! işte o, uyarıldıkları gündür.
    2 ...
  26. 431.
  27. Hakka Suresi türkçe meali;

    1. Gerçekleşecek olan kıyamet!

    2. Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet?

    3. Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin?

    4. Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar.

    5. Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi.

    6. Âd kavmine gelince onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgarla helak edildi.

    7. Allah onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.

    8. Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?

    9. Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler.

    10. Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı.

    11, 12. Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin.

    13, 14, 15. Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş(kıyamet kopmuş)tur.

    16. Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur.

    17. Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır.

    18. O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz.

    19. işte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: "Gelin, kitabımı okuyun!"

    20. "Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum."

    21. Artık o, hoşnut bir hayat içindedir.

    22. Yüksek bir cennettedir.

    23. Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir).

    24. (Onlara şöyle denir:) "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için."

    25. Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: "Keşke kitabım bana verilmeseydi."

    26. "Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim."

    27. "Keşke ölüm her şeyi bitirseydi."

    28. "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı."

    29. "Saltanatım da yok olup gitti."

    30. (Allah şöyle der:) "Onu yakalayıp bağlayın."

    31. "Sonra onu cehenneme atın."

    32. "Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu."

    33. "Çünkü o, azamet sahibi Allah'a iman etmiyordu."

    34. "Yoksulu doyurmaya teşvik etmiyordu."

    35. "Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur."

    36. "Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur."

    37. "Onu günahkârlardan başkası yemez."

    38, 39, 40. Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'an), hiç şüphesiz çok şerefli bir elçinin (Allah'dan alıp tebliğ ettiği) sözüdür.

    41. O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!

    42. Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!

    43. O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.

    44, 45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık.

    46. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.

    47. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.

    48. Şüphesiz Kur'an Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüttür.

    49. Şüphesiz biz, içinizden yalanlayanların olduğunu elbette biliyoruz.

    50. Şüphesiz Kur'an, kâfirler için mutlaka bir pişmanlık sebebidir.

    51. Şüphesiz Kur'an gerçek kesin bilgidir.

    52. O halde sen, yüce Rabbinin adıyla tespih et.
    2 ...
  28. 430.
  29. Kalem Suresi türkçe meali;

    1, 2. Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.

    3. Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır.

    4. Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

    5, 6. Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

    7. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.

    8. O halde yalanlayanlara boyun eğme.

    9. istediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.

    10, 11, 12, 13, 14. Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

    15. Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Öncekilerin masalları!" der.

    16. Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

    17. Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkarcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

    18. (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("inşaallah" demiyorlardı.)

    19. Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

    20. Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

    21, 22. Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.

    23, 24. Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.

    25. (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği halde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

    26. Fakat bahçeyi o halde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.

    27. (Gerçeği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler.

    28. Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi.

    29. Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler.

    30. Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.

    31. Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!"

    32. "Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız."

    33. işte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!

    34. Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.

    35. Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

    36. Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

    37. Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

    38. Onda, "Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" (diye mi yazılı?)

    39. Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?

    40. Sor onlara: "Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?"

    41. Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!

    42, 43. Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar(ve buna yanaşmıyorlar)dı.

    44. (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur'an'ı) yalanlayanlarla beni başbaşa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helaka yaklaştıracağız.

    45. Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.

    46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?

    47. Yahut gayb (levh-i mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?

    48. Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir halde Rabbine yakarmıştı.

    49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı.

    50. (Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.

    51. Şüphesiz inkar edenler Zikr'i (Kur'-an'ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar.

    52. Halbuki o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür.
    2 ...
  30. 429.
  31. Mülk Suresi türkçe meali;

    1. Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

    2. O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.

    3. O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?

    4. Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

    5. Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.

    6. Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!

    7. Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler.

    8. Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, "Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?" diye sorarlar.

    9. Onlar da şöyle derler: "Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' demiştik."

    10. Yine şöyle derler: "Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık."

    11. işte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah'ın rahmetinden uzak olsun!

    12. Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.

    13. Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.

    14. Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.

    15. O, yeryüzünü sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak onadır.

    16. Göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (O zaman) bir de bakarsınız yer yüzü şiddetle çalkalanıyor.

    17. Yahut göktekinin, üzerinize taş yağdıran rüzgar göndermeyeceğinden mi emin oldunuz? O zaman, uyarım nasılmış bileceksiniz!

    18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu!?

    19. Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O her şeyi hakkıyla görendir.

    20. Yahut Rahmân'dan başka size yardım edecek şu ordunuz (taraftarlarınız) kimlerdir? inkarcılar ancak bir aldanış içindedirler.

    21. Peki, Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan? Hayır, onlar azgınlık ve nefretle direnip durdular.

    22. Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider, yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?

    23. De ki: "O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!"

    24. De ki: "O, Sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Ancak onun huzurunda toplanacaksınız."

    25. "Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?" diyorlar.

    26. De ki: "O bilgi, ancak Allah katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."

    27. Onu (azabı) yakından gördükleri zaman inkar edenlerin yüzleri kötüleşir ve onlara, "işte bu, (alaylı bir biçimde) isteyip durduğunuz şeydir" denir.

    28. De ki: "Söyleyin bakalım: Diyelim ki Allah beni ve beraberimdekileri helak etti, yahut bize acıdı. Peki, ya inkarcıları elem dolu bir azaptan kim koruyacak?"

    29. De ki: "O, Rahmân'dır. O'na iman ettik, yalnızca ona tevekkül ettik. Siz, kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!"

    30. De ki: "Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?"
    2 ...
  32. 428.
  33. Tahrim Suresi türkçe meali;

    1. Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    2. Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve kefaret ödemeyi) size meşru kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    3. Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, "Bunu sana kim bildirdi?" dedi. Peygamber, "Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi" dedi.

    4. (Ey peygamber'in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah'a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü'minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

    5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

    6. Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.

    7. Ey inkar edenler! Bu gün özür dilemeyin! Siz ancak yapmakta olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz.

    8. Ey iman edenler! Allah'a içtenlikle tövbe edin. Belki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter ve peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. "Ey Rabbimiz! nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter" derler.

    9. Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

    10. Allah, inkar edenlere, Nûh'un karısı ile Lût'un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikahları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah'ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, "Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!" denildi.

    11. Allah, iman edenlere ise, Firavun'un karısını örnek gösterdi. Hani o, "Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!" demişti.

    12. Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan imran kızı Meryem'i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.
    2 ...
  34. 427.
  35. Talak Suresi türkçe meali;

    1. Ey peygamber! Kadınları boşamak istediğinizde onları iddetlerini dikkate alarak (temizlik halinde) boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'a karşı gelmekten sakının. Apaçık bir hayasızlık yapmaları dışında onları (bekleme süresince) evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilemezsin, olur ki Allah, sonra yeni bir durum ortaya çıkarır.

    2. Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın. içinizden iki âdil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. işte bununla Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar.

    3. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye bir ölçü koymuştur.

    4. Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

    5. işte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür.

    6. Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.

    7. Eli geniş olan, elinin genişliğine göre nafaka versin. Rızkı dar olan da, Allah'ın ona verdiğinden (o ölçüde) harcasın. Allah bir kimseyi ancak kendine verdiği ile yükümlü kılar. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

    8. Nice kentlerin halkı Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azdılar. Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık.

    9. Böylece yaptıklarının cezasını tattılar ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu.

    10. Allah, ahirette onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O halde, ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah'a karşı gelmekten sakının! Allah, size bir zikir (Kur'an) indirdi.

    11. iman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. Kim Allah'a inanır ve salih bir amel işlerse Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.

    12. Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah'ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.
    2 ...
  36. 426.
  37. Tegabun Suresi türkçe meali;


    1. Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih eder. Mülk yalnızca O'nundur, hamd de O'na mahsustur. O her şeye hakkıyla gücü yetendir.

    2. O, sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mü'mindir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

    3. Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O'nadır.

    4. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.

    5. Daha önce inkar edip de inkarlarının cezasını tadanların haberi size gelmedi mi? Onlar için elem dolu bir azap da vardır.

    6. Bu, peygamberlerinin, onlara apaçık mucizeler getirmeleri ve onların da, "(Bizim gibi) insanlar mı bizi doğru yola iletecekmiş?" deyip de inkar etmeleri ve yüz çevirmeleri sebebiyledir. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını göstermiştir. Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye layıktır.

    7. inkar edenler, kesinlikle, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: "Hiç de öyle değil, Rabbime and olsun, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size elbette haber verilecektir. Bu, Allah'a kolaydır."

    8. Artık siz Allah'a, peygamberine ve indirdiğimiz nûra (Kur'an'a) iman edin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

    9. Toplanma vakti için Allah'ın sizi toplayacağı günü düşün. O gün aldanışın ortaya çıkacağı gündür. Kim Allah'a inanır ve salih amel işlerse, Allah onun kötülüklerini örter ve onu içinden ırmaklar akan, ebedi kalacakları cennetlere sokar. işte bu büyük başarıdır.

    10. inkar eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennemliklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

    11. Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

    12. Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki elçimize düşen sadece apaçık bir tebliğdir.

    13. Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Mü'minler yalnız Allah'a tevekkül etsinler.

    14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    15. Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise büyük bir mükafat vardır.

    16. O halde, gücünüz yettiği kadar Allah'a karşı gelmekten sakının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğiniz için harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

    17. Eğer siz Allah'a güzel bir borç verirseniz Allah onu size, kat kat öder ve sizi bağışlar. Allah şükrün karşılığını verendir, Halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).

    18. O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    2 ...
  38. 425.
  39. Münafikun Suresi türkçe meali;

    1. (Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, "Senin, elbette Allah'ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz" derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.

    2. Yeminlerini kalkan yaptılar da insanları Allah'ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!

    3. Bu, onların önce iman edip sonra inkar etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar.

    4. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!

    5. O münafıklara, "Gelin, Allah'ın Resülü sizin için bağışlama dilesin" denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.

    6. Onlara bağışlama dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.

    7. Onlar, "Allah Resûlü'nün yanında bulunanlara (muhacirlere) bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler" diyenlerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Fakat münafıklar (bunu) anlamazlar.

    8. Onlar, "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır" diyorlardı. Halbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.

    9. Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

    10. Herhangi birinize ölüm gelip de, "Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.

    11. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
    2 ...
  40. 424.
  41. Cuma Suresi türkçe meali;

    1. Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, mukaddes, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ı tespih eder.

    2. O, ümmîlere, içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderendir. Halbuki onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

    3. (Allah o peygamberi) onlardan henüz kendilerine katılmayan başkalarına da göndermiştir. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    4. işte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

    5. Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini inkar eden topluluğun hali ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

    6. De ki: "Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!"

    7. Ama onlar, daha evvel yaptıklarından dolayı asla ölümü istemezler. Allah zalimleri hakkıyla bilir.

    8. De ki: "Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, o mutlaka size ulaşacaktır. Sonra gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'a döndürüleceksiniz de, o size yapmakta olduklarınızı haber verecektir."

    9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

    10. Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah'ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

    11. (Durum böyle iken) onlar bir ticaret veya bir oyun eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona koştular ve seni ayakta bıraktılar. De ki: "Allah'ın yanında bulunan, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."
    2 ...
  42. 423.
  43. Saff Suresi türkçe meali;

    1. Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    2. Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?

    3. Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.

    4. Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.

    5. Hani Mûsâ kavmine, "Ey kavmim! Allah'ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz halde niçin bana eziyet ediyorsunuz?" demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah ta kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.

    6. Hani, Meryem oğlu isa, "Ey israiloğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim" demişti. Fakat (isa) onlara apaçık mucizeleri getirince, "Bu, apaçık bir sihirdir" dediler.

    7. Kim, islam'a davet olunduğu halde Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

    8. Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

    9. O, kendisine ortak koşanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlere üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile gönderendir.

    10. Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?

    11. Allah'a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.

    12. (Bunu yapınız ki) Allah, günahlarınızı bağışlasın, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koysun. işte bu büyük başarıdır.

    13. Seveceğiniz başka bir kazanç daha var: Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih (Mekke'nin fethi). (Ey Muhammed!) Mü'minleri müjdele!

    14. Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun.Nasıl ki Meryem oğlu isa da havarilere, "Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler de, "Biz Allah'ın yardımcılarıyız" demişlerdi. Bunun üzerine israiloğullarından bir kesim inanmış, bir kesim de inkar etmişti. Nihayet biz inananları, düşmanlarına karşı destekledik. Böylece üstün geldiler.
    2 ...
  44. 422.
  45. Mümtehine Suresi türkçe meali;


    1. Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah'a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa mutlaka doğru yoldan sapmıştır.

    2. Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkar etmenizi arzu ederler

    3. Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

    4. ibrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir" demişlerdi. Yalnız ibrahim'in, babasına, "Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" sözü başka. Onlar şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır."

    5. "Ey Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin."

    6. Andolsun, onlarda (ibrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır.

    7. Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

    8. Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever.

    9. Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

    10. Ey iman edenler! Mü'min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kafirlere geri göndermeyin. Çünkü müslüman hanımlar kafirlere helal değillerdir. Kafirler de müslüman hanımlara helal olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikahlarına tutunmayın. (Zira bu nikahlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri, (evlendikleri kafir kocalarından) isteyin. Kafirler de (islâm'ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    11. Eğer eşlerinizden biri kafirlere kaçar4 ve siz de onlarla çarpışıp ganimet alırsanız eşleri gidenlere sarfettikleri (mehir) kadarını verin ve inandığınız Allah'a karşı gelmekten sakının.

    12. Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek,5 hiçbir iyi işte sana karşı gelmemek konusunda sana biat etmek üzere geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    13. Ey iman edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği, kabirlerdeki kafirlerin ümit kestikleri gibi tamamen ahiretten ümitlerini kesmiş6 bir toplumu dost edinmeyin.
    2 ...
  46. 421.
  47. Haşr Suresi türkçe meali;

    1. Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

    2. O, kitap ehlinden inkar edenleri ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah‘ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri ibret alın.

    3. Eğer Allah, onlar hakkında sürülmeye hükmetmemiş olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada azap edecekti. Ahirette ise, onlar için cehennem azabı vardır.

    4. Bu, onların Allah'a ve Resülüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Kim Allah'a karşı gelirse bilsin ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.

    5. (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.

    6. Onların mallarından Allah'ın, savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar için siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine salıp onlara üstün kılar. Allah'ın her şeye hakkıyla gücü yeter.

    7. Allah'ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah'a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir.

    8. Bu mallar özellikle, Allah'tan bir lütuf ve hoşnudluk ararken ve Allah'ın dinine ve peygamberine yardım ederken yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılan fakir muhacirlerindir. işte onlar doğru kimselerin ta kendileridir.

    9. Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

    10. Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin."

    11. Kitap ehlinden O inkar eden kardeşlerine, "Yemin ederiz ki, siz (Medine'den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye boyun eğmeyiz. Eğer size karşı savaşılırsa size mutlaka yardım ederiz" diyerek münafıklık yapanlara bakmaz mısın? Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.

    12. Andolsun, eğer (kardeşleri Medine'den) çıkarılırsa, onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile, andolsun mutlaka arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.

    13. Onların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah'a karşı duydukları korkudan daha baskındır. Bu onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir.

    14. Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Halbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır.

    15. Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir'de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (Ahirette de) elem dolu bir azap vardır.

    16. Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, "inkar et" der; insan inkar edince de, "Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" der.

    17. Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen ateşte kalmaları olmuştur. işte zalimlerin cezası budur.

    18. Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

    19. Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. işte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.

    20. Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

    21. Eğer biz, bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. işte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz.

    22. O, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir.

    23. O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah'tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.

    24. O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah'tır. Güzel isimler O'nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O'nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    2 ...
  48. 420.
  49. Mücadele Suresi türkçe meali;

    1. Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitmiştir. Allah, sizin sürdürdüğünüz konuşmayı (zaten) işitmekteydi. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

    2. içinizden kadınlarına zıhar1 yapanlar bilsinler ki, o kadınlar onların anaları değildir. Onların anaları ancak, kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar (zıhar yaparlarken) hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.

    3. Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler. işte bu hüküm ile size öğüt veriliyor. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

    4. Kim (köle azat etme imkanı) bulamazsa, eşine dokunmadan önce ardarda iki ay oruç tutmalıdır. Kimin de buna gücü yetmezse altmış fakiri doyurmalıdır. Bunlar Allah'a ve Resülüne hakkıyla iman edesiniz diyedir. işte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kafirler için elem dolu bir azap vardır.

    5. Allah'a ve Resülüne düşmanlık edenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Oysa biz apaçık âyetler indirdik. Kafirler için alçaltıcı bir azap vardır.

    6. Allah'ın onları hep birden diriltip yaptıklarını kendilerine haber vereceği günü hatırla. Allah onları sayıp zaptetmiş, onlarsa bunları unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.

    7. Göklerdeki ve yerdeki her şeyi Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişi gizlice konuşmaz ki, dördüncüleri O olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O olmasın. Bundan daha az, yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar, O mutlaka onlarla beraberdir. Sonra onlara yaptıklarını Kıyamet günü haber verecektir. Allah her şeyi hakkıyla bilir.

    8. Gizlice konuşmaktan menedilip de, menedildikleri şeyi işleyen ve günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşanları görmedin mi? Sana geldiklerinde Allah'ın seni selamlamadığı selamla selamlıyorlar. içlerinden de, "Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!" diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!2

    9. Ey iman edenler! Siz başbaşa gizlice konuştuğunuz zaman, günah, düşmanlık ve peygambere isyanı konuşmayın. iyilik ve takvayı konuşun ve huzuruna toplanacağınız Allah'a karşı gelmekten sakının.

    10. O kötü fısıltılar iman edenleri üzmek için ancak şeytandan kaynaklanmaktadır. Oysa şeytan, Allah'ın izni olmadıkça, mü'minlere hiçbir zarar verebilecek değildir. Öyle ise mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler.

    11. Ey iman edenler! Size, "Meclislerde yer açın" denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size, "Kalkın", denildiği zaman da kalkın ki, Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

    12. Ey iman edenler! Peygamber ile başbaşa konuşacağınız zaman, başbaşa konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şâyet (sadaka verecek bir şey) bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

    13. Başbaşa konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da, sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resülüne itaat edin. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

    14. Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmez misin? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Onlar bile bile yalan yere yemin ederler.

    15. Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!

    16. Onlar yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah'ın dininden alıkoydular. Bunun için onlara alçaltıcı bir azap vardır.

    17. Onların malları da, evlatları da Allah'a karşı kendilerine bir yarar sağlamayacaktır. Onlar, cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.

    18. Allah'ın onları hep birden dirilteceği, onların da (kendilerini kurtaracak) bir iş üzerinde olduklarını sanarak size yemin ettikleri gibi Allah'a da yemin edecekleri günü düşün! iyi bilin ki, onlar yalancıların ta kendileridir.

    19. Şeytan onları hakimiyeti altına alıp kendilerine Allah'ı anmayı unutturmuştur. işte onlar şeytanın tarafında olanlardır. iyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

    20. Allah'a ve peygamberine düşman olanlar var ya, işte onlar en aşağı kimselerin arasındadırlar.

    21. Allah, "Şüphesiz ben ve peygamberlerim galip geleceğiz" diye yazmıştır. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.

    22. Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. işte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedi kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. işte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. iyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük