16-24 yaşları arasında kaleme alınabilmiş olması bir hayli şaşırtıcı, biraz otomatik portakal, biraz katil doğanlar'ı anımsatan, kimi okurlarının iddia ettiği üzere eşi, benzeri bulunmayan bir roman olmasa da, yer yer hayranlıkla ve düşünerek, sorgulayarak okunan, en etkileyici yanı, yazarının gençliğinin vermiş bulunduğu yazma/anlatma hevesi, heyecanı ve samimiyet olan, birden çok defa okuma arzusu uyandıran, zayıf yanı ise kinyas ile kayra'nın sık sık birbirine karıştırılması, kimin konuştuğunun anlaşılamaması sayılabilecek, seks dozunun biraz fazla kaçırıldığı, ilginç, lanetli, uğursuz fantezi, his ve fikirlerden örülmüş roman.
kinyas ve kayra nın içeriğine baktığımızda, yeraltı edebiyatından beslenen postmodern bir yapıda kurulmuş bir kitap var elimizde, bunu biliyoruz. hakan günday kesinlikle yeni türk edebiyatçıları arasında ilk on birde banko oynar. kinyas ve kayra da aksayan pek çok nokta var lakin bunların üzerinde durmaya gerek yok sadece kayra ve kinyas karakterlerinin dili ve üslubu birbirlerinden biraz daha farklı olabilirlerdi, gerisi bir romanda olabilecek durumlar. kinyas ve kayra edebi ve içerik olarak okuduğum diğer hakan günday romanları olan, malafa dan altta, azil den üstte bir kitaptır.
ve kesinlikle çok abartılmaması beklentiyi bir tutunamayanlar seviyesinde çıkartmamak lazım, iyi, sıkıntılı -sıkıcı değil- nihilizmin köşelerinde dolaşan bir kitap.
kinyas, kayra'yı terkettikten sonra ''kayranın yolu'' şeklinde devam eden ve 2. bölümü ''orospu çocuğu kan kardeşim kinyas beni terketti, bir anda buharlaştı'' şeklinde başlayan ve beni bu satırlarla evde döne döne kahkahalara boğan harikulade kitap.
Kayra bir sabah uyandığında otelin lobisinden Kinyasın bıraktığı notu alır. Notta sadece ''gidiyorum'' yazılıdır. Hiç bir şey bu tek kelimeden daha fazla şey açıklayamaz. ve şu sözleri sarfeder;
" Kinyas gitti. Orospu çocuğu kankardeşim beni terketti"
Kitabı okuyalı uzun zaman oldu. Ancak bu iki cümleyi hala unutmadım. Kitabı okurken kimi zaman kendinizi kinyasa, kimi zamansa kayraya benzetirsiniz. Ama bu noktadan sonra olay kırılır. Terk edilmişliği, yüz üstü bırakılmışlığı ve gerçek yalnızlığı hissedersiniz bu iki cümleyle. ve birinin yolunu seçersiniz. Biraz olsun umuda sarılmak ve bu karamsarlıktan çıkmak isteyenler kinyasın yolunu seçecektir. Onun acı dolu kurtuluş çabalarını seyredecektir. Ama ben kayranın yolunu seçtim. Çünkü Kayra yarı yolda bırakılmayı hak etmiyordu. Zaten kendine yakışanı yaptı ve yoluna tek başına devam etti. ve asla vazgeçmedi inandıklarından.
Bir sabah uyandığımda gitarı elime aldım ve bu kaydı kayraya ithafen yaptım.
yazarı hakan günday olan enterasan kitap. karar veremedim iyi mi kötü mü diye. Mevzu çok ilginç ama dili ve içeriği çok ağır. çoğu zaman kasılmama sebep olan kitap. Kitaptan birkaç altını çizdiğim cümle:
(bkz: herkesin kendine göre birşeyi var)
(bkz: ölüm tek ilham kaynağıdır)
(bkz: bir bokluk var bu işte)
(bkz: there is no plan that is the plan)
(bkz: hiçbirşeye hakim değilim hukuk okumadım)
(bkz: gelecekten geçmiş çıkarsa şimdiki zaman kalır)
(bkz: hiçbir şey yok)
(bkz: herşey var)
. ikisi de normal ailelerde büyümüşler. benim kötü çocuk yoktur kötü aile vardır tezimi çürüten iki tip var karşımızda. bunlar asosyal, kompleksli, algılama bozukluğu olan tipler. aklıma natural born killer geliyor okudukça. doğru tespitler de var kitapda birçok şeyle hemfikirim ama ikna edici değil. herkesin bunlar gibi olduğu bir hayatı düşünebiliyor musunuz? vahşi batı gibi olurdu ortalık. tamam bir sürü it kopuk vardı vahşi batıda, ingiltere, irlanda vb. ülkelerden gelen katil, tecavüzcü, hırsız doldurmuştu yeni kıtayı ama orada bile çiftliğini kurup, düzenli bir hayata kavuşmaya çalışan sıradan insanlar vardı.
kitapdaki alp karakteri tam komedi idi. eminim tıpta vardır onun hastalığının adı. mümtaz desen o da kafa adam, bir de bela var macar haydut.
Kayradan nefret edip tolgayı kutlayarak bitirdim. kitabın sonuna ben de şu notu düştüm kelimesi kelimesine. "şimdi sana düşen uçağa atlayıp kayrayı bulup iyileştirmek. iki ihtimal var ya boka batar, ölürsün, ya da kayrayı girdiği boktan çıkarırsın."
kitap bir çok güzel tespitle doluydu ama eksik olan birşeyler vardı. içeriği ne kadar iyiyse de dile getiriliş tarzı o denli kötüydü. zor bir kitaptı vesselam.
özetin özeti:
kayra: hiçbir şey yok
kinyas: herşey var
kesinlikle sonbahar ve kış aylarında okunmamalı bu kitap. ıssız bir karanlık gibi, ne kadar okursanız o kadar içine çekiyor sizi. ve sonunda tamamen arınmış olarak çıkıyorsunuz bu karanlıktan.
kitap budur işte kardeşim.. ne güzel de yazımış hakan. o düşünceler cümleler kitap elime geçmeden öncee durmadan nette bakınırdım kitap elime geçti hala bakınıorm hem kitaba hem nete yazılanlara doyamıyorum buna ya.
' Ne zaman taşacak sular, denizler, okyanuslar ... Ne zaman bütün dünya taşan nehir sularının altında kalacak ?? Yaratıcı ne zaman anlayacak hatasını ??
'Ama bir türlü başka bir insanın varlığını hayatımda vazgeçilemez kılamadım...Belkide hayat yeterince uzun değildir aşık olabilmek için. Belki bin yıl yaşayacağımı bilseydim bir karakterim olur ve ona göre birilerini sever geri kalanlardan nefret ederdim...
' Bitkilerle aramızdaki tek fark biz yaptıklarımızın bilincindeyiz, onlarsa mecburlar kötü olmaya bazı şartlarda. Biz tercih ediyoruz, onlarsa doğaya boyun eğiyor... Eğer insanlarda bitkiler gibi, hareketlerini emirlere uyarak yapsalardı hiçbir zaman eylemlerinden dolayı suçlanmazlardı.. Tercihler yapabildiğimiz için s...uçlanıyoruz. Ya ahlakın içinde ya da dışındayız !!!
'Röntgencilikti yaratıcıyı hayatı icat etmesine iten.. Gerçekçi olalım !!! iyi bir gösteriyiz bizi seyredene. Onun için ölüp ölüp doğuyoruz. Gösteri devam etsin diye...
'Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Artık zamanı geldi artık acı zamanı şiddetin şiiri duyulmalı, kargaşa başlamalı ,insanlar ağlamalı. ''Dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeliiiii.
' Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Artık zamanı geldi artık acı zamanı şiddetin şiiri duyulmalı, kargaşa başlamalı ,insanlar ağlamalı. ''Dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeliiiii.
''yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filmlerdeki yalnız insanlara özenirdim hep. yalnızlara. konuşacak kimsesi olmayanlara. sonra hayat beni buralara getirdi. tabii ayaklarımın azımsanamayacak yardımıyla. ve artık o roman karakterlerinden biri oldum. o kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. aynı zamanda da korkutucu. kendime ''bu kadar yalnız kalınabilir mi?'' diye sorardım. ''sosyal hayvan insan, dayanbilir mi kimsesizliğe?'' ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, uzakdoğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. ben hep kalabalık oldum. şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. tıkış tıkış! herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. kendime yeterince zarar veriyordum. ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkanı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu...
yalnızlık kurşun geçirmez. dostluk, aşk, aile geçirmez. hiçbir şey geçirmez. dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. cerahat yapar. antibiyotiğini de kendinde besler. yeter ki nerede olduğu bulunsun... ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. vücudumun neresinde? sonra kara veririm. ruhum, bedenimin bittiği yere kadar...''
tam da mevsim değişikliğinin vermiş olduğu hüzünle, sevinçle okunmaması gereken kitap. okunursa da bir çırpıda bitirmeli sanki yoksa üzerinde düşündükçe hele ki kayra'nın yolunda bunalıma sokabilir insanı. tabii arkasından kinyas'ın yolunu okuyunca tüm her şey değişiveriyor bir anda. Hele ki "Madem doğdun yaşayacaksın! Ne kadar acı çeksen de, ne kadar kendinden nefret etsen de, nefes almaya, uyanmaya devam edeceksin. Doğal değilsin. doğanın üstündesin! dünyanın tanrısı sensin!.." cümlelerini okuduktan sonra.
''platon'un mağara istiaresine karşılık,ben de kuyu istiaresini yazdım:doğdukları andan itibaren düşen insanların,yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup,tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım.''
bu satırlarla bütün dünya görüşümü değiştirmiş kitap..
"Taşırlar insanları kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırası geleceğini söylediği için taşırlar insanı..." bir alıntı
okunması gereken, adamın amına koyan kitaptır afedersin.
"Simdiye kadar rakiyi suyla; viskiyi buzla karistirir gibi, hafifletmek icin hayati da ickiyle karisritmistim. Ama artik hayati sek icmenin zamani gelmisti."
kesinlikle ortalamanın üzerinde bir edebiyat eseri. ilk roman olmanın getirdiği bazı dezavantajları barındırmakta. söylenmek istenen fikirler ilk başta hucüm ediyor satırlara. kimi zaman erken davrandığını fark edip geri çekilip öyküyü anlatmaya koyuluyor. hikaye ilerledikçe cümleler ve olay kurgusu oturmaya başlıyor. romandan keyif almaya başlıyoruz. türk edebiyatında kitlesi az olan varoluş kavramı her harekette ve söylenen her öznel cümlede pekişmeye başlıyor. hakan günday'ın tarzına alıştıkça hikayenin içinde kaybolmaya başlıyoruz. ana karakterlerle birlikte biz de kendi iç sorgulamamıza devam ediyoruz. çerezlik kitaplardan değil, hiçbir cümlenin içini boş bırakılmamış. bu durum bazen keyif verici diğer zamanlarda da boğucu bir hal alıyor. romanın en önemli özelliği zihnimizi zorlayıp çalıştırması. bazı cümleleri tek seferde okuyup geçmek gerçekten haksızlık olur. sonuç olarak varoluşun kıyısında gezinen iki karakterin yaşantıları kimi zaman ürkütücü, nefes kesici, umutsuz, ölümcül ve doğru cevabı bizlere bırakan sonları kesinlikle türk edebiyatında ileride kendine yer edinecektir.
uzun zaman yorumlar okumuştum hakkında. reklam kampanyalarını andıran yorumlar vardı. bir insanın yaşama bakışını değiştirebileceği iddiası sıkça dile getiriliyordu. okudum dün bitirdim. etkisi birkaç gün iyi vakit geçirtmek dışında sıfırdı. çünkü ben metafizik okumuştum, sosyoloji hakkında sık yapılan sorgulamaları önceden yapmış felsefe'ye ise lise yıllarında başlamıştım. yani demek istediğim hayatında "varlığı , bireyi , toplumu" sorgulayan yapıtlarla ilgisi olmayanları sarsabilir ancak çünkü bunlarla ilişkisi olanlar daha önceden zaten sarsılmıştır.
1 aydır okuyorum. evet tam 1 aydır. şuanda kinyas'ın yolundayım. Ve her gün kıyamadan 1 2 sayfa okuyorum bitmesin diye. sindiriyorum. okudugum her sayfayı kendi içimde düşünüyorum taki ertesi akşam okuyacagım bi kaç sayfaya kadar. ve sanırsam bitince tekrar başlicam.