bugün

sağcıların solculara, inananların, inanmayanlara, teröristlerin milliyetçilere hatta kadınların erkeklere yaptığıdır.

yapan insanların içindeki vicdan duygusu merak edilir. ben de yapmışımdır evet çünkü bunu herkes yapıyor. cübbeli ahmet hoca yüzünden inananlara, ekşi'deki saygı sınırlarını aşan ateistler yüzünden tüm ateistlere, faşistler yüzünden vatanını sevenlere, teröristler yüzünden kürtlere gibi uzayıp gidebilecek listeden bahsediyorum burada.

yok yok genelleme demeyeceğim farklı bir şey bu. genelleme olarak da alınabilir ama bu daha çok uçlarda sevişmek gibi bir şey oluyor. karşılıklı taraflar birbirlerinin iğrençlikte geldikleri son noktaları örnek gösteriyor, çoğu kişi ortada somut olarak bulunan gerçekleri kabullenmiyor. belki benim istediğim yarısı dolu bardağa aşağıdan bakmayı istemek ama hoşgörü de göstermek lâzımdır.

orta yol bulma konusunda kaçıyor insanlar. eğer sen ateistsen ama din'e küfür eden ateistlerden nefret ediyorsan bunu açık açık söyleyebilmelisin. sırf inananlarla aynı fikirde olmamak için, aa ama onlarda bize hakaret ediyorlar a olmaz hayır demek yanlıştır.

unutma ki sen inanmıyorsun diye hakaret yiyorsan rahatsızsan, senin bu durumundan rahatsız olan müslümanlar da vardır. aynı şekilde inanmayanları insanlıktan çıkmış olarak nitelendiren dinci'lere beslediğin nefreti, inananların çoğu da onlara karşı besliyordur.

sözlükte çoğaldı insanları atatürk'ü seviyor diye hor görüyorlar faşist diyorlar. unutma ki sen nasıl atatürk'ün gereğinden fazla abartılmasını sevmiyorsan, elbet senin gibi düşünen atatürkçüler de vardır. yok mudur ? ama sen o insanları da kendinden itersen, atatürkçüler de aynı şekilde yaparsa kaos, kargaşa ortamı oluşur. iki ucu boklu değnek başka hiç bi bok olmaz.

bu entryden çıkarılabilecek sonuç; (bkz: en büyük fener) *
an itibariyle beni dehşete düşürmeye, bir insanlığın dramını görmeme sebep olmuş durumdur.

yer: bursa
otobüs: 9d
saat: 19.00 suları

not: insanları türbanlı ve başı açık olarak tanımlamaktan nefret ediyorum ancak olayı daha iyi anlatabilmem için bu tabirleri kullanacağım.

önümde bir başı açık bir de türbanlı kız oturuyordu. ayakta da türbanlının arkadaşı duruyor. otobüs gayet güzel, insanlar huzurlu. mp3 çalarımda guns n roses çalıyor. yüzümde gülücükler...

oturan türbanlı kız ile ayaktaki gayet sakin, bir şeyler konuşuyor. kimseyi rahatsız edecek şekilde değil. gayet sakin. buraya dikkat...

birden açık olan kendi kulaklıklarını çıkarıyor:
-kesin sesinizi!
-nasıl yani abla?
-size kesin dedim! sizin pis sesinizi duymak istemiyorum!
-ama biz??!!
-ee yeter bee! seni dinlemeyeceğim! diyor ve kızı ittiriyor cama doğru. olay burada bitmiyor elbet. açık olan kalkıyor ve ayaktaki diğer kıza bir hışımla giriyor. tekme tokat iki kıza saldırıyor. türbanlılar karşılık veremiyor. teyze o kadar vahşice saldırıyor ki arada bende nasibimi alıyorum oturduğum yerden... bir anda bütün otobüs birbirine giriyor. olay türbanlı ve başı açık mevzusuna dönüşüyor bir anda... ki burası beni deli eden kısmı...

türbanlılar ağlamaya başlıyor. otobüs kenara çekiyor. polisi arıyorlar. bu sırada otobüsteki er kişiler sanki ittifak yapmak zorundalarmış gibi açık olanı savunup, türbanlılara:
-aramayın polisi ya! olur böyle şeyler! hadi ama... işimiz gücümüz var sizinle uğraşamayız.

herkes neden saldırıldığının farkında aslında...

türbanlı:
-şahit istiyorum! polise gidelim... yalvarıyorum...

otobüs ahalisi:
-ya ne polisi kızım. sizde çok konuşmuşunuz demek ki kadın çıldırmış!

-hayır amca! bize saldırdı! bize aslında niye saldırdığı çok açık... görmüyor musunuz?

derin bir sessizlik...
-hadi ama kimse gerçeği görmedi mi? hitler mi oldu insanlar? bu ne faşizm? ve kız hüngür hüngür ağladı. ağladı...

bir amca "ben şahidim!" dedi. ben o sırada olayın şokunu atlatamamış, yüzüne rastgele gelen yumruğu yiyen şaşkın bir otobüs yolcusuydum...

amca şahitti. kız rahatladı. ama bu şahitlik uzun sürmedi. durağına gelen amca otobüsten inerken "ben şahidim, şahidim! yaz beni." dedi ve indi... gidiş o gidiş... olay kemal sunal filminden daha komikti.

kıza arka koltuktan bir el uzandı... işte o bendim... kendime gelmiştim. daha önce darp yaşamış biri olarak mağdurun yanında yer almalıydım. ne olduğu elbette önemli değildi. dışardan bakınca yarı çıplak bir haldeydim. kulaklığımdan bangırtılı müzik sesi geliyordu. kırmızı ruj falan sürmüştüm hatta. ama böyle bir şeye tahammül edemezdim. onları çok iyi anlıyordum.
-beraber gidelim karakola. ben şahidim arkadaşım.
-gerçekten mi?

bu sefer şok geçiren kız idi. ilk inanmadı, inerim giderim falan diye düşündü. ama öylesine dokunaklı baktım ki yeni bir amca vakkası olmadığımı anladı. teşekkür etti.

arkadan bir ses yükseldi. "ben polisim, şahidim. başı açık bayanı alıp gidiyoruz..." kızlar rahatlamışlardı. ama gene de mağdurlardı işte. tıpkı bir zamanlar benim de olduğum gibi... ne oldukları ve nasıl oldukları önemli değildi. ortada bir saldırı vardı. ve adalet yerini bulmalıydı...

güzel ülkemde insanların zıt görüşlü insanlara karşı kin ve nefret içinde olduğunu görmek bütün geceyi düşünerek geçirmeme sebep olmuştu. o gece uyuyamadım. ve hala türbanlının beni nasıl garipsediğini anlatacak bir cümlem yok...
empati nedir, ne anlama gelir sorularının cevabını bilmemektir. savunduğu görüşün yanlış olduğunu bilse de, körü körüne, bağnazca o düşüncenin peşinden gitmeyi bir bok sanmaktır.