aşkın ne denli tehlikeli bir duygu olabileceğini gösteren gerçek anlamla 'sürpriz son'lu bir kitap. sürekli olarak bunu söyleyenler olduğu için her kelimeyi her anlamı ince eleyip sık dokuyarak okuduğum için çook 'aaaa' diyerek bitirmedim açıkcası başından beri bir acayiplik vardı ama cinayet zanlısını öğrenince şok olabilirsiniz.
dün bitirdiğim zülfü livaneli kitabı. kitapta genel olarak "aşırı derecede kültürlüyüm ben öyle böyle değil" havaları vardı biraz sanki ama bir şekilde kitap ilerledikçe buna alışıyo insan.
--spoiler--
kitabın başından itibaren aslında ahmet arslan'ın çift kişilikli olduğunu veya buna benzer bişeyler olabileceğini tahmin edebiliyor insan. ama yine de sonu insanı şaşırtmayı başarabiliyor. özellikle muharrem konusunda.
genele baktığımızda ise beni çok etkilemiş kitaptır. özellikle anlatıcının o karanlık hücrede yaşadıkları beni çok etkiledi açıkçası.
--spoiler--
az önce bitirdiğim livaneli kitabı. dilinin akıcı, içeriğin sürükleyici olduğu bir gerçeklik. sürükleyicilik hem yoğun olmayan polisiye içerikle hem de gazeteci kızın bitmek bilmeyen merakıyla sağlanmış. o merak edip eve gitmedikçe siz de merak edip sayfaları çeviriyorsunuz.
livaneli'nin "ben bilirim, genel kültürüm süper" havasını benim aşina olmadığım alanlarda yazdığı sürece destekleyeceğim.
kitabın sonunda ise şaşırmadığımı söylemem haksızlık olur. ancak özgünlüğünün tartışmaya açık olması övgüleri engelliyor bana kalırsa. (bkz: fight club) bahsi geçen hastalık gerçekte var olan bir hastalık mı bunu da yarın araştırırım artık.
bir de eğer romanı sinemaya aktarmak isteyen olursa gazeteci kızı oynaması için kendisine en tehlikeli duyguyu beslediğim kızı öneriyorum. eğer livaneli birinden etkilenerek bu kızı betimlemediyse, hayalinde canlandırdıysa, o'nu gördüğü zaman "işte benim gazeteci kızım bu" diyeceğinden eminim.
her seferinde yok bu son dememe rağmen ısrarla okumaya devam ettiğim zülfü livaneli'nin son romanıdır. tıpkı diğer kitapları gibi şaşırtmadı. yine önceki kitapları gibi ben bilirim, çok okudum genel kültürüm çok iyi vs havalar, sürekli bir bilgi verme çabası. bütün eserlerinde olan genel sorunlar bunda da var. evet kitaplar sürükleyici cok kolay okunuyor dur bakalım sonu düşündüğüm gibi mi hislerle okuyorsun ama bu sefer o da pek olmamış her şey yarım, her şey havada. aşk desem değil, cinayet desem değil, kendini arayan adamın hikayesi desem kısacası nereye koysam tam olmuyor hiç bir duyguyu veremiyor.
--spoiler--
kitabın daha başında bölündüğünü anlamama rağmen yok ya bu yabancı filmvari olayı kullanmaz heralde diye ummustum ki sonucta yanıldığımı anladım.
--spoiler--
kitabında tek bir cümle ki zaten onu tanıtımında da kullanmışlar " aşk gözü kapalı uçurum kıyısında yürümektir" dışında başka ele avuca gelir bir cümlesi yok. kısacası mutluluktan sonra doğru düzgün bir kitabı kanaatimce yoktur.
kitabi okudukça sizi içine çekiyor ve sonunda beklenmedik bir son sizi bekliyor...
büyük keyif aldığımı söylemeliyim.
roman bize agdasiz bir dil ile sunulmuş, kolay cümleler kullanılmış. okunması kolay olan kitabı seveceginize eminim.
zülfü livaneli' nden okuduğum ilk romandır.
Kitabı 1 gün de bitirdim.Sabah bir başladım geceye doğru bitti.
Kitap akıcıydı. Sıkmadı. Ama bana çokta birşey katmadı doğrusu.
--spoiler--
kitabın sonundaki o aslında abi yokmuş onu kafasında yaşatmış durumu aklıma direk dövüş kulübünü getirdi. Dedim Livaneli reyizde Chuck okumuş.
--spoiler--
okurken kendimi bi ara orhan pamuk okur gibi hissettim. sanki biraz öykünme durumları var. zülfü Livaneli nin zirvesi mutluluk ve sonrakiler yanına yaklaşamıyor. şimdilik...
nasıl biteceği hakkında tahminler yürütmüştüm ama hepsinden farklı şekilde sonlandı. tamamen yanılttı beni ve kitapta via con me'den o kadar bahsetti ki onun eşliğinde okudum son sayfalarını.
--spoiler--
Mehmet'in eve gelip evin ışıklarını açtırmaması, karanlıkta oturmayı tercih etmesi ve o sırada gazeteci kızın kalkmaması beni Mehmet'in hayal ürünü olduğunu düşündürmeye başlamıştı.
Ama asıl şaşırtıcı olay burdaki, asıl hayal ürünü olan "Ahmet'miş."
--spoiler--
Bugün bitirdiğim kitap. Evet, bir Serenad değil belki ama yine de gayet sürükleyici, akıcı. Bir kitap okunduktan sonra insan kendini boşluğa düşmüş gibi hissediyorsa, o kitabın bir büyüsü vardır. Bu kitap da o listeye eklenebilir. Bir de Zülfü Livaneli'nin büyüleyici hayal gücüne söyleyecek söz bulamıyorum.
"zaman bana da bir nehir gibi geliyor.o nehirde yüzüyorum.sular akıyor ama hangi damla arkamda, hangisi önümde; nehir mi daha hızlı akıyor, ben mi;su önüme mi geçiyor, arkamda mı kalıyor anlayamıyorum. gerçek olan tek şey sonsuz bir akış.''
serenad'dan sonra yazılmış olması kitabın en büyük şanssızlığıdır kanımca.çünkü yazarın da söylediği gibi serenad kalitesinde roman kolay kolay yazılmaz. serenad'ı bir yana bıraksak bile bir mutluluk bir kamaşma ya da son ada kadar etkileyici bulmadım ben kitabı. sanki zülfü abimiz romanın ortasında ne yazacağını unutmuş, konudan da biraz sıkılmış, işte sonunda da böyle böyle oldu deyivermiş gibi bir his bıraktı bende.