hayat denilen tiyatro oyununda insanlara verilmiş senaryodur; bu senaryoyu muhtesem doğaçlama ile birleştirebilenler -hiç şüphesiz- kendini gerçekleştirme aşamasını başarıyla tamamlamış büyük tiyatrocular plaketi ile ödüllendirilir.
kader, kendinizi düşlerde kaybetmek yahut sanrılarda bulmak değildir.
eksildiğinizi, kaybettiğinizi, yenildiğinizi hissettiren belki sizin tecrübesizliğiniz, tecrübeleriniz, kanayan yanlarınız, yaralarınızdır. hakikati anlatır kader aslında, fakat kendi hakikatleriniz çoğu zaman izin vermez onu duymanıza.
mesela günümüz teknolojisi gelişti. gök bilimleri falan örnek verecek olursak 50 sene sonraki güneş tulmasını bu günden bilebiliyoruz artık değil mi?
mesela şu bilgi yi verebiliyoruz ''2046 ocak 24 ünde ögleden sonra güneş tutulacak ve en iyi izleme türkiyeden gerceklesecek'' bu bilgiyi bilim adamları verebiliyor. peki böyle dedikleri için mi güneş o tarihte tutuluyor yoksa güneş zaten tutulacak ancak hesaplama yaptıkları için mi biliyorlar?
yani bunu deselerde demeselerde o tarihte güneş tutulacak değil mi?
kadere dönelim.
allah zamandan müsterih. yani allah için bir zaman yok.
yani şu an da dünyanın yaratıldığı anı ve kıyamet koptuğu anı aynı an da görebiliyor. benim yaşadıklarımı biliyor bunu yazıyor ama bu yazdığı için ben bunları yaşamıyorum ben yaşayacagım zaten ve allah bunu o yüzden yazmıs oluyor.
inşallah açıklayıcı olmuştur. varsa bir yanlışım bilgilendirirseniz sevinirim.
pek çoğu kişi kaderi tanrının yazdığını ileri sürer. madem, tanrı yazdı neden katiller var. neden masum insanlar ölüyor. tümevarım yaparak, tanrı da kötüdür derler. halbuki kader denilen şey, insanın vermiş olduğu kararlar sonucunda dönüp arkasına baktığında çizmiş olduğu yoldur. allah sadece yol ayrımlarını kulun önüne çıkarır. arkadan itmesine gerek yoktur. irade bu noktada devreye girer.
not : dini bilgilerimden bağımsız olarak derlenmiştir. *
bir zeki demirkubuz filmidir. vildan atasever başarılı bir oyunculuk çıkarmıştır. filmin büyük çoğunluğu istanbul da ve izmir de geçer. bu filmin devamı niteliğin de ki masumiyet de izlenmelidir peşine. belirtmeyi unutmusum ufuk bayraktar bu filmde olağanüstü oynamıştır.
butun kitaplarda tanrinin bilgisinin sonsuz oldugu herseyin onun emri ve izni dahilinde oldugu yazilmakta. burdan haraketle tanrinin butun canlilarin geleceginin ne oldugunu bilmesi gerekmektedir. eee zaten kendisi ol dedigi icin hersey olmaktadir. sonuc olarak bazilari cennete bazilari cehenneme gidecektir ve de bu o'nun istegi ve iradesiyle gerceklesmektedir. -uyy kafam karuştuu-
kader çoğu insanın anladığı şekilde ''e zaten yaşayacağım şeyler önceden belirlenmişse benim irademin ne önemi var ki?'' ya da ''sadece üç şey kader: evleneceğin kişi, ölüm anı, önemli hastalıklar'' gibi daha da garip yorumlarla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir olgudur. allah katında geçmiş, gelecek ve şimdi diye üç farklı an yoktur; hepsi tek bir andır. allah için dünyanın var oluşundan, kıyamete kadar bütün olaylar zaten olup bitmiştir. bizim beynimiz üç boyutlu olup, zamana bağlı olduğundan böyle birşeyi anlamakta güçlük çekebilir; ama zamanın göreceli olduğu (özel görelilik kuramı), evrenin sadece üç boyuttan ibaret olmadığı; dördüncü,beşinci boyutlar olabileceği, bunlara ulaşabilmek için evrenler arası köprüler olan karadeliklerin ışık hızında geçilmesi gerektiği gibi daha bir cok yaklaşım ilk olarak albert einstein tarafından tohumları atılan paralel evrenler kuramında açıkça ifade edilmiştir. allah da zamandan ve mekandan bağımsız bir varlık olduğundan dünyaya geldiğimiz andan, öleceğimiz ana kadar olan tüm olaylar o'nun bilgisi dahilindedir ve o'nun katında yaşanmıştır. allah bizim hangi olay karşısında nasıl tepki vereceğimizi bizden de fazla bilir ve kaderimiz ona göre yazılır. bir boeing 757'i tasarlayan mühendis onun hangi dış etkenlere karşı nasıl tepki vereceğini çok iyi bilir.
(bkz: sigmund freud analyze this)
sonlara doğru bekir'in uğur'a söylediklerini dinlerken mahvolduğum filmdir. aşk odur işte. başka da bir şey değil. o adam anlatıyor orda aşkı. ciğerleri söküle söküle.
bu filmi izledikten sonra eminim ki biz hic sevmedik. sadece asik oldugumuza inandik, inandirildik. kimsenin sözde ask sendromlarina saygim yok artik.
--spoiler--
Öyle özlemişim ki seni, dönerken bir meyhane gördüm. Bi tek içeri girdiğimi hatırlıyorum bi de rakıya yumulduğumu. Arkasından en az dört cigaralık... Sonra gözümü bir açtım karşıdan karlı dağlar geçiyor. Bir daha açtım başımda bir çocuk, kalk abi diyor Kars'a geldik. Otobüsten indim, yürümeye başladım. Dedim Allahım nerdeyim ben, burası neresi. Sonra güç bela burayı buldum. Kapının önünde durup düşündüm. Dedim Bekir, bu kapı ahret kapısı, burası sırat köprüsü. Bu sefer de geçersen bir daha geri dönemezsin, iyi düşün dedim. Düşündüm, düşündüm. Ama olmadı. Dönemedim.
--spoiler--
ô=ax^n+by^m+cz^o.......+c= ve akla gelebilecek diğer tüm varyasyonlar. bu varyasyon çokluğu durumu kaotik ve öngörülemez yapar.
en basit haliyle
ô=px+q dersek ô=sonuç ise (bu sonuç(-) veya (+) olabilir) bilinmeyen (x) haricindeki katsayılar (p,q) seçimler olabilir. hani şu özgür irade dedikleri şey sanki. eğer fonksiyon değiştirilemiyorsa seçimler sonucu(ô) belirleyecektir.
diğer taraftan öyle bir fonksiyon oluşturulabilirki sonuç (+) yada(-) olablir. katsayılar ne kadar değiştirilse değiştirilsin sonuç değişmeyecektir. illaki ben değiştircem baba diye kasarsak bilinmeyenden bağımsız olan (q) sabitine bel bağlarız. q sabiti ne kadar büyük olursa yırtma şansınız o kadar yüksek olur. sorun şudur q sabiti var midur yok midur. haçen varsa kim belirlemektedur, bilinememektedur.