Kader hayatmızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
Bu sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.
Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin. *
Kötü kader yoktur ! Tanrı, hep iyi hikayeler ve senaryolar yazar ! Sadece, berbat oyunculuk vardır !!!
Bence secimlerimiz kaderi belirler. Tanri sana iki yol gosterir ve sen senin icin dogru olmayan seni mutsuz kilan yolu tercih edersen bu kotu kaderdir. Bir alintiyla durumu ozetlersek : "her şeyi düşünebilir, her şeyi hayal edebilir, ancak sadece seçtiklerini gerçekleştirebilirsin. düşünce şeytandan, davranış tanrı'dandır. hangi düşüncenin davranışa dönüşeceğine karar verense insandır."
karar verirken bizi etkileyen temel ozelliklerimiz degil, o anda yasadigimiz duygu ve dusuncelerdir. Verdigimiz yanlis kararlarin sonucunu kaderin hatta tanrinin uzerine atmak insanoglunun basarisizligini kabul etmeme yollarindan biridir.Ve insan rahatlar "N'apalim kader boyleymis." derken.
masumiyet'in devamı olarak çekilmiş 2006 yapımı zeki demirkubuz filmi. yatalak babanın düşmüş olduğu acınası durum sigara tiryakilerine bıktırana kadar izlettirilmeli.
kendisi hakkında kuranda da pek az bir bilgi olan terim.Ama kendileri vardır ikiye ayrılır değiştirilebilir ve mutlak kader olmak üzere değiştirilebilir kaderi bilindiği üzere biz kendimiz karar verebiliriz bir bakıma kendi yolumuzu kendimiz çizeriz.* iyilikler ve güzelliklerle değiştirebileceğimiz de güzel bir terimdir.
--spoiler--
masumiyet filminde haluk bilginer abimizin anlattıkları bu filmde bize gösterilmiştir. kader filmi masumiyet filmini tam olarak tamamlamamış sadece uğur ve bekir' in hayatını anlatmıştır. yusuf' un hikayesi kader' e hiç bulaşmamıştır. masumiyet filmi daha yaralayıcıdır bence. bu film de güzel ama bir masumiyet değil... bekir' in bir orospu uğruna onca şey yapması da bence gerçek sevginin insana neler yaptırabileceğinin ispatı gibidir. gönül-ot-bok ilişkisi ben bunu anladım.
--spoiler--
1955 yapımı siyah beyaz türk filmi. yönetmen necil ozon , senaryo oğuz özdeş , oyuncu kadrosu kenan artun , belgin doruk , nezihe becerikli , meral polat , ahmet tarık tekçe , mualla mukadder atakan , birsen özkara , muazzez arçay bulunmaktadır.
bugün yaşar nuri öztürk ten dinlediğim tanımdır.
televizyona kafa atasım da gelmedi değil hani... aslında bunun üzerine '' 21. yy de hala yaşar nuri öztürk dinleyen mal '' diye bir başlık açacaktım ama sözlüğü kirletmek kalitesini düşürmek istemedim.
onun için bende şöyle kısa bir tanım yapıp huzurlarınızdan ayrılacağım..
şöyle ki : kader, allahın yazdığı bizimde oynadığımız bir senaryo değildir. öyle olsaydı sorgu - sual olmazdı. ahirette '' allahım sen ne dediysen , ne yazdıysan biz onu yaptık '' der , işin içinden sıyrılıverirdik.
burada allah ın ezeli ve ebedi ilmi devreye giriyor. allahın yüceliğini görüyoruz.
allah dünyaya yolladığı bütün mahlukatın hayatını önceden biliyor. bize zor gelsede ona çok kolaydır böyle şeyler. zaten allah bu dünyayı yarattıktan sonra zaman diye bişey yaratmış. yani allahı katında zaman diye birşey yoktur. zamanın olmaması nasıl bişeydir? o konulara kafa yormamak gerekir.
yani allah katında zaman yoksa, belkide onun için biz taaa galu beladayken yaşanmış ve bitmişizdir. dolayısıyla bütün bu yaşanmışlığı allah teala kaleme almıştır. biz buna kader deriz. bu yaşanmışlık sırasında allah kullarını imtihan ettiği için ona karışmamıştır. ölüm , yağmur , deprem gibi olaylar konusu müstesnadır... kulun o tarakta bezi yoktur.
küçük bir örnek vereyim. soma linyit spor nou kamp ta barcelona ile karşılaşsa maç ne olur. tabiki barcelona alır. eğer bu konuda bir bilgimiz, ilmimiz olmasa bu kadar kolay soruyu bilebilirmiydik. mesela bu soruyu , maçla hiç alakası olmayan bir kadına sorun , belkide cevabı '' soma linyit '' olacaktır.
işte allah teala nın öyle bir bilgisi vardır ki 20000 yıl sonra her bir ferdin nerde ne iş yapacağını bilir. şüphesiz bu onun için zor değildir. şüphesiz bu ona , barcelona - linyit spor maçından daha kolaydır.çünkü o yeri göğü ve her ikisi arasındakileri yoktan varetmiştir. o birşeye ol dedimi hemen olur.
Bi hedef koyarsın kendine.. Misal memur olmak diyelim.. Napman lazım? Öncelikle kpss'den atanmana yetecek bi puan alman lazım... E bunun için de iyice bi çalışman lazım... Sıkı bi çalışma temposuyla hazırlanırsın.. Sınav günü geldiğinde çok feci karnın ağrır, sınavı geçemezsin ve memur olmazsın... Kahrolursun, başka bi yol ararsın kendine.. Sonra tam o sırada bi ilan görürsün ve ona başvurursun.. Çalışırsın ve sonra bi bakarsın 5 yıl sonra özel sektörün en aranılan adamı olup çıkmışsındır...
işte kader denilen şey, hakkında hayırlısını tayin eden mercidir.
bilimsel olarakta açıklanmış gerçektir. ''Olmayınca olmuyor'' tabiride kaderin beraberinde getirdiği bir söz öbeğidir. Bazı şeyler hakkaten nekadar zorlarsanız zorlayın garip bi şekilde olmamakta direniyor. Bazende kendiliğinden akıp gidiveren bir süreç oluşuyor ki nasıl olduğunu bile anlamıyorsunuz. Başımıza gelen olaylar değil, o olayları yaşarken verdiğimiz kararlarımızmış kaderimizi oluşturan elementler.
kader kavramını kavrayabilmek için irade kavramıyla yola çıkılmalıdır.
cüzzi ve külli irade vardır ki bunlar kaderin temel taşlarıdır. cüzzi irade yani insanın sahip olduğu ve sadece tek bir olguya yani kendisine hükmedebildiği iradedir. külli irade ise cüzzi iradenin üzerinde ilahi olan iradedir.
bir örnek verecek olursak siz uçak bileti alıp ankaraya gitme iradesine sahipsiniz ama hava alanına gidebilmeniz uçağa binebilmeniz ve hatta ankaraya uçağın inmesi bir külli iradenin kontrolü altındadır. insan kendi kaderini çizer kendi kararlarını yaşar ama bir yere kadar.
mükemmelliğin kusursuzluğun kanıtıdır.
sizi ilgilendirmeyen şeydir.nasıl mı? şöyle ki:
bir iş yapacağınız zaman kader de varmış yokmuş demeniz size bir fayda yarar sağlamaz tanrının geleceği bilmesi de size hiçbir yarar sağlamaz yapmanız gereken kader hakkında düşünmeyi bırakıp yapacağınız işe odaklanıp uygulayacağınız planları düşünmektir
yok efendim kader de bu varmış yok nasip değilmiş olmayınca olmuyormuş
geçiniz efenim, başarısızlıklarımıza kılıf uydurmayalım efenim
saygılar.
zeki demirkubuz un sıçramalı kurgulu başarılı filmi. vildan atasever in vasat oyunculuğunu bir tarafa bırakırsak, bekir karakterini canlandıran ufuk bayraktar ın, dönüşen bir karakteri canlandırdığını da hesaba katarsak son dönem gördüğüm en iyi oyunculuklardan birine imza attığını söyleyebilirim.
---olası spoiler ibaresi---
nirengi noktalarından ayrışan film zamansal boşluklar kullanarak karakterlerin dönüşümü ve yolculuğunu daha çarpıcı hale getiriyor. üstelik bu teknik aynı zamanda yavaş akan filme tempo getiriyor. özellikle bekir in karakter metamorfozu bu şekilde daha çiğ ve etkili kılınıyor.
bununla birlikte film biraz 90 lar doğu avrupa sinemasını hatırlatan yarı-alt kültür izleğini sürdürürken ciddi bir postulat sunmuyor. empresyonist şekilde etrafta dolaşan kamera karakter değişimi ile yol filmini hibritleyerek ilerliyor. fakat kamera kullanımı açısından pek farklı bir şey olmadığını söyleyebiliriz. sonuçta böyle övülen bir filmin anlamsal katmanları yanında görselliğinden de söz edebilirsek gerçekten başarılı addedilmiş olur. (ki bir-iki sahnede boom mikrofonun göründüğü kısmına hiç girmeyelim.)
yine filmin bir başka eksisi bekir in uğur u aklında obsesyona dönüştürme sürecinin ve yine bekir in evliliği ile ilgili kısımların havada kalması. tabi yönetmenin bunu bilinçli yaptığı öne sürülebilir fakat o kısımları uzun uzadıya anlatması gerekmediği gibi olaylar geliştikten sonra 1-2 cümle ile o konuyu anlaşılabilir kılabilirdi diye düşünüyorum.
---olası spoiler ibaresi bitti---
sonuç olarak pek çok şey söylenebilir fakat çok da mantık ekseninde bir film değil. daha ziyade izlenimci yapısı ile kaderi kırık çizgilerle belirtmiş bir yapım. bu çeşit kırık anlatımlar amores perros, the elephant gibi filmlerde kadersel çizgiyi farklı noktalardan anlatıyordu. kader de ise aynı karakterleri sadece katalize etmek için boşluklar bırakarak anlattığını söyleyebiliriz.
tüm bunları birlikte ele alarak türk sineması adına başarılı bir film olduğunu fakat öyle başyapıt falan olmadığını, birçok türk yönetmende görülen düzeyde bir kamera-ışık kullanımı olduğunu, konunun ise belli yerlerden hatırlanabilecek yarı özgün olduğunu belirtmek gerekir. sonuç olarak yine de güzel. ama vildan atasever bir oyuncu değil.