twitter da sakaciegemen adi altında bir olaya girismis. belli ki adamın yaptığı espri ile alay ediyor. insanların fiziki görünüşleri ile alay etmem normalde ama ağzımı açmamak için zor tutuyorum kendini. yani cidden birşeyler yazdım tekrar sildim. belli ki kendisi ak parti taraftarı değil. o yüzden de egemen bağış'ın yaptığı espri ile alay ediyor, keza bende senin sıfatına bakıp alay etsem hoş olur mu kaan?
Bana "çok sevdiğim uzaktan bir tanıdığım" hissi veren bir garip insandır, komiktir.
sezyum.com adresine tesadüfen girmemle sıkı bir takipçisi olduğum penguen yazarı da olan görüşlerini beğendiğim bir garip adamdır.
Asıl görüş belirtmek istediğim olay şudur: Evvel zaman önce youtube'da videolarda gezinirken Kaan sezyum'un Ntv kanalında ekşi sözük, inci sözlük gibi sözlükler hakkında konuştuğu bir videoya ulaştım..Adam gerçekten güzel konuşmuş, yardırmış. Videonun altındaki yorumlar şu tarzda; "bu adamın yüzüne nooolmuş", "töbe estağfurullah bişey olmuş buna" "nasıl bir tip lan bu"
Hani böyle kendi milletinizden utanırsınız ya aynı o duygular içerisindeyim..(Kaan Sezyum o video yorumlarını görse sikinde olur mu o ayrı bi durum) Her boka bir espri yapayım da takdir edileyim mantığıyla "hee çok komik amk" tepkisi verdirten yorumlar bunlar. Ulan insanın çirkinliğiyle dalga geçilme olayını 21. yüzyılda atlatamıyorsak biz hala neyin tartışmasını yapıyoruz be üstad? Hala insanlar görüşlerini, idealarını, duruşlarını tartışmak yerine dış görünüşlerini tartışıyoruz. Gelmek istediğim konu "sizin kız kardeşinize yapılsa" mevzusu değil insanlık.
bu haftaki köşesinde amk yerine gtk kullanmış yazar.
--spoiler--
G herkeste var, şimdi bi politikacı için durduk yerde amk çeksek de olmuyor. o yüzden gtk bana da uyar, bizim politikacılarımıza da uyar. nasıl olsa g'den bol bi şey yok onlarda. g kuvveti.
bu abinin ölen eşinin ardından yazdığı makaleyi okumak lazım kanımca. bir dönem internette tıklama rekorları kırdığı iddia olunur. giden eşin ardından onca ize, acıya, hatıraya rağmen hayatın nasıl da devam ettiğini anlatıyor ince ince. sanırım radikal'de okumuş ve etkilenmiş idim.
kendisiyle oturup saatlerce konuşasım gelen insandır. *** belki olur olmaz şeylerle mutlu olması yönüyle kendime benzettiğim eşinden olsa gerek zaman zaman böyle gerekesiz bir istekte bulunmam. belki de bir dilim peynir, iyi olacağız diye içilen aspirin, bir bardak suyun ikimize de aynı hazzı vermesinden kaynaklanıyordur. bilemedim.
güzel ülkemde yaşayan zekasıyla, kaliteli esprileriyle, yazdıklarıyla, üslubuyla saygı duyulacak bir insandır, reyizdir. *
ayrıca twitter hesabı takip edilesidir. https://twitter.com/# !/kaansezyum
radikal'in cumartesi ekinde yazan ayrıca penguen dergisi'nde oh yes! adlı bir bölümü bulunan harika kişilikir. hayatında ve yazdıklarında hiçbir zaman "acaba ne derler" mantığı gütmeyen bir insandır.
bir sürü sözlükte yazıp da birindekini bir diğerine aktarmaktan hiç hoşlanmam ama bu adamın bu hafta yazdığı yazı kaybolmamalı. herkesin vicdanını bir yerden yakalamalı.
"sıradan yağmurlu bir günde uyanıp, haberlerde kimsenin sel altında kalmadığı bir ülkede yaşamak istiyorum.
insanların sokaklarında rahatça gezip polisler tarafından taciz edilmediği, gerekirse çekinmeden adres sorabileceği bir ülkede yürümek istiyorum.
meydanları olan, meydanlarında da göstericilerden daha çok güvenlik görevlisinin olmadığı, biber gazının kokusunun, tadının bilinmediği bir ülkede alanları, parkları doldurmak istiyorum.
kaldırımları 2-3 yılda bir yenilenmeyen, yeşillikler içinde bir muhitte oturmak istiyorum.
içişleri bakanının, ulaştırma bakanının ve hatta başbakanın adını bilmemin gerekmediği bir yerde, tc'mi ezberlememi isteyen devlet memurlarının bulunmadığı bir yerde durmak, haberlere bakmak istiyorum.
devletin taşeronlarının taşeronlara iş vermediği, iş güvenliği açıklarından neredeyse trafik kazalarındaki kadar insanın hayatını heba etmediği bir ülkede çalışmak istiyorum.
emekli olduğumda aylık yiyecek ihtiyacımı karşılayabilmek, aç açına, yaşlılıktan ölmeyi beklememek, hobilerimle uğraşabilmek, yaşlılığımı da insan gibi geçirmek istiyorum.
parlamentosunun, hakimlerinin güce ya da paraya değil, saf insani adalete saygı duyduğu ve adaletin izinden gittiği bir yerde bulunmak istiyorum...
sigara içerken sokakta gezen başbakanının gelip elinizden sigaranızı alıp, paketinize el koymadığı bir muhitte takılmak istiyorum.
gençlerin içki içmek, eğlenmek, festivallere girmek için 24 yaşına kadar beklemediği bir ülkede gençliğimi yaşamak istiyorum.
alışkanlıklarıma devletin değil, kendimin karar verebileceği, neyi izleyip neyi izleyemeyeceğime saçma sapan bıyıklı adamların değil, kendimin karar verdiği bir evde oturmak istiyorum.
kadınların sokakta istediği gibi giyinebildiği, örtünebildiği, açılıp, kapanabildiği, yadırganmadığı, kimse tarafından rahatsız edilmediği, günde 5 kadının ölmediği bir kaldırımda, o rahatlıkla dolaşan kadınları, genç kızları, bisiklete binen anneanneleri görmek istiyorum.
eğitim hayatım boyunca şaibesinden, faydasını unuttuğum, sınav sorularının her sene çalınmadığı, başında insan gibi insanların bulunduğu bir eğitim sisteminde okumak istiyorum.
istediğimi okuyup, istemediğimi kendim karar verip okumamak istiyorum.
sigarayı ve içkiyi pahalı diye değil, gerçekten, ihtiyacım olmadığı için, tadını, tatsızlığını bilip, kendi kararımla bırakmak istiyorum.
internete girdiğimde neye bakıp neye bakmayacağımı trenlere bakan adamların söylemediği, kendi ahlak anlayışımla başbaşa, huzur içinde çalışan, çok fazla da hafıza tüketmeyen bir internet tarayıcısı kullanmak istiyorum.
devlet büyüklerinin, gerçekten de barışçıl, ihtiraslarından uzak, ceplerine ve iktidarlarına değil, kendilerini yaşatan vatandaşa hizmet ettiği bir boyutta takılmak istiyorum.
herkesin terörist olamadığı, gencecik çocukların 'silahlı terör örgütü' suçlamasıyla, delil olarak bilgisayar klavyesi ve farelerin gösterilmediği bir hukuk sistemine gözlerimi açmak istiyorum.
sakin bir sabahı inşaat sesleriyle değil, kuş, köpek, kedi sesleriyle geçirmek, gerekirse deniz kıyısında olan yaşadığım yerdeki komşularımla birlikte denize girmek, sohbet etmek istiyorum.
her şeyi bilen tek bir adamın, gün gelip televizyon dizilerine atarlanmadığı, işini gücünü kovaladığı, düzgün bir yerde oturmak istiyorum.
komşularımızla gerçekten de sıfır sorun yaşadığımız, hadi sıfır sorun da olmaz ama, en azından 'gerekirse adam gibi ölürüz' diyen bir çılgın tarafından ölüme huzursuzluğa sürüklenmemek istiyorum.
şehrimin sadece deniz ve bilmemkaç yüzyıllık tarihi yarımada manzarasıyla değil, geçmiş 60-70 yılda ürettiği mimari güzelliklerle hatırlandığı sokaklarda, binalara, insanlara bakmak istiyorum.
her gün 'acaba deprem olacak da şu anda kolum bacağım mı kopacak?' endişesinden uzakta, zamanında deniz kumunu çekip yapı yaptığını söyleyen insanlar tarafından üretilmemiş, gerçekten güvenli binalarda asansöre binmek istiyorum.
verdiğim vergilerle kendi insanımın, kardeşimin, akrabamın, eşeğimin üzerine bomba atılmadığı, her bayram haberlerde trafikte ölüm haberleri yerine, toplumun güzel yönlerini, paylaşımı, huzuru ve eski bayramları değil, bir sonraki bayramın güzelliklerine heyecanlanmak istiyorum.
öğrencilerinin hapiste değil, etütlerde, konserlerde, festivallerde, araştırma laboratuvarlarında ve hatta cern'de başarılı işler yaptığı, insanlarının değil atomlarının çarpıştığı, bilimle-ilimle ve hatta inanır mısınız heykelle, resimle ve sanatla arasının iyi olduğu bir yerde gençlerin başarılarını izlemek istiyorum.
bebeklerin, kadınların, hastaların ve çocukların toplu tecavüze uğramasının sıradan bir olay olarak karşılanmadığı, güzel insanların yaşadığı güzel bir yerde durmak istiyorum.
başka bir ülkeye gittiğimde kendi ülkemin güzelliklerini daha ikinci günde özlemek, bir daha başka bir yerlere gitmenin sadece farklı kültürler tanımak için güzel olabileceğini düşünmek istiyorum.
şimdilik sadece elimde güneşli günde yüzümü ısıtan güneş var.