bugün

"Demokrasi alıyorum,
Demokrasi alıp tabut yapıyorum.
Şiddet ruhun gıdasıdır,
Şiddete bayılıyorum.
Ateş ediyorum.
Ateş edip, bomba atıyorum.
Demokrasi alıp, bomba veriyorum.
Bir de Abd’de başkan olsam..."
''imagine there's no tayyip / it isn't hard to do/ nothing to kill or die for / no idris too / imagine all the people / living life in peace'' dizeleriyle gülme krizlerine sokan ayar ustası.
penguen dergisindeki köşesini zevkle okuduğum zeki insan.*
standart fmde çarşamba günleri saat 22.00de deniz alnıtemiz'le birlikte sevginin gücü programını yapmaktadır.
karısının vefat etmesinin ardından öyle bir yazı kaleme almıştır ki... #7613591
salonda sevdiğimdir.
bu haftaki köşesinde onun deyimiyle erdoğan barraktar denen adama öyle bir giydirmiştir ki onu neden sevdiğimizi bir kez daha göstermiştir.
yıldız teknik mimarlığı 8 senede bitirmiş gerçek adı (bkz: Kaan sezgin) olan reklamcı.
penguen'deki yazılarını okumaktan keyif aldığım şahsiyet.
bir zamanlar beni de dondurmus tuhaf insan.
zeki, ezber bozan/ sağlam bi dünya görüşüne sahip penguen yazarı.
sozlukte an itibariyle donen pegasus reklaminin ortasindaki karakter. sanirim o kafa ona ait ama tam da emin degilim. kimse de yazmamis simdiye kadar, iyice killandim bak.
sözlükte bizi pegasus reklamıyla karşılamış insandır hatrına istinaden reklamı bile izledim.
zekanın yürüyen hali olur kendisi. mizahçının kıralıdır.
bugün karşı gazetesinde yazdığı ''sarsılarak özgürleştim'' yazısıyla dikkat çeken yazar.
penguen yazarlarindan biridir. gundeme dair yorumlari harikadir.
zekasinin buyuklugunden dogan bi cekiciligi vardir. tipinin de hastasiyim.
isim soyisim kombinasyonu murat menteş romanlarındaki karakterlerinkileri aratmayan ama anımsatan yazar.
harika bir insandır. yazıları güzeldir komiktir de ve yakışıklı bir adamdır kendisi.
salı günleri birgün 'de yazacak olmasıyla mutlu etmiş güzel insan.
penguen'deki yazıları derginin geneline göre epey tatsız, ruhsuz. belki de reklam yazarı olduğu içindir.
(bkz: oh yes kaan sezyum)
eşine yazdığı mektubu okumaktan asla sıkılmadığım adam. birden aklıma geliyor ve döktüğü her kelimenin ardında çok güzel anlamlar bulmama vesile olan adamdır. Hayat ve anlamı derken o kadar samimi ki bu samimiyeti okurken gözlerinizden yaş gelmiyorsa kendinizden şüphe etmelisiniz. hatırlatmak isterim;

'' ...geçen haftadan beri hayatımın pek bir anlamı yok gibi geliyor. ne yazılarımı okutacağım birisi, ne sabah güldüğümüz birisi, ne de balkonda kuşları yemlediğimiz birisi var yanımda. yok yani. işin en fenası da bu yok oluşun, tam anlamıyla bi yok oluş halinde gerçekleşmesi oldu. gayet güzel kahvaltı ederken, birlikte türk kahvesi için tek bir sigarayı ortaklaşa tüttürürken birden akşam oluyor, evde kimseler yok. çat! şimdi evde iki kişi kaldık. kedimiz tortor da bu vesileyle üzerime kaldı. yokluk kendisini zamanla hissettiren bir şey. varken olanı hissetmiyorsunuz, yokken de olmayanı hissediyorsunuz, garip. kısa sürede çok üzüldüm.

üzülmemin sebeplerini düşündüm biraz. insan çok sevdiği birisini kaybedince (bence) birkaç şeyden dolayı üzülüyor. ben artık onunla bi şeyler paylaşamayacak olmama üzüldüm. kumda kendisini temizleyen bir serçe, suyun dibinden giden bi balık sürüsü gördüğümde artık gösterecek kimsem yok. çok yalnızım. ama arkadaşlar iyidir, beni yalnız bırakmıyorlar. yalnız kaldığınız her an bi takım anılar çıt, çıt ya da güm güm şeklinde kafanızın içinde patlayıveriyor. geceleri uyumak çok zor. içki de içmediğimden, uyumak için alternatif tıbbın tüm bileşenlerini devreye sokuyorum.

gözlerimi bilinçli olarak kapatmak istemediğimden yapılabilecek en sıradan şeyi yapı tvye bakarken ekran karşısında sızıyorum. sabah kalkış kısmı daha fena. uyandıktan sonra yatak keyfi diye bir şey yok. zaten yatakta keyif yapacak bi şey de yok. sabahın köründe kargalarla birlikte oturup bok yemeye başlıyorum ben de. ne yapalım, hiçbir şeyi değiştiremiyoruz ne de olsa. "hayat devam ediyor"; filan diyorlar ama benim için aslında hayat pek devam etmiyor şu sıralar. neyi devam etsin? benim için hayat yeniden başlıyor şu anda sanırım. hem de sıfırdan.

sevindiğim şeyler de var. son bir yılı reklam acansındaki işimden ayrılıp evde nurselle birlikte geçirmiş olmamız beni en çok rahatlatan şeylerden biri. ortalama insanlardan çok daha fazla birlikte ve mutluyduk son bir yıl içinde. evde sabahtan akşama oturup, ağaçlara bulutlara, tortora bakıp gülüyorduk. çok mutluyduk, gerçekten. çoğu insanın yaşayamayacağı kadar mutluluk yaşadım son bir senede. ne yazık ki mutluluk da elektrik gibi bir yere istiflenmesi zor bi duygu. şimdi o mutluluk anları anı olarak suratıma kapanıyor. yalnızlığın bir başka karanlık tarafı da ortaya çıkıyor böylece; karşılaşmalar.
sabahtan akşama çevremdeki birçok şeyde birlikte yaşadığım, eğlendiğim ve mutlu olduğum insanı görüyorum ister istemez. neyse ki şimdi kendisini heybeliye bıraktık. bir süre sonra o da adanın bir parçası olacak, heybeliye her gittiğimde belki de enseme konan bir sinek, topraktan çıkan bir çiçek, ağacın tekinde ekşi bi erik ya da peşimden gelen yavru bi kedi olacak. şimdilik beklemekte yarar var. hiçbir şey kaybolmuyor, bu da bir gerçek.

hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. hâlâ da düşünüyorum galiba. hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.

"küçük şeylerle mutlu olmayı bilmek lazım" gibi zırvalar vardır ya, işte biz aynen o laflardaki gibiydik. küçük ama mutlu bi hayatımız vardı. dolaptan kestiğim bi parça kaşar peynirine sevinirdi. susadığı zaman götürdüğüm bi bardak suyun yüzünde yarattığı mutluluğu görmeniz gerekirdi beni anlamanız için. sabahları sağlıklı olalım diye tek bi aspirini içip "şimdi mükemmel olduk" diye salak salak sevinirdik. bahar geldiğinde balkonu çevreleyen ağaçların yaprakları yeşerip her yer yemyeşil olduğunda dünyanın en mutlu ikilisi olurduk. insan burnuna çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. şans işi işte.

bir yandan da birbirimize hiç benzemezdik. zevklerimiz çok farklıydı ama bana her zaman yeni bir şeyler gösterirdi. insan olmayı, çevremi sevmeyi nurselden öğreniyordum, daha da alacak çok dersim vardı. krediler tamamlanmadan kaçtı gitti, bizim krediler de yandı badem oldu. daha öğrenecek çok şeyim vardı.
beni hayata bağlayan şeydi kendisi. o gidince iyice saçma sapan bir insan olacağım gibi hissediyorum. bana kızacak, yaptıklarıma laf edecek ya da beni çekip çevirecek birisi yok şimdi. dımdızlak kaldım evde, bir de kucağımda tortor var, mal gibi salonda kanepede oturuyoruz, ağaçların gölgelerine bakıyoruz işte.
durum böyle olunca hayatın da anlamını görmeye başlıyorum ağırdan. hayatımızın anlamı anılarımızmış, onu fark ediyorum bi kez daha. güneş doğuyor, güneş batıyor, haberlerde saçma sapan şeyler, iş yerindeki sıkıntılar, kişisel çekişmeler filan acayip fasa fisoymuş,
bi kere daha ayılıyorsunuz. ama narkozdan hızlı çıkmak da bi kafa yapıyor. anlamsızlık içinde buluyorum kendimi sık sık. evinde oturan ve yaşadığı hayatın bomboş olduğunu gören bir emekli gibiyim. tek farkım çok güzel yaşadım, geçen haftaya kadar da kazasız belasız geldiydik. naapalım, piyango bu sefer bana çıktı, yarın başkasına çıkacak, sonraki gün de bir başkasına. çekiliş hep devam edecek.

bi fotoğraf filan koymak istiyordum ama hiçbir şeye bakamıyorum. zaten tüm fotoğraflar benim aklımda. zamanla çıt çıt açılıyorlar. şimdi onlara bakmak için çok erken.

karşılaşmalar, eşyalar ve yerler en fenası. ama her şey ilk seferinde çok acıtıyor insanın içini. aynı yerden ikinci geçişinizde sadece içinizde bi sıcaklık kalıyor. bakalım ne olacak? hayatımın en büyük darbesinden sonra ne kadar sıcak beni kurtaracak bilemiyorum. yalnızlık sıcak bi şey değil, onu çok iyi biliyorum.

geçen hafta tam da şu satırları yazdığım sırada yanımdan gitti, artık yok. yani var ama, yok. üzücü ama gerçek, ne yapalım?

şimdi arkadaşlarla daha fazla zaman geçirilecek, onlarla da güzel anlar paylaşılacak, mutlu yaşamaya devam edilecek. mutlu olmaktan başka yapacak bir şey yok. yani var ama, yok. ''
yakın zamanda bulunan bir element.
uzak, yakından tanımadığım ama çok güvendiğim bi insan.