Şükrü Erbaş, bu şiirinde köylüyü değil daha doğrusu kasaba siyaseti yapan leş zihniyeti yerin dibine sokmuştur yoksa köylülerin içinde de aydın insanlar vardır. Lakin köylülerin çoğunluğu da eşek siken sapıklar olunca Şükrü Erbaş'ın haklılığı, her geçen gün ortaya çıkıyor. ilgili şiirin tamamı şu şekildedir:
“Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır.
Değişen bir dünyaya karşı.
Kerpiç duvarlar gibi katı.
Çakır dikenleri gibi susuz.
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da.
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve Güneş'i.
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden.
düşünemezler...
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını
büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar karılarını döverler.
Seslerinin tonu yumuşak değildir.
Dışarıda ezildikçe içeride zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa.
Ancak kendileri uğrarsa karşı çıkarlar.
Karşılığı olmadan kimseye yardım etmezler.
Adım başı pınar olsa da köylerinde.
Temiz giyinmez ve her zaman.
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştirmezler.
Evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz.
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler.
Kendilerinden olanlarla alay edip.
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir.
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler, askerde subay dövecek kadar.
ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
On bir ay gökyüzünden bereket beklerler,
Dindardırlar ahret korkusu içinde.
ama bir kadının topuklarından.
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar.
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez.
Şehre giderler!...
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak.
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar.
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
binlerce yılın kabuğu altında
yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
aldanmak korkusu içinde
sürekli birbirlerini aldatırlar.
bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
karılarından en az on adım önde yürürler
ve bir erkeklik işareti olarak
onları herkesin ortasında azarlarlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar otobüslerde ayakkabılarını çıkarırlar
ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatır,
yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
zengin akrabalarından sözederler.
kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
ama sokağa çıkar çıkmaz hünküre hünküre
yollara tükürürler...
ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ilk akışamdan uyurlar.
yarı gecelerde yıldızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşlerini, ekinlerini yeşertirse severler.
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-bu, verimi yüksek bir tohum bile olsa-
sonuçlarını görmeden inanmazlar.
dünyanın gelişimine katkıları yoktur.
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır
ve bir kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden,
zamanın derin ırmakları önünde...
Bence daha tehlikeli olansa sonradan şehirli olmakla birlikte şehirli de olamamış, dinci köylü tayfası.. çünkü ülkenin geleceğine bir çeyrek asırdır onlar yön veriyor..
Her memur kendi görev alanında uzmanlasmistir. Uzman olmadığınız bir konuda karşınızdaki kişinin memurun vereceği bilgiye muhtaçsınız. Bilgi güçtür. Ezilmek istemiyorsanız kendinizi eğitin.
Kavramlar karışmasın. tarım için köylüye değil, çiftçiye ihtiyaç var. Çok sık birbiri yerine kullanılsa da köylü ile çiftçi ayrı şeylerdir. Atatürk de kuru kuru köylüye övgü yapmaz. Emeği ile üreten çiftçiyedir vurgusu. Köylüye değil! Bunun ayrımını güzel yapalım:
"Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmış ve lâyık olan köylüdür. Diyebilirim ki, bugünkü felâket ve yoksulluğun tek sebebi bu gerçeği görememiş olmamızdır. Gerçekten, yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli taraflarına göndererek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp savurganlık ettiğimiz ve bunun karşılığında daima küçük ve hor görerek karşılık verdiğimiz ve bunca özveri ve iyiliklerine karşı nankörlük, küstahlık, zorbalıkla uşak derecesine indirmek istediğimiz bu gerçek sahibin huzurunda tam bir utanç ve saygı ile gerçek yerimizi alalım. Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik önlemlerle son dereceye eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının sonuçları ve verimlerini, kendi yararı lehine son dereceye çıkarmak, ekonomik siyasetimizin temel ruhudur."
1922 (Atatürk’ün S.D.l, s. 219)
Atatürk köylü milletin efendisidir demedi “üreten köylü milletin efendisidir” dedi. Yani toprakla bağı kalmamış üretmeyen tarlasını filan parselleyip satan marketten aldığı yumurtaya tavuk boku sürüp köy yumurtası diye millete kaktıran kişi milletin efendisi değildir.
Şuan büyük şehirlerde yaşayan bütün insanlar yarısı köylü. Ve bu malum kitlenin kime oy verdiği belli. Ekonominin devletin eğitimin bu halde olmasının sebebi bu köylü zihniyetli insanlar yüzünden.
Bu ne demek şunu yazmaya insan nasıl cesaret ediyor ya. Sözde hayvan sever, çevreye duyarlı, doğa canlısı insanlar bunları söyleyenler. Sahtekar üç kağıtçı adamlar. insana değer vermiyorsun insana. Hayvan sevsen, doğayı korusan ne yazar.