Muhabbet kuşlarını boyadıklarını sanırdım. Meğer kuşların kendi rengiymiş. Ne bilelim. Aslında kendi rengi demek ne kadar doğru. Tüm muhabbet kuşları yeşilmiş. Sonra çeşitli çalışmalarla melezleye melezleye türlü çeşitli renklerini yapmışlar işte... Aslında bu bakımdan boyamış sayılabilirler. Değil mi?
ilk okul zamanlarımda reşit olunca ( 18 yaş ) her şeyin serbest olacağını ve dilediğim her şeyi yapabileceğimi sanmaktır. tamam birçok şey serbest ama o yapılmak istenen birçok şeyi yapabilmek için paranında olması gerektiğini o yaşlara gelince anlamıştım. küçükken bir şeyleri isteyince "büyüyünce/ reşit olunca yaparsın ancak" şeklinde iyi uyutmuşlar bizi sonradan farkına varabildik *
Hani kimliklerin arkasında verilme nedeni yazıyor ya onun çocuğun aileye verilmesinin nedeni sanardım.
Örneğin anneminkinde değiştirme yazıyordu, dedemler çocuklarını annem ile değiştirmiş sanıyordum.
Babamda kayıp yazıyordu. Dedemler çocuklarını kaybetmiş babamı teselli olarak vermişler diye düşünüyordum.
Hepsinden önce benim kimlikte doğum yazdığı için acayip mutlu oluyordum amk
Dedemle gittiğimiz mescidin arka tarafında büyük, apartman boşluğu tarzı bir yerde depo vardı, uç kısmında alemli bir minber tepesi vardı, yukarıdan ışık vururdu, ben onu Allah'ın şapkası sanırdım.
Dedem bazen Allah'tan Cenab-ı allah diye bahsederdi, öyle deyince ben küçük bi tane daha allah var onun adı bu zannediyordum haşa.
Kına yakmayı kadının elini yakıp o beze sarmak zannediyordum, bunu evlenmek için çekilmesi gereken bir acı diye anlamlandırmıştım kendimce.
Dört ayağı bulunan bütün direkleri roket sanıyordum.
Zencilerin güneşte yana yana öyle olduğunu zannediyordum.
Edi pakbayram, edi sun, tarkakan, cüney tarkın, düdük Necmi, bunları bir kısmınızla paylaştığıma eminim.
Değişik, kuytu, küçük kapılar görünce onlar masal diyarı tarzı yerlere açılıyor diye hayal ederdim.
Evimizde dedemin yaptığı 4 tane filan tablo vardı, onları hayal dünyama alet ederdim mesela büyük bir çiçekli natürmort tablo vardı, ondaki yuvarlak, kapalı bir çiçeğin içinde tuvalet var babam orda kakasını yapıyor diye düşünürdüm.
Kadıköy'de çarşı girişinde çarşı taş fırın diye bir kebapçı var çoğunuz gitmiştir, ben çocukken orayı babam işletiyordu, kasada duran amcam bazen kasanın altından bi torba bozuk para çıkartıp kasaya koyuyordu, ben de kasanın altında bir hazine odası var zannediyordum, ne güzel günlerdi lan. Oranın üst katında dedemin çerçeveletip astığı "kadir gecesinde ay ve yıldızın yan yana gelmesi" olayının gazete haberi var hala duruyordu, görürseniz bana bir selam çakın.