izlediğim ve sevdiğim bunun üzerine tekrar tekrar izlemekten hiç sıkılmadığım bir çok film var. ama sanırım beni bu film kadar ve bu film gibi etkileyen başka bir film daha yoktur. bir film izleyeceksem oturup baya bi araştırım, yorumlarına falan bakarım. neden bilmem o kadar ayrıntı araştırmamıştım bu filmi. bu sebepten film bittiğinde çıkan resimlerle beraber gelen açıklamalar şok etkisi yarattı. hani gerçekten son ana kadar acaba kurtulacak mı heyecanıyla izliyorsun. adamın idealistliğine, ve kendi gerçeklerinin peşinde bu şekilde koşmasına hayran kalıyorsun. o doğa, yol boyunca karşılaştığı insanlarla ilişkileri vs. ama bir de bunun gerçek bir hayat hikayesinden alındığını görünce. işte o zaman insan çok daha başka etkileniyor. hani bi iki saatlik etkilenme falan değildi bu. baya baya sabah uyandığımda annemin yanına gidip yatakta bütün filmi anlattım ve ona müteakip geçen bir hafta boyunca önüme gelen herkese bu filmi anlatıp izlemelerini istedim.
ve ayrıca eddie wedder'in eşsiz sesi film için tam anlamıyla tamamlayıcı bir unsur. soundtrack albümü çok iyidir. arşivinizde bulunmasını şiddetle tavsiye ederim.
--spoiler--
gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek çekilmiş bir film.
başından beri belirtilmeyip, en son sahnede gerçek christopher mcCandless ile karşılaşmak çok etkileyiciydi.
çağımızın vebası; toplumsallıktan kaçma, aile içi çatışma, sistemin dayattığı kurallara başkaldırma ve doğaya geri dönme isteği bu film ile yüzümüze tokat gibi çarpılmakta. kendimize bile itiraf edemediğimiz şeylere sean penn sayesinde gözümüzü açtık.
hangimiz sistemin çevrelediği o çemberden çıkıp, nefes almak istemedik ki?
eddie wedder; sen müziğin dahi çocuğusun. seninle tanışmama vesile olan arkadaşıma minnet borçluyum.
--spoiler--
daha kaçkere izlemek zorunda olduğumu bilmediğim film. insanın hayata bakış açısını değiştiriyor, hayatına yön veriyor. içinde çalan müziklerde çok fena gaza getiriyor.
hiç bir zaman etkisinden kurtulamadığım bir film. tüm müzikler eddie vedder'a ait. her sahne için ayrı bir şarkı besteliyor eddie. gerçek mutluluğu bulmak üzere, tüm maddesel yaşam tarzı ve maddiyattan uzaklaşan, herşeyi bırakıp alaska'ya giden bir çocuğun gerçek hikayesi.
insanoğlunun aslında daima eksik olduğunu gösteren filmdir. idealleri ile yola çıkar kahraman, ve fakat dönüş yolu için suların eriyip de ona geçit vermeyeceğini düşünemez.
okuduğu birkaç cümle ile bitkiyi yiyebileceğini düşünürken, "poisonous" kelimesini görmemesi ona hayatına mal olur.
hepimiz öyle değil miyiz? eksikliklerimiz hep bize bir şeyler veriyor ya da alıyor.
hakkında uzun uzun yazmanın anlamsız olacağı film. izlemeden anlaşılamayacak, kelimelere dökülemeyecek güzellikler ve dersler barındırıyor. ara vermeden izlenmesi gerekir ayrıca. bitiminde uzun bir süre yerinizden kalkamazsınız, öyle kalırsınız. bir de müzikleri var tabi onlar da çok güzel. daha fazlasına gerek yok, izleyin, görün.
--spoiler--
what if i were smiling and running into your arms, would you see then what i see now ?
--spoiler--