yeni türkçenin geçirdiği beyin ameliyatları dolayısıyla doğru olan önermedir. ingilizcede her duygunun kelimesini bulabilirken, yeni türkçede her kelimeye duygu sığdırmak için zorlarsınız. çünkü dil insanlığın yüzyıllardan beri edindiği, denediği gerçek ve hikmetleri saklayan bir hazinedir*. fakat bugün kullandığımız dil birkaç on yıllık köksüz bir dildir.
öte yandan bu önermenin dili zengin kullanan takıntısı olmayan yazarlar için geçerli olmayacağı kanaatindeyim.
yanlis bir önermedir. yapi olarak ingilizce direk bir dildir. bircok durumun özel söylenisi vardir.türkce karsiliklari ayni olan ingilizce´de bircok kelime vardir. ama türkce gramer olarak ingilizceden daha gelismistir. yalniz kullanilan kelime sayisi olarak ingilizcenin türkceden de almancadan da fransizcadan da daha zengin oldugu söylenebilir- hos gerci fransizca da cok zengin bir dildir ama gene de ingilizce gercekten daha zengindir- ama türkce dili gramer bakimindan son derece gelismis, söylenmek istenenin istenilen sekilde sinirlanabildigi, ya da acik birakilabildigi bir dildir. gramar olarak türkcenin geldigi yerin ne kadar ileri oldugunu türkce ögrenmeye calisan yabancilarin bazi case´leri anlamayi bir türlü basaramamalarindan anlariz.
dilin iyisi kötüsü olmaz, zengini fakiri olur.
bir gün dünya tek ulus olacak olursa türçe ne durumda olur. büyük ihtimalle afrika kabilelerinin kulladığı etnik dil konumunda olur. ve korkarım ingilizce çoğunluğun dili olacak bu gidişle.
Her dilin farklı zenginliğini görememekten kaynaklı, muhtemelen bir kompleks duygusu ile yazılmış; böylece yüzlerce türküye, destana, öyküye sahip olan bir dile yapılan haksızlığı işaret etmemiz gereken bir yargı.
bir dilde istisnalar ne kadar azsa o dil o denli kalitelidir. ingilizcede sırf fiil çekimlerindeki istisnaları örnek vererek kalitesini ortaya koyabiliriz.
ayrıca bükümlü dil olması nedeniyle türeme sıkıntısı çektiği ortadadır. türkçe sondan eklemeli bir dil olduğu için ve ek kombinasyonlarını farklı şekillerde kullanabileceğimiz için sözcük türetmede sınırımız yoktur.**
(bkz: kendim ettim kendim buldum)
bir süredir doğru olduğunu düşünerek hayıflandığım önermedir.
fakat bunun suçlusu türkçe değildir, ingilizce de değildir, hatta ingilizler bile değildir; bunun suçlusu türklerdir.
bir şeyi beş kelime ile anlatmanın, beş şeyi bir kelime ile anlatıp gönül gözüyle görmeyi öğretmesinden daha iyi olduğunu sananlar için olabilir. Kıstas kelime sayısı, vokabüleri ise;
bir dilin gelmiş geçmiş en genç, en başarılı ve en bitirici noktasını yapmış filozofu * matematik için bir dil ararken matematik gibi bir dil bulduğunu belirtmesi ve bunun Türkçe olduğunu açıklamasını, kendi anadiline rağmen bunu savunmasını yokgörenler için olabilir. Kıstas kültürsüzlük ise;
tarihi bu boyunca sayısız dille en çok kaynaşan üstelik çok güçlü Arapça, Farsça hatta Latince ile bunu yapabilen, sonra da tekrardan kuralları sayesinde bu dillerden ayırt edilebilen bir dil yerine özü Roma'nın Latince ve Yunan bileşimini anayasa diye uymayana keserek uydurduğu, her tür avrupai dilin bu nedenle birbirinin sadece tonaj farkında olduğunu ve bu dillerden şimdilik en rağmet görenini lakin daha iki yüzyılı bırakın elli sene önceki Amerikan ingilizcesi içinde bile büyük farkı olduğunu bile bile seçenler için olabilir. Kıstas tarih sevmemekse;
milyonun üstünde en çok kök sözcüğe sahip ve her "isim"inin bir anlamı olduğu, her kelimenin birden çok anlama gelebileceği ve ek ve lisanlarla sonsuz kelimeye türetebileceği bir dil yerine, kapitalizmin tek değerciliğine maşa edilebilecek tek şey diyebilen onda da direten dediğim dedik bir dile saygı duyanlar olabilir. Kıstas eziklik ise;
birleştiriciliği kabulleniciliği ile başka dillerden bu kadar kelime alabilmesini ve kendini kaybetmesini, artı yeni kelime üretme becerisini Latince gibi tıbbın ve temel bilimlerin yerine kaptırmayan bir dil karşısında yeni kelime üretmek için üç kelimenin baş harflerini alarak akronim üretmeyi çare bulmuş, "lazer de böyle bir kelimedir "l"ight .. "e"mition "r"ay ", bir dili kabul etmeyi, bunu da televizyon, telefon, internet gibi 100 kelimeyi geçmesen bir repertuar yüzünden dile getirmeyi isteyenlerin olabilir. Maksat birhaber olmanın dayanılmaz hafifliğini duymaksa;
ve kulağa hoş gelen tınısını ritmini duymak bu ritim ile şarkılarının türkülerinin yüzyıllarca hiçbir coğrafyadan silinemediğini anlamak, yabancıların bile hatta öbür dili konuşanların bile "soylu" bulduğu bir konuşma biçime sahip olmaktansa yumuşak, kolay telaffuz edilebilen sessizlerin 3te birine seslilerin yarısına sahip olmayan, ö ü ^a ^o ^u gibi, bir dilde ancak bir kaç kafiye bulunabilmesinden ötürü hiphop ve rape arkafon oluşturabilecek olan bir dilden yana seçimini kullanmaktır. Kıstas sağır olmaksa;
Latin Alfabesinin kabulünden sonra, yine bazı lehçelerden feragat edilmiş de olsa, okuma yazması en çabuk öğrenilen, okunduğu gibi yazılan, F klavyenin dünya daktilo yarışmalarında yıllar boyu fark ile birinci olmasını sağlayan bir dil yerine, yazılışıyla okunuşu arasında bazen alaka bile bulunamayan sadece böyle gelmiş böyle okunur denilebilen, üniversitelerinde dahi "spelling" yani heceleme dersleri bulunan çünkü akademik yazılarda yazım hatalarıyla karşılaşmaktan bıkmış olan bir dili, tuşlarının yerleştirilmesi tümüyle insanı daha zor yazmaya alıştırsın parmakları geliştirsin diye geliştirilmiş, isteyen araştırsın baksın, Q klavyeyi tercih etmektir. Kıstas okuma yazmanın PSP oynamaktan daha eğlenceli olmadığına inanmak ve herkes kullanıyor diye q klavye kullanmak, köşeye itilmiş en çok kullanılan ünlü seslere karşın buna boyun eğerek "konformist" koyun olmaksa;
proposition olarak bulamayacağınız sadece üç örnekten -i (yönelme), -i (tamlanan), -in (tamlayan) eklerine sahiplik ederek cümleye matematiksel boyutu katan, cümlenin takibini kolaylaştıran, cümledeki parça bütün ilişkisini kelimeler arasına çokça kelime girse de koruyan bir dil yerine öyle olmayanı, sonda olan yüklem ile vurguyu ayarlamayı sağlayan bir dil yerine yüklemi koyduktan sonra alışveriş listesi sayar gibi araya virgül koyup koyup uzayıp giden, dinleyiciyi sıkan ve bırakın vurgusunu ne zaman bitirileceği bile kestirilemeyen bir cümle yapısını tercih etmektir. Kıstas cümlelerin on kelimeden fazla olmamasına, konuşmanın günlük hayatta ve insan sorunlarını çözmede pek de önemli olmadığına inanmaksa;
Neye göre kime göre? Gerçeğe bakarsanız her bir dilin ayrı bir güzelliği vardır. Bu güzelliği almayı bilmek kelime hazinesinin büyüklüğüne, insanın edebiyatla ilişkisine bağlıdır ki milletçe ne kadar edebiyatla ilişkimiz olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bu bağlamda "ingilizcenin türkçeden daha iyi bir dil olması" gibi saçma bir değerlendirmeyi savunanlara da türkçe en güzel cevabını gene kendi verir: "Eşek hoşaftan ne anlar"
bir dili "iyi" sıfatıyla nitelendirerek neyi kasdettiğini anlamamız gereken zihniyetin ürünü bir fikir. iyi? nasıl yani? melodik mi, zengin mi, akıcı mı? -iyi. sen önce cümleni bi kur gel, sonra bakalım hangisi "iyi"
basitlik açısından ingilizce daha iyidir. kolaydır. bu yüzden bütün dünya kullanabiliyordur. bir dil ne kadar kolay olursa insan o kadar hızlı düşünebilir. yani zeka seviyesi düşüktür. ama türkçe anlatmak istediğini tam anlamıyla anlatabildiğin bir dildir. kullanışı açısından bize mükemmel tanımlamarı sunar. neredeyse tüm detayları aktarmamızı sağlar. bu nedenle kullanılışı pek kolay değildir. ama tam olarak kullanabildiğinde ingilizce yanında bebek agulaması gibi kalır.
ne yazik ki turkcenin ingilizceden daha iyi bir dil olmasi amerika'da bir ise yaramamaktadir. yine ingilizce konusmaktayiz. o sebeple ne olursa olsun ingilizcenin yaninda turkce sonuk kalacaktir.