"Dinin üstünlüğünün kaynağı; doktrinlerini çocukluğun körpe çağında zihne kazıma, dolayısıyla neredeyse doğuştan gelen fikirler gibi görünmelerini sağlama şeklindeki paha biçilmez ayrıcalıktır." schopenhauer.
"evrimi anlamak için öncelikle cesaret gerekir kaldı ki dinler sorgulayabilen, araştıran değil dogmalara inanan bireyler yetiştirir( hele ki islam dini ) ve siz her hangi bir dine mensup iseniz günah denilen, insanı hapseden ceza ve sorgulama sonucunda ulaşacağınız gerçeğin getireceği korku nedeniyle bahsedilen aydınlığa asla ulaşamayacaksınız." nobran ne ya
ilk insanlar maymundan gelmemiştir, insanlarla maymunların ataları ortaktır.
Evrim teorisi canlı türlerinin kökenini açıklayan tek bilimsel teoridir. Evrim teorisi, gerek bulunan fosiller olsun, gerek mikrobiyolojideki yeni buluşlar olsun, gerek evrim teorisinin biyolojiden tıbba bir çok ilgili disipline dayanak oluşturması olsun, gerekse de mikroorganizmalardaki gözlemlenen olgular (AIDS, grip virüsü vs) olsun, doğrulanmaktadır.
Piltdown örneğinin evrim teorisinin doğruluğu ile bir ilgisi yoktur. Ne yani, birisi elektromagnetik teoride bir sahtekarlık yaparsa, bu elektromagnetik teorinin güvenirliliğini yok mu eder? Harun Yahya saçmalalıkları yerine bilimsel kaynaklara başvurulsaydı, bu kadar saçma açıklamalarla evrim teorisinin karşısına gelinmezdi.
Bazı son derece bilimsel düşünen! arkadaşların, "hala bana ne benim atalarım insan, seninkiler hayvan" deme gibi komik açıklamalar getirmesi çok üzücü. Olaya inanç penceresinden bakılacağına, biraz eleştirisel bakılsa... Üstüne bir de hala "neden maymun var, şimdiki insanlar neden evrimleşmiyor, hamam böcekleri kaç bin yıldır neden değişmiyor" gibi sorularla karşılaşınca durumun vahameti daha da iyi anlaşılıyor. Evrim teorisi karşıtı olmak için önce evrim teorisinin ne olduğunu bilmek gerekli. Adam akıllı bir kaynaktan toplam 6-7 saat zaman ayırmak bu soruların ne kadar alakasız olduklarını ortaya koyacaktır.
Evrim teorisi şu anda Darwin'nin zamanına göre çok ciddi kanıtlara sahiptir. Darwin zamanında ne DNA, ne de mutasyon vardı. Ne de mikroorganizmalardaki değişim günümüzdeki gibi incelenebiliyordu.
bunu duyunca babaannem şöyle demiştir ''zavallı bilim adamları nelerle uğraşıyorlar, boşuna ömür tüketiyorlar, hele charles h. darwin, zavallı adam, vah vah vah, o kadar gitmiş avustralyalara, amerikalara, hayvanatı incelemiş, boşa ömür tüketmiş; bizim mahalle imamına soraydı, ne merak ediyorsa 2 dakikada cevabını alacaktı, hiç yorulmadan herşeyi öğrenmiş olacaktı.''
darwin'in bile bir röportajında:
" ben ortaya bir teori attım. inanlar oldu inanmayanlar oldu. hiçbir zaman bir kesinlik ifade etmedim." sözleriyle bunun sadece bir teoriden ibaret olduğunu ve hala kanıtlanamadığını anlıyoruz.
bilim adamlarının bu teoriyi ispatlamak için kullandıkları yöntem ise geçmişte yaşamış maymun ve benzeri canlıların fosillerini inceleyerek bu canlıların bugünkü hallerinden farklarını göstermektir. bu şekilde zamanında canlıların bazı evrimler geçirdiğini göstererek teoriyi güçlendirmeye çalışmaktadırlar. oysa biz biliyoruz ki tüm canlılar yaşadıkları ortamlara göre değişim yaşamaktadırlar. örneğin; günümüzde sivrisinek ilaçlarının artık pek de etkili olmadığını görüyoruz. bunun nedeni sivirsineklerin zamanla bu ilaca karşı kazandıkları bağışıklılıklarıdır. tıpkı insanların bağışıklılıkları gibi. yani canlıların yaşadığı bu gibi değişimler bu teorinin destekleyicisi sayılamaz.
edit: sanırım konuya yeterince bilimsel yaklaştım. aşırı dinci biri olduğumu ve bu mentalite ile yazdığımı sanmayın diye söylüyorum. eğer öyle olsaydım; insanların maymundan geldiğine nasıl inanırsınız, bu kuranla tamamen çelişiyor, gibi cümleler sarfederdim
eğer bu konunun gerçekliği avama, biyoloji bilgisi mikroskopik düzeyde olan insanlara kalmışsa çok işimiz var demektir.
eğer gerçek olsa niye evrim teorisi diyoruz, evrim gerçeği diyelim geçelim,
Alın size bir evrim teorisi:
klima ve buz dolabı aynı atadan geliyor.
iyi incelenirse birçok ortak sistem bulunabilir bu iki aygıtta. ve ayrıca tüm makinaların aynı ortak atadan geldiğini kanıtlayan şeyler de var mesela vidalar * tüm makinalarda vidalar var.
demekki maymunlarda sözlükte yazar olup böyle bi başlık açma zeka ve yeteneğine sahiplermiş dedirten önerme görünümlü palavradır. bi zamanlar erbakan'ın deyimiyle fasa fisodur.
pek akılcı olmayan dayanaksız gerçektir. lakin henüz teorisi çürütülememiştir, çünkü yaradılış da hala teoridedir.*
ha ben yaradılış derim, sen evrim dersin; birbirimize tam olarak ispatlayamayız. ben sana Allah orada diyemem, çünkü soyutluktan bahsediyorum. sen de bana nasıl maymundan geldiğimizi inandırıcı bir şekilde anlatamazsın. taa ki yeni bilgiler açığa çıkıncaya kadar.
- adem nerdesin sen ya kaç saattir?
+ işim vardı.
- ne işin vardı söylesene?
+ ya maymundan geliyorum. biraz sıkıntısı varmış. öyle dertleştik.
- ha. peki.
gerçekliği, tanrının varlığı gerçeği ile eş değer olan önermedir. her ikisine de inanıp inanmamak kişiye kalmıştır lakin, ikisine de saygı duymak baş kural olmalıdır. ikisini ayıran en önemli fark ise, birinde sunulan kanıtların çokluğu, diğerinde ise hiç kanıt bulunamayışıdır.
uydurduklarının yalan olduğuna bilimsel bulgularla da inanmayan, dini gerçeği de yoka sayan yada kanımsayan, ne desem boş diye düşündüğüm kalpleri kaskatı olmuş kişilerin inandığı yalan dolan teoridir. * (bkz: ilimsiz fikir)
çok güzel örneklerin sergilenmesine neden olan konudur efenim bu. hele efenim bir zamanlar böyle kemik varmış, müzeymiş sergileniyormuş ama sahteymiş tarzı entryleri görünce insanın daha da bi keyiflenesi geliyor. değerli uuser arkadaşımızın, yıllar önce yapılmış bir sahtekarlığın ewrim teorisini sonlandıracağını ve hatta sadece bir sahtekarlık örneğinin buna yeteceğini düşünmesi darwin efendinin kemiklerini gülmekten sızım sızım sızlatmıştır heralde. (#3719052)
hadi gerçek diyelim. maymun---zenci---kürt---beyaz---japon---uzaylı olarak süregelmesi gereken olgudur. yani evrim teorisini kabul eden birinin zencileri küçük görmesi, kürtlerden tiksinmesi, beyazlarla takılması, japonlara saygı duyması, son olarakta uzaylılara inanması gerekir. ben inanmıyorum allah inananlara kolaylık versin.*
safsatanın gittikçe boka sardığı başlıktır. açıkça söylüyorum, bu olayı kabul etmek Kuran'ı inkar etmek demektir. çünkü Kuran'ın bir ayetini inkar etmek tamamını inkar etmekle aynıdır. bunu da yazan Kuran'dır. **
bazılarını sinirlendiren gerçek. açıkça dillendirilmediği halde, kutsal kitapçılarla bilimciler arasında süregelen tartışma.
burada yaman bir çelişki ortaya çıkar; bu ''bazıları'', düşünceleri ve inançları ile mantığa ve bilime ters düştükleri halde, bu durumdan mantıklı ve ilmi konuşmaya çabalayarak* çıkmaya çalışırlar.
gerçek : darwin teorisi, birçok diğer bilimsel çalışma gibi, insanların bu dünyaya neden geldiğini ve nereye gittiklerini düşünmeleri, ve bunu kurcalamaları sebebiyle ortaya çıkmıştır. hurafe : ilk insanların maymundan geldiği gerçeği, insanların bu dünyaya neden geldiğini, nereye gideceğini düşünmemesi için uydurulmuş ve başarılmış bir yalan zinciridir. sonuç : din dogma'dır. sorgulatmaz, öğretir. ilk insan konusunu işlemiştir, laboratuvarda maymunu insana çevirsen kabul etmez.
Ünlü bir doktor ve aynı zamanda da amatör bir paleontolog olan Charles Dawson, 1912 yılında, ingiltere'de Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ve bir kafatası parçası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemiği maymun çenesine benzemesine rağmen, dişler ve kafatası insanınkilere benziyordu. Bu örneklere "Piltdown Adamı" adı verildi, 500 bin yıllık bir tarih biçildi ve çeşitli müzelerde insan evrimine kesin bir delil olarak sergilendi. 40 yılı aşkın bir süre, üzerine birçok bilimsel makaleler yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı. Dünyanın farklı üniversitelerinden 500'ü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine doktora tezi hazırladı.1 Ünlü Amerikalı paleoantropolog H. F. Osborn da 1935'te British Museum'u ziyaretinde, "doğa sürprizlerle dolu; bu, insanlığın tarih öncesi devirleri hakkında önemli bir buluş" diyordu.2
1949'da ise British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme metodu olan "flor testi" metodunu, eski bazı fosiller üzerinde denemek istedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir deneme yapıldı. Sonuç çok şaşırtıcıydı. Yapılan testte Piltdown Adamı'nın çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu, çene kemiğinin toprağın altında birkaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu. Az miktarda flor içeren kafatası ise sadece birkaç bin yıllık olmalıydı. Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak aşındırıldığı, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların ise çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı.3 Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekarlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı. Kafatası 500 yıl yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti! Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti. Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu. Sahtekarlığı ortaya çıkaran ekipten Le Gros Clark "dişler üzerinde yıpranma izlenimini vermek için, yapay olarak oynanmış olduğu o kadar açık ki, nasıl olur da bu izler dikkatten kaçmış olabilir?" diyerek şaşkınlığını gizleyemiyordu.4 Tüm bunların üzerine "Piltdown Adamı", 40 yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı.
1. Malcolm Muggeridge, The End of Christendom, Grand Rapids, Eerdmans, 1980, p. 59
2. Stephen Jay Gould, "Smith Woodward's Folly", New Scientist, 5 Nisan 1979, s. 44.
3. Kenneth Oakley, William Le Gros Clark & J. S, "Piltdown", Meydan Larousse, Cilt 10, s. 133.
4. Stephen Jay Gould, "Smith Woodward's Folly", New Scientist, 5 Nisan 1979, s. 44. *
ilk gördüğümde hiç umursamadığım safsata bir teorinin başlığıdır.
fakat görüyorum ki, birçok yazar gerçek diye algılıyor. sebebi basit; insanın neci olduğunu, bu dünyaya neden geldiğini, nereye gideceğini düşünmemesi için uydurulmuş ve başarılmış bir yalan zinciridir. bilim söylüyormuş. bilim hiçbirşey söylemez. Alim söyler, teori olur. ispatlanırsa, bilim olur. bunu söyleyen darwindir. nitekim kendisi de bu teorinin çıkmazda olan bir teori olduğunu, Darwinizm'in bilim karşısındaki 3 temel yenilgisini,
1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını asla açıklayamamak
2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları" , gerçekte hiç bir evrimleştirici etkiye sahip olmamak
3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır.
dediğim gibi sebebi basittir; dinsizliğin başlangıcı, dinsiz yaşamak isteyenlerin en büyük sığınağıdır. *
Evrim, canlılığın zaman içerisindeki değişiminin göstergesidir. Dünya üzerinde yaşamış olan türlerden %99'unun, günümüzde soylarının tükendiği düşünülmektedir. Soyların tükenmesi, canlılığın evrimleşmesinin bir yoludur. Evrimin temel bileşenlerinden birisi olan "doğal seçilim", ortam şartlarına uyum sağlayamayan veya diğer türler arasında başarısız kalan türlerin, doğa tarafından seçilime uğrayarak sayılarının azalmasını ve sonunda da ortadan kalkmalarını gerektirir.
Canlıların sahip oldukları kalıtım maddesi (DNA), canlılar arasındaki akrabalık derecesinin temel göstergesidir. Kural olarak, yakın akraba olan türlerin veya aynı atasal canlıdan evrimleşerek bugünkü halini almış olan türlerin, DNA'larındaki baz dizilimleri birbirlerine benzerdir. DNA benzerlik derecesi, türlerin birbirlerine ne denli yakın akraba olduklarının en önemli ve tartışmasız kanıtıdır. Örneğin; goriller ile aynı ortak atadan evrimleşmiş olan insanların (lütfen dikkat ediniz, gorillerden evrimleşmiş değil!!) DNA'ları, birbirlerine çarpıcı şekilde benzerlik gösterir. Bilim adamları tarafından, canlı gruplarının gen frekansları ve protein yapıları üzerinde yapılan araştırmalarda, zaman içerisinde meydana gelen evrimsel değişiklikler ortaya çıkarılmaktadır.
Evrim teorisine göre, dünya üzerindeki tüm yaşam formları, ortak bir atadan gelmektedir ve birbiri ile akrabadır. Evrimin en önemli iki kanıtı olarak fosilleri ve "homoloji"yi sayabiliriz.
Fosiller, bize günümüz öncesinde yaşamış olan canlı formları hakkında bilgiler verir ve canlılar arasındaki akrabalık derecelerinin tanımlanmasına yardımcı olur. Homoloji ise, ortak kökenlerden gelişen yapıları inceler. Sucul memeliler olan balinalarda, yürüme işlevleri olmamasına rağmen kalça kemerlerinin kalıntıları bulunur. Çok büyük bir ihtimalle bu canlılar, karasal yaşama uyum yapmış olan yürüyen memeliler ile ortak bir atadan evrimleşmiştir. Paleontologlar tarafından, daha gelişmiş arka üyelere sahip olan fosil bir balina formu (Pakicetus) bulunmuştur. Bu da, balinaların yürüyen memelilerden evrimleşmiş olmalarını teorisini doğrulayan bir kanıttır. Çünkü bu teoriye göre, eskiden yaşamış olan balinalar, atalarına daha fazla benzerlik göstermelidir.
Diğer bir ilginç fosil, tıpkı kuşlar gibi tüylü kanatları olan bir dinozora aittir: Archaeopteryx. Kuşlara benzer kanatları olan bu dinozorun, kuşların aksine dişlerinin olması oldukça ilginçtir. Bu durum, kuşlar ve dinozorların ortak bir atadan evrimleştiği ve kuşların, dinozorlardan arta kalan son gelişmiş örnekler olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Analoji ve homoloji kavramlarını birbiriyle karıştırmamak gerekir. Analog iki organ, aynı işleve sahip olabilir ancak kökenleri farklıdır. Homolog organların ise kökenleri aynıdır. Örneğin böceklerin kanatları ile kuşların kanatları, aynı görevi görmelerine rağmen farklı kökenlerden gelişmiştir. Bu nedenle de homolog değil, analog organlardır ve kuşlar ile böcekler yakın akrabalar değillerdir. Birbiriyle yakın akraba olan türlerde, homolog organlar bulunur. Homolog organların işlevleri her zaman aynı olmayabilir. Örneğin; balinaların ön üyeleri (yüzgeçleri), yarasaların kanatları ve insanların elleri homologdur, ancak bu farklı memeli gruplarında, farklı işlevlere sahiptirler. Kuşların ve yarasaların kanatları da homologdur. Her ikisinde de bir üst kol kemiği (humerus), alt kol kemikleri (radius ve ulna), bilek kemikleri ve parmak kemikleri bulunur. Yani, aynı genetik plandan çıkmışlardır. **