orhan karaveli'nin ziya gökalp'i doğru anlamak adlı kitabından :
sempozyuma katılanlar ve dinleyiciler, son yılların bu, çok moda ve hemen her taşın altından çıktığını gördüğümüz, kırım'ın kefe kentinin " ortay " köyünden, avusturya doğumlu tarihçiyi dinlemeye hazırlandılar.
ve film koptu ! bu ilginç zatın konuşmalarındaki biraz alaycı ve dinleyicileri küçümseyen, aşırı bilgiç tavrın yabancısı olmayanlar fazla şaşırmadılar ama salonda birden buz gibi bir hava esti ...
neler söylüyordu bu ünlü (!) tarihçimiz : kimdi bu ziya gökalp ? falanca sosyoloğun kötü bir kopyası değil miydi ? onunla ilgili olarak buraya toplanıp konuşmaya değer miydi ?
herkes hayretle birbirine baktı : madem ziya gökalp hakkında toplantılar düzenlemeye değer biri değildi, o halde neden gelmişti buraya kendisi ? yaptığı yalnız ziya gökalp'in anısına, onu sevenlere, dinleyicilere, salonda hazır bulunan yakınlarına ve hepsinden önemlisi gazi üniversitesi'nin rektör ve yöneticilerine düpedüz hakaret değil miydi ? böyle uluorta konuşmak bir bilim adamına yakışır mıydı ?
sevinç karacan (ziya gökalp'in torunu), duyduklarını, kulaklarına inanamadan bir süre sabır ve şaşkınlık içinde dinledi. kalkıp, bay ortaylı'yı susturmayı ve ona aynı kürsüden cevap vermeyi düşündü ama sinirden titriyordu. bunu yapacak durumda olmadığını hissetti ve " iyi ki annemi o yaşlı ve hasta halinde getirmemişim " diye düşündü, sert bir hareketle birden yerinden kalkıp salonu terketti.
yetkililer arkasından koşturarak, yapılan konuşma nedeniyle kendisinden özür dilediler. bu sözlere kesinlekle katılmadıklarını ve kendilerinin de çok üzgün olduklarını belirtip " böyle bir şeyin başımıza geleceğini bilseydik bu zatı elbette davet etmezdik " dediler, ama büyük bir sarsıntı geçiren sevinç karacan' salona dönmeye razı edemediler. titreyen elleriyle biraz önce " dedesinin anısına " verilen bu plaketi bu yetkililere iade etmeyi düşündü ama hemen vazgeçti. ne suçu vardı gazi üniversitesi'nin ? ilk vasıtayla istanbul'a döndü, oğluyla birlikte.
sayın sevinç karacan'dan dinlediklerimi, olayların tanığı olan - ulaşabildiğim - profösörlerin hepsi doğruladılar. bir farkla ki, bay ortaylı'nın gökalp hakkında kullandığı sözcükler aslında bu kitaba alınmayacak niteliktendi. konuştuğum hocalardan biri, gaziantep üniversitesi eğitim fakültesi eğitim bilimleri bölümü başkanı pr. dr. hikmet yıldırım celkan şunları söyledi bana :
" onu tanıyan bazı hocalar ' aldırmayın ! bu adam hep böyledir. ' dediler, ama çoğumuz büyük bir infial içindeydik. benim konuşma sıram ertesi gündü. ona cevap vermek için ( sayın celkan burada farklı bir söylem kullanıyor ) 9 martı bekledim (ertesi günü). ama gelmedi, sanırım gelemedi. kaybolmuştu ortalıktan. kimse de nerede olduğunu bilmiyordu. oysa böyle toplantılardan sonu gelmeden ayrılmamak bilimsel nezaket gereğidir. biz nasıl o konuşurken hazır bulunmuşsak onun da kendisinden sonra konuşacakları dinlemesi gerekmez miydi ?
viyana üniversitesi'nde slawistik -slav dilleri bilimi olarak çevrilebilir- eğitimi almış, 13-14 dil bildiği söylenen, bilgi ve özellikle de dil öğrenme yeteneği açısından deniz derya gibi bir tarihçidir.
efendim şaşırma ünlemlerini de oh mine god şeklinde verir kendisi. ancak insan sever. yanına gidin akıllı uslu görünün bağrına da basar yanaklarınızı da sıkar. ulan dersiniz herif en büyük ama canayakınlığını kaybetmemiş.*
kabul, çok değerli bir insan. ama o kaba saba hareketleri yok mu. karşısındakini ortaokul çocuğu yerine koyup sorularla sıkıştırmaya, ayar vermeye çalışmalar filan.. yazık.
konuşmasında 2d8 x 2 kuvvetinde sleep büyüsü vardır. ciyaklayan plastik ördeklerin dibine rulo yapılmış defter kapatılıp, bir kez sıkıp bırakınca tahminen 100 metre ileriye böyle bir ses verir.
çok bilgili, kültürlü. tespitleri çok güzel; ama kitaplarını okurken cümlelerdeki anlatım bozukluğu kitaplarının anlatımını zorlaştırıyor ve insanı sıkıyor. anlatımda belirli bir düzen yok. hem mantıksal hem de dilbilgisi bakımından çok karışık yazıyor. bir konuyu anlatırken birkaç konuya geçiyor ve hiç alakasız yerden ilk başta anlattığı konuya dönüveriyor. birçok cümlesinde mantıksal ve dilbilgisi yönünden anlatım bozukluğunu olması kitapta bizlere aktarmak istediği bilgiyi bizlere vermesini engelliyor. bilgili biri ama bilgisini aktaramıyor.
Osmanlı tarihi hakkında engin bilgi dağarcığına sahip, eski italyan yazıtlarını dünyada okuyabilen birkaç şahıstan birisidir... Topkapı Sarayı'nda staj yaptığım zamanlarda "hayatımda gördüğüm en kendini beğenmiş insan" cümlesini sıklıkla tekrar ettiğim şahsiyet...
karsina otur, tum gun dinle, hicbir sey yapmadan tek kelime bile soylemeden, sadece dinle ve ogren.
su dunyada gercekten bilgisine ve dehasina hayran oldugum nadir kisilerden biridir, ugrunda olunesidir.
televizyon programından aldığı davet karşılığında ücret talep eden, hocam şaşırttınız reaksiyonuna "sizin kadar entellektüel olamadık henüz" şeklinde ironiden ironi beğendirten müthiş insan.