konuşmasında 2d8 x 2 kuvvetinde sleep büyüsü vardır. ciyaklayan plastik ördeklerin dibine rulo yapılmış defter kapatılıp, bir kez sıkıp bırakınca tahminen 100 metre ileriye böyle bir ses verir.
kabul, çok değerli bir insan. ama o kaba saba hareketleri yok mu. karşısındakini ortaokul çocuğu yerine koyup sorularla sıkıştırmaya, ayar vermeye çalışmalar filan.. yazık.
efendim şaşırma ünlemlerini de oh mine god şeklinde verir kendisi. ancak insan sever. yanına gidin akıllı uslu görünün bağrına da basar yanaklarınızı da sıkar. ulan dersiniz herif en büyük ama canayakınlığını kaybetmemiş.*
viyana üniversitesi'nde slawistik -slav dilleri bilimi olarak çevrilebilir- eğitimi almış, 13-14 dil bildiği söylenen, bilgi ve özellikle de dil öğrenme yeteneği açısından deniz derya gibi bir tarihçidir.
orhan karaveli'nin ziya gökalp'i doğru anlamak adlı kitabından :
sempozyuma katılanlar ve dinleyiciler, son yılların bu, çok moda ve hemen her taşın altından çıktığını gördüğümüz, kırım'ın kefe kentinin " ortay " köyünden, avusturya doğumlu tarihçiyi dinlemeye hazırlandılar.
ve film koptu ! bu ilginç zatın konuşmalarındaki biraz alaycı ve dinleyicileri küçümseyen, aşırı bilgiç tavrın yabancısı olmayanlar fazla şaşırmadılar ama salonda birden buz gibi bir hava esti ...
neler söylüyordu bu ünlü (!) tarihçimiz : kimdi bu ziya gökalp ? falanca sosyoloğun kötü bir kopyası değil miydi ? onunla ilgili olarak buraya toplanıp konuşmaya değer miydi ?
herkes hayretle birbirine baktı : madem ziya gökalp hakkında toplantılar düzenlemeye değer biri değildi, o halde neden gelmişti buraya kendisi ? yaptığı yalnız ziya gökalp'in anısına, onu sevenlere, dinleyicilere, salonda hazır bulunan yakınlarına ve hepsinden önemlisi gazi üniversitesi'nin rektör ve yöneticilerine düpedüz hakaret değil miydi ? böyle uluorta konuşmak bir bilim adamına yakışır mıydı ?
sevinç karacan (ziya gökalp'in torunu), duyduklarını, kulaklarına inanamadan bir süre sabır ve şaşkınlık içinde dinledi. kalkıp, bay ortaylı'yı susturmayı ve ona aynı kürsüden cevap vermeyi düşündü ama sinirden titriyordu. bunu yapacak durumda olmadığını hissetti ve " iyi ki annemi o yaşlı ve hasta halinde getirmemişim " diye düşündü, sert bir hareketle birden yerinden kalkıp salonu terketti.
yetkililer arkasından koşturarak, yapılan konuşma nedeniyle kendisinden özür dilediler. bu sözlere kesinlekle katılmadıklarını ve kendilerinin de çok üzgün olduklarını belirtip " böyle bir şeyin başımıza geleceğini bilseydik bu zatı elbette davet etmezdik " dediler, ama büyük bir sarsıntı geçiren sevinç karacan' salona dönmeye razı edemediler. titreyen elleriyle biraz önce " dedesinin anısına " verilen bu plaketi bu yetkililere iade etmeyi düşündü ama hemen vazgeçti. ne suçu vardı gazi üniversitesi'nin ? ilk vasıtayla istanbul'a döndü, oğluyla birlikte.
sayın sevinç karacan'dan dinlediklerimi, olayların tanığı olan - ulaşabildiğim - profösörlerin hepsi doğruladılar. bir farkla ki, bay ortaylı'nın gökalp hakkında kullandığı sözcükler aslında bu kitaba alınmayacak niteliktendi. konuştuğum hocalardan biri, gaziantep üniversitesi eğitim fakültesi eğitim bilimleri bölümü başkanı pr. dr. hikmet yıldırım celkan şunları söyledi bana :
" onu tanıyan bazı hocalar ' aldırmayın ! bu adam hep böyledir. ' dediler, ama çoğumuz büyük bir infial içindeydik. benim konuşma sıram ertesi gündü. ona cevap vermek için ( sayın celkan burada farklı bir söylem kullanıyor ) 9 martı bekledim (ertesi günü). ama gelmedi, sanırım gelemedi. kaybolmuştu ortalıktan. kimse de nerede olduğunu bilmiyordu. oysa böyle toplantılardan sonu gelmeden ayrılmamak bilimsel nezaket gereğidir. biz nasıl o konuşurken hazır bulunmuşsak onun da kendisinden sonra konuşacakları dinlemesi gerekmez miydi ?
ismail küçükkaya'nın cumhuriyetimize dair adlı söyleşileren oluşan eserindeki atatürk anlatımlarının mutlaka okunması gereken tarihçi.mustafa kemal'i yıllardır bu güzel anlatan, tasvir edip, anlayabilen bir kişi görmemiştik.
tobb etü'deki tarih konulu sempozyumun ilk on dakikasında 'vay be adama bak neler neler biliyor helal olsun valla' dediğim, geri kalan 1 saatinde ise salonun yarısına iştirak edip uyuduğum konferasların onur konuğudur.
iyi bir birikime sahip, kitaplarındaki üslubuyla insanı etkileyebilen, farsça, arapça, fransızca, almanca gibi dillerin içinde bulunduğu birçok dil bilen tarihçimizdir. üniversitede öğretim görevlisidir. aynı zamanda topkapı sarayında müze müdürlüğü yapmıştır.
dünyanın en kibirli insanlarından birisi. saltanat ve saray fetişi olan ve buna ciddi bir özlemi olan kişi. tekrar hanedanın geri dönmesini ve kendisinin de sarayda bilge birisi olarak dolaştığını hayal eder. bu hayallerinde ciddiyim. bir ara murat bardakçı'yla gizli bir ilişkisi vardı.
bunlara bir yere kadar eyvallah dersin de, kendisi dışındaki hiçbir insanı değerli görmez ve inanın bir ülkenin başında olsa zalim bir devlet başkanı olurdu. bir kaç kez muhatap olduğumdan, çevresindeki bir kaç insanı tanıdığımdan bu kadar net konuşuyorum. bir keresinde de bir soru sormak için telefon açmıştım. soruyu beğenmedi hiçbir şey demeden suratıma kapadı. böyle nazik bir adamdır.