sut bebegin gulusunde bir demet kir ciceginde hem dogumda, hem olumde mirildanilan melodide seni seviyorum diyen dilde sefkatle bakan bir cift gozde yaslanilan sevgili sinesinde almasan da verilen sevgide beklenilenin hasretinde hasretin icindeki ozlemde
dua acilan ellerde seni bana anlatan siirde her sabah dogan guneste yapragin uzerindeki cigde solmadan acan bir cicekte yapraklari sararmis bir defterde satirlarda ucusan harflerde bulutlara ucup giden genclikte ak saclara kavusan senelerde yorgun gecen gunlerde gerceklesmesede, hayallerinde seni sana anlatan turkude huzunlu bir gitarin tellerinde bir kosede unuttugun resimde sakladigin kurdeleli sac buklesinde doguda, batida, kuzeyde, guneyde baktigin, gordugun heryerde bir yudum sevgiyle gecen saatlerde
hissedebilirsen eger icinde tutabilirsen eger ellerinde hapsedebilirsen yureginde
hayatin anlami... SENDE !.
Hayatın anlamı, herkes için ayrı bir cevabı olan fakat hala çözülememiş bir soru, bir paradoks. Hayat bir sınav, seçimlerle yaşadığımız her seçimimizde diğer şıkları elediğimiz, geri dönüp düzeltme şansımızın olmadığı, pişmanlıklar ve keşkelerle dolu, umutların hiç tükenmediği bir sınav.
'Kelebek etkisi' filminde olduğu gibi ya!!! düzeltme şansımız olsaydı?
küçük ve sakin bir balıkçı kasabasında sadece kendine yetecek kadar balık avlıyorken bununla yetinmeyip fazladan avlayıp satmaya başlamak. Yıllar geçmesi bir yardımcı daha ve daha büyük bir bot almak. Biraz daha yaşlanmak ama oldukça para biriktirmiş olmak, büyük şehirlerdeki fabrikalara balık pazarlamak. Parasını biriktirip kendi şirketini kurmak ve zengin olmak. Bütün bunların üstünden seneler geçmesi ve çok yorulmak. Yaşlanınca Bütün işleri bırakıp sakin bir balıkçı kasabasına yerleşmek. Göl kıyısında pinekleyip ömrünü geçirmek. bir yere gelmek ister insanlar ama oldukları yerin kıymetini bilmezler. Hayatın anlamı kendine yetebilecek hale gelmektir fazlasına gerek yoktur. Kendine yet yeter.
taş ustasının hikayesini bilir misiniz?
Ailesi hep taşçı olduğu için kendi de bu mesleği benimsemiş bir taş ustasıydı. işini severek yapardı ve arkasında kötü bir anı bırakmazdı. Hayatın kötülüklerini elbette görüyordu ancak işini yapıp evine kapandığında onlardan kurtulmuş oluyordu. Ancak her insan gibi o da daha fazlasını istiyordu. Köyüne gelen bir prensi görünce dayanamayıp tanrıya yalvarmaya başladı. Tanrının onu prens yapmasını istiyordu. Tanrı bu isteğini kırmayıp onu bir prens yaptı. artık emrinde bütün bir ülke vardı. Her istediğin yapıyor hergün sokaklarda geziyordu. ancak buna rağmen dünya üzerinde kendinden başka başka prensler ve kendinden üstün diğer imparatorlar vardı. Onlardan bile üstün olabilecek birşey düşündüğünde suratına çarpan güneş onun aklını çeldi ve yine tanrıya yalvardı "beni güneş yap lütfen!". o artık bir güneşti. Gökyüzü onundu dünyayı istediği gibi ısıtabilirdi. Yaşam onun elindeydi. ancak bir süre sonra bulutların önünü kapamasıyla etkisini kaybetmeye başladı. Bulutun güneşten daha kuvvetli olduğunu düşünüp bulut olmak istediğini söyledi. O artık bir buluttu. Güneşten daha kuvvetli olduğuna göre artık onu kimse durduramazdı. Artık bütün evren onundu. En kuvvetli rüzgarlarını yolluyordu. istediğini yapıyor güneşi istediği zaman kapatabiliyordu. artık en güçlü olduğunu ilan edecekti ki karşısında devasa kütleli bir granit kaya gördü. Onu yoketmeyi kafasına koymuştu. Okyanusun kıyısında bütün asaletiyle duran kayaya her türlü yıldırımı ve rüzgarı göndermişti her yer toz duman olmuş ancak kaya olduğu yerde duruyordu. Buluttan daha kuvvetli birşeye dönüşebileceğini biliyordu artık. Tanrıya yine yalvardı ve bir kaya oldu. artık herşeyden güçlüydü. Kimse ona tesir edemezdi. ertesi sabah sırtında bir acıyla uyandı. Evet çok derin bir acıydı bu. Sürekli artıyordu. birşeyin onun canını nasıl bu kadar yakabileceğini anlamamıştı. ama o güce bürünmek istiyordu. Tanrıya yine yalvardı. ve tanrı onu yeniden bir taş ustası yaptı.
Elindekinin değerini bilerek yaşamak hayatın tadına varabilmektir. hayatın bir anlamı olmasa bile onu en iyi şekilde değerlendirmek insanın elinde olan birşeydir. Her zaman fazlasını istemek ise hayatı elinin tersiyle itmektir. yazı yazmamı sağlayan klavye ve sürekli gelişen teknoloji. Daha hızlı mı yaşıyoruz? kesinlikle hayır. ulaşımı hızlandırmak için yapılmış araçlar günümüz trafiğinde saatte 10km hızla yol alıyorlar. işimizi kolaylaştırmak için yapılmış bilgisayarlar üzerinde çalışılmış projeleri haşince yokediyorlar. sosyalleşelim diye oluşturulan sanal kafeler birer birer pavyona dönüşüyor kimsenin birbirini tanımadığı bir ortam ve hangi şarkıcının söylediği bilinmeyen parçalar. kendimizi geliştirelim diye kitaplara dökülmüş bilgiler insan olmak için gereken bilgilerin yerine geçiyor. tuvalet kullanmayı bilmeyen bilimadamları yetiştiriyoruz. değişmeyen tek şey aşk kalıyor onu ise dünyadan haberi olmayan saf kalpler yaşatıyor bir şekilde. birgün onlar da kaybolunca hiçliği belirten bir kavram hayatın anlamı olacaktır eminim. koca bir sıfır.
Hayatın anlamı sanattır ve her ne yapabiliyorsak sanata yakın o kadar varız aslında. Tiyatrodaki oyuncular, diskodaki dansçılarız. Elimizdeki kalem anlam kazanabilirse boş kağıtta veyahut bir fırça doğayı yakalayabilirse tuvalde o zamandır işte "evreka" anı. Uzakta değildir sır. içimizdedir. Yemek yerken bile o kırmızı eti ekmeğin arasına hunharca koyup yemeyipte onu bıçakla nazikçe yerken bile yaptığımız sanattır.
birseyler alip, alinanin üzerine ekleyip, daha fazlasini vermek ve karsiliginda daha fazlasini alabilmektir. Hic sonunun olmadigi bir katlama dönüsümüdür.
Sevgidir, bilgidir, her türlü asktir.