ilk tanıştığımda 7 gün falan üst üste dinlemiştim. sözleri ve meali ezberimde olan ender şarkılardan. şimdi duyduğumda ise gülümsüyorum ve içimi tarifsiz bir huzur kaplıyor.
gece tren istasyonunda treninizi beklerken mp3 playerınızdan yükselen pink floyd- cymbaline ezgileri. bir elde puro ile birbirlerine sarılan insanlara doğru bir duman üflersiniz. sonra bir de kendinize bakarsınız yapayalnız...
insanı uykusuzdaki "sami" formatına bağlayıp "ne yaptı, babanla ananı mı ayırdı?, şirketini iflasa mı sürükledi?, karın gebeyken dinledi de çocuğun sakat mı doğdu?" dedirten, yeni yetme beyinsiz aklıyla takdir cümlesi kurmaya çalışan gerizekalı ergenleri akla getiren tanım.
kendi kabuklarında "sikilmiş hayat" illüzyonları oluşturup onun içinden ne kadar süper olduğunu çekip çıkaran "aptal genç" lerin sikimsonik dönem şarkılarıdır.
immortal technique'in 2003 yılında çıkardığı revolutionary vol 2 albümünde "you never know" adlı bir şarkı var. o şarkı tech'in 1997 yılında başından geçen dramatik bir aşk hikayesini anlatıyor. sevdiği kız hiv virüsü taşıyordu. virüs annesinden kendisine geçmişti. tech bu kız yüzünden bir olaya karışıyor ve cezaevine giriyor. 1 sene yattıktan sonra şartlı tahliye ile çıkıyor. tech cezaevindeyken sevdiği kız bu cahil sokak serserisine sistem ve devrim temalı birçok kitap getiriyordu. o süre zarfında bilinçlendi ve çıktıktan sonra da kendini her alanda geliştirdi. fakat kodesten çıktığında bir mektup geçiyor eline. o mektup kız arkadaşından. sen bunu okurken ben çoktan ölmüş olacağım, ben senin olmak isterdim fakat bakire ölüyorum yazılıydı mektupta.