Bir gün bir aynaya bakmışsınız karşınızdakini tanımıyorsunuz. Eski fotoğraflarınıza bakarsınız şimdiki ruhunuzla yakından uzaktan alakası yok. Anneniz ailenizden kim varsa vs. Yanınızda değil. Ararsınız aslında deli gibi değişimler bin bir turlu olay arasında sizin sadece kalbinizi hoş tutmak isteyebilirler fakat bir işe yaramaz. Ne yanınızdalardır ne de bir şey yapmaya gücünüz mevcuttur. işte o an. Feci bir an olarak anlaşılır acımasız.
Peki. Senin hiç bir şeyden haberinin olmadığı ve yüzlerce kilometre uzakta olduğun aylar boyunca. Bu dünyada seni çekip çeviren, yemeni, içmeni, yürümeni, koşmanı sana öğreten, canından can veren birinin eriyip bitmesidir. Bilmem inanır mısın ama, sen gelene ve şişen ayaklarına masaj yapana kadar, günde yalnızca birkaç kelime edebilen vücudunun doğaya karışmasına izin vermediği andır. Hayatın çok fazla acımasız olduğunu anlaman için de çok kısa bir süre vardır. O ayakların senin ellerin tarafından doğanın geri dönüştürücüsüne bıraktığın an, kendinden bir kısmını da bırakırsın oraya, işte bu an "o an"dır.
Özel sektörde çalışan bir arkadaşımın ek iş yapmak için günleri yoğun geçiyor ve ekonomik anlamda sıkıntı içinde. Az önce yardım istedi ve çevresi benim gibi ekonomik anlamda iyi değil. Eğer ben bu kişiye yok veremem falan olumsuz davransaydım morali bozulacak ve bugün son günü istediği işte kâr a geçmesi için. Tam bir çaresizlik, ayların çalışması onun için üzüntüye yol açacaktı. Ve yaklaşık 1000 TL verdim az önce. Eğer olumsuz olsaydım hayatın acımasız olduğunu anlayacak ve üzülecekti.
deli gibi sevdiğin, özlediğin insanı aradığında "seninle konuşmak istemiyorum" diyip kestirip attığı an aklına gelince. hakkaten lan sözlük, hayat acımasız çok acımasız. oysa ben sadece rüyamda onu gördüğümü ona anlatacaktım. dinlemek istemedi. zoruma gitti lan sözlük. bu kadar acımasız olmak zorunda mısın hayat, ağır değil mi bu kadarı? biz de insanız lan, bize niye bu kadar acımasızsın?
Hayatının 10 senesini rahat yaşamak için bir ömür boyu çalışmak tabi çalışma sürecinde vefat etmiş olmayacağını varsayarsak, amaçsız çalışmak anlamsızdır, her şeyin bir amacı vardır.
Birini delicesine seversin, hakkında tüm araştırmaları yaparsın resmen stalklarsın sanalda. Hayaller kurarsın filan. Sonra hoop şıllığın biri gelir sevdiğin çocukla çıkar. Sen de hala öyle bakarsın arkasından. Ya da üzgün bir arkadaşın olunca neyin var diye sorarsın, derdini filan dinlersin. Sonra bir gün moralin çok bozuk olur ama niyeyse herkes senin aksine çok mutludur. Sen de bir köşede tüm mutsuzluğunla oturursun biri gelir neyin var demez. Bir de sınava çalışırsın. Çalışır çalışır durursun sonra birden aklına daha ne kadar okuyacağın gelir. Durursun, ortalama insan ömrünü hesaplarsın. Kendinin ne kadar yaşayabileceğini düşünürsün ve çalışmanın aslında çok gereksiz olduğunu farketsen de mecburiyetten çalışmaya devam edersin.