bugün

Hastaların yatırılarak tedavi edildikleri sağlık kurumu.
kokulu sirk.
(bkz: hastane)
hastahane şeklinde de yazılır, ikisi de doğrudur.
(bkz: hastane kokusu)
hastaların yatırılarak tedavi edilmelerinin yanında domaltılarak rektoskopi de yapılabildiği yataklı teşhis ve tedavi merkezleridir.
kadıköy çarşı durağının arkasında var bu şifahane taze sıkılan meyvelerin sularını karıştırıp çılgın kombinasyonlara girilebilir.kış aylarında bünyenin vitamin ihtiyacını karşılaması açısından da tavsiye edilir.ayrıca burda çalışan elemanların eczanelerden özür diliyoruz diye de sloganları vardır.
grey' s anatomy ve house dizilerinin geçtiği, kimsenin düşmemesinin dilendiği mekan.
Tedavi hizmetlerinin en büyük üreticisi durumunda olan hastaneler, yataklı tedavi kurumları işletme yönetmeliğinde; hasta ve yaralıların, hastalıktan şüphe edilenlerin ve sağlık durumlarını kontrol ettirmek isteyenlerin ayaktan veya yatarak izleme (müşahede), muayene, tanı (teşhis), tedavi ve rehabilite edildikleri aynı zamanda doğum yapılan kurumlardır. Şeklinde tanımlanmıştır. Hastaneler, hizmet üretim kapasitesi ve sağlık harcamaları bakımından sağlık sisteminin en önemli alt sistemidirler. Türkiye de sağlık sektörü iş gücünün büyük bir kısmı hastanelerde çalışmaktadır. Genel bütçeden Sağlık Bakanlığı na ayrılan pay 2007 yılında 6.580 milyar YTL olarak belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı ise bütçesinin %50 ye yakın bir kısmını tedavi (hastane) hizmetlerine ayırmıştır.
hastaları iyleştirmekten ziyade, sağlıklı insanları da hasta etmesiyle ünlü, içinde beyaz meleklerin, azrailin ve doktor görünümündeki önlüklü başka bir dil konuşan insanları,sulu ve şişkin gözlere sahip hasta yakınlarını,bir sürlü gereksiz insanı barındıran; yatak, çarşaf, serum, iğne ve ilaç gibi her türlü tıbbi malzemeyi barındıramayan yer.
(bkz: allah bir hekime bir hakime düşürmesin).*
iyileşen hastaların minnetkarlıklarını sunduğu, heyecanlı, ürkek, stresli insanların doktorların gözüne bir çare diye baktığı ve benim içinde birşeyler yapabilmek adına insanlara destek olabilmek için bulunduğum mekan.
ilaç kokularının cirit attığı, türlü dramların yaşandığı sağlık kuruluşu. hava almak için bahçeye çıkar, oturursunuz bir banka ağlayan insanları görürsünüz. çaresiz, bitkin, umutsuz... şu insanoğlunun ne çok derdi var dersiniz. türlü türlü. üzülürsünüz hallerine de elinizden bir yardım gelmez. sağlığa şükretmeye neden olur böyle yerler. çoğu zaman şu sözleri aklıma getirir.

ne de olsa kışın sonu bahardır
bu da gelir bu da geçer ağlama...
şu an bu entryi yazmakta olduğum yer. kozyatağı acıbadem hastanesi.

ağır şeyler yemiştim akşama doğru susatıyor mütemadiyen. koridorun sonunda yerden bitme bir cihaz koymuşlar ikide bir su içmeye gidiyorum. müşahadedeki hastaların kaldıkları odaların kapıları açık. her şeyi görebiliyorsunuz koridordan geçerken. hemen yanımızdaki odada 3 aydır burada yattığını öğrendiğim beyin kanaması geçirmiş benden en fazla 3-4 yaş büyük bir delikanlı var. hiç hareket edemiyor sadece gözlerindeki kıpırdamalarını görebiliyorsunuz. onun yanındaki odada yaşlı bir amca var şuraya girdiğimden beri bir kez bile yatış pozisyonunu değiştirdiğini görmediğim biri. hemen hemen tüm hastalıklar varmış onda. koridordan devam ediyorum başka bir adam var neden yattığını bilmediğim ama mütemadiyen yatan, boşboş bakan.

suyu içip geri odaya dönüyorum tüm bunların yanında annemin vaziyetini görüyorum burnumdan geliyor içtiğim içeceğim su. insan böyle bir ortama düşmedikçe kesinlikle aklına getirmiyor sağlığının önemini. oysa yanımızdaki genç çocuk da aynı mekanda kaldığımız anlatmadığım diğer amca da öbürü de eiminim bir süre önce böyle bir şeyin başlarına geleceğini akıllarına bile getirmiyorlardı. allah kimseye başta devlet hastanesi olmak üzere hiçbir sağlık kuruluşuna düşmeyi göstermesin.
ziyaret saatlerinde şenlense de, diğer zamanlarda hastaların sıkıntıdan daha da hasta hissetmesine neden olan mekanlar. ibret yuvaları... ziyaret saatlerinde orada kalanların ne kadar zorlandıklarını görebilirsiniz. zaten ağrıları var, bir de can sıkıntısı var, bir de yapayalnız olanlar var, bir de tek başına nefes bile alamayanlar var... koridorlarda karnını, göğsünü tuta tuta volta atan, inleyerek tuvalete giden, serumların çivi kıvamındaki iğneleri yüzünden önce elleri sonra kolları en nihayetinde ayakları delik-deşik olan, banyo yapmak yasak olduğundan kirli kirli yaşayan, saçı sakalı birbirine karışmış çok fazla insan bir yanda, ziyaret için bir saatliğine gelen, elinde meyve suyu/süt taşıyan üzgün bakışlı yüzler bir yanda, hastalara müşteri gibi yaklaşan, artık acıya, kana duyarsızlaşmış personel bir yanda... allah kimseyi düşürmesin.
eski adi darussifa olan, hastalanmis veya hastalanacak insanlarin tedavi edilmeye calisildigi yere verilen addir. etimolojik olarak ike kelimenin birlesmesinden olusmus bir kelimedir. ilk kelime hasta'dir, ikinci kelime ise han'dir. sonra bu ikisini birlestirmisler hastahan olmus ama bu isim daha cok bir ozneye benzedigi icin sonuna -e ekini koyalim demisler ve hastahane'yi yaratmislardi. bugunlerde ise daha cok hastane diye bilinir ama orijinalinde hastahane'dir. ingilizce de ise hospital'dir. bugunlerde turkiye de bile bircok hastahane'ye birakin hastane denmesini hospital diyoruz, ve bu kelimeyi de aciklamayi gerekli goruyorum. orijinalinde latince olan ama gunumuze modern fransizcadan gelen bir kelime. latince 'hospes' kelime kokeninden gelir, ve hospes kisaca evsahibi demektir. tabi roma yikildiktan sonra latince diye bir dil de tarih olmus sayilirdi, ama fransizca,ispanyolca ve italyanca gibi torunlar birakan latin dili dunyadaki buyuk etkisini gostermeye devam etti. neyse hospes diyorduk, evet hospes kelimesi daha sonra fransizca da ''hostel'' kelimesine donusmustu *. hostel ise bildigimiz hotel tarzi kalinacak yerlere denir. bu durumda hospital ismi dil etimolojosi bakimindan iki anlama gelir; 1) ev sahibi 2)kalinacak yer.
90ların ortalarıydı sanırım, zeki alasya'nın yönetmenlik koltuğunda olduğu inanılmaz şahane bir diziydi. tam bir aile dizisiydi, küçüktüm ama ahçı karakterini hiç unutmadım.
sağlıklı olarak gidip sıranın gelmesini beklerken hasta olunan yer.
Arthur Hailey'in bir hastanede yaşananları anlattığı kitabı...
kokusuyla insanın midesini allak bullak eden, dertlerimize derman olması gerekirken derde dert katan yer.
(bkz: ticarethane)
sigorta şirketlerini pek bir severler özel olanları. peki sigorta şirketleri onları sever mi? elbette sevmezler ama severmiş gibi yaparlar. çünkü bir gerçek vardır ki, işleri düşünce mecburen oraya gideceklerdir. güzel, hoş tutmak lazım gelir.
aslında sahte şirinlik gösterilerinin tavan yaptığı mekanlardır hastaneler.
hasta, ilaç, kolonya kokan dört duvar.
ama şifa var aynı zamanda, hayat var, umut var. ölümü şimdilik inkar ediyoruz.
artık son çare olarak gidilen yer. insanlar böyle düşünür olduysa biraz düşünmek lazım.
90'ların başlarında çok izlenen bir diziydi. başrollerinde zeki alasya ve metin akpınar vardı.
zeki alasya ciddi ve saygın bir doktoru, metin alasya ise üçkağıtçı bir hasta bakıcı rolündeydi.
zeki alasya'nın eşi sema yunak -hala eşi mi bilemiyorum- biraz safça bir hemşireyi canlandırıyordu. mini mini etekler falan giyerdi kendisi sürekli. güzel bir diziydi esasen.

nedense ardından pek fazla söz ettiremedi bu dizi. bir bizimkiler kadar olmasını bekleyemeyiz ama yine de hatırlanmayı hakediyordu bence. mesela, hiçbir yerde tekrarlarının yayınlandığını görmedim ne yazık ki.
çalışma salonunda hastanenin içinde olması nedeniyle neredeyse evim olmuş kurumdur.